• affiniza siginarak, luke haines'in grubu tam olarak "the auteurs"dur..
  • (bkz: author)
  • (bkz: the auteurs)
  • the new french wave yönetmenleri godard, truffaut, chabrol, rivetti ve rohmer daha cahiers du cinema dergisinde yazarlarken; alfred hitchcock, nicholas ray ve howard hawksu, stüdyoda film genre filmleri yapmalarına rağmen, yapıtlarında görülen ayırtedici temalarından ötürü filmlerinin auteurleri yazarları olarak görürlerdi. sonra de gaul hükümetinin yardımıyla kuramsal birikimlerinin pratiğe dönüştürme fırsatını yakalayınca kendileri de filmlerinin auteurleri oldular.
  • auteur, latince, temelini atan, degerini artiran anlamindaki auctor 'dan gelir (ingilizce iktisat-finans okuyup da ara sira sinemayla ilginenler auction kelimesini hatirlamislardir herhalde). dolayisiyla bütün yazarlar, sinema yönetenleri bir anlamda auteur'dür. ama auteur'ü yazar, hele hele cinéma d'auteur'ü "yazar sinemasi" diye çevirmek pek dogru olmasa gerek. la nouvelle vague yönetmenleri "biz sinemaya bir deger katiyoruz" demek istemislerdi bir sekilde, biz filmlerin konusunu da yaziyoruz demek degil. truffaut'yu alirsaniz sadece, örnegin, filmlerinin hemen hepsi (les quatre cents coupsgibi özyasamiyla ilgili filmler disinda) bir romandan, hikayeden uygulamadir. nedeni de sözkonusu auteurün sinema yönetmeye baslamadan önce de bir lecteur olmus olmasi gerek gibi geliyor bana.
  • andrew sarris'e göre auteur kimligine sahip bir yönetmende üç özellik bulunmalıdır: yönetmenin teknik ustalığı, yönetmenin ayırdedilebilen kişiliği ve içsel anlam.
  • auteur aslında tüm sanatçılar için kullanılması gereken, kapsayıcı bir kavramdır. sanat dalları birer dildir ve sanatçı kendi araçlarını kullanıp söz söyleyen, daha doğrusu derrida'cı anlamıyla kendi dilinde yazan kişidir; "metin" oluşturur. elbette "yazı" ile "yazar" ilişkisindeki gibi, yeterlilik ve özgünlük beklentisi bu anlamda belirleyen olacaktır.
  • sanatta belli bir tasnif düşüncesinden çıkıp, film piyasasında bir "kim daha sanatsal" hiyerarşisi yaratma, auteurlüğe göre değer kazandırma pazarı oluşturmuş kuramdır. auteur kuramının, yönetmenleri sınıflandırmak, eserlerinin genel öğelerini tespit edebilip anlayışı artırmak gibi pozitif yanları vardır.

    buna karşılık yeni dalga sonrasının en büyük fransız yönetmenlerinden olduğunu düşündüğüm bertrand tavernier, 60lar amerikasının her filmi başyapıt düzeyindeki john frankenheimer'ı veya michael winterbottom gibi örnekler var ki, bunlar auteur diye tasnif edilemediğinden, dolayısıyla bir "sanatçıyım ben" tavrıyla sanat piyasasında öne çıkamadıklarından her biri süper filmleriyle misal auteur tadı veren yönetmenlerden daha az ilgi görmüşlerdir. sinema dünyasında popüler, seyirciye yönelik sinemada yaptığınız gişeyle sükse kazanıyorsanız, daha art house, entel kuntel çevrelerde auteurlüğünüzle sükse kazanırsınız.

    bir nevi "kendi kendini gerçekleştiren sanatçı"sınızdır. yaptığınız her filmle, kendi büyük eserinize, "dünyanıza" bir tuğla daha eklemelisiniz. ama misal yukarıda saydığım yönetmenler gibi her filmde farklı birşey yapıyorsanız, filmlerinizin toplamı bir dünya değil de her filminiz ayrı bir dünya ise, ama misal buna karşılık gişeyi dağıtacak kadar seyirciye uygun değilse bu filmler; saygın ama arada bir noktada ööyle durursunuz.
hesabın var mı? giriş yap