• (bkz: çile)
  • osmanlı yaylarının kirişlerine çile adı verilirdi. acemi okçunun yay çekme antremanlarına ‘çile çekme’ deniyordu. okçuların dervişlik yönü de olduğu için tasavvufa ‘çile çekme’ deyimi ile aynı anlamdadır.

    (bkz: iki dirhem bir çekirdek)
    (bkz: kepaze)
  • günümüzde çok sıkıntı çekmek anlamındaki deyimdir. osmanlı zamanından kalma olup, anlamı yeni yetme okçulara boş yay çekirmekten geliyor.
    bir arkadaşımın daveti üzerine gittiğim okçuluk kursunda adı hala geçen bu eylemi bizzat kendim denedim ve ey osmanlıca sen nasıl bir dil'mişsin de boyle bu kadar anlamlı dil zenginliğin varmış deyiveriyor insan. o yayı çekmek kol ve boyun kaslarınızı öyle zorlar ki çile bülbülüm çile ...
  • kökeni tasavvuftan gelen ve ''herkesi kendinden üstün görme'' olgunluğuna erişmek üzere son derece zor şartlar altında geçirilen süre ile ilgili bir deyim.

    --- spoiler ---
    çile: farsça, kırk anlamına gelen çihil'den düzenlenmiş bir terim.

    bir şeyh nezaretinde derviş, karanlık bir hücrede yalnız başına kırk gün süre ile az uyumak, az yemek, az içmek suretiyle sürekli ibadetle meşgul olur ki bu olaya, çile denir. nefsi eğitmek için belirli bir süre insanlardan uzak kalıp olgunlaşmak üzere yapılır.
    tasavvuftaki çile, ömür boyu değildir, sadece kırk gündür. zira tasavvufta esas olan, "el kârda, gönül yârda" yani "el günlük maişet teminiyle meşgul iken, kalb allah ile beraber olmaktır". nitekim, nur suresinin 37'nci âyetinde bu husus, şöyle desteklenir: "ticaret ve alışverişin allah'ı zikirden alıkoymadığı erkekler..."
    hemen hemen her tekkede, eskiden bu iş için bir veya birkaç hücre bulunurdu.
    çile olayı şöyle gerçekleşirdi:
    şeyh, dervişi çile odasına güsul abdestli olarak dua ile sokar, fatiha çeker, kapıyı kapayıp giderdi. odada bir post yahut seccade, bir mütteka (çok az yiyerek ve uyuyarak çile çeken dervişlerin uzanıp yatmamak için sivri ucunu toprağa saplayarak başlarını hilal şeklindeki kısmına dayadığı bir tür dayanak)ve hücrenin rafında bir kur'an-ı kerim bulunurdu. derviş, bu hücreden, sadece gerekli olduğu zaman çıkardı. tuvalet, abdest, cuma namazı vb. için çıktığında kimseye bakmaz, kimseyle konuşmazdı. yiyeceğini, içeceğini, belirli vakitte bir derviş getirip hücreye bırakıp, selamdan başka bir söz konuşmazdı.
    geleneklere göre, çileye girene ilk gün kırk zeytin verilir, her gün bir eksilterek (39, 38, 37, 15 ila...) kırkıncı gün sadece bir zeytin verilirdi.
    yiyeceğin zeytin olması, nur suresi'nin 35. ayetinde de ifade edildiği gibi (min şeceretin mübâreketin zeytûnetin), onun mübarekliğinden kaynaklanmaktadır.

    derviş çileden çıkınca, kırk gün içindeki tefekkür ve rüyalarını şeyhine anlatırdı. şayet şeyh, gerek görürse onu hemen ikinci bir çileye sokardı. birbiri ardınca üç çile çıkaran olurdu. derviş çileyi bitirip hücreden çıkınca, şükür kurbanı kesilir, kesilen kurbanın et suyuyla hazırlanan tirid yemeği ona sunulur, diğer ihvanı da onu tebrik ederdi.
    günümüz türkiye'sinde bu uygulama hemen hemen kalkmış gibidir.
    bunun sebebini sorduğumuz mürşid-i kamiller; "devrimizde helal rızık kalmamıştır. çileye giren, hem az, hem de şüpheli yiyecekle bu uygulamaya tâbi tutulursa, görme, işitme, konuşma gibi bazı özelliklerini kaybedebilir. devrimiz zâten çile devri, değildir, dış âlemde gezip nefsini zaptetmek de yeterlidir" cevabını verirler.

    mevlevîlerin çilesinin mutfakta 1001 günlük hizmet ile olduğu kaydedilir. 1001 günlük hizmeti bitirmeden çileyi terkeden kişiye ''çile kırgını'' denir.
    bu durumda olan kişi, eğer pişman olur da hizmete (yani çileye) dönmek isterse, kaldığı veya bıraktığı yerden değil, baştan başlardı.
    nefsinin kötü arzularından vazgeçen ve iyiliklere yönelen derviş, çeşitli aşamalardan geçtikten sonra ermişlik mertebesine ulaşır. ''çile dolduran'' ve tasavvuf eğitimi alan bir derviş artık allah'ın sevdiği kâmil insan olmuş, olgunlaşmıştır.
    kamil insan kalp kırmaktan korkar. kendi için istediğini başkaları için de ister.
    tek amacı gönül kazanmaktır. dervişler halka gerçek aşkı anlatmak için diyar diyar gezerler.
    çile-i ma'kuse: farsça ters çile demektir. derviş kendini ayaktan tavana bağlayarak tepesi aşağı çile çıkarır ve buna çile-i ma'kûse denirdi. ebu said ebûl-hayr'm bu şekilde çile çıkardığı kaydedilir.
    --- spoiler ---

    hacı bektaş-ı veli dergâhı ve mevlâna türbesi'ni ziyaret edenlerin çile odalarını görme imkânları vardır.
  • mutluluk her şey değildir. çile çekmeyi, mutsuzluğu da bilin yani.

    çile çeken, zorluklara göğüs geren, yine de hamdolsun diye şükürlü davrananlara içim gidiyor, çok güçlü olduklarını görüyorum. kendim çile uzmanı olmadığım halde onlara bir omuz veresim geliyor. bula bula bir hayır dua bulabildim: "şükürün yüzüne gülsün."

    onun şimdi çektiğinden daha sert cezalar çileler çekmesini istemem sınır aşımıdır. bu haksızlıktır, adil değildir. bu onun maçı, maçı kolay veya zor olabilir, alabilir veya verebilir. kader meleği miyim, çektirmek ve ilgili takdir bana kalmamış, sadece sinir olabilirim. düşündüğüm sert cezaların kendimle ilintili olanlarını fatura etmemem korkaklıktır. her korkağın sorumsuz, cezalık sayılan kişiden daha sorumlu sayılamayacağı gibi. bu cezalar verilsin, ama risk alan cezalandırıcı ben olmayayım, pışık. konu olan kişi sorumsuzluğunun yaptırımını, sonuçları anbean göze almış alarak, riske atılarak düzenli olarak ödemekte. kuralına uygun kişi olmadı, beğenmediğim üslubu ürkek veya cesur taşıyor işte. herkes kendi önünden yesin, ben de. koruyan ben değilim ki alacaklı olayım. alacaklı hissetmek açık ofsayt, onun iyiliği için olup olmaması fark etmez.
  • eskiden osmanlı okçuların kullandığı bir çeşit deyimdir. atrenmanı yapan okçular yaylarındaki kriş bölümüne "çile" derlerdi. kendi aralarında konuşurken: "çok çile çektim" şeklinde konuşurlardı. o zamandan bu zamana kadar dilimize gelmiştir.

    ekleme:

    daha önce hiç yay germemiş arkadaşlar bunu anlamaya bilirler ama görüldüğü kadar kolay birşey değil. yayı sürekli germek ve her gerdiğinizde eksiksiz birşekilde hareketi tamamlamak gerekiyor. bu olay uzun sürede kolunuzu dayanıklılığını bitiriyor. (bkz: kriş) (bkz: okçuluk)
  • tanrıyla bir sırrın paylaşılması olayı..
hesabın var mı? giriş yap