• politik dramatist.ingiltere'de göçmenlerin hükümet tarafından ayrımcılığa maruz bırakılmasını eleştiren yazar.
  • aynı zamanda miloseviç'i destekleyip ne b.k olduğunu ortaya koyan musevi asıllı yazar.
  • en unlu oyunlarindan biri "the dumb waiter"dir; turkiye'de "git gel dolap" adiyla sahnelenmistir.
  • bu adamın eserlerinin hepsini okuttular bize, sordular sınavda. içimiz karardı kötü olduk. ne$eli $eyler istedik biz hep. mountain language gibi eserler okuyunca üzülüyorduk insanların haline. politik yanı hiç ho$umuza gitmemi$ti. yıllar yıllar önceydi zaten.
  • the birthday party isimli harika bir oyun yazmi$tir, tam olarak aklimda degil script ama hayattan bir kesit veriyor ve oldukca absurdist hatta harika. modern dramanin tapilasi isimlerinden biri
    846 sayisinin onemi hakkindaki bolume ozellikle saygim var. the black and white da harikadir.
  • pinter, kendine özgü tarzıyla 20. yüzyıla damgasını vurmuş, yaşayan en büyük oyun yazarlarından biridir. ona has sessizlikleri, duraksamaları, tekrarları, karanlıkları, belirsizlikleri, dili, davetsiz ziyaretçileri, tehdit unsuru, odası ve sorgulama öğesi ile tüm dünyaya ününü duyurmuştur. pinter’ın bütün oyunlarında “oda” anahtar sembolü vardır. bu sembol bir oda, bahçe, ev ya da karavan olabilir; yeter ki dışarıdaki tehditkar dünyaya karşı bir sıcaklık ve korunma sağlasın. ancak aslen bu “oda” bir hapishanedir ve tehdit onun kendi içindedir. oda sembolü, anne ve çocuğun ortak yaşadığı ana rahminin sembolik bir anımsamasıdır. bir yanda tehditkar bir dünya ile yüzleşmeyi, bir yanda da hiç doğmamayı ve sonunda da ölümü içeren doğma korkusunun sembolüdür. pinter’ın aklına, hem koruyucu ana rahminden çıkarılma, hem de onu terk edememe korkusu takılmıştır. pinter, oda sembolünü sadece aldatma (betrayal) adlı oyunda terk etmiştir.

    pinter’ın eserlerinde odada yaşayanlar (içeridekiler), kesin niyetlerinin ne olduğu ne karakterlerce, ne de izleyicilerce tanımlanamayan kişilerin ya da güçlerin (dışarıdakiler) tehdidi altındadırlar. oyunlarındaki karakterler hayatta kalmaya ya da kimliklerini kanıtlamaya çalışırlar. pinter, insanların hayatından tuhaf ve dehşet verici kesitleri sunar ancak olaylar için mantıklı gerekçeler vermeyi reddeder. pinter’ın oyunlarının başlıca teması, dışarıdan, odalarının ötesindeki toplumdan davetsiz ziyaretçilerin gelme tehdididir. ikinci dünya savaşından sonraki dönemde, atom bombasının ardından, dünyadaki varlığının tehlikede olduğunu kavrayan insanoğlunun tüm korkuları, şüpheleri ve kimlik arayışı pinter’ın oyunlarına yansır. varlığı sallantıda olan insanoğlu artık kendi kendine bir tehdit içerir. bu yüzden pinter, 20. yy. insanının kendi içine dönüşünü, bireyselleşmesini, bencilliğini, şüpheciliğini, mutsuzluğunu, güvenilmezliğini ve iletişiminden kaçışını eserlerine yansıtır. kaybolmuşluk hissi tüm karakterlerinde mevcuttur. odalarının içine saklanarak dışarıda zalimce işleyen dünyadan kaçarlar. varoluşu ve gerçeği sorgulayan karakterleri otomatikleşen dünyada, her ne kadar geçici olduğunu bilseler de, kendilerine bir yer edinmeye çalışırlar. herkes hakim olma savaşı içindedir. erdemler her geçen gün önemini yitirmekte ve yaşamımızı çıkarlarımız yönlendirmektedir. artık yaşantımızda kahramanlara ve kahramanlıklara yer yoktur. her birimiz birer kurban olmaktan öteye gidemeyiz. pinter’ın oyunlarında hemen hemen her zaman, kesin olarak kazananların ve kurbanların olmadığı sergilenir. avcı, avlanana dönüşebilir. gasp eden, gasp edilen olur. insanoğlu kimi zaman içerideki kimi zaman da dışarıdaki olarak rol aldığı bu bozuk çarkta kah kazanacak kah kaybedecektir ancak hiçbir zaman konumundan emin olamayacaktır.

    pinter tiyatrosunun başlangıç noktası, tiyatronun temel öğelerine bir geri dönüştür: sahne, iki kişi, tanımlanamayan bir korku ve beklentinin simgesi olan kapı. pinter, 7 ağustos 1960’da bbc’de hallam tennyson ile yaptığı söyleşide aşağıdakileri söylemiştir:
    “bir odada iki kişi; bir odadaki iki kişi imgesini ele almakla oldukça çok zaman geçiriyorum. sahnede perdeler açılıyor ve çok etkili olan şu soruyu görüyorum: odadaki bu iki kişiye neler olacak? birisi kapıyı açıp içeri girecek mi?”

    bize de pinter’ın eserlerini okur ya da izlerken merak ve tedirginlik içinde kapının açılmasını beklemek düşüyor. bekleyelim bakalım...
  • kendisini 'toplumcu gerçekçilerin' daha boyun eğmez,daha acımasız bir gerçekçi olarak görmesi pinter'ın durumundaki şaşırtıcı paradokstur.kendi kafalarındaki dünya gerçeğini,henüz çözülmeyen sorunların -çözülmeyecek de olabilir- çözümlerinin kendilerinde olduğunu varsayarak ya da bir karakterin tüm güdüsünü bilmenin olası olduğunu anıştırarak ya da hepsinden çok,gerçeğin,varolmanın daha temel bir yönünü seçmiş olan tiyatrodan daha az gerekli ve böylece daha az gerçek,yaşam için daha az doğru olan dilimini sunarak hafifletenler onlardır çünkü.eğer zamanımızdaki yaşam,temel olarak absürd ise o halde onun,çözümler bulan ve bütün bunların 'usa yatkın' olduğu yanılsamasını oluşturan dramatik betimlenmesi bir aşırı basitleştirme unsurunu içermek zorundadır,gerekli etkenleri ve ayıklanmış,aşırı basitleştirilmiş gerçeği bastırmak uydurma olur.harold pinter gibi bir absürd yazar için politik,toplumsal savını yitirir, sanki eğer yalnızca bazı sınırlı hedeflere ulaşılırsa,bundan böyle hep mutlu yaşayabilirmişiz gibi.ve yaşamın yanlış dilimini de seçerek, oğlan kızı elde edince biter - tam gerçek sorunların,evlilik ve yaşlanma sürecinin başladığı nokta- oturma odası komedisiyle aynı yanlışa düşer.toplumsal gerçekçi bir yenilik yapmasının gerekliliğini saptadıktan sonra, varolmanın temel sorunları kalır -yalnızlık, evrenin,sınırına erişilmez gizi, ölüm.
  • dolap, doğumgünü partisi, lover, kapıcı, yuvaya dönüş bazı oyunlarındandır.

    pinter'ın tiyatrosunun başlangıç noktası,dramın temel öğelerinden bazılarına geri dönüştür -yalın,yazın öncesi tiyatronun ilkel bileşimleriyle yaratılan gerilim: bir sahne, iki kişi, bir kapı; tanımlanamayan bir korku ve beklentinin şiirsel bir imgesi.bir eleştirmen, odadaki bu iki kişinin neden korktuklarını sorduğunda, pinter "açıkça odanın dışında olandan korkuyorlar.odanın dışında üstlerine gelen bir dünya var,bu korkutucu.eminim sizi ve beni de korkutuyor" der.
    "sanırım herhangi bir soyut düşünceden yola çıkarak yazmaya başlamak olanaksız -benim için kesinlikle böyle- ben bir oyunu, bir durum ve içindeki iki karakterin imgesinden başlatıyorum ve bu insanlar benim için gerçek kalıyorlar; eğer öyle olmasalar, oyun yazılamazdı." demiş pinter.
    pinter'a göre, gerçeklik isteğiyle kendisine esin veren durumların temel saçmalığı arasında bir çelişki yoktur.ionesco gibi,yaşamı saçmalığı içinde temel olarak gülünç görür -bir ölçüye kadar.
    "herşey gülünç,en büyük ciddiyet gülünç,tragedya bile gülünç.ve sanırım oyunlarımda yapmaya çalıştığım şey, yaptıklarımızın,davranış ve konuşma biçimlerimizin absürdlüğünün bu ayrımsanabilir gerçeğine varmak."demis.
    (alintilar martin esslin'in absürd tiyatro kitabındandır)
  • the birthday party ve dumb-waiter isimli oyunları yuo tarafından sergilenen,kendi oyunlarını 'melez altındaki sansar' cümlesiyle açıklayan ingiliz yazar
hesabın var mı? giriş yap