• carl sagana ait ve günümüzde de neil degrasse tyson gibi pek çok astrofizikçinin benimseyip alıntıladığı, insana ilham veren ünlü söz.

    aslında koca bir hayatın felsefesi olabilecek, anlamsız gözüken devasa evrene sembolik de olsa objektif bir anlam katabilecek kadar derin bir söz: "bizler evrenin (kozmos) kendisini bilme yollarından biriyiz." olaya felsefi / ontolojik açıdan yaklaşırsak ve panteizm, pandeizm, panenteizm gibi sistemlerin tanrı anlayışını dikkate alırsak, burada kozmos'un yerine "tanrı" "sonsuz potansiyel" ya da "enerji" ifadesini de koyabiliriz ki ibn arabi gibi pek çok sufi üstad, çeşitli uzakdoğu sistemleri, hegel gibi filozoflar ve binlerce yıllık çeşitli mistik ekoller koymuş. yani bu deyişe göre amaç: kendisinden ayrı olmayan enstrümanları aracılığıyla kendisini bilmek, dolayısıyla sonsuz potansiyelini açığa çıkarmak, kendisini gerçekleştirmek ve deneyimlemek, klasik tasavvuf deyişiyle "bilinmek". bilinme işlemi de tezahür ile (evrenlerin açığa çıkması) oluyor. o kendisinden ayrı olmayan* enstrümanları da evren ve canlı yaşam formları yani bizler ve diğer olası zeki yaşam formları oluyoruz. ama "bilinmek" ifadesi yüzeysel olarak algılanmamalı. çünkü bilen de bilinen de yine aynı enerji. her şey, potansiyelin (tanrı, enerji...vs. ismine ne dersek diyelim) potansiyeli olduğu şeyleri açığa çıkarmasından ibaret. bu da onun doğasının (potansiyel sonsuzluk olmasının) zorunlu bir sonucu. peki neden "bilinmek" istiyor o potansiyel? o enerji ya da mutlak olan, çeşitli felsefi sistemlerde (mesela neo - platonizm'de) "sonsuz potansiyel" olarak tanımlanmış. işte "potansiyel" ifadesi potansiyeli olduğu şeyleri açığa çıkarmayı ima eder yoksa o "potansiyel" değil ölü bir yığın olur. dolayısıyla "bilinme" ihtiyacı ya da durumu, enerjinin doğasından kaynaklanan zorunlu bir sonuçtur belki de. ama bu "potansiyel" bilinçli miydi başlangıçta? anladığımız manada hayır. bu sonsuz gizem noktası, içinde sonsuz bilinç potansiyelini barındırmasına rağmen, kendisinden ayrı, bilincinde/farkında olacağı ikinci bir “nesne” var olmadığı için yani herhangi bir anlamda bir ikilik (dualite) var olmadığı için paradoksal olarak bilinçsizdi. tıpkı doğası “aydınlık” olan fener ışığının, üzerinde yansıyacak bir “şey” olmadığı zaman paradoksal olarak “karanlık” olması gibi. bazı sufiler bu durumu “durgun su” ya da “durgun deniz” örneğiyle de anlatmaya çalışmıştır. sonsuz gizem noktasında bu evre, durgun denize benzer, dalga ve köpük yoktur, bu nedenle de deniz kendisini “gösteremez”. aynı ışık örneğinde olduğu gibi, doğası “sonsuz bilinç” olan bu gizem noktası, bilincinde olacağı, kendisinden “ayrışmış” ikinci bir şey olmadan, bir bütünlük halinde, paradoksal olarak bilinçsizdi ve bu nedenle üzerinde yansıyıp kendi içine bakabileceği “ayna”ya gereksinim vardı evren ve bizler işte bu "sonsuz potansiyel" in kendisine ayna olmak için, kendisini bilmek için kullandığı kendisinden ayrı olmayan enstrümanlar gibiyiz. bu açıdan yaklaşırsak, biz hayatı değil hayat bizim aracılığımızla yaşayıp kendisini gerçekleştirir. zaman da hayatın yaşam için kullandığı bir enstrümanı. zaman, gözyaşımıza pişmanlıklarımıza hiç bakmaz kendi yolunda ne olursa olsun ilerler. pek çok kişiye atfedilen şu ünlü söz de bu felsefeyle alakalıdır: "tanrı mineralde uyudu, bitkide düş kurdu, hayvanda uyandı, insanda kendini buldu."

    bu mutlak amaç yani "büyük pencere" amacı. bireysel enstrüman olan bizlerin amacı nedir peki bu sisteme göre? aynı zamanda bir spiritüelist olan maslowun ihtiyaçlar piramidindeki en yüksek basamaktır: "kendini gerçekleştirmek" hepimiz, potansiyelimizi mümkün olduğu kadar "olur"a dönüştürmek için "burada"yız belki, içimizdeki saklı olan, "ihtimal" durumunda uyuyan becerileri, davranışları, vizyonu, bakış açısını ifade etmek, ortaya çıkarmak böylece mutlu bireyler olmak için buradayız. mistisizme göre ancak bu şekilde evren kendisini "bilme" yolunda dev adımlar atabilir işte ve sagan'ın "kozmos"u kendini bilme yolunda sürekli devleşir.
  • nasa ve kuklalarının, bilim bizim işimiz, uzay, evren bizim işimiz siz köleler çalışıp kiranızı ödemeye devam edin bu önemli işleri bize bırakın deme şekli
  • sorun insanın kendisini evrenden ayrı saymasından kaynaklanıyor. insanın evreni anlama çabasının, insanı ve özünde
    bilinci oluşturan atomların, başka atomları anlama çabası veya evrenin kendisini anlama çabası olduğunu anladığımız zaman olay açıklığa kavuşuyor.

    bu konu da zaten uzun yıllardan beri çeşitli felsefi ekollerde inceleniyor. ülkemizde en bilineni en-el hakk diyen hallac-ı mansurdur.
  • boş, anlamsız ve gereksiz olduğunu düşündüğüm vasat söz. karıları etkilemek isteyen entel görünümlü muhallebi çocuklarının başucu sözüdür büyük ihtimal. fuları fazla sıkmaktan beyni bulanan sagan adlı bi ibiş tarafından zikredilmeside ayrı bi komedi.
  • diyanetin sadakasi kadar olmayan butceleriyle yepyeni kesifler yapan zeki insan sozu. en azindan "neleri sikebiliriz neleri sikemeyiz" gibi islerle degil fizikle, astrofizikle ugrasiyorlar. o da olumlu.
  • kendisini bilmeye çalışırken yüzmilyarlarca canlıya eziyet etmek. hadi oradan.
  • sadece "insanla biliyor" anlamına gelmeyen ifade. pandeizm felsefesine göre evren kendisini hem karıncalar ile hem filler ile hem yunuslar ile hem bakteriler ile hem virüsler ile hem mineraller ile hem de olası dünya dışı zeki varlıklar ile "biliyor". bu ifadenin insanı merkeze alma gibi bir görüşle de uzaktan ya da yakından ilgisi yok.

    evren sonsuz büyüktür ve aynı zamanda da, tabiri yerindeyse, sonsuz küçüktür. evrenler ne kadar büyükse atom ve atom altı dünyası da inanılmaz derecede, adeta "sonsuza" gidermişçesine, küçüktür ve evrensel enerji her aşamada kendisini "bilir". atom altı dünyada çeşitli şekillerde oluşan bazen de sağduyumuza aykırı hareketler, ihtimaller okyanusunun ortaya çıkardığı "bilme" frekansı ile galaksileri kapsayan olası bir varlığın bilme niteliği sanırım farklıdır. bir bakterinin ürettiği proto-bilinç ile olası devasa, galaktik varlıkların ürettiği bilinç arasında sadece niceliksel fark yoktur, nitelik açısından da pek çok fark vardır ve üretilen bu iki farklı bilinç seviyesi de belki de "gereklidir" her aşamada bir "bilme"nin gerçekleşmesi için. "bu kadar büyük evren neden kendisini dev varlıklarla değil küçük varlıklarla biliyor" demek sagan'ın bahsettiği, gönderme yaptığı kavramı, felsefeyi uzaktan yakından kavrayamamış olmak anlamına gelir.

    ayrıca kozmosun bir bilinci olduğunu varsaymaya gerek yok. kozmosun bir bilinci var, fazla kasmaya uzaklara gitmeye gerek yok: kozmostan ayrı olmadığımıza göre, "şapkadan" çıkmadığımıza göre, kozmosun bir bilinç geliştirdiğinin kanıtı da (kanıtlarından sadece biri de) biziz. bilimselliği illaki anlamsızlık, manasızlık, nihilizm ile doğrudan ilişkilendirmeye çalışanlara romantik gelebilir bu ifade ama işte sagan, neil degrasse tyson gibi görece tarafsız bilim insanlarından böyle inciler duyabiliyoruz arada * ve bu bilim insanlarının burnu pek havada hardcore materyalistlerden, bilimsellik ya da eğitim anlamında, hiç de aşağı kalır yanları olduğunu sanmam.
hesabın var mı? giriş yap