• o dizede kendimi bulmuştum, kendi içime yönelmiş, o sözü doğrulamıştım, en azından bilgelik konusu haricinde, harfiyen uyuyordu o deli gömleği üzerime.

    lou-andreas salome şunu demişti onun hakkında; tüm bilgeliği ve naifliği içinde, `toplumla arasına koyduğu büyük mesafeyi gizlemeye çalışan, ama aynı zamanda da kendisini çırılçıplak ortaya koyan bir adam` .'

    beni en çok tanıyan en az tanıyandır, ama bilmez.

    beri yandan doğu yolculuğuna çıkan hermann hesse de tütsülerin gevşetici ikliminde şunu yazar gönderdiği mektupta ' şairler daima sizin en yakınlarınız kalacak, yazılarınızın ne anlama geldiğini en çok onlar anlayacaklardır' der.

    o adam sigmund freuddan başkası değildir.

    soluk alıp verdiğim modern toplumdan uzakta yaşıyor zihnim. bu düşünceler bazen yük olmaya başlıyor. bastırılmışlıkları ile sizi bastırmaya çalışıyor olmalarını gözlemleme adına hoş karşılıyorsunuz.

    içinizdeki ben'e, bırak onu diyorsunuz, ne yapacak, bu sözler, bu hareketler, onun içindeki hangi karanlığı ele verecek diye gözlemle, diyorsunuz.

    bazen yorucu gelebiliyor ama böyle yaparak çevrenizde özgün kişilerin olması gerektiğinin önünü açıyorsunuz.

    her ne kadar freud nevrotikler için kullansa da, genellemekle bir hata yapılmayacağını düşünüyorum ' kendi evlerinin- ruhsal dünyalarının efendileri olamayan' kişileri kendimizden uzak tutmaya çalışmalıyız.
    önce kendi hastalığımızı yenmeliyiz. hastalar ile zaman geçirmemeliyiz.

    28 sayfayı bulan mektuplar yazan dahi adamın
    histeri üzerine araştırma kitabı 13 yılda sadece 626 tane satar.
    düş yorumu 6 yılda 351 adet satılır.

    ama 1939 yılında yazdığı mektupta maria bonaparte ye ' sevgili maria, musa, almancada daha şimdiden 1800 adet satıldı' der. bir çocuk gibi sevinç içerisindedir.

    musa denen adam yazdığı son kitaptır.

    çok güvenlikli sitelerde yaşayan modern insan, konfor karşılığında özgürlüğünü satmayı yeğledi.
    özgürlükle beraber haz, tutku, arzu, mutluluk, sevinç gibi duygudurumlarını zihnin mezarı olan bedene gömdü. bedenin çektiği sancılar zihni kemirmeye başladı.
    bunun için, modern insan klinikler inşa etmeye başladı.
    klinikler işe yaramayınca tımarhaneler, hapishaneler devreye girdi.

    sanırım sigmund freud un 'ben viyanayı terketmedim, viyana beni terketti.' sözü benim için bu anlama gelmektedir.
    martin heidegger gibi gücü, konforu seçip nazilerin tarafında olmaktansa, sürgün olmayı, 'gestapo'yu herkese öneririm' ironisiyle özgürlüğüne olan tutkusunu sırtına yükleyip, delirdiği tren raylarının sesiyle, kusmalar dolusu londraya varmıştır.

    ilginç tarafı da şu ki ömrünü adadığı psikanalize, sevgilisi, eşi martha bernays tarafından 'bir tür pornografi' yakıştırması yapılması bahtsızlık.

    anlaşılmamak ne kötü.
    ne kötü bir hâl şu anlamamak.
    yazgı gibi.

    ***

    *serol teberin sigmund freud'un aile ve tarihsel romanı alt başlığıyla yazdığı bilimsel bir peri masalıkitabı.

    (bkz: serol teber)
  • serol teber'in kaleme aldığı, freud'un aile ve tarihsel romanı'nın adı.

    bir biyografi kitabından fazlası.

    --- spoiler ---

    gerçekten de, düşler ve hezeyanlar aynı kaynaktan bilinçdışına itilmiş, içerikten doğup ortaya çıkmışlar, düş, bir anlamda, normal insan fizyolojisinin hezeyanına dönüşmüştür. bilinçdışına itilmiş içerikler, uyanık yaşamda kendisini hezeyan olarak, dışarı vurmadan önce, uyku durumunda düşlerde örtük biçimlerde kendisini göstermiştir. eğer verilen bu işaretler, anlaşılmaz ve doyum yolları aranmazsa, bastırılmış istemler bu kez kendilerini hezeyan olarak ortaya koyabilecek gücü gösterebilirlerdi.

    - - - - - - - -

    pia baroja, dünyada üç büyük bilgenin, üç büyük yahudi'nin, üç büyük teoriyle insanları üç kez yanılttıklarını söyler: buna göre, musa; kutsal kitabıyla bu dünyada acı çekilmesine karşın, öteki dünyadaki “cennette” rahat edileceğini söyleyip, “cennet savlarıyla” insanları yanıltmıştır. karl marx, kutsal kitapların tümünün yalan, “dinin afyon olduğunu” , yitirilen cennetin, “altın çağ'ın” bu dünyada da kurulabileceğini, insanların bu dünyada da mutlu olabileceklerini, bunun için de sınıf savaşının esas olduğunu söyleyerek, bizleri bir kez daha yanıltmıştır. sigmund freud ise, dinin de, sınıf savaşlarının da, gerçek dışı “bilinçli” yalanlar olduğunu, insanların sadece psikanaliz olduktan, bilinçdışındakileri öğrendikten sonra, mutlu olabileceklerini söylemiş ve insanları bir kez daha yanıltmıştır.

    --- spoiler ---
  • serol teber nurlar içinde yat.. hem ne güzel yazmışsın, hem açık radyo'da didik didik freud'ta şenol ayla ile birlikte ne hevesle, ne iştahla anlattın onu ve kendi kitabını. ilk baskı 2003, okuyan us yayınları.

    "*yazdıkça açığa çıktığını, kendi kendisini soyduğunu ve bunları örtmek için daha çok yazdığını, ama yazdıkça daha da çıplak kaldığını; ağrılar, acılar içinde kaldığını duyumsamıştır." serol teber - bilimsel bir peri masalı

    "bu bencil kadının/ananın 95 yaşındaki ölümü, oğlunda acı ya da üzüntü yaratmamıştır. freud belki de en çok annesi ile ilgili düşüncelerini, duygularını gizleme gereksinmesi duymuştur."

    "freud'un lise sıralarında sophokles'in grekçe yazdığı kral oidipus'tan almancaya yaptığı 23 dizelik bir çevirisinin bugün bile kusursuz, hatta mükemmel olduğu görülür. bunlara ek, onun olağanüstü güzel ingilizcesi de dillere destandır. ernest jones'a göre, freud bir ara, on yıl boyunca sadece ingilizce literatür okumuştur."

    "fakat bu ad değiştirmede** onun, "s" harflerini düzgün telaffuz edememesinin, en azından zorlanmasının etkisi olduğu da anımsatılır."

    "ancak, olayları çok yakından bilen ernest jones'un da vurguladığı gibi, gerçekte freud, kokainin insan bedeninde -ve bizzat kendisinde- oluşturduğu genel etkiyle çok ilgilenmiş, lokal uyuşturucu yanını pek önemsememiştir. kokaini, kendisinin de kullanabileceği geleceğin mucizevi anti-melankoli ilacı olarak düşünmüştür. kendisi uzun yıllar kokaini uyarıcı olarak kullanmıştır."

    "en uzunu 28 sayfa olan mektupların ortalaması 12-14 sayfadır. fakat onun nişanlısına yazdığı mektuplardaki çelişkiyi anlamak zordur. (...) başından beri "tiranlığa yatkın bir insan olduğunu" söyleyen freud, hep son derece ortodoks bir yahudi erkeği gibi yaşamış ve yaşatmıştır."

    "buna karşın, çocuklar ve evin genel yaşamı ile freud arasında zarif, ince bir duvar kurulmuştur; ilişkiler hep kibar, karşılıklı anlayış içinde, fakat biraz da yüzeysel -ve belki de oldukça soğuk- biçimde sürmüştür."

    [daha da önemlisi, freud, morfin alarak yaşamını noktalamaya karar verdiği 21 eylül 1939 tarihinde, özel doktoru max schur'a, "bu kararı lütfen anna'ya haber verin" diye tembihlemiş, karısının adını anmamıştır.]

    "freud, oturduğu katın altındaki küçük daireyi de muayenehane olarak kullanmış, evi ve çalışma odası içine kapanık bir tür keşiş/münzevi yaşamı sürdürmüştür."

    "toplumsal ve dinsel güçlerin kendisini kolayca denetleyemeyeceği bir yalnızlığa -iç mekana- çekilmiş, burada hiçbir düzene bağlı olmayan modern yalnız (monad) olarak kendi hüznünü, acılarını, bilinçdışını ve bunları doğuran toplumsal/bireysel koşulları analiz etmeye çalışmıştır."

    "freud, yaşamı boyu her sabah saat yedide kalkmış, soğuk duş yapmıştır. her sabah berberi gelip saçını, sakalını özenle düzeltmiştir. düzenli olarak haftada altı gün, saat tam sekizde ilk hastasını kabul etmiş, her hasta için tam 55 dakika ayırmıştır. her hastadan sonra, kendisine beş dakika dinlenme ve düşünme zamanı tanımıştır. saat tam 13.00'te aile üyeleriyle birlikte öğle yemeği yemiştir. (...) freud öğle yemeğinden sonra kendisine iki saatlik bir öğle tatili zamanı armağan etmiş, bu zaman dilimi içinde evinin arka sokaklarında tek başına hazım yürüyüşleri ve küçük alışverişler yapmıştır. (...) saat tam 15.00'ten 21.00'e kadar yeniden ve aynı şaşmaz düzen içinde hasta kabul etmiş, saat 21.00'de ya da bazen 22.00'de akşam yemeği yemiştir. günde ortalama 10-13 saat kadar analiz yapmış, yıllarca öğlen yemeğinden akşam dokuza ya da ona kadar hiçbir şey yemeden ve içmeden çalışmıştır. 65 yaşından sonra, akşamüzeri saat beşte kendisine bir fincan kahve içme lüksünü tanımıştır. akşam yemeklerinde ailenin yetişkinleri bir araya gelmiştir."

    "paula fichtl, birkaç kere freud'un banyoda çırılçıplak durmuş, martha'nın kendisini ıslak havlularla temizlemesini çaresiz gözlerle seyredişine tanık olmuştur."

    "*aynada kendi yüzüyle, babasının yüzünün iç içe girdiğini ve sonra bu üst üste gelmiş yüzlerin yeniden kurukafaya dönüştüğünü görmüş, bayılmış ve ardından yürüyemez olmuştur."

    "gerçekte, martha bernays freud ile bertha pappenheim, viyana'daki zengin yahudi çocuklarının gittikleri bir topluluk içinde birbirlerini tanımışlardır. hatta bir olasılık, bertha pappenheim, martha'nın gençlik arkadaşı olarak, birkaç kez freud'ların evine gelmiştir."

    "*bir volkan gibi sürekli olarak lav çıkararak, öfkelenerek yaşamış, yasaları ve töreleri yapan, kadınları izleyen, kovalayan, satan erkeklere karşı uzlaşmaz bir savaş vermiş, ama öfkesi -aynı zamanda- karmaşık bor sevgi ifadesi olmuştur. iki erkek tipini, babasını ve onu hasta yayağında "çocuğu" ile bırakıp giden dr. breuer'i baş düşman olarak ilan etmiştir."

    "cinsel açlık duyguları, -olasılıkla- giderek fahişe olarak çalışmak/yaşamak istemine dönüşmüştür. bu düşüncesi de ileride onun* "orospuları kurtarma" etkinliğine dönüşmüş, fahişe fantezileri içinde aseksüel bir yaşam sürmüştür.(...) yakından tanıyanlar, onun ısırgan vulva gibi yaşadığının altını çizmişlerdir."

    [sarayındaki insanları hiç düşünmeden ölüme gönderen ve laertes'i hiç çekinmeden alelacele öldüren kendisi*, amcasının babasını öldürmesinin intikamını almaktaki kararsızlığını nasıl açıklıyor? annesine olan tutkusu yüzünden, babasına karşı aynı eylemi yapmak istemiş olduğunun karanlık anısının ona çektirdiği eziyetle, daha iyi nasıl yapabilir: "ve hepimize hakkıyla davranılacak olsa, kırbaç yemekten kim kurtulurdu?" hamlet'in bilinci, onun bilinçdışındaki suçluluk bilincidir.] sigmund freud

    "ünlü muayene divanını, freud'a, 1890 yılında hastası madam benvenisti armağan etmiştir. (...) psikanalizle insan soyuna bir suikast yaptığını söylemiştir. tedaviyi bir eğitim olarak kabul etmiştir, insanları uyku/hipnoz altında konuşturmanın ahlak/moral dışı olduğunu; hipnozla iyileştirmenin bilimsel bir tavır olmadığını düşünmüş, bunun yerine sokratik tartışma yöntemini benimsemiş, insanın "bilinçdışının bildiği fakat kendi resmi bilincinin bilmediği ve ayrıca bilmediğini de bilmediği bilgileri ona anımsatan" diyalog/serbest çağrışım yolunu seçmiştir."

    "freud toplam yirmi kere italya'yı, yedi kere de roma'yı gezmiş, salt roma'da toplam 57 gün geçirmiştir."

    "schliemann, homeros'u bir destan şairi olmanın ötesinde, öncelikle bir tarihçi gibi kabul eder. onun her bir dizesine, en az herodot'un yazdıkları kadar güvenir. odysseus'un rehberliğinde korfu ve özellikle iteka'yı adım adım dolaşır."

    [poe, dupin üzerinden önemli bir noktanın altını çizer: "polisin, bir sorunu çözebilmesi için, ancak suçlunun kendisi gibi düşünebilmesi gerekir (...) suçlu başka türlü düşünürse polis faka basar."]

    "freud, yaşamı boyu klasik resmi psikiyatri ile çelişki içinde kalmış; holmes, sürekli olarak scotland yard ile didişmiştir. (...) zaman zaman da olsa melankoliktirler; daha iyi düşünebilmek için kokain kullanırlar. kadınlara karşı özel bir ilgi ve güç denemesi göster(e)mezler."

    [freud da, bunun üzerine, tüm dikkatini unutulmuş bu sözcüğe* yöneltip, aklından geçenleri dürüstçe ve yorum getirmeden anlatmasını rica eder. bunun üzerine serbest çağrışım başlar. genç adam, aklına gelen hemen ilk sözcükleri sıralar... reliques (kutsal kalıntı), liquidation (tasfiye), liquid (sıvı), fluide (akışkan)... iki yıl kadar önce bir trente kilisesi'nde kutsal kalıntıları (reliques) gördüğüm simon de trente'ı düşünüyorum. (...) napoli'de bir kilisede küçük bir şişenin içinde aziz janvier'nin kanı doldurulmuş. bu kan bir mucize sayesinde her sene belli bayram gününde yeniden sıvılaşmaktadır (se liquifie). (...) işgal sırasında genel komutan garibaldi, katolik papazını kabul eder ve ona, anlamlı bir jestle, dışarda sıralı askerleri göstererek, mucizenin gerçekleşmekte gecikmeyeceğini umduğunu söylemiş. (...) "ve onun için olduğu kadar benim için de hoş olmayan bir haberi, kolaylıkla alabileceğim bir kadını düşündüm birden."

    freud, "regllerinin sona ermesi haberi mi?" diye sorar. genç adam "bunu nasıl düşünebildiniz?" dediğindeyse şöyle açıklar: "hiç zorluğu yok. bana yeterince malzeme -ipucu- verdiniz. bana bahsettiğiniz bütün takvim azizlerini, belli bir günde gerçekleşen kanın sıvılaşması (liquefaction) öyküsünü, bu sıvılaşma olmadığı zaman halkı kaplayan telaş öyküsünü, mucize gerçekleşmediği zaman bir tehlikenin ortaya çıkacağı korkusunu hatırlıyor musunuz? belirsizlik anlamına gelen, "aliquis" kelimesini yeniden anımsamakta yetersiz kalışınızın nedeninin, bu kaygılı -belirsiz- bekleyiş olduğu kolayca ortaya çıkıyor."

    (...) ancak, freud'un yazısını sherlock holmes yöntemiyle bir kez daha irdelemeye çalışan peter swales (1982), bu yazıda iki önemli ince ve anlamlı ayrıntının, "parmak izinin" (daha) olabileceğini vurgular. öncelikle, "genç adam" olasılıkla hiç karşılaşılmayan ve conan doyle'un sherlock holmes'u kadar sanal bir kişiliktir. ve bu "genç adam" freud'un kendisi -de- olabilir. bu genç adam da (freud gibi) akademisyendir, yahudi'dir, sanat ve din tarihini çok iyi bilmektedir, onurludur, kendisine yapılan haksızlıkların öcünün bir gün alınacağını umar. (...) adet kanamasının (regl) zamanında gelmediği için huzursuzluğa neden olan kadın, gene bir olasılık, freud'un bu geziye birlikte çıktıkları karısının kız kardeşi minna bernays olabilir.]

    [o, "ben suçluyum" dediği her yerde kafasını kaldırıp, bizim gözlerimize bakmış, bizden "evet ben de" (ya da biz de) dememizi beklemiştir. bizler, ya susmuşuz ya da "böyle değiliz" dememize karşın -artık- anlamışızdır "tam da öyle"yizdir.]

    "erkeklerin bilinçdışlarındaki kadın imajını çok iyi araştırmış, freud'un en erken ardıllarından olmuş; psikanalizin isviçre'de yaygınlaşmasına çalışmıştır.
    sabina spielrein, 7 kasım 1885 tarihinde rostov'da varlıklı, kültürlü ve sorunlu bir yahudi rus ailesinin kızı olarak dünyaya gelmiştir. (...) tıp okumuş, sonra da jung'un yanında psikiyatri eğitimine başlamış, jung'un hastası, aşığı, öğrencisi, meslektaşı olmuştur. (...) gene sabina spielrein "ölüm içgüdüsü" üzerine ilk öneri getiren psikiyatristtir. (...) jung ve freud, sabina'nın bu savlarını kendi çalışmalarında olduğu gibi kullanmışlar, ancak 25 yaşındaki bu "küçük kızın" adını bir kez olsun anmamışlardır. (...) moskova'da ilk psikanaliz grubunun kurulmasına çalışmış, 1936 yılında psikanaliz hareketleri moskova'da (bu kez komünistler tarafından) yasaklanmış. sabina'nın üç erkek kardeşi, kgb tarafından öldürülmüş. bir yıl sonra da babası ve kocası öldürülmüş. 1941 yılında, rostov'a giren almanlar, sabina'yı yolda iki kızıyla giderken tutuklamışlar. bu çok genç ve çok parlak zekalı kadını, önlerine ilk çıkan sinagogun duvarı dibinde kurşuna dizmişlerdir."

    "karşılaştığı herkeste, tutku boyutunda hayranlık uyandıran bu kadın*, avrupa modern entelektüel dünyasında bağımsız, özgür, hüzünlü, melankolik yeni bor roman figürü olarak ortaya çıkmıştır. (...)
    nietzsche, rilke, freud, gerhard hauptmann, sosyalist önderlerden georg ladebour, rejisör max reinhard, yazar arthur schnitzler, hugo von hofmannstahl, filozof paul ree, münihli yazar frank wedekind, feminist helene stöcker, araştırmacı frieda von bülow, marie von ebner-eschenbach ve daha pek çoklarından oluşan erkekli kadınlı bu liste çok uzatılabilir." `

    "lou andreas-salome, 12 şubat 1861 tarihinde petersburg'da doğmuş, alman kökenli anne, baltık alman-rus kökenli soylu bir general babanın kızı olarak, ekonomik ve kültürel görkemli liberal bir ortamda dünyaya gözlerini açmıştır. beş oğlan çocuktan sonra doğan ilk ve son kızdır."

    "*ölümünü garantiye alabilmek için, kendisini asar ve henüz boğulmak üzereyken ayrıca beynine kurşun sıkar. onun intiharından da acı olan, ne freud ve ne de salome, bu intihar ile yeteri kadar ilgilenirler ve hatta sözünü bile etmezler."

    "*daha çok küçük yaşlarda yazı yazmaya, şaşırtıcı güzellikte günlükler tutmaya başlamıştır. bitmez tükenmez bir canlılık ve yoğun entelektüel donanımla, binlerce mektup, şiir, anı, gezi notları tutmuştur. yazgısını biraz da kendine benzettiği edgar allan poe'nun biyografisi ve yapıtları üzerine yaptığı analitik araştırması bugün de başyapıt niteliğinde bir çalışmadır."

    "freud, kral lear'ın en küçük kızı cordelia ile olan iloşkisine benzer bir ilişkiyi anna ile yaşamış; anna'yı da sıklıkla cordelia olarak tanımlamıştır. (...) anna, bu arada başka bir erkekle birlikte olamayacağını kestirdikten sonra, dorothy burlingham ile yakın arkadaşlık kurabilmiş, melankolik bir hüzün içinde tam bir keşiş yaşamı sürdürmüştür."

    "freud'un kanısına göre de, dünya edebiyatında değerini yitirmeyecek üç başyapıt olan; sophokles'in kral oidipus'u, shakespeare'in hamlet'i ve dostoyevski'nin karamazof kardeşler'inde -hep- baba katli konusunun işlenmesi rastlantı sayılamaz."

    [öfkesini ve bağırmasını sürdüren baba, oğluna* "seni şimdi suda boğularak ölmeye mahkum ediyorum" diye kesin yargı'sını açıklar.]

    "burada* "verkehr", almancada hem iletişim, trafik hem de cinsel ilişki, haz, doyum (koitus) için sıklıkla kullanılan bir sözcüktür."

    "bu yazarak yaratma -kafka'nın kanısına göre- prometheus benzeri bir suçla bir tür ateş çalmadır. freud hemen hemen tüm çalışmalarında (en azından satır aralarında) insanın yeteri kadar suçlu ve günahkar olmadığı ve de "ateşi gökten çalamadığı için" nevrotik ya da psikotik olduğuna değinir."

    "freud'a göre benlik ile dış dünya arasındaki sınırların ortadan kalktığı (ya da kalkar gibi olduğu), okyanusvari duygular, aşk gibi fizyolojik, psikoz gibi patolojik hallerde sıklıkla görülür. bunların ardında dinsel ya da tanrısal etkiler/yardımlar aramak boşuna bir çabadır."

    "batıl inanç, her şeyden önce bir kötülük bekleyişi anlamını taşır."

    "daha ilk evrensel din olan totemizm, ensest içerikli nesne seçimini yasaklamıştır. insanın cinsel yaşamında bugüne değin geçirdiği en köklü sakatlık -belki de- bu olmuştur. (...) insan bireysel özgürlüğünü yitirmiş, aile içinde cinsel doyum bitmiştir. (...) cinsel yaşam dışı tatminde pervers ilişkiler, yaşanan bu çaresizliğin görüntüleri olabilir. bu durum tüm doğal heyecanları öldürür. kültürlü insanın cinsel yaşamında çok ciddi sorunlar vardır."

    "cinsel doyum amacıyla birbirine gereksinen iki kişi, cinsel birleşme için yalnızlığı ararlar, dolayısıyla bu davranışları sürü içgüdüsüne ve kitle duygusuna (tanrı ve/veya otorite tapıncına) karşı bir başkaldırı niteliği taşır."

    "28 ekim'de* evine gider. 12 kasım'da bir ameliyat daha gerekli olur ve ardından acı dolu 16 yıl içinde, freud bu "canavarla" boğuşacak ve bu arada 33 kez daha ameliyat olacaktır. sadece 1923 ile 1928 yılları arasında, dr. pichler tarafından, 350 kez muayene edilecektir."

    "sonra puronun ucunu (gene kimseye fark ettirmemeye çalışarak) tümörün üzerine bastırır... birbirlerinden karşılıklı intikam almaktadırlar... bu ara, en ağrılı ve acı veren durumlarında bile, düşünme gücünü azaltabileceği kaygısıyla, kuvvetli ağrı giderici ilaç almayı kabul etmez."

    ["kimdi musa denen adam ve nasıl bir etkisi olmuştu yahudilerin üzerinde?" sorusuna yanıt vermek gerektiğini söylemiştir. şöyle yazmıştır: çünkü; musa yahudi değil, mısırlıydı. yüksek memur, aminofis'in, mö 1350 yıllarında kurduğu tektanrılı dinin tutkulu bir savunucusuydu. (...) tarihleri boyunca hep aşağılanmış bu toplumları dünyanın diğer insanlarının seviyesine çıkarmaya, özgürlüklerine kavuşturmaya, tentanrılı dini ve sünnet geleneğini öğretmeye çalışmış. yahudiler aton dinine yeteri ilgiyi göstermemişler. hıristiyan araştırmacısı sellin'in çalışmalarına göre, bu ara ortaya çıkan bir halk ayaklanmasında, musa öldürülmüş, öğretisi dışlanmış.] serol teber - bilimsel bir peri masalı

    "adı bile ibranice değildir, eski mısır dili olan koptice'de *"çocuk" anlamına gelir. tevrat'ın, grekçe çevirisinden sonra eklen "s" ile moses'e dönüşmüştür."

    "ancak musa, mısır'dan salt din değil, sünnet adetini de getirmiştir."

    "yahudiler, o alışılmış inatçılıklarıyla, baba katli eylemini gerçekleştirdiklerini yadsıdıkça, onlara "siz bizim babamızı öldürdünüz" suçlaması gelmiştir. bu suçlamaların din tarihi açısından önemli bir yeri vardır. hıristiyanlar, isa'yı kurban vererek, bu ilk suçtan arınmaya çalışmışlar, ancak, yahudiler suçlarını itirafa yanaşmamışlardır."

    "yaşanan yahudi düşmanlığı, gerçekten bir hıristiyan, -daha doğrusu- bir tek tanrı düşmanlığından başka bir şey değildir."

    "teje'nin çok akıllı, çok güzel, canlılık dolu, bilge bir kadın olduğu bilinir. (...) kraliçe teje, bu tür bir birikimin içinde yetişmiş, bildiklerini ve inandıklarını, oğlu 4. aminofis'e öğretmiştir. genç firavunun, bedensel ve ruhsal olarak, çok ince, hassas, zarif ve duyarlı bir yapıda olduğu, duygusal dünyasının çok yoğun olduğu, sanata, şiire düşkün, idealist eğilimli ve annesine bağlı olduğu çok iyi bilinir." serol teber - bilimsel bir peri masalı

    (bkz: christoph haizmann)
    (bkz: ernst sellin)
  • didik didik freud programında anlatılanlardan daha fazlasını bulacağınız kitap.
    huzur içinde uyusun serol teber'i radyo programı ile tanımış olmaktan üzüntü duymuştum. kitabı okumayı da kendime görev edindim.
    bir çırpıda biten ve freud'a dair okuduğum en derli toplu kitap oldu.
hesabın var mı? giriş yap