• carl sagan'ın kuşkucu düşünce sistemini açıklamak için anlattığı pek hoş hikaye.

    garajımda ağzından ateş püskürten bir ejderha var diyorum. heyecanla "göster" diyorsunuz. garajıma götürüyorum ve "aha orda" diyorum. siz hiçbir şey göremiyorsunuz, "e hani nerde?" diyorsunuz. "ha, söylemeyi unuttum, bu ejderha görünmez" diyorum. "tamam o zaman" diyorsunuz, "yere biraz un serpelim, bari ayak izlerini görürüz." serpiyoruz unu yere ve bekliyoruz, hiçbir şey olmuyor. "tabii ki ayak izlerini göremeyiz" diyorum, "çünkü bu ejderha uçuyor." siz gaza geliyorsunuz, elinize bir sprey boya alıp ortalığa püskürtmeye başlıyorsunuz, ejderhanın orada olup olmadığını anlamak için. boya duvarlardan başka hiçbir şeyi boyamıyor. "sprey boya tabii ki işe yaramaz" diyorum, "çünkü bu ejderha casper gibi bi şey, cisimler onun içinden geçer." siz koşup bi kızılötesi kamera getiriyorsunuz, o da hiçbir şey göstermiyor. "tabii ki göstermez" diyorum ben, "bu ejderha ısı yaymıyor ki."

    denediğiniz hiçbir test ejderhanın varlığını ortaya çıkarmıyor, ama ben hepsine bi açıklama getiriyorum. şimdi bu ejderha var mıdır yok mudur? ne yokluğu ne de varlığı direkt olarak ispatlanmış değildir, ama varolması için hiçbir sebep (varolduğuna dair bir işaret ya da kanıt) olmadığı için yok demek çok daha akla yakındır. evet, garajımda (ya da aynı mantıkla hemen yanıbaşımda, mutfağımda, akm'nin önünde, empire state'in tepesinde, ...) anlatılan özelliklere sahip bir ejderha olabilir, ama önemli soru: neden olsun ki?

    aynı mantıkla insan ruhunun ve allah'ın varolmadığı da görülebilir.

    -----

    dokuz sene sonra edit (16.10.2009): gençlik heyecanıyla hikayeyi "tanrının/ruhun yokluğuna kanıt" gibi sunmuşuz. değil elbette. tam tersi, tanrı gibi, ruh gibi, tanımı ve nitelikleri belirsiz şeylerin yokluğunu asla kanıtlayamayacağımız vurgulanıyor. daha fazla ayrıntı için aşağıdaki şahane entry'lere yönlendiriyor, bir dokuz sene sonra yeni bir editte buluşmak üzere huzurlarınızdan çekiliyorum.

    -----

    on dokuz sene sonra edit (20.08.2019): ekleyecek pek yeni bir şey yok, lakin gelen ısrarlı mesajlar üzerine yukarıda söz verdiğim edit’i ekliyorum :) allah, melek, ruh, vs’nin varolmadığına dair kanaatim değişmedi, garajımdaki ejderha yahut kutsal demlik hikayeleri bunun sebebini güzelce anlatıyor. özetle: kanıt yoksa neden inanayım. diğer yandan, dinlerin asıl önemli/ilginç kısmının bu tarz ontolojik iddialar değil, yarattıkları davranış ve düşünüş kalıpları olduğunu öğrendim. yani islam’ı islam, katolikliği katoliklik, budizmi budizm yapan şey, yaratıcıya/meleklere/ruhlara dair söyledikleri şeylerden ziyade, müslümanların, katoliklerin, budistlerin davranış ve düşünüş şekilleri. dolayısıyla varlık/yokluk tartışmalarını artık biraz sıkıcı ve mevzu dışı buluyorum, ve bu dinlerin mensuplarının da bu konuda benimle hemfikir olduğunu düşünüyorum. ömrümüz vefa ederse dokuz-on seneye bi edit daha yaparız, sağlıcakla kalın.
  • karanlik bir dunyada bilimin mum isigi kitabindaki bu ifade allahin ya da baska metafizik varliklarin yokluguna degil, bilimsel septisizmin hedefi olan iddialara bir ornektir.
    "bilim anlayamadigini yok kabul eder" gorusunun altinda yatan sinsiligi, bu baglamda bilimdisi kavrayisimiz degilde his dunyamizla kavradigimiza inandigimiz realitede olduguna dair iddialarin savunmasinin ve ispatinin nasil carpik bir mantikla isledigini nasil gerektiginde pirlanta gibi savunulabildigini anlatir.
    carl sagan amcamiz buna karsi bilimsel kuskuculukun calisma metodlarini anlatip ozetle varligi kanitlanamayan herseyin hipotez asamasinda kalinip saf gercekmiscesine ciddiye alinmamasi gerektigini savunur.

    ama varligi ispatlanamayan hersey yok demek de degildir ki diye ekler ki bunu
    kanitin olmamasi olmadigina kanit degildir diyerek ozetlemistir.
  • ayrica bunu takip eden bir entry de yapilan ipse dixitcilik, ben tonla ithaf goruyorum o halde vardir demek te carl cagan in ejderhasini savunmasina tabidir.

    carl sagan bu sorulara sirasiyla
    "ejderhanin varligina dair isaretler ben ve onun varligini bilen biur grup arkadasimdir.biz onun varligina her saniye milyarlarca ithamda bulunuyoruz bundan haberiniz olmamasi ejderhanin garajimda yeni belirmis olmasi" diye sonsuza kadar cevirilebilecek cevaplar verebilirdi.(ayrica iddiayi yapan adamin ifadesine takilarak minik capta bir ad hominem hatasi islenmistir.)

    keza yine ithafta bulunanlarin ifadesine dayanarak ufo kacirmalari, ispanyada gorunen meryem analar, 35000 yasindaki ramthalar ve hatta tamamen insanlarin boyle ithaf ve kandirilmada kolaylikla bulunabilecegine delil carloslar vardir.eski kitaplari kurcalarsak domatesin kaynatilmadan yenmesi halinde zehirleyecegine dair binlerce ithaf bulabilirsiniz.bahsedilen varligini his dunyamizla kavradigimizi iddia ettigimiz "gerceklerimizin" ne kadar rahatlikla kendi mesrebimizce delillerden gecirilip onaylanabilecegi, kendi hikayemize uysun diye butun konuyu farkli anlatabilecegimizdir.
    (of sudur budur)
  • hayatında new york'un gökdelenlerinden başka mekan görmemiş, doğayı tanımamış bireyin, günün birinde müstakil eve taşınmasıyla başına gelecek bir takım olaylar sonunda(ki bu olaylar direk şu şekilde özetleyebiliriz: elemanın garajının iç duvarında minik bir kertenkele dolaşmaktadır. kahramanımız ise arabasının krom alaşımlı jantlarını parlatmaktadır. bir an duvara dönüp kertenkele ile karşılaşır ve koşa koşa kaçmaya başlar, yolda çevirip neden kaçtığını soranlara ise "garajımdaki ejderhadan" diye cevap verir) sarfedeceği sözdür. ama ben zaten parantez içinde anlattım bunu. şimdi bi de kanvırzeyşın yazdırmayın bana.
  • carl sagan, allah rahmet eylesin, buyuk adamdi. bilimin, laborotuvardaki deney tupunden ibaret birsey olmadigini, bir bakis acisi oldugunu gormekle kalmamis, bunu tatli dille gosterebilmek icin binbir caba harcamisti.

    onun savundugu ve bu ornegin anlattigi, bilimin disinda kalan olgularin gereksiz oldugu degildir. sadece "kalp gozu" ve "sezgi" kavramlarinin bilimsel bakis acisi kadar (dedigim gibi deney tupunden ibaret degil) guvenilir olmadigidir. guvenilirlik seviyelerindeki bu fark, bilime bagnazca "inanmayi" gerektirmez. kaldi ki bilim inanilacak birsey de degildir, o icinden dunyaya baktiginiz bir cercevedir. ama oyle bir cerceve ki, kendini de sorusturmadan geri durmaz, gerekirse o cerceve kokten bile degistirilir.

    bu bakis acisina gore de garajinizda, bu ozelliklere sahip bir ejderha yoktur demez. lakin, carl saganin da acikca soylemis oldugu gibi, bunun ihtimali dusuktur. yani, eger kimse garajda bir ejderha olduğunu veya olmadığını ispat etmemişse, galeyana gelip istediginize inanmak (her ne kadar "yanlis" olmasa da) belli ki yapilacak en iyi sey degildir.

    su anda cildirmis olabilirim, bu yazdiklarim size hic ulasmayabilir cunku siz de beynimin bir hayal urunu olabilirsiniz. hatta beynim bile olmayabilir, belki tanzanyadaki bir labda duran bir bilgisayar programiyim. bu da elbet bir ihtimal ve bu cok eski felsefi sorunu (tupteki beyin) kesin olarak cozmenin de bir yolu yok. nasil ki ejderhanin varligi savunuluyorsa, bu ihtimal de savunulabilir. e simdi, ben ozgurum, istedigime inanirim deyip bir bilgisayar programi olduguma mi inanacagim? hayir, daha yuksek bir ihtimal olmasa da, sozlukteki zeki, cevik, ahlakli, guzel ve albino yazarlardan biri olduguma inanacagim ama obur ihtimali de kesin olmaz diye reddetmeyecegim

    sonucta carl saganin reenkarnasyonu olmasam da, sanirim ona gore de pozitivist insanin inanci bir bayes decision making sisteminden ibarettir. yani her alternatife olasiliklar, varsayimlar, maliyetler, vs isiginda bir deger atanir. dolayisiyla kalkip sirf psikolojik ihtiyacim o yonde diye, garajimda bir ejderha olmasi ihtimaline yuzde yuz olasilik atamam. veya kalp gozu bu diye, o kalp gozu dedigimiz seyin de, tipki tupteki beyin ornegine paralel olarak, duygularimin yarattigi bir yanilsama olabilecegi ihtimalini gozardi etmem.

    ayni seyler elbette dini inanclar icin de gecerli. bulutlarin ustune oturan ve herkesin gunah ceteresini tutan (ve cennetinde bal irmaklari akan) bir tanrinin da olma ihtimali var. ve evet, bu tanri belki o fosilleri darwini yaniltmak icin oraya koydu; karadelikleri einsteinla dalga gecmek icin yaratti, big bangi zevk olsun diye yapti. ote yandan boyle insan merkezli, bu kadar insan bicimli ve dar goruslu bir tanri tasvirinin sigligindan yakinip (ama yine de psikolojik veya felsefi ihtiyac ve gudulerine boyun egerek) panteist gorusu savunmak da mumkun.

    bu durumda issiz bir adaya dussem, "istersem ak sakalli tanri ihtimaline inanirim, nasil olsa hicbirinin varligi ya da yoklugu kanitlanmadi" diyen bir insan yerine panteizme kafasi daha cok yatan bir insani yanima almak isterim. boylece adadan kurtulmak icin tartisirken, sudaki kopekbaliklarinin varligi konusundaki fikirlerimiz paralel olur. (malum, varlardir da gorunmuyorlardir, bir tek buna inanip sonsuza kadar adada kalmak da var)

    not: tanrinin varligina veya yokluguna iliskin one surulen kanitlarin hepsinin temeli curutulmustur. bugun (aslinda son 200 yildir) felsefe alemine, tanrinin varligini veya yoklugunu akil yoluyla kanitlamamizin imkansiz oldugu gorusu hakimdir. bu durumda, istediginiz tanri "modeline" inanmak da serbestsiniz, garajinizdaki tanriyi istediginiz gibi tahayyul edebilir ve buna sezgi diyebilirsiniz. kimse de size "yanlissin" diyemez. ama issiz bir adaya giderken sizi yanlarina almak istemeyebilirler]

    (bkz: tanrinin varliginin ispati/#6699634)
    (bkz: tanrinin olmadiginin ispati/#6699433)
  • yanlış anlaşılması ve yanlış anlatılması sonucu heyecanlı gençlerin elinde:

    "- olum test ettim bulamadım demek ki yok"
    "- aha sprey sık, ışın tut bulamazsın ama mutluluk da mı yok o zaman"

    klişesine dönüşmesi pek bir kolay olan hikayedir. burada üstüne basa basa basa vurgulanmak istenen şey şudur: olmayan bir şeyin olmadığını ispatlamak neredeyse imkansızdır. ama bu hipotez tersinir değil! yani kesinlikle şunu demek istemiyor: olmadığını ispatlayamadığın hiçbir şey yoktur. (zaten bu çok saçma olurdu)

    o yüzden bu hikayeyi gerçekliğine inanmadığımız konuların (tanrı, cinler, ruhlar vs.) yokluğunu ispatlamak için kullanamayız. (o iş o kadar kolay olsaydı zaten..) kullanım alanı, insanların yanlış neden sonuç ilişkisilerini onlara gösterebilmek olmalıdır. insanların genelde düştükleri ve tartışmayı piç ettikleri nokta: "eheee olmadığını ispatlayamazsın olm demek ki var" olmaktadır. siz karşınızdaki insana belki şunu diyebilirsiniz:

    "bir şeyin olmadığını ispatlayamamamız onun var olduğunu göstermez. al işte bak ben de garajımda ejderha var diyeyim sen de kolaysa bana olmadığını ispatla bunun. olmayan birşeyin olmadığını ispatlaman imkansızdır. senin söyleyeceğin her şeye uyduracak bir kulp bulabilirim. senin uygulayacağın hiç bir test sonucu onun olmadığını ispatlayamayacağı için ben ona var diyebilir miyim?"

    burada kritik bir eklenti daha yapılabilir. garajında ejderha olduğunu iddia eden adama şunu diyerek devam edelim:

    "madem var olduğuna bu kadar eminsin ben niye yokluğunu ispatlamaya çalışıyorum, sen bana varlığını ispatla o zaman"
    "hehe varlığını ispatlamam o kadar kolay ki; beni vampirlerden kim koruyor zannediyorsun. yoksa ben şimdiye ölmüştüm"

    ne oldu? günlük hayatımızdaki birşeyleri hatırlatıyor sanki değil mi? olmayan birşeyin ispatı da yine olmadığını ispatlayamayacağınız başka bir şeyler kullanılarak yapılıyorsa eliniz kolunuz bağlı demektir.

    işte hikayenin genel özü de karşınızdaki azıcık açık görüşlü kişiyi bu tarz kilit mantıklardan çıkarma ve ispat olarak kullanması gereken şeylerin mantıksal temellendirmelerini görmeye yardım etmeniz için kullanacağınız bir örnek oluşturmaktadır.

    bu bağlamda bakınca; "garajımda mutluluk var" ya da "zaman var" gibi `pozitivist diyalogların içine soyut kavram katarak teoremleri piç etmeye çalışma girişimciliği` yönteminin zaten hikayenin mantığıyla çeliştiği açıkça görülebilir.
hesabın var mı? giriş yap