• ne yazıktır ki hikâyemizdeki başrol oyuncusu her gün akşam iş çıkışında pek bir gıcık olduğu iş arkadaşı ile aynı otobüse binmek durumundadır. e otobüse binip de yan yana oturmamak ve o saatlerde çekilmeyecek kıvamda muhabbet etmemek de mümkün olamamaktadır. sırf bu yüzden bazı günlerde dönüş yolunu uzatıp metro istasyonuna yürümektedir eleman. yapışkan arkadaşla karşılaşmadan otobüse binmek en büyük dileğidir iş çıkışlarında kahramanımızın. günlerden bir gün bizimki iş çıkışı otobüs durağına geldiğinde ilgili şahsın durakta olmadığını görür ve birdenbire sevindirik olur. bineceği otobüs de uzaklardan görüş alanına girmiştir bile. huzur içinde yolculuk yapacağını düşünerekten hayaller kurar ve biner otobüsüne. tam duraktan çıkmak üzere iken otobüs, cep telefonu çalar kahramanımızın yanık yanık. acı içinde atar elini cebine, çıkartır telini ve tahmin ettiğinin başına geldiğini acı içinde görür. gıcıktır arayan. mecbur açılır telefon ve başlar diyalog:

    gıcık = g
    kahraman = k
    şoför = ş

    g : abi durdur otobüsü geliyorum, bak arkaya görürsün beni.
    k : abi nasıl durdurayım, çıktık gidiyoruz valla.
    g : ya söyle şoföre durur ya, hadi baba yap işte şunu, kaçırmayım valla beklemeyim boşuna
    k : tamam abi o zaman,

    uflanarak şoförün yanına gidilir, bir türlü anlam verilemeyen bir hareketle kahramanımız cep telefonunun hoparlörünü açarak dışarıya ses verir hale getirmiştir teçhizatı. biraz da sesini yükselterek:

    k : kaptan arkadaş geliyor arkadan, bir dursan iki dakika?

    tabi bir yandan kahramanımız tarafından kaptana “boş ver sen yoluna devam et, salla sen takma benim söylediklerimi” tarzında işaretler yapılmaktadır. böyle biraz daha sürer olay, şoför söz dinlemiş ve durmamıştır. ama birden olan olur ve telefondan o acı sözler dökülür.

    k : abi durmuyor valla kaptan ne yapayım yaaa!!
    g : hay ben o şoförün taa a….na koyim!!

    ortam anında buz kesilir. kahramanımız ne yapacağını bilemeden şoföre aval aval bakmaktadır. gülmeye ve şoförün o sert bakışlarındaki buzu eritmeye çalışır, ama nafile. otobüsün önlenemez yavaşlaması başlamıştır. ve durma anı gelir. otururken hiç de o kadar uzun boylu ve iri gözükmeyen kaptanımız ayakta ne de haşmetlidir oysa ki. en son ön kapı açma düğmesine basılması ve kapının açılmasını hatırlayan kahramanımızın yanına gelen gıcık arkadaşı kahramanımızın gözündeki morluğu ve kıçındaki ayak izini anlamaya çalışırken bir söz dökülür dudaklarından kahramanımızın dertli dertli

    eden bulur abi, eden bulur!!!
  • birebir ve örten fonksiyon olması şart değil bunun.

    (bkz: kul kınadığını yaşamadan ölmezmiş)

    ölebilir de.

    ama kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette. burası önemli olan.

    (bkz: amenna)
  • (bkz: eden hazard)
    (bkz: martin eden)
hesabın var mı? giriş yap