• 15 yıl sonra başladığımız yere döndük ama artık ne telekom var ne tüpraş var ne şeker fabrikaları var ne de diğerleri... sadece yollar köprüler ve borçları kaldı...

    edit: dostlar, romalılar, yazarlar bu entry kimseden araklanmamıştır. eğer buna benzer yazılar görürseniz, ya burdan görmüştür ya da zaten görünen köy kılavuz istemez. uyaran arkadaşlara teşekkürler
  • ito'nun açıkladığı eylül ayı perakende ** ve toptan ** fiyatlardaki artışlara bakarak tüfe'nin aylık bazda %4, yıllık bazda ise %22 civarında artış yaşayacağını söyleyebiliriz.

    bakın, burası çok önemli...

    yukarıda yazdığım rakamlar gerçekleşir ise yıllık enflasyon, eylül 2003'ten * beri en yüksek artışı yaşamış olacak.

    (bkz: hedef 2023 diye yola çıkıp 2003'e geri dönmek)

    dolar dip yaparken sesi çıkmayan ekşici bildirdi.
  • tuik damada baglandiktan sonra isterse tek haneli rakam açıklasinlar inanmam..

    reel enflasyon % 35 ı geçti neredeyse..inanmayan alışveriş yaptıktan sonra aldığı malın fiyatına baksın...

    edit: son gelen açıklamalardan sonra reel enflasyon % 50 nin üstündedir tahminimce
  • beklediğimin çok ötesinde gelen moral bozucu açıklamalardır. aylık tüfe’de %6.30 gelişmiş ülkeleri geçtim, gelişmekte olan ülkelerin bile yıllık enflasyonuyla aynı seviyelerde.

    insanlar ekonomi uzmanı olmadıklarından dolayı herkes tüfe rakamları üzerine konuşuyor fakat üfe ile tüfe arasındaki makas açıldıkça geleceğe dair enflasyon beklentileri bozulmaya devam edecek.

    soru: üfe ile tüfe arasındaki fark neden önemlidir?

    bu fark önemlidir çünkü üreticinin zammın ne kadarını fiyatlara yansıtabildiğini gösterir. üfe tüfe makası biteviye açılmaya devam edemez. ani kur şoklarının enflasyona özellikle tüfe’ye olan geçişkenliği üfe üzerinden gerçekleşir.

    üfe’nin tüfe’ye nazaran kur şoklarına daha çabuk tepki vermesinin temel nedeni ise ne yazık ki ülkemizin üretim yapısındaki verimsizliktir. bu verimsizlik dış ticarette kendini dış ticaret açığı olarak gösterirken, iç piyasada kendini üfe’nin kura karşı %60-70’lere varan geçişkenliği ile gösterir.

    bu konuyu biraz açalım. diyelim ki üreticisiniz ve hem iç piyasaya hem de dış piyasaya mal satıyorsunuz. sattığınız bu malı üretmek için bir üretici olarak hangi kalemlere para harcarsınız?

    a) elektrik/akaryakıt: yani enerji kalemleri ülkemizde üretilmediklerinden dolayı, dolarla fiyatlanırlar. devlet vs sübvansiyonla bir yere kadar kontrol altında tutabilir.

    b) personel giderleri: ucuza işçi çalıştırarak şirketinize kısa vadede kar, uzun vadede verimsiz ekonomik yapınıza süreklilik kazandırırsınız.

    kira kalemi de var ama her üretici için en temel maliyet unsurları bu ikisidir. verimsizlikten bahsediyoruz o zaman verimi bir tanımlayalım. ekonomide verim en temel haliyle, bir malı üretmek için harcadığın para ile sattığın para arasındaki orandır.

    bu oranın üfe’nin kur artışlarına karşı olan hassasiyeti üzerinde o kadar büyük etkisi vardır ki tahmin edemezsiniz.

    bazı arkadaşların, insanımızın lüks tutkusunu eleştirip araba telefon vs gibi harcamaları yapmayarak dış ticaret açığı sorunumuzun çözüleceğine olan inancını takdir ediyorum ama cari açık sorunumuz bugün bütün ithal nihai tüketim ürünlerinin ithalatını yasaklasak dahi çözülmez. yani cari fazla verir hale gelemeyiz. bunun temel nedenlerinden birisi evet petrol ürünleri ama aslında temel sorun ekonomideki verimsiz üretim yapımızdır. ithalat sadece otomobil, telefon değil ne yazık ki hatta bu oran toplam ithalatımızın içinde %20’lik bir paya bile sahip değildi en son kontrol ettiğimde.

    buyrun kriz geldi, tüketici güven endeksi kafa üstü çakıldı ama biz hala dış ticaret açığı vermeye devam ediyoruz. turizmin canlandığı yaz aylarında ekonomideki sert daralma nedeniyle kısmen cari fazla da verebiliriz ama yıl genelinde yine cari açık vermeye devam edeceğiz. kaldı ki daralan ithalattaki tek kalem nihai tüketim ürünleri değildi. sanayide ara mamül olarak kullanılan mal ithalatı zaten tüketimden hızlı çakıldı, bunu nereden anlıyoruz derseniz yerin dibine geçen sanayi pmi endeksinden anlıyoruz.

    neyse konu çok dağıldı. sözün özü ekonomik üretim yapısı verimsiz ise, üretici fiyatları ile üreticinin malı sattığı fiyat arasında doğal olarak 1’e çok yakın bir oran oluşur. en ufak bir kur şokunda da oran 1’in üzerine çıkmaya başlar. hiçbir üretici de bu şekilde uzun süre zararına satış yapamaz.

    soru: üretici malı ürettiğinin altına neden kısa süreli durumda satabilir?

    bunun birinci cevabı stoktur. kur şokundan önce ucuza üretilen malları elinde stoklamışsa üretici ürettiği fiyatlar kadar pahalıya satmayabilir.

    ikinci cevap ise satabildiği fiyata satabildiği için üretim maliyetlerindeki artışı aynen yansıtması mümkün olamaz.

    üfe tüfe arasındaki makasın geçmişine baktığımızda mayıs ayına kadar cevap daha birinci cevap iken bugün artık ikinci cevap olmuştur. bunu nereden anlıyoruz derseniz kafa üstü çakılan reel kesim güven endeksinden ve peşi sıra patlayan konkordato taleplerinden.

    dolayısıyla şu denebilir: üretim yapısının verimi ne kadar düşükse üretici fiyatlarının dolara ve petrol fiyatlarına olan geçişkenliği, siz bunu kırılganlığı diye okuyun, o kadar yükselir.

    soru: üfe ile tüfe arasındaki fark neden çok önemlidir?

    en önemli nedeni bu farkın sürdürülebilir olmamasıdır. özellikle üretim yapımız verimsiz olduğu için üreticinin ciddi bir kar marjı yoktur. aynı nedenden de kura karşı çok hassas olduğu için üfe artmasına rağmen bunu satış fiyatına yansıtamaması durumunda önce karı hızla erir sonra da zarar etmeye başlar.

    bu yüzden üfe ile tüfe arasındaki fark yılbaşından beri yükselmesine rağmen bir yerden sonra düşmek zorundadır. bu düşüş iki türlü ya da ikisinin karışımı şeklinde olabilir.

    a) firmalar zammı ürünlerine yansıtmaya başlar ve tüfe artar, üreticinin verimliliği tl bazlı iyileşir ve fark kapanır.

    b) firmalar batar. piyasada o malın arzı azalır, genelde artan işsizliğe rağmen talepten hızlı azalan arz yüzünden fiyatlar artar. dolayısıyla üfe tüfe makası daralır. her ekonomik daralma sürecinde bazı sektörler çok aşırı daralırken, diğerlerinin daha az daralma nedeni ekonomideki ağırlıklarıyla ters orantılıdır.

    şu an itibariyle, yıllık üfe %46, yıllık tüfe ise %24 seviyesindedir. bu fark kapanacak ama kapanmadığı sürece tüfe üzerindeki baskı devam edecektir. firmalar batar da arz daralması şiddetlenirse, üfe tüfe buluşması üfe’ye çok yakın bir noktada yaşanır. firmalar zam yapabilirse tüfe’ye daha yakın bir yerde buluşurlar.

    maalesef ayrı ayrı sektörel ve toplamı gösteren reel kesim güven endeksi, imalat pmi verileri ve konkordato talepleri bize ilk senaryonun daha olası olduğunu gösteriyor.

    şu an ekonomi bu verimsiz üretim yapısı yüzünden berbat bir noktaya doğru sürükleniyor. reel faiz tekrar negatife düştü ama çakılan iç talep nedeniyle bu sefer dış ticaret açığında genişleme yaşanacağını sanmıyorum. öte yandan bu tüfe’yi yıl sonu %21 öngören yeni ekonomik program artık çöp oldu diyebiliriz.

    üzgünüm artık devlet bütün yatırımları durduracak, yeni memur alınmayacak, tcmb faizleri ilk toplantıda %35’e çıkarmazsa ikinci toplantısında çıkarmak zorunda kalacağı için derhal çıkarsa daha iyi olacak.

    devlet durdurduğu harcamalardan elde ettiği tasarruf geliriyle de özel şirketleri kurtaracak ki kontrolsüzce artırılan faizler yüzünden sağlıklı olan şirketlerin de batışı önlenebilsin. elli kere dedim özel sektörün borcu devleti ilgilendirmez diyenlere ama dinletemedim. şu anki krizin temelinde özel sektörün borç sorunu yatıyor. ihale ise halka yani devlete kaldı.

    şahsen bizi ekim ve yılın diğer aylarındaki baz etkisinin kurtaracağını ve ekimden itibaren enflasyonun düşeceğini zannetmiyorum. mevcut durumda üfe’nin geldiği korkutucu seviye nedeniyle de her şeyi doğru bile yapsak yıl sonu tüfe’nin %30’un altında kalacağına inancım yok.
  • üfenin %40'ı geçtiğini gördüğümüz oranlardır. tüfe ve üfe arasındaki o %22'lik fark henüz üreticilerin yansıtmadığı veya bastırılıp yansıtılmayan zamlardan oluşup yeni bir zam dalgasının müjdelendiği oranlara işaret etmekte.

    ayrıca son bir söz de şirin gözükmek için midir beceriksizlik midir bilinmez ama utanmadan %1 enflasyon bekleyen ekonomist bozuntularına : yatacak yeriniz yok.
  • bu oranla 2002'ye gitmiş bulunuyoruz. üfe'ye bakarsak kazığın büyüğü ilerleyen aylarda gelecek. 90'lar yakın, gaz lambalarını yakın.
  • birkaç arkadaş bebek bezi fiyatlarını yazmış. ben de 21 temmuzda internetten 104'e almıştım bezi, şimdi 179 olmuş aynısı aynı satıcıda. oğlana dicem "bundan sonra beze değil, tuvalete de değil direk ağzıma sıç, hepsinden daha ucuz. ucuz insanlarız sonuçta.
  • stagflasyona doğru adım adım gidiyoruz, yakında maalesef işten çıkartmalar başlayacak birçok firma iflas edecek.
    ekonomi ile oyun olmaz, bunu devleti yönetenleri seçen halk da acı bir şekilde öğrenecek.
  • şimdi buradan sözlükteki 'faiz arttı abeeee dolar düşer tabee ' diye bilgisi olmadan fikri olan yazarlara iki çift laf edeceğim.

    enflasyon faizle hemen hemen aynı, hatta 1 tık yüksek.

    şimdi sayın keko, ne anlamı var paranı tl olarak faizde tutmanın? dolar hala kazanç sunuyorken niye insanlar parasının sadece değerini sabit tutabilecek bir yere para koysun?

    demek ki neymiş? tek başına faiz artınca hiçbir boka yaramıyormuş. istersen yuzde 100 yapsın yarın, 2-3 ay nefes alır, piyasa enflasyonla dengeler, yine zarar edersin.

    yüksek faiz arttırımı dediğin, kemer sıkma, reform vb şeylerin yanında istemeyerek yapılan bir kur kontrol aracıdır. sen bunu üretmeden yan gelip yaparsan enflasyonu azdırırsın, bir boka da yaramaz.

    oldu amk yan gel yat, faiz arttır sıcak para gelsin. sonra bi boka yaramadan ez paraları, sonra faiz arttır yine para gelsin. bu dünyada da tek akıllı biziz zaten amk.

    sözün özü, yönetim değişmedikçe açlıktan ölürsünüz. bu kadar net, uzatıp süslemeye gerek yok
hesabın var mı? giriş yap