• yıllar önce çalıştığım bir şirket vardı. ihracat yapıyordu. toplam 4 personeldik. 2 tane ortak patron da kendi odalarında oturuyorlardı. bir gün temizlikçi kadın geldi, çocuğunun okula başladığını, zam isteyeceğini ama çekindiğini söyledi. neden diye sorunca, “adamlar trilyon mu kazanıyor sanki nasıl daha fazla isteyeyim” dedi. faturaları ben kestiğim için biliyordum ki, adamlar her gün en az bir tane 40’lık konteyner çıkarıyordu ve her bir konteynerde yaklaşık 300bin dolarlık mal vardı.

    bu kadıncağız da bu adamlardan asgari ücretin 3 kuruş fazlasını istemeye utanıyordu. “onlar da kazanmıyor ki” diyerek.

    anladım ki, bu dünyanın düzeni fakirlerin zenginlerin ne kadar zengin olduğunu bilmemesi üzerinde duruyor.
  • senin işlerinin iyi olması kriz olmadığı anlamına gelmiyor. bi bitmediniz amk. instagram hayat koçları gibi girişken olun, korkmayın bla bla bla hep aynı nakarat.

    2020den önce ortalama bir maaş ile 10 maaş biriktirip ortalama bir araba, 100 maaş biriktirip ortalama bir ev alanlar, bugün 20 maaş ile ortalama bir araba 200 maaş ile ortalama bir ev alıyorsa, 2020den önce asgari ücretin 3 katı maaş alırken, 3 yıl içinde bu makasın pek çok sektörde 1.5 katı seviyelerine kadar düştüğü gözlemlenirken bunun adı dünyanın heryerinde krizdir. ülke üç sene içinde kocaman bir asgari ücret ve onun çok hafif üstü maaş alan bordrolular çöplüğüne döndü.

    innamayacaksınız ama her toplumda memurlar, bordrolular, beyaz yakalılar, mavi yakalılar var ve hiçbir toplum homojen girişimciler ile varlığını sürdürmüyor.

    ve yine krizin getirdiği fırsatlar dünyanın heryerinde mevcuttur. bu fırsatlardan istifade edenlerin kendi yaşadıkları üzerinden ahkam kesmeleri de ağır görgüsüzlükten öte bir durum değildir.
  • dört tavuk, bir kartal yuvasına gidip bir yumurta çalarlar.

    yumurtayı kümese getirdiklerinde, diğer tavuklar gördükleri bu yumurtanın çok büyük bir tavuğa ait olduğunu düşünürler.

    zaman geçer, yumurtayı getirenler de unuturlar, onlar da bu yumurtanın büyük bir tavuğa ait olduğuna inanırlar.

    günün birinde kuluçkaya yatan bir tavuğun altındaki o yumurta kırılır. içinden simsiyah kanatlı, ilginç gagalı tuhaf bir tavuk çıkar.

    herkes şaşkın, mutludur; böylesini ilk defa görmüşlerdir.

    anne tavuk, yavrusuna dersler vermeye başlar: "bak yavrum, yerden bulduğun böceği şöyle ye! arpayı buğdayı böyle ye!."

    anne tavuk her geçen gün yeni şeyler öğretir yavrusuna; tehlikelere karşı nasıl davranılacağını da..

    büyük yumurtadan çıkan ilginç gagalı yavru tavuk, annesinin her söylediğini yapmakta, büyüdükçe de güzelleşmektedir.

    oldukça uzun kanatları vardır. diğer tavuklar onun kanatlarına kıskançlıkla bakmaktadır.

    bir gün anne tavuk yavrusuna havadan gelen tehlikelere karşı kendini nasıl savunacağını anlatırken yavrunun gözü, gökyüzünde çoook yukarılarda süzülerek ihtişamla uçan başka bir canlıya ilişir. "anne bu ne?" diye sorar.

    anne tavuk;
    "ha o mu? o kartal yavrum, kuşların padişahı."
    "ne de güzel uçuyor!.." deyip iç geçirir yavru tavuk.

    "evet yavrum. ama sen sakın ona özenme! asla onun gibi olamazsın. senden önce baban, deden, amcan hepsi ona özendi ama hiç biri onun gibi uçamadı. sen bir tavuksun ve bir tavuk gibi yaşamalısın."

    o günden sonra küçük tavuk, ömrü boyunca arka bahçede kartalın ihtişamlı geçişini izleyip iç çeker ve her defasında, "keşke ben de bir kartal olup uçabilseydim." diye hayıflanır.

    ve bir gün siyah uzun kanatlı büyük tavuk, ihtişamlı kartalı izlerken ölüp gider. onu bir tavuk gibi defnederler. oysa ölen bir kartaldır.

    etienne de la boétie "gönüllü kulluk" kitabında der ki:
    "eğer iki kuşak köleleştirilirse, bundan sonra gelen kuşak özgürlüğü hiç tanımadığı, görüp bilmediği için pişmanlık duymadan hizmet eder ve ondan öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir."

    yanlışı alkışlıyorsan fikrin yoktur.
    eğri ile doğruyu ayıramıyorsan aklın yoktur.
    yalana sahip çıkıyorsan ahlakın yoktur.

    akıl ve ahlakını kiraya verdiysen, sen zaten yaşamıyorsun!!!

    debe için teşekkürler. #155153309
  • 10 milyon mülteci geldi, ev fiyatları tavan. istanbul'da minimum 4 milyon lira, 2.5 kilo altın yani.

    chip krizi oldu, araba fiyatları tavan. 10 yıllık teneke 700bin tl

    yemeksepeti ve getir pandemide ipleri eline aldı %40 komisyonu dayadı restoranlara. dükkana gelen müşteriye de bizden ucuz veremezsiniz dedi. hazır gıda fiyatları tavan. 100 gram döner 300 tl, bir kupa kahve 80 tl

    nas dedi mas dedi enflasyon tavan. %160

    her kasabaya üniversite açtı, marangoz elektrikçi berber kalmadı. hizmet fiyatları tavan. 1 tane çalışma masası 10bin tl.

    bunları yazmamdaki tek sebep size bunları yaşatanları unutmayasınız diye.
  • üniversite öğrencileri dert yanıyor:

    - kafeye gidip arkadaşlarımızla buluşamıyoruz. ya da bir kahve içemiyoruz. 50 lira kahveye vereceğime gıda alışverişi yaparım diyorum ve bir bakmışım hep evdeyim. hapis hayatı gibi...

    polis memuru dert yanıyor:

    ev sahibi mahkemeye verdi. illa çık diyor. antalya gibi yerde nereden ev bulacağım. zaten merkeze çok uzak dağ başında evde kalıyorum. ne yapayım, intihar mı edeyim illa?

    kirada kalan memur kiracısına yalvarıyor:

    - bakın ne olur, ben de kiracıyım sizin gibi. ev sahibi "15 binden aşağı vermem, hemen çıkacaksınız... tahliye taahhütnamem var" diyor. siz benim evimden çıkmazsanız sokakta kalacağım.

    12 yaşında bir çocuk ailesine fırça atıyor:

    - baba bu ülkede okutup beni ne yapacaksınız... bak okuyanları görüyoruz.. hepsi fakir... ben youtuber olup para kazanacağım...

    ülke 20 yılda nasıl yozlaşır, çöker çok güzel bir örneğidir bugün karşılaştığım bu küçük örnekler...

    birçok insanın bedduası umarım doğru adresi bulur...
  • ülke kültürünün yok olduğunu hissettiğim kriz.
    ülkeye aralıklı geldiğim için değişimleri daha sert görüyorum.
    bildiğim genelde dolu olan lokantalar boş.
    dışarda iyi yerlerde yemek yeme çok azalmış.
    yediğim herşey leş.
    anadoluda da leş, istanbulda da leş.
    az bir içanadolu turu yaptım. konyayı bilenler bilir, tirit,fırın kebap,etliekmek .... güzel yemekleri vardır.
    hepsi faciaydı. eski tadını dokusunu bilenler anlayacaktır.
    bu yemeklerin 5sene önceki gibi bile yapılmadığını söyleyebilirim. artık tarif değişmiş.
    bazı iyi dönercilerde etin dokusu değişmiş. eski iyi etleri ve onu seyrelten daha vasat birşeyler olmuş.
    şerbetli tatlılar, rezalet, akşam yedin,sabah ağzın yanarak kalkıyorsun.
    sütlüler sulu...
    kaymak artık yok. en pahalısını alıyorum,gene alakası yok.
    ülke yemek kültürü de geri dönemeyecek şekilde çöktü.
    20senede 400senelik batılılaşma, kurumsallaşma çökmüştü.
    helal olsun bir ülkenin yemek kültürünü batırmak zor işti, o da başarılmış.
  • temmuz ayı enflasyon verisi ile iktidarı bile korkutacak, sokağa çıkamayacak hale getirecek yeni bir kriz evresi.

    temmuz enflasyonu resmi olarak %85 yıllık enflasyona ulaştığımız geçen yıl %2 civarıydı.

    bu yıl %9.5, son 50 yılın rekoru olabilir, genel eğilimde enflasyon yaz sonrası artar.

    pazar fiyatları inanılmaz, domates 30-60 tl arası ki dar gelirlinin konserve sezonuna girdik 2 yıl önce kilosu 1.5-2 tl'den domates almıştık.

    meyve-sebze alınmıyor, pazarlarda ciddi bir satış düşüşü var, iktidarın çok güçlü olduğu ve alt gelirin yoğun olduğu bir semtte 1 adet şeftali bugün 6 tl'ye denk geliyor, bu aileler ortalama 3-4 kişilik hesabı siz yapın.

    akşam pazarı diye bir olay kalmamış, akşam pazar daha kalabalık oluyor sona kalan ürünleri daha ucuza alırız fikri artık herkeste var fakat sonuç hüsran.

    milyonlarca emekliye neredeyse 0 tl zam yapıldı bunların arasında sıkıntı çekenlerin çoğu cumhur seçmeni.

    kira meselesi ölümcül sınıra ulaştı artık ev sahipleri son hamleleri yapacak noktaya geldiler, 2 yıl daha beklemeyecekler bundan önceki 2 yıl kiracılar yerini koruyabiliyordu.

    2 yıl önceki kiralar 2000 tl iken kiracı 1500 tl ödüyordu ve bu çok göze batmıyordu.

    bugün kiralar 12000 tl aynı kiracı 2500 tl ödüyor, ev sahibi artık daha büyük hamleler yapmak için gözünü karartıyor.

    1. derece yakınlarını kendi evine taşındırtıyor veya evini aile içinde satıyor(masraflı ve riskli bir hamle)

    yani eski kiracılar için kalmak artık çok çok daha zor.

    yeni kiralamalarda ise baştan taahhütname imzalanarak kiracıyı koruyan sözleşmeler tamamen çöpe atılıyor.

    bir işçinin kiralık ev bulabilmesi imkansız, ankarada türkiye'nin en iyi sanayilerinden birisi olan organizede işçinin fabrika maaşları 13-14 bin tl, kiralar 10 bin tl başlangıç. hizmet sektörünün tamamı neredeyse asgari ücret.

    şehirden 100 km uzağa gitseniz de bu değişmiyor...

    özetle barınma sorunu patlama artık patlama noktasında.

    gıda krizi ve barınma krizi yaşanıyor.

    ihtiyaçlar hiyerarşisinin en temel basamağı çatlak veriyor.

    ekonomik iyileşme yok. merkezi hükümet %40'a yakın devalüasyon ile ancak 18 milyar dolar biriktirebildi ki sonuçlarının ilk etkisi bile toplumu derinden sarstı.

    18 milyar dolar biriktirirken ilk kaos dalgasını kontrol edebilmek için dövize tekrar müdahale başladı birikim durdu hatta kimi günler eksiye geçti.

    ne kadar daha birikmesi lazım? merkezin yükümlülüğü -60 milyar dolardı. 18 milyar dolar birikti dolar 20'den 27'ye geldi ve tekrar tutulmaya başlandı.

    krediler kapandı. taksitli ödemeler bitti. nakit avans artık yok noktasında.

    lakin halen enflasyonist baskı devam ediyor.

    iktidar en zor dönemine girdi, cumhurun ortakları muhalefetten daha yüksek muhalefet yapmaya başladılar.

    yeniden refah, bbp, dsp ağır eleştiriler veriyor.

    bunlar bildiğimiz muhalefet eleştirileri değil bunların akp-mhp iktidarının seçmeninde karşılığı var.

    özellikle yeniden refah için büyük bir yükselme imkanı var, erbakan doğrudan erdoğan'a muhalefet yapmaya başladı.

    özellikle emekliye zam yapılmaması bütün anadoluda hatta sadece trt izlenen :) kırsal kesimde bile konuşulan ve her geçen gün ''reis yakında yapar'' söyleminden ''reis bizi kandırdı'' söylemine ve sonrasında ise yazamayacağım noktaya doğru ilerliyor.

    krizin boyutu çok ciddi.

    iddia edilen ''seçim sonrası erdoğan kazanırsa ekonomi patlar'' söylemi 3 ay önce dalga konusuydu, bugün bir gerçek ve çok hızlı şekilde oldu.

    iktidar çok hızlı şekilde eriyor 2 ay önce %35 aldı bugün %30 alamayacak, yarın %20.

    ana muhalefet?

    ana muhalefet diye bir şey yok. selasını okuduk gömmeyi bekliyoruz aile üyelerinin miras kavgası süreci uzattı, cenazenin çürümesine sebep oluyor, zorla gömülecek gibi duruyor.

    bu erimede ana muhalefet ve paydaşlarının bir başarısı yoktur.

    iktidar iç kanama yaşıyor.

    yarın seçim olsa iktidar kaybeder ama sözde muhalefet kazanamaz.

    yarın da seçim olmaz, yatın uyuyun.

    zorunlu ekleme : arkadaşlar iktidar kaybeder derken muhalefet kazanır demiyorum durumun absürdlüğüne vurgu yapıyorum.
  • ulkede kkm durdugu surece doviz kurlari dusuk tutulmak zorunda. doviz dusuk tutulurken ulkede enflasyonun surekli yukseliyor olmasiysa tam bir kiyamet alameti.

    ornegin bi doner-ayran bugun 70 liraysa 3-5 ay sonra enflasyona ugrayip 100 lira oluyor ancak doviz kurlari doner ekmegin 70 lira oldugu duzeyde kalmaya devam ediyor. insanlar almanyada 1 euroya yedigi doner-ayran icin buraya gelip 2 euro verirken seneye 3 euro vermek zorunda kaliyor. boylece gun gectikce yasam maliyeti olarak avrupadan bile daha pahali bi ulke haline donuserek hem turizm hem de diger sektorlerde rekabet gucumuzu yitiriyoruz.

    bana tl olarak zam yapiliyor, ben her turlu doner-ayranimi yer icerim diyenler de fazla ssvinmesin cunku surec oyle islemiyor.

    su an doviz kurlari sabit tutuldugu icin bunu fark etmiyoruz ancak kasadaki yakilabilir kaynak bitip mecburen dalgali kur rejimine gecildiginde kurlar reel degerini bulacak ve bu durumda doviz geliri dusen halk inanilmaz bi enflasyon dalgasiyla(alim gucu sorunuyla) karsilasacak. iste o zaman yurtdisindan gelen hans, coni, toni, herkel, frank donerini uygun fiyata yerken bizler camekandan tavuga ekmek banan kemal sunal'a donusecegiz.

    bugun varligin, bollugun hepimiz keyfini surelim. “siz ne gordunuz ki yigenim” diyen davarlar sayesinde seksenler doksanlar nostalji kusagi ayagimiza gelecek. akpliler zorlaya zorlaya zaman makinasini icat ettirdiler.

    kemerini bagla marty* 30 sene oncesine donuyoruz.
  • düzenli bir şekilde elde ettiği gelirini gözünün yaşına bakmadan harcayan, kapitalizmin göz bebeği orta sınıfın hakkın rahmetine kavuşması sonucu daha da derinleşecek krizdir. bu grup belirli bir standartta yaşayan, yaşayamayanlara kendini zorlayarak yaşamaya özendiren, çalışma saati, ne zaman nerede ne yiyeceği ve hayat tarzı belli grubu ifade ediyordu ve sistemin ana dişlisini oluşturuyordu.

    migros poşetleriyle ortada gezen, organik ürünlere meyilli, hapşırdığında özel hastane yolunu tutan ve koşarak emlak vergisini ödeyen bu grubun yok olduğunu ilk önce turizmciler hissetti. şu anda tv kanallarına bilmem kaç milyon turist giriş rekoru kırıldı haberleri pompalansa da turizmciler pandemi ve uçak krizinden daha belirsiz bir düzen içerisinde birbirlerine bön bön bakarak sezon ortasında işçi çıkarmaya başladılar.

    şu anda avmlerin tıklım tıklım olmasının nedeni, bu arkadaşların tatil bütçelerinden kısıp uzun vadede kendilerini güvene alacak ürünleri yağmalamasından kaynaklanıyor. bugün alınan ürünün pahalı ama yarından ucuz olduğunu bildikleri için 10 yıllık klimalar, 7 yıllık tvler ve bir kaç sene daha götüreceği belli oturma grupları yenileniyor. bu süreç bitince bizi çok büyük bir sessizlik bekliyor.
  • bundan sonrası için kriz kelimesi anlamsız kalır.

    türkiye adım adım yoksullaşıyor, fakirleşiyor. bu trend de kolay değişmez. zaten genç nüfusun toplam nüfusa oranı belli bir seviyenin altına da düşünce, türkiye için game over diyeceğiz.

    marketlere, restoranlara, cafelere ve hatta isterseniz pazar yerlerine bakın. artık türkiye dolar/euro cinsinden düşündüğünüzde bile pahalı bir ülke haline geldi.

    eee, taşıma suyla değirmen bu kadar dönüyor işte.

    şimdi millet bekliyor ki mehmet şimşek iki hokus pokus yapsın, 10 sene önceki düzene geri dönelim. mesela ortalama bir memur 10-15 aylık maaşla sıfır otomobil alabilsin, 25-30 aylık maaşla ev alsın falan…

    ama bu sırada kimse de dönüp bakmıyor, bu ülke 20 sene önce dünyaya ne ihraç ediyorduysa bugün hala aynı şeyleri ihraç ediyor. hem de azalan verimlilikle yapıyor bunu.

    ülkeye döviz çekebilmek için en çok bel bağladığımız ülkeler arap ülkeleri. paranın dini, milliyeti olmaz diyorlar. e doğru. ama yatırımcının olur!

    senin en büyük sorunun verimliliğinin ve üretkenliğinin fazlasıyla düşük olması. arap sermayesi sana know how getirmeyecek, kurumsal kültür kazandırmayacak. al sat yapacak, tüccarlık yapacak en iyi ihtimalle. sıcak para sokacak.

    ama türkiye’nin en temel sorunu zaten gelen sıcak paraların haydan gelip huya gitmesi. kalıcı yatırımlara dönüşememesi ve verimliliği artıramaması. yeni bir mevzu da değil bu üstelik. on yıllardır aynı hikaye. belki yarım asırdan uzun bir süredir aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyoruz.

    ama o sırada dünya kırk kere değişti. açın bakın, artık yatırım mevzuları konuşulurken, gelişmekte olan ekonomiler konuşulurken türkiye’nin esamesi okunmamaya başladı. ve bu daha başlangıç.

    çünkü şimdiye dek hep ucuz işgücü sayesinde insanların iştahını kabarttı bu ülke. jeopolitik konumu sayesinde avantajlı görüldü. şimdi dünyanın ekseni de kayıyorken türkiye eskisine göre çok daha arka planda kaldı. bir de bunun üstüne oynadığımız hemen her kumarı kaybettiğimiz dış politikayı dahil edin, alay konusu haline gelen adalet sistemini dahil edin, yerlerde sürünen eğitim sistemini dahil edin, sürekli artan güvenlik sorunlarını dahil edin…

    istediğiniz gibi çarpın, bölün, isterseniz karesini alın. hesap ortada işte. küresel pastadan aldığı pay bu kadar olan, otuz sene önce dillere pelesenk olan potansiyeline hiç bir zaman ulaşamamış olan bir ülke türkiye. böyle bir ülkenin giderek yoksullaşması kaçınılmaz.

    şimdi bu ülkeyi döviz bazında ucuz hale getirmek isteseniz, izlenecek yok belli, sonuçları belli. hem enerjisini ithal eden, hem ihracat yapabilmek için bu kadar çok ithalat yapması gereken, hem de ihraç ürünleri küresel piyasadan pek de fazla katma değer çekemeyen bir ülkede kurlar hızla yükselirse enflasyon da patlar haliyle. ve bunu yaşadık biz.

    yok, ben enflasyonla nihayet mücadele etmeyi kafaya koydum diyorsan eğer, piyasayı soğutmak zorundasın. e işsizlik zaten rekor seviyelerde, üreticilerini uzun zamandır bedavadan ucuz kredilerle ayakta tutuyorsun. çoktan kangren olmuş, artık etleri sıyrılan uzuvlara neşteri vurabilecek misin?

    yapamayacaksın. çünkü mehmet şimşek’in ya da bir başkasının gücü yetmez buna. o iş doğrudan erdoğan’a bakıyor. erdoğan da bu niyette olsaydı, bu neşteri şimdi değil, teee 10 sene önce vururdu zaten. yapmış olsaydı, şimdiye kadar iktidarda da kalamazdı.

    yok beşli çeteydi, yok inşaat lobisiydi, yok mafyatik ilişki ağlarıydı… her allah’ın günü neden bunlar konuşuluyor bu ülkede?

    çünkü ülkenin ekonomisi bu parazit oluşumların eline bırakıldı. öyle bir piyasada “arkası sağlam” olmayan girişimci ayakta kalamaz. es kaza birileri azıcık başarılı olmuş olsun, tepesine çökerler. bunların hepsinin haberlerini okudunuz, izlediniz zamanında. “vay amk” ya da “şaşırtmadı:/“ deyip geçtiniz, geçtik. şimdi böyle bir ülkede verimliliği nasıl artıracaksınız da bu yoksullaşma sürecinin önüne geçeceksiniz?

    bireysel olarak yapabileceğiniz şeyler tabii ki var, ama bu saatten sonra bu ülke için “aha faizler artırıldı, çok şükür normale dönüyoruz” diye bekleyenler çok bekleyecek. nasıl ki bugün baktığınızda “aslında on sene önce her şey çok ucuzmuş lan” diye söyleniyorsanız, on sene sonra da bugün için aynı şeyleri söylüyor olacağız.
hesabın var mı? giriş yap