• başrolünde willem dafoe'nin oynadığı polisiye/dram filmi. yönetmen koltuğunda ise h.s.miller'ı görmekteyiz. hikayesi kabaca şöyleymiş:
    bir seri katil anamorphosis olarak adlandırılan perspektif* üzerinde oynayan bir çizim tekniğini canlandırarak* cinayet işlemektedir. bu olayı araştırmak da olaylardan elini eteğini çeken bir dedektife düşer. böylece dedektifimiz geçmişteki sırlarıyla yüzleşmek zorunda kalır.
    (bkz: http://www.apple.com/…railers/independent/anamorph/)
  • seri katil filmi yapıyorsanız bunu izleyen insanların biraz gerilmesi lazım. lakin bu filmin hiçbir sahnesi insanı germiyor. bana göre izlemesi zaman kaybı olan film.
  • film tüm türkiye'de aynı altyazıyla mı gösterimde bilmiyorum, ama ben olivium'da izledim ve film başarken dikkat ettim, "lazer altyazı: fono yazıyordu" ya da "fono film", ikisinden biri. özellikle yakın plan çekimlerde altyazı kesinlikle okunmuyor ve doğal olarak hiçbir şey anlaşılmıyor. ilk sahne başta olmak üzere defalarca aynı şey tekrarlandığından, ettiğim küfrün haddi hesabı yok.

    filme gelince.. çok açık ve net söylüyorum, 21.30 seansında gittiğim bu filmin gerçekten başladığını saat 23.00'te hissettim. sanırım bitmesine 15 veya 25 dakika kalmıştı. o ana kadar ne bir heyecan, ne bir aksiyon vardı. yönetmen bize paso ceset ve fotoğraf gösteriyor. tamam, anamorphosis büyüsünü vermeye çalışmış ama ben katilin kurbanları nasıl öldürdüğünü göremedikten sonra nasıl etkileneyim, niye gerileyim ki?

    simetri hastası dedektif genel olarak rolünde başarılıydı. ancak tüm hikayenin neden onun üzerinde kurulduğunu anlayamadım. film bittiğinde ister istemez, "ee ne oldu ki şimdi" demekten kendinizi alamıyorsunuz. yani tüm bu uncle eddie mevzusu, o son kareyi yakalamak için miydi?

    bu filmin şahsıma en büyük faydası, kim ne derse desin, saw serisine kurban olmaya devam etmem gerektiğini göstermesi oldu.
    ha, bir de çok hoşuma giden bir sahne vardı, ki aklımda kalan en 'etkileyici' kare buydu. dedektif, süpermarkete alışverişe gitti. bir şeyler alıp, kasaya geçti. kasiyer kız, fiyatını okuttuğu ürünleri kasanın diğer tarafına bırakmak yerine, önündeki geniş kese kağıdına doldurdu. bence bu işin ülkemizde de böyle olması lazım. hem pratik hem de müşteriyi memnun edecek bir hizmet. tabii bir seri katil filminden böyle bir ders çıkarmak da ilginç, doğrudur.

    nitekim, hayatınızda özel bir köşeye koyacağınız bir film değil. izlemeyen, çok şey kaybetmez.
  • bugün seyrettiğim ülkemizde yeni vizyona giren gerilim !!! filmi.. kısaca 2 saatlik zaman kaybı.10 üzerinden 5.5 o da yalapşap sanatsallığına...
  • her zamanki gibi dedektifiyle alay eden ve planladığı her şey istediği gibi giden über zeki, süper başarılı bir seri katil-dedektif kovalamacası filmi daha. ama bu uyku getirten, beyin boşaltan cinsten.. filmde ilk bir saat neredeyse hiçbir şeyin (yirmi dakikada bir ölü göstermek haricinde) cereyan etmemesini geçtim, finali de ne yazık ki uyduruk olmuş. akla klozet kapağında oyalanırken orijinal bir fikir gelmiş ama bu fikir çok fazla geliştirilmeden hemen banyoda senaryoya dökülmüş gibi. ve ne yazık ki seven özentisi bir hava ve ismini vermek istediğim başka bir filmin tagline'ını da (madness.. mayhem.. mutilation) andırıyor. kanımca tek güzel yanı suratına yeni yeni alışmaya başladığım scott speedman kişisini bol bol izleme fırsatı vermiş olmasıydı. gerçi o da dümdüz bir roldü ama olsun. filmin gerisi yalan dolan zaten.
  • belli ki bir senarist bir gün bir yerde anamorfoz hakkında bir şey okurken (john berger'den ways of seeing olabilir) kafasında bir ampül yanmış. neden ben bunu bir seri katil hikayesine dönüştürmüyorum demiş. fakat sonuçta tahammülü zor, gereksiz detaylarla dolu, seyirciyi koltukta oyalama mantığında ilerleyen bir film olmuş, willem dafoe'nun karakteristik yüz hatları filmi kurtarmaya yetmemiş. kısaca film iyi bir fikir üzerine kurulmuş berbat filmlerden. ayrıca willem dafoe'nın yine dedektif rölünde olduğu pek de fena olmayan o film neydi diye düşünüp filmi pek takip edemediğim oldu, tabi filmin tıngır mıngır ilerlemesinin bundaki etkisini azımsayamam. o film de meğer the boondock saints' miş, bir sürü karakter arasındaki bağı anlamlandırmaya çalışmayı bırakınca düşünmeye çok vaktim oldu. yine de filmin ışıkları çok güzeldi, hatta ışıklarından başka hiç bir şey güzel değildi.
  • harika bir giriş jeneriğine sahip, ancak gerisini getiremeyen seri katil konulu gerilim denemesi. seri katil filmleri her zaman ilgi çeker, ancak bu türün gerçekten çok başarılı birçok örneği yapıldığı için, artık bu tür filmler çekmek riskli. ortaya orijinal bir hikaye veya bir başyapıt koyamayacaksanız işiniz çok zor. başrolde willem dafoe'nun adını görünce ister istemez umutlanıyoruz, ancak ortaya çıkan sonuç büyük bir fiyasko. bir de bu tür filmlerin olmazsa olmazı, esrarengiz geçmiş hikayesi var ki; ben o eddie amca hikayesinden zerre birşey anlamadım.

    --- spoiler ---

    filmde bir sahne var ki, hala çözebilmiş değilim. dedektifimiz arabasından inince onu takip eden biri olduğunu farkeder. takip eden de "ben seni takip ediyorum" diye bağırsa kendini ancak bu kadar belli eder. neyse dedektifimiz bir anda koşarak bir köşeye saklanır. o sırada peşinden gelen başka birisini enseler, ama beklediği adam olmadığını anlar. sonraki sahnede dedektifi takip eden adamı koşarken, dedektifi de bu adamın peşinde koşarken görürüz. sonradan koşan arkadaşın katil olduğunu anlarız. ben hala bir katilin kendini bu kadar belli etmesini ve takip eden modundayken neden bir anda takip edilen moduna geçtiğini anlamış değilim. böyle de fantastik bir sahne var filmde.

    --- spoiler ---
  • az önce digiturk'te hd şeklinde izlediğim bir film. hmm, nefis ışık, flashback tekniği de hoş, renkler harika, hd'ye de yakışıyor falan filan diye izledim.

    onun dışında pek sikko film. hd izlemeyecekseniz izlemeyin. hatta hd izleyecekseniz, o zaman da gidin başka bir şey izleyin.

    bi' de, hastasıyım peter stormare'in.
  • senaryosunun yavanlığı stan'in (willem dafoe) anamorfozun anlamını öğrendiğinde şaşkına dönmesi ile net anlaşılabilir. kütüphanesinde pisarro, chagall gibi birçok ressamın adı geçen 'takıntılı' bir koleksiyoncunun, bu teknikten haberdar olmaması, hele holbein'in elçiler'ini tanımaması senaryodaki zayıflığa işaret eder.
hesabın var mı? giriş yap