*

  • yönetmenliğini lucy walker'ın yaptığı 2010 yapımı hoş belgesel.

    yönetmenin de katılımıyla 30. uluslararası film festivali'nde izleme şansı buldum bu harika çalışmayı.

    --- spoiler ---

    çevreden elde ettiği malzemelerle kendini görsel sanatını oluşturan vik muniz isimli sanatçının rio de janeiro'da devasa bir çöplükte toplayıcılık yapan insanların hayatlarına dahil olup sanatın icra aşamasında onlarla birlikte olma ve bu çorak hayatlarda farklı renkler uyandırma düşüncesinden hareketle giriştiği yaklaşık iki yıllık projesi üzerinde ilerleyen film, her biri birbirinden farklı düşlerle yaşayan, birbirinden ayrı hikayeleri olan ancak çok uzaktan bakıldığında hepsi birbirinin aynıymış gibi görünen çöp toplayıcılarına dönüşen ve tek tek özel bireyler değil de hepsi ortak bir makinenin parçalarıymış gibi algılanan insanların öykülerine hassas ve gerçekçi dokunuşlarla ilerliyor. bu durumun muniz'in sanatıyla benzerliği sanatçı ile çöplük çalışanları arasındaki bağı dokunaklı kılıyor. tabloya uzaktan baktığında bir bütün görürsün, algıladığın resmin tamamıdır fakat yakından bakarsan her şey malzemeye dönüşür. her detayı kendi varlığında algılama imkanı elde edilir böylece.

    bu filmin insan varlığına ilişkin anlatısıyla gösterdiği etkileri uzun uzun dizmek istemiyorum. çünkü fark ettim ki kime anlatmaya çalışsam, hep eksik anlatıyormuşum hissine kapılıyorum. waste land anlatmakla olmuyor filmlerinden. izleyerek deneyimlenmesinde fayda olanlardan.

    herkes için sonun mutlu olmayacağını beyaz perdede somutlaştıran bir film. aynı çöplüğün ruhları için dahi.

    filmin bir yan etkisi daha var. müzikler moby'den. moby dinleyicisiyseniz müziğine olan bağımlılığınızı tekrardan tutuşturabiliyor. özellikle shot in the back of the head şarkısı filme çok şey katmış.

    --- spoiler ---
  • dün akşam ntv'de izleme şansı bulduğum muazzam belgesel.
  • ntv'nin kapatınca oh be kafa sikiyomuş denen şeyler kıvamındaki son dakika kj'si yüzünden ntv'deki yayınının ilk 30 dakikası rahat izlenemedi. son dakika olayı da aziz yıldırım'ın tutuklanması olayı. onun dışında güzel işti. tabii daha iyilerini de gördük. o yüzden tam da imdb puanını hak eden yapıt.
  • kanımca şaheser olan belgeselin web sitesine buradan ulaşılabilir.

    http://www.wastelandmovie.com/index.html
  • --- spoiler ---

    vik muniz'in dünyanın en büyük çöplüğü olarak belirtilen jardim gramacho'da geri dönüşüme uygun atıkları toplayarak yaşamlarını sürdürmeye çalışan insanlar arasından bir grup ile birlikte çöplerden şaheserler yarattığı belgeseldir. vik muniz belgeselde, kendisinin de fakir bir aileden geldiğini, "eskiden hiç bir şeyim yoktu ve her şeyi isterdim artık her şeyim var ve hiç bir isteğim kalmadı.insanın hiç bir şeyi olmayınca istekleri hep maddi yönde oluyor bu kompleksimi yenmek için çok şey aldım" diyerek belirtebilecek kadar "insan"dir.çöplükte çalışan insanlar için "onlar çok iyi insanlar sadece çok fazla şansları yok" diyen muniz, yapılan çalışmaların bazılarını londra'da müzayede'de satarak ve belgeselde belirtilene göre pablo picasso resimlerinden sonra en çok ziyaret edilen sergide sergilemek ve eserlerin kopyalarını satmak suretiyle bu insanlara şans yaratmış, yeni birer hayata başlamalarına sebep olmuştur.

    --- spoiler ---
  • toplayıcılardan birinin, ucuz olduğu için normalde cam şişe toplamadıklarını söylemesi nedeniyle, vermeye çalştığı mesaj bende ters tepmiştir.
  • fragmanında geçen huffington post tanımlamasına göre belgesellerin slumdog of millionaire'i. gerçekten çok doğru bir tanımlama olmuş.

    belgesel çok kısaca, new york'ta yaşayan brezilyalı sanatçı vik muniz'in , rio'daki en büyük çöp sahasındaki çalışan çöp toplayıcılarının hayatını değiştirme düşünü anlatıyor. amacı onların portrelerini kendi özgün sanatı ile yapmak ve müzayedelerde satışa çıkararak onlara gelir sağlamak.

    didaktik olmayan, belli bir olay örgüsünün doğal olarak izleyiciye aktardığından dolayı belgeselden öte waste land gerçek insanların gerçek hayatlarına izleyicileri ortak edebiliyor. aslı erdoğan'ın kırmızı pelerinli kent kitabının filmini izliyormuş gibi bir etki bıraktı bende. rio, favela'lardaki uyuşturucu çeteleri, kırmızı şehir, fakirlik ama gene de garip bir mutluluk ve hayata bağlılık.
    bu denge filmde de çok iyi tutturulmuş. acıtasyon yapmadan zor koşullardaki insanların da hayatta kalabildiklerini, mutlu olabildiklerini gösteriyor.
    vik muniz ise çok ilginç bir insan. fakir bir aileden gelen muniz, sanat eğitimi almadan tesadüfler eseri new york'a geliyor ve günlük hayatta kullanılan malzemelerle sosyal konularda eserler vermeye başladıktan sonra modern sanatın brezilyalı tanınır bir ismi haline oluyor ve çok iyi paralar kazanmaya da başlıyor.
    tamamen kendi yorumum olacak ama benim gördüğüm ve anladığım muniz bu işten keyif alıyor ama sanatı sanat için değil gerçekten insanlar için yapanlardan. modern sanatın kitlelerce anlaşılmayan, anlaşılmadığı için sevilmeyen, hatta saçmalık olarak görülen bir alan olduğunun farkında. anlaşılmadığı ve sevilmediği için toplumdan kopuk bu mecranın toplumla bağlarını tekrar onarmanın da yolunu kendi yöntemleriyle bulmuş. hem sanatının beslendiği alan toplum hem de bu sanat, materyel olsun veya olmasın- toplumu da besliyor.
  • içten içe "tek başınıza çöp toplarken bu kadar para kazanmıyor ama ünlü bir ismin yardımıyla bu işe soyununca nasılda mangırla entrafta uçuyor" gibi sağlam bir ironiyi içinde barındırıp sanatın kendi içindeki ciddi çıkmazlarından birini daha düşünmenizi sağlayan documentarty tarzında film.

    ve malesef bir yardım amacı taşımaktan ziyade gösterilen o müzayede ağzı sulu sannat severlerin sannat düşkünlerinin kısaca koleksiyonerlerin sanata olan aşkına(?) şahit oluyorsunuz.

    --- spoiler ---

    vik muniz' in de dediği gibi "bunlara bu kadar para verenler deli".

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap