• funky snakefoot, do i have to, by all means gibi bir tutam pop katkılı fusion işleriyle 70'ler ve 80'lerde oldukça ses getirmiş olan jazz davulcusu, herbie hancock'un kadim arkadaşı..
  • funk ve caz tarihinin yüzümü kızartan tek ismi. ah, ah alphonse üstat sana nasıl nezaketsiz davranırım?
    affetmiyordur beni muhtemelen, ancak bilmesini isterim ki bu satırların yazarı haftada birkaç kez by all means, do i have to, the next time we love, the jogger vs. dinliyor.

    "cazla alakasız bir eğitim alan caz tutkunu genç saksofoncu ülkesinde yarı zamanlı konservatuar bulamadığı için yurtdışına yönelir. eh, ülkemizde henüz pek olmayan geçici yabancı öğretim elemanı ya da performer/educator olarak çalışan caz/funk ustaları yurtdışında daha sık bulunmaktadır. çalışır genç arkadaşımız. çalışır, sınavlara girer. dereceyle kazanır performansı. avrupa'nın en güzel şehirlerinden birinde, acropolis'in güneyinde saksofon/klarinet performans eğitimi alacaktır.

    zaman geçer. diğer okulu yüzünden aksatsa da elinden geleni yapmaya çalışır genç adam. hani türk romancılığında "aşkını kalbine gömmek" deyimi vardır ya; o da tenor saksofonunun içine sıkıştırır kalbini, tutkularını. "belki" der. dimitrios vassilakis'le tanışır, gunter hampel'in vefat eden eşi; belki de varolmuş en güzel ses jeanne lee hakkında söylediklerini dinler, bu esnada birkaç imza da edinir. gel gelelim o dönem albert ayler'dan, peter brötzmann'dan aşağıya inmeyi(!) düşünmeyen yeniyetme genç adam, o esnada bölüme gelen -aynı zamanda marcus miller'la birlikte konser de verecek olan- uzun saçlı, siyah gözlüklü, yetmişlerden kaldığı her halinden belli ilginç şahısla "nasıl olsa p-funk'tan ötesine geçemez." diyerek pek ilgilenmez. mini-konserin ardından gençlere imza verir; -aslında tekniği, geçmişi, kalitesi olduğu her halinden bellidir ancak on dokuzundaki genç adam tutturmuştur kendinde: funk bu! benim işim free jazz/improvisation.- gözü bizimkine ilişir ve sorar: "imza? defterini getir!" bizimki "sağol, kalsın" bakışı atar yarım ağızlı gülüşle. [ah, şu an o suratımın ortasında sürahiyi kırmak istiyorum, pek öfkeleniyorum.] önüne dönüp çalmaya devam ediyor.

    birkaç hafta sonra youtube'da herbie hancock'la, jaco pastorius'la, albert mangelsdorff'la çalarken görür genç adam bu büyük ustayı."

    kahroluyorum sevgili alphonse mouzon, affet beni!
  • mccoy tyner'ın süper 1972 albümleri sahara ve enlightenment'taki performanslarıyla kendisini tanıdığım sıkı davulcu/perküsif insan. les mccann'le takıldığı dönemlerin de bir şekilde etkisi vardır şüphesiz buradaki enstrüman seçiminde, davulun dışında klavye üzerindeki meziyetlerini sergilediği füzyon albümü "funky snakefoot" (1973) ilginç ve dikkate değerdir.
  • telif haklari sebebiyle beastie boys dahil olmak uzere bircok hip hop muzisyeni ve dj ile mahkemelik olan muzisyen. sample olayina sicak bakmayan ve usenmeyip dunyanin her yerinde calinan, djlerin piyasaya surmeden sadece remiksledigi sarkilarin sarkilarinin pesine dusmustur ki hatta iclerinde gayet basarili bir turk dj de vardir mahkemelikler listesinde. hakkini aramak, hakkinin pesinden kosmak cok sahane bir sey de, uzucu olan verdigi roportajlarda isin haktan ziyade parasinin pesinde oldugu intibasi vermesi.

    http://paulsboutiquebook.tumblr.com/…uzon-interview
  • 2016 denen iğrenç yılın aldığı son efsanelerden... dün 'club tropicana''yı kapatıp giden george michael ve bugün 'kalaşnikof' alphonse...
    kendisine facebook'tan 70'lerin eski istanbul fotolarını gönderdiğimde çok sevinmişti, sohbeti çok kadirşinas bir abimizdi.
    birazcık yaşının getirdiği 'beni unutmayın, ben buradayım' huysuzluğu bile sevimliydi. zira jaco'yla karşılıklı atıştıkları bir '76 berlin konseri vardı ki... https://www.youtube.com/watch?v=8ybizznesxu
    güle güle kırmızı bereli efsane... idris'e, buddy'e, john'a, ricky'e, tony'e, yogi'ye, jeff'e selamlarımızı ilet...
hesabın var mı? giriş yap