• yunanca herois & idos kelimelerinden gelir. yazarın kahramanları konu$turduğu manzum mektuba verilen isim.
  • ünlü latin yazar ovidius tarafindan her zaman mitolojide destanlara konu olmus erkek kahramanlar yerine bu sefer onlarin sevgililerinin,eslerinin konusturuldugu mektuplardir.tam adi publii ovidi nasonis heroides epistulae'dir.epistulae mektuplar anlamina geliyor.paris,ulysses,achille gibi bir cok kahramanin kadınlarinin sadece adlarinin bilinmesi ve o ana kadar yazilan destanlarda onlarin dusuncelerine,duygularina hic yer verilmemis olmasi,hep sessiz kalmis olmalarinin üzerine ovidius onlarin agzinda bu mektuplari yazmaya karar veriyor..bu yuzden ovidius heroides adlı eserinde ki bu da kadin kahramanlar anlamina gelir,briseis'ten achilles'e,helena'dan paris'e,penelope'den ulysses'e mektuplar yazdirmistir.

    bu mektuplarda kadınlar sevdikleri adamlarin yokluguna lanet eder,aglar,haykırır,onlara daima sadık kalacaklarina baglılık yemini ederler.bu mektuplar farklı ozellikler gosterir,cunku bazilari bu erkekler tarafindan aldatilmislardir ve kaderlerine lanet eder ve mektuplara derin bir mutsuzluk,umutsuzluk hakimdir.(medea'nin giasone'e mektubu gibi),bazilari ise terkedilmistir ve erkege ofke dolu ithamlarda bunurlar(dido'nun aeneas'a mektubu gibi),bazilari ise eslerini,sevgililerinin ne zaman donecegini,onlari merak ettigini,gittikleri yerde baska bir kadin bulup bulmadiklari gibi kuskularini idle getirirler(penelope'nin ulysses'e mektubu gibi),cogunlukla bir zaman sevdikleri adamin eline ulasmayacagini bilseder de,tum duygularinin ve sevgilerini acikca disari vururlar.bazı mektuplara erkekler cevap vermislerdir,bazi erkeklere ise iki ayri kadin mektup yazmistir.

    tarihte ilk kez ovidius mitolojide büyük önem tasıyan bu erkeklerin eslerine söz hakkı veren bir eser yazmistir.tarih boyunca erkekler tarafindan anlatilan destanlar,kadinlarin agzindan ele alınmıstır.bu kadinlarin en buyuk ozelligi,kimi aldatilmis,kimi terkedilmis olsa da bu kadinlarin dayanikliligi ve sadakatidir.cünkü kocalarindan,sevgilililerinden uzun yıllar ayri kalmalarina ragmen onlari asla aldatmayacaklarini defalarca tekrar ederler,her ne kadar erkeklerin onlari uzak diyarlarda aldattiklarina emin olsalar da..dido aenea'nın onu terketmesi üzerine intihar etmeden önce bu mektubu yaziyor.heroides 21 mektuptan olusur.bunlar sırasıyla:

    i. penelope ulixi : truva savasi biteli 10 yıl olmus,(yunanca:odysseus) odysseia eserinde anlatilan maceralari ya$ayan ulysses,ulkesi ithaca'ya donmek uzeredir.kocasinin yakında donecek olacagindan habersiz penelope ise bu mektupta kocasinin geciken gelisinden sikayet eder ve bunun olasi nedenleri hakkında acı yorumlarda bulunur(ulysses'in gittigi yerlerde baska bir kadina a$ık olup donmemesi gibi)

    ii. phyllis demophoonti:phyllis,theseus'un ogullarindan biri olan demophoon'a a$ık olur,demophoon athena'da i$lerini hallettikten sonra dönmeye söz verir ancak phyllis uzun sure bekledikten sonra umutsuzluk icinde kendini asar ve öldükten sonra bir badem agacina dönüsür.demophoon sonunda dondugunde tek yapabildigi agaca sarilmak olur ki,agac a$klari icin yapraklar cikarir.

    iii. briseis achilli: trova'nin fethi sirasinda briseis,yunan ordulari komutani agamemnon tarafindan achilles'in elinden alınır.achilles bu hakerete cok sinirlenir ve yunan ordulari icin savasmayi reddeder.agamemnon ise achilles'in gücünün ve orduya katacagi önemin farkında oldugu icin achilles'e haberciler gondererek eger savasa geri donerse ona briseis'i ve üstüne daha bircok hediye gondermeyi teklif eder.ancak gururlu achilles bunu kabul etmez ve briseis bu mektupta achilles'e niye onu geri almadigini sorar.

    iv. phaedra hippolyto: theseus'un karisi phaedra,üvey oglu hippolyto'ya yasak,cok buyuk tutku duyar.hippolyto'ya askini paylasmak ve onu ikna etmek icin mektup yazar.ancak hippolyto,bakirelik-saflık tanricası diana'ya büyük bir a$kla baglıdır,bu yüzden phaedra'yi reddeder.phaedra'nin hippolyto'dan büyük intikami euripides'in hippolytus adli eserinde anlatilir.

    v. oenone paridi: peri oenone,truva krali priamus'un kücük oglu sevgili paris tarafindan terk edilir.ünlü "kararinda" venus'u olympos daginin en guzel tanricasi secen paris,boylece zeus'un kızı ve menelaos'un karisi helena ile evlenme $ansını yakalar.oenone mektubunda sevdigi erkegin sadakatsizliginden yakınır ve truva sava$ina yol acan helena'nin kacirilmaisini ve gelinin ahlakini agir bir $ekilde ele$tirir.hikayenin biraz daha ayrintili versiyonu $öyle: oenone batsiz bir tahta perisi demi$tik,ida dagında yasiyordu ve her hastaligi ve yarayi ili$tirme yollarini ogrenmisti,o zamana kadar mutlu mesut ya$ıyordu.o zamanlar bir çoban olan paris'le tanisti ve corythus adında bir ogullari oldu.o sırada 3 tanrica ida dagina gelerek paris'ten hangisinin daha güzel oldugunu secmesini istediler,ona cesitli seyler onererek.paris ise kendisine dünyanin en güzel kadini spartalı helena'yi vaad eden venus(aphrodites)'u secti.bunun uzerine sparta'ya giden paris prens oldugunu ogrendi ve oenone'yi birakti.ancak paris gitmeden önce oenone ona,eger bir savasta ya da dövü$te yaralanirsa onu bilgilerini kullanarak iyile$tirecegi sözünü vermi$ti.sonra paris onu terketti,helena'yi kacirdi ve truva sava$i basladi.9 yıl boyunca hicbirsey olmadan ya$ayan paris(cunku bu yıllar boyunca pek savasmadi kendisi) ancak son sene zehirli bir ok ile yaralandi.oenone'nin ona verdigi sözü hatirlayan paris,ida dagina giderek oenone'den yardim istedi.tabii paris'in onu baska bir kadin icin terk edip dokuz sene sonra ölümcül bir yara aldigi icin dönüp yardim istemesi durumunda oenone paris'i iyilestirmeyi reddetti,sonradan pi$man olup onu bulmaya gittiginde ise paris ölmü$tü.ama paris,oenone'nin hayatinin a$kıydı bu yüzden cenazesinde onun cesedini yanarken gördügünde kendinin onu cesedinin üzerine atti ve beraber yandilar.

    vi. hypsipyle iasoni:hypsipyle lemnos'un kralicesidir.colchis'e dogru yolda olan iasone ve argonautlar lemnos'da duraklar.argonautlarin lemnos'daki birkac aylik kalmasi süresince iasone hpsipyle'yi hamile bırakır ve ona sonsuza kadar baglılık yemini eder.hamileligin sonunda ikizler dogar, euneus ve nebrophonus (ya da deiphilus ve thoas).yeminini kısa zamanda unutan iasone lemnos'tan ayrilir.hypsipyle bu arada lemnos'tan ayrilmistir ve korsanlara esir dü$er ve nemeae kralı lycurgus'a satilir.archemorus'un bakıcılıgını yapma görevi verilir.

    vii. dido aeneae:aenea cartagine adasini terk edip italya'da kendine yeni bir ülke bulmak üzeredir.dido,cartagine adasinin kurucusu ve kralicesi aenea'nin onu terketmesi üzerine büyük hayal kırıklıgına ugrar ve cözümü intihar etmekte bulur.

    viii. hermione orestae:helena ve menelaos'un tek kızlari hermione,helena paris ile kacınca,clytemnestra tarafindan bakımı üstleniyor.sonradan hermione,achilles'in oglu neoptolemus ile evleniyor.euripides'in andromache adlı eserinde anlatilana gore de orestes delphi'de neoptolemus'u öldürüyor ve hermione'yi alıp onunla evleniyor.

    ix. deianira herculi:deianira,althaea ve calydon kralı oeneus'un kızlaridir.hercules ise tanri zeus ve ölümlü alcmene'nin ogullaridir.olympos daginin en güclü kahramani heracles,deianira ile evlenebilmek icin korkunc nehir tanrisi achelous'u yenmeliydi.vahsi bir centaurus olan nessus,evenus nehrini gecerken deianira'yi kacirmak istedi ama nessus'u zehirli bir okla vuran heracles tarafindan kurtarıldı.ölmek üzere olan nessus,deianira'ya yalan söylerek yerdeki menisi ve kalbinden alacagi biraz kani hercules'in onu sonsuza kadar sevmesini saglayacakti.buna inanan deianira yaninda bu karisimi ta$idi.heracles butun yunanistanda yasadi$i olmus cocuklara babalık yapti.ne zaman ki deianira,hercules'in ona olan a$kından $üphe duymaya ba$ladi,heracles'in giysisinin üzerine nessus'un kanindan biraz sürdü.bunu giyen hercules centaurusun zehirli kanindan öldü ve deianira bu olayin üzerine intihar etti.

    x. ariadne theseo:cretea prensesi ariadne,minos ve pasiphae'nin kızlaridir.theseus'a a$ıktir ve theseus'a minotour'u öldürdükten sonra labirentten cikmasi icin yolu göstermistir.theseus cretea'yi terkettiginde ariadne de onunla gidiyor ancak theseus onu daha yunanistan'a ulasmadan naxos'ta terkeder.orada tanri dionysus onu teselli eder ve evlenirler.

    xi. canace macareo:canace,aelous ve enerate'nin ve poseidon(neptunes)'in kızlaridir.7 erkek,6 kız kardeis vardir.5 cocugu vardir.kardesi macareus'a a$ık oldugu icin babasinin verdigi ceza üzerine intihar etmek zorunda kalmistir.

    xii. medea iasoni: argo'yu kuran corinth kralinin kizi ile evlenmek icin medea'yi terkeder ve medea sürgüne gönderilir.medea iasoni'ye yazdigi bu mektupta onun icin yaptiklarini hatirlatir ve euripides'in medea adlı eserinde anlatilan aci intikamin haberini verir.

    xiii. laodamia protesilao:acastus ve astydameia adinda iki kız kardesi vardir.kocasi protesilaus truva savasinda ölünce laodamia üzüntüden intihar etmistir.

    xiv. hypemestra lynceo:50 kız karde$i vardir.kız karde$lere danaides adi verilir.aeguptyus,hypemestra'nin babasi danaus'un karde$idir ve ogullarinin danaides'lerle evlenmelerini emreder.aegyptus ve ogullari danaides'leri almaya geldiklerinde danaus kızlarina erkekleri evlendikleri gece öldürmelerini söyler.49 kız bunu uygular,hypemestra dı$ında.hypemestra kocasi lynceus'u öldürmez cünkü kocasi onun bakire kalma istegine uymu$tur.danaus,dedigini yapmayan kızına sinirlenir ve onu argive mahkemelerine götürür.aphrodite(venus) araya girer ve onu kurtarir.lynceus danaus'u öldürür,erkek karde$lerinin intikamini almak icin.sonra da lynceus ve hypemestra argive krallıgı hanedanini ba$lattilar.(dynastia danaan)

    xv. sappho phaoni:saphho antik ve ortacag süresinde genc bir erkek denizci olan phaon'a olan a$kı ile ve onun a$kı yüzünden kendini bir ucurumdan a$agi atmasi ile taninmisti.

    xvi. paris helenae:helena'dan onu kacirdigi icin af diledigi mektubunda onun güzelligini defalarca över paris.

    xvii. helene paridi:paris tarafindan kacirilmasi ile ugruna truva savasi cikan dünyanin en güzel kadinin paris'e yazdigi mektuptur.

    xviii. leande heroni:hero'ya a$ık genc,firtinali bir gecede denizde bogularak ölüyor.

    xix. hero leandro:hero,aphrodites(venus)'un bir hizmeticisiydi,sestos'ta bir kalede kalıyordu.abydos'lu genc bir adam olan leandros her gece hellespont'u yüzerek onunla olmaya gidiyordu.hero ona yol göstermesi icin kulenin tepesinde her gece bir ı$ık yakıyordu.leandros'un a$k laflarina inanip bakirelik inancini bozarak leandros'un onunla sevi$mesine izin verdi.ancak fırtınalı bir kı$ gecesi,dalgalar leandros'a yolunu $a$ırttı cünkü fırtına hero'nun yaktıgı ı$ıgı söndürmü$tü.leandros bogularak öldü,hero da kendini kuleden a$agi atarak intihar etti.

    xx. acontius cydippae:cydippe'ye a$ık olan ceos adalı genc acontius cydippe ile delos'ta artemis'in bir davetinde tani$ir ve tanrıcanin tapinaginda oturmakta olan cydippe'ye a$ık olur.bir elmanin üzerine "artemis tapinagi üzerine yemin ederim ki seninle evlenecegim" yazan acontius,elmayi cydippe'nin ayagina firlatir.cydippe elmayi aldi ve üzerinde yazanlari yüksek sesle okudu.acountius'un bu sözlerini yemin olarak kabul eden tanrica artemis a$ıklarin dügünlerini hazirladi ancak cydippe dügünden önce hastalandi.

    xxi. cydippe acontio:athenali bir hizmetci olan,hegetoria ve ochimus'un kızlari cydippe'nin cleobis ve biton'un anneleridir.hera(artemis)'in bir hizmetcisi olan cydippe cleobis ve biton'un hera'ya olan baglılıklarini ve tanricadan ogullarina bir tanrinin insana verebilecegi en iyi hediyeyi vermesini diler.hera ise ona ogullarinin uykularinda ölecegini söyler.

    heroides eserinin ayri bir önemi ise:
    eger ovidius'un diger eserleri incelenirse,ars amatoria ve amores adlı eserleri gibi,$airinin a$kı hafif,taktiklere baglı bir oyun olarak gördügü düsünülür.(nitekim amor=ludus demistir kendisi)amores adlı eserde adindan bile anla$ılacagi gibi tek bir kadin ve ona olan a$kından degil,bir sürü kadindan bahsediyor.ars amatoria ise kadinlarin erkekleri ve erkeklerin kadinlari nasil tavlayacagi uzun ve detayli bir bicimde anlatilan eser.$imdi eger heroides eserine hic bakmadan,ovidius hakkında bir kisilik tahmini yapacak olunursa dogal olarak onun gercek a$ka,duygulara,sadakate,baglılıga önem vermedigi ve a$ki bir oyun olarak gördügü,dogru taktiklerle hareket eden herkesin istedigi kadin veya erkegi parmaginda oynatabilecegini düsündügü görülür.i$te heroides'in farkı buradadir.ovidius burda erkeklerini gercekten büyük bir aşk ve baglılıkla seven,a$ık olduklari adam yüzünden intihar eden,aglayan,haykıran,$ikayet eden kadınlarin duygularina yer vererek,a$ki sadece bir oyun olarak görmedigini gösterir aslında bizlere.bu yüzden ovidius insanlari sadece eglendiren,hafif eserler yazan bir şair olarak görülmemelidir.
  • yakında dido aeneae kısmını türkçeye kazandıracağım yarı tanrıçaların mektupları,ovidius 'un göz yaşartan eseridir, pek imgelerle doludur.
  • ovidius'un mitolojideki kahramanların sevgilileri üzerine yazılmış metnidir.

    latinceden türkçeye çevirdiğim metinlerden biri de bu eserdedir. (vii. bölüm)

    heroides, vii (dido aeneae)

    kader tanrıçaları çağırınca, kendini menderes'in sığılarında
    ıslak çimlerde şakıyan beyaz kuğunun yanına attı.
    bizim dualarımızla gitmenden değil, söylemek gerekirse;
    bana karşı duran tanrılarla, söyledim onlara.
    ruhumun ve bedenimin erdemini,
    ünümü ve hakkımı en hüzünlü şekilde kaybetmenin yanında,
    kelimeleri yitirmek çok küçük kalıyor.
    zavallı dido 'yu terketmeye ve çekip gitmeye kararlı mısın?
    aynı rüzgarlar mı götürecek yelkenlerini ve sadakatini?
    kararlı mısın aeneas,
    nerede uzandıklarını bile bilmediğin gemilerinle, yelkan açıp giderken,
    yeminlerini de bozmaya?
    italya krallığı uğruna ha?
    ne yeni kartaca, ne onun yükselen surları
    ne de sana verilecek en yüksek mevki sana dokunamaz.
    hadi burayı buldun,
    ama şimdi dünyanın bir başka yerini aramak zorundasın,
    eğer orayı da bulursan, sana kim verecek orayı, sahiplenesin diye..?
    bir yabancıya topraklarını verecek olan kimdir ki?
    tabi seni başka bir aşk da bekliyor olabilir,
    belki de yalan sözler verip ihanet edeceğin bir başka dido...
    yüksek tahtından kendi adamlarına aşağılayarak bakmaktan,
    kartaca kadar büyük bir şehir bulman ne kadar zamanını alacak?
    hatta bunların hepsini başarsan bile,
    dualarım hor görülmeyecek ve yine de seni sevecek karın nerede olacak?
    sülfürle kaplı yağdan meşaleler gibi yanıyorum.
    duman dolu kalbime yerleştirilmiş dindar bir tütsü gibi aeneas,
    daima benim gözlerime sımsıkı sarılır;
    gece gündüz her zaman kalbimdedir.
    aslında aeneas çok kaprislidir ve hediyelerimi hep reddederdi.
    ve ben aptal olmayaydım eğer,
    onu kaybetmeyi bekler olurdum.
    yine de beni hep kötü bir şekilde düşünmesine rağmen,
    onun sadakatsizliğinden şikayet edip, aşkıyla acılar içinde kıvranan ben,
    aeneas'tan nefret edemiyorum.
    gelinini bağışla venus!
    ve taş kalpli kardeşinden utan, kardeş amor!
    bırak, senin kampında hizmet etsin!
    ya da bırak, izin ver ben yapayım, bundan utanmayacağım,
    o güvenliğim için uğraşırken ben de onun kalbine aşk vereyim.
    aldatıldım ve bu aldatan benden önce kaçıp gitti,
    doğası oysa annesinin tam tersi.
    boğduğun dağlar ve taşlar, o zirvedeki meşe ağacı,
    sen en vahşi canavarlardan doğdun, ya da rüzgarlarla daha şimdiden
    çıldırmış olduğunu gördüğün o deniz gibi.
    aksi dalgalara rağmen, yola çıkmaya hazırlandığın o deniz gibi.
    nereye kaçıyorsun ki? fırtına seni engelliyor.
    hadi fırtınayı ben bağışladım sana diyelim,
    bak evrus o azgın suları nasıl da galeyana getiriyor.
    sana borçlu olacağıma, varsın fırtınaya olayım.
    rüzgar ve dalgalar senin ruhunda adaletlidir zaten.
    çok fazla değerim yok, o halde neden seni haşince yargılayamıyorum?
    büyük dalgalarla benden kaçarken, eğer amacın benden kurtulmaksa
    ve giderken nefretimi kazanmayı da göze aldıysan
    ölmeyi ucuz sayıyorsun demektir.
    yakında rüzgarlar durulur ve dalgalar daha yüksek fışkıracak
    triton gök mavisi taylarını deniz boyunca sürecek.
    sen de rüzgarlarla değişebilir miydin?
    ve meşeleri zorlukla geçene kadar değişebilir olacaksın.
    yarışçı suların neler yapabileceğini bilmiyormuş gibi sıkılıkla
    tanık olmana rağmen, haşinliklerine niçin güveniyorsun?
    deniz seni yolculuğa davet edince, palamarları çözsen bile,
    o engin derinlikler birçok acıyı barındırıyor içinde.
    sözlerinden dönenlere yararlı değildir,
    dalgalarla savaşmak.
    özellikle gönül yara aldığında, cytheria'lı dalgalardan çıplak doğan,
    aşkların annesi adına denir ki;
    orası aşk hırsızları için cezalar barındırır.
    yok edildim adeta; korkuyorum da en az yokedildiğim kadar.
    yara aldım; korkuyorum da en az yara aldığım kadar.
    en azından düşmanlarım kadar gemilerim battı
    ve o denizin acı sularından tatım.
    yaşam, sana yalvarıyorum, seni ölümden daha çok yokedebilmeme rağmen
    ya da ölüm sebebim olarak sen gösterilmene rağmen.
    vahşi bir fırtınaya tutulduğunu düşün,
    -kehanetlerde belirtilmiş de olabilir.- aklında ne olacak?
    ansızın aklına o aldatıcı dilinin ettiği yalan yemin gelecek.
    ve tabi ki bir frigyalı düzeniyle ölüme itilmiş dido;
    gözlerinde aldattığın karının yüzü olacak,
    mutsuz ve kana bulanmış saçıyla ağlayan.
    bir anlamı var mı artık "bunu hakettim! beni affet!" demenin
    yıldırımların sana fırlatıldığını anlayınca.
    denize ve kendi vahşiliğine bir son ver artık.
    kaçışı ertelemenin büyük ödülü, güvenli bir yolculuk olacaktır.
    bunu çok az düşünsen de, oğlun iulus'a acı,
    ölümümün onuruna sahip olman aslında yeterlidir senin için.
    oğlun ascanius, penat'lar;
    bu kaderi haketmek için ne yaptılar?
    kabarık dalga, ateşler içindeki tanrıları alıp çıkaracak mı?
    aslında sen onları yanında taşımıyorsun,
    zamanında bana ihanet ettiğin gibi, yalan,
    tanrılarının ve babanın senin omuzlarında olması.
    herşeye dair yalan konuşuyorsun, dilin bizleri kandırmaya başlıyor
    ve evvela ben cezalandırılıyorum.
    eğer sorarsan sevgi dolu iulus'un annesinin nerede olduğunu,
    o öldü, bilesin, onu yalnız bırakan kaba kocası yüzünden.
    bana söylediğin, beni uyarmaya yeten, hakettim yanmayı,
    cezam suçumdan daha küçük olmayacak.
    ayrıca hiç şüphem yok ki; tanrıların da seni cezalandıracak.
    denizde, karada yedinci kış seni rahatsız ediyor işte.
    oysa ki; dalgalar içinde kaybolup giderken,
    seni güvenli bir kıyıya almıştım.
    adını güçlükle öğrenince, krallığımı sana vermiştim.
    yine aynı görevlerde olsaydım,
    yataktaki birleşmemize üstün gelmiş olacaktı ünüm.
    birden mavi gökyüzünden yağmur yağınca, mağaraya girmek zorunda kalmıştık.
    bir ses duymuştum orada; -nymphe'lerin ağladıklarını sanmıştım başta-
    oysa ki sonumu uyaran evmenides 'miş o.
    tam bir ceza işte, gözden düşmüş iffetim, yaralı sychaeus, lekelenmiş ruhum,
    işte utancın kendisine gidiyorum adeta.
    mermer bir sandığın içinde, sychaeus'un benim için kutsal bir resmi var,
    yaprak dallarla çevrili ve beyaz koyun postuyla.
    o andan sonra; benzer sesi dört defa daha duydum,
    diyordu ki donuk bir sesle;
    "..elissa, gel!" gecikmeden daha fazla, -geliyorum sana, geliyorum,
    senin hak dolu gelinin! kabul edilebilir utancımdan ötürü geç kaldım.
    hatamdan dolayı beni affet!
    göz boyayan bir kışkırtıcı aklımı başımdan aldı,
    o kabahatime utançlar ekledi.
    kutsal annesi (venus) ve yaşlı babası, vazifeşinas oğlu,
    hepsi bana aeneas'ın değerli kocam oalrak kalacağının umudunu aşıladılar.
    eğer bir hata yaptıysam, o hatanın onurlu bir sebebi vardı.
    eğer sana sadık kalmadıysam sychaeus, bunu reddetmeye zaten mecalim yok.
    beni önceden de takip eden kaderimin işte bu rotası,
    yaşamımın bu son günlerinde ,
    ve hatta peşimden gelmeye o son'a kadar devam edecek;
    kocam evde, sunaklarda adak olarak öldürülmüştü ya.
    ve kardeşim bu büyük suçun sahibiydi.
    ve ben ülkemi ve kocamın anısını arkamda bırakarak sürgüne zorlandım.
    şüpheli yollardan geçtim düşmanımı izleyerek,
    denizden ve kardeşimden kaçmış olarak bu kıyıya yerleştim.
    ve şimdi bu sahili vereceğim tacir,
    satıyorum sana.
    bir şehir kurdum ve kocaman surlar diktim,
    komşu krallıkalra kıskançlık duyarak.
    savaşlar kabarıyor, bir kadınım ve yabancıyım savaşlara.
    şehrin girişine büyük büyük kapılar dikmekten sıkılıyorum
    ve silahlar hazırlamaktan.
    sızlanan bin talip tarafından bana kurlar yapılırken,
    ben yatak odalarına yabancı birini tercih etmişim, ne yazık.
    beni kurtarmak için ne diye tereddüt ediyorsun!
    gaetulanus iarbas 'a bırakıyorsun.
    kollarımı senin uğursuz eylemine uzatacaktım.
    kardeşim de var, dinsiz eliyle yoklayan,
    kocamın ve benim kanlarım sıçrarken.
    dokunduğun dinsizlere tanrıları ve şu kutsal şeyleri ver!
    dinsiz bir el için hiç de iyi birşey değil, tanrılara değer vermek!
    ateşlerden kaçan tanrılara tapan biri olsaydın,
    tanrılar reddederleri ateşlerden kaçtıklarını.
    belki de katılacak annesinin kaderine,
    ve sen doğmamış çocuğunun yaratıcısı olacaksın.
    annesiyle birlikte iulus'un kardeşi de ölecek
    ve bu ceza her ikimizi de ortadan kaldıracak.
    "fakat tanrın sana gitmeni emrediyor."
    umarım o gelmeni yasaklamıştır, kartacalıların toprağı hiçbir zaman
    tevcer'lerin önemini anlayamayacaktı!
    gerçekten bu tanrı mıdır, yönlendirmesiyle düşmanım rüzgarları arkana katmak
    ve vahşi denizlere bu kadar uzun süre katlanmak zorunda kaldığın?
    sen bergama'ya dönüşte böylesine emek harcamış olacaktın,
    hektor yaşarken eğer bergama'da olsaydın.
    babanın simois'unun değil, tiber'in dalgalarının peşinde koşuyorsun ,
    emin ol ki aradığın yere ulaşınca, bir yabancı olacaksın orada!
    ve bu yer gizli ki ve gemilerinden öyle uzaklaşıyorsun ki,
    yaşlılığında oraya güçlükle ulaşacaksın.
    boş yere dolaşmak yerine çeyiz niyetine, pygmalion'un,taşıdığım bu malvarlığını kabul et!
    troia'yı, kartaca kentine daha iyi bir talihle getir.
    ve kralın devletiyle kutsal asasını devam ettir.
    eğer aklında hala savaşmak varsa, iulus savaşçı ruhu ve zafer alayları için uygun bir yer arıyorsa,
    düşmanlar vereceğiz yenin diye, ve hiçbirşey eksik olmayacak.
    burası barışın yasaları ve silahlar için uygun bir yer.
    annenin ve kardeşinin silahları, yani okları ve tanrılar tarafından kutsanmış dardanus'un üzerine yemin ederim ki; bu kaçışta sen sadece kendinle yoldaştın.
    senin kaçmana izin veren zalim mars ve onun soyu başarılı olmuş olabilirler,
    tüm bunlar, kayıplarının bir ölçüsü olabilir
    ve ascanius kalan yıllarını mutluca geçirebilir, yaşlı anchises'in kemikleri de
    huzur içinde yatabilir,
    fakat sana düşen,kendi elleriyle sana gelen yurdunu korumaktır.
    seni sevmekten başka, söyler misin suçum nedir?
    phythia'dan değilim ya da büyük mycena'da doğmadım, ne kocam ne babam sana karşı durdu.
    benden karın olarak utanıyorsan eğer, beni bir gelim olarak değil de, hizmetçin olarak kabul et.
    sana ait olduğu sürece, dido sen ne istersen "o" olacak.
    afrika kıyılarına vuran sular bana tanıdık gelir;
    hafif rüzgar doğru zamanda yolculuğa izin verir veya vermez.
    ha seyahate uygun olunca, yelkenlerini rüzgarla dolduracaksın,
    şimdiyse kazaya uğramış ağır gemini yosunlar bağlamış.
    bana güven, havayı izlemen hususunda.
    daha güvenli gideceksin ve emin ol ki;
    sen kalmak istesen bile, kalman için ricacı olmayacağım.
    ayrıca yoldaşların da dinlenmek istiyor biraz daha,
    ve donanman yarı hazır durumda,
    kısa bir zamana ihtiyacın var.
    görevinin yanında sana borçlu sayılırım, evlenme umudumun dışında,
    -ki kaybettim onu, birazcık zaman rica ediyorum senden.
    denizler ve aşkım yatışınca,
    zaman ve alışkanlık sayesinde öğrenirim acılarıma cesurca göğüs germeyi.
    eğer yine de 'hayır' dersen, hayatımı sonlandırmaya karar veririm;
    bana karşı daha fazla acımasız olamazsın,
    yalnızca bu satırları yazan kadının yüzünü görmüş olacaksın.
    yazıyorum zira troyalı bir kılıç kucağımda, yanaklarımdan yaşlar sızıyor keskin kılıcıma.
    kısa süre içinde bu kılıç gözyaşlarımla değil de kanlarımla lekelenecek.
    hediyen zavallı kaderime ne güzel de yakışıyor böyle!
    mezarımı az masrafla donatıyorsun işte!
    sadece göğsüm ilk defa bir silahla karşı karşıya değil,
    bu yer de ateşli bir aşkın yarasına sahip.
    anna kardeşim, kardeşim anna, için için farkında günahımın,
    kısa süre içinde küllerime vereceksin son hediyeni.
    tumulus'un tepesinde yakıp kül edilmiş şekilde yazılacak: "elissa, sychaeus'un karısı" diye.
    sadece şu dize mezar taşında oalcaktır:
    "aeneas oldu ölüm sebebim ve kılıcı o vermişti, dido'nun bizzat kendi eliyle canına kıydığı."

    çev: jimi the kewl
    http://www.latince.net/
    http://www.latince.net/ovidius_heroides_vii.html
  • ovidius'un, kadın ruhundan en iyi anlayan klasik çağ şairlerinden biri olduğunun kanıtı olan eserdir. böylesi bir format hakikat ilginçtir, yaratıcılıkta sınır tanımayan bir ozanın buluşudur, becerisidir.
  • kelimenin latince'deki anlamı yarıtanrıçalar, kadın kahramanlar'dır.
  • eserin latince'den çevirisi kabalcı yayınevi tarafından yayınlandı.
  • statükoya karşı olarak yazılmış bir eserdir. hep kahraman erkekler anlatılacak değil ya, ovid, bu kez de o erkeklerin eşlerini dile getirmiştir eserinde. troia savaşı'nda, aralarında ege denizi olan kadınların söylemlerini harika işlemiştir. savaşın hem kudretini hem de hüznünü anlatır ovid. troia surları önünde achilles'i karşılayan hektor'un da, ege'yi aşıp geçilmez o surlar önüne savaşa gelen nice yiğidin de bir bekleyeni vardır. o güzel kadınlar, güzel mektuplara binip gitmişler. birkaç örnek;

    -bunları sana yazmamı rüyalarımda avcı tanrıça phoebe, uyanıkken de amor bana emretti. ben çoktan ikincisinin oklarıyla yaralandım, sen birincisinin oklarının seni incitmesinden sakın!

    -acı çeken beni esirge, ey süslü ok kılıfından hoşnut tanrıça, artık bana iyileştirici kardeşinin yardımını sağla. onun ölüm nedenlerini kovması, seninse tam tersine benim ölümümün nedeni olman senin için utanç vericidir. sen gölgeli bir pınarda yıkanmak isterken ben boş bulunup yüzümü senin yıkandığın yere mi çevirdim? ya da bütün tanrısal varlıklar arasında senin sunaklarını ihmal mi ettim; yoksa anneniz benim annem tarafından mı hor görüldü? ama benim kesinlikle hiçbir suçum yok, sahte yeminleri okumanın ve pek iyi şeylerden söz etmeyen bir şiir karşısında bilgili olmanın dışında.

    -mezar taşımda nefret duyulası neden yazdığında, sen bu ya da buna benzer sözlerle tanınacaksın: demophoon, misafir olarak, onu seven phillis’e ölümü getirdi; o, bizzat kendi eliyle onun ölümünün sebebi oldu.

    -ah zavallı ben! aslında zorladığım şeyleri yapmanı istemiyorum ve de benim sözlerimin aksine, yalvarıyorum, sen güçlü ol! yeter ki sen gel ve dalgalarla boğuşmaktan yorgun düşmüş kollarını boynuma at!

    -uzakta bir ışık görür görmez, “işte benim ateşim bu ışık içinde,” dedim, "ve benim ışığım bu kıyılarda."

    -fakat nasıl da isterdim bu yazan ellerim yazmaktansa yüzsün ve beni sabırla tanıdık sulara taşısın. aslında ellerim durgun denizde kulaçlar atsa daha iyi olurdu; ama şu anda da en azından duygularımın hizmetinde.

    -sen bana gelecek bir acının işaretlerini verdiğin ya da beni endişelendiren yeni bir söylenti olduğu için söylemiyorum bunları; ama ben her şeyden korkuyorum. zaten kim endişe duymadan sevebilir ki?

    -en kısa sürede ardından gitmek için dua ettiğim bu mektup, seninle benim yerime gecelesin!

    -her ne kadar sen kendinle övünsen ve yaptığın cesurca işlerden bahsetsen de yüzün sözlerinle çelişiyor. senin bedenin mars’tan çok venus’ünkine uyuyor: savaşları bırak güçlü kimseler yapsın; sen, paris, her zaman sev. söyle, senin yerine, övdüğün hektor savaşsın: başka türlü bir savaş senin yeteneklerine layık.

    -madem ki büyük dalgalar yüzücüye yol vermiyor, yolladığım bu mektup korkunç gecikmelerin acısını hafifletsin!

    -karşılıklı kıyılardan yola çıkıp denizin ortasında birleşelim ve engin sularda birbirimize öpücükler verelim, sonra da aynı şekilde kentlerimize dönelim. az olacak ama hiç yoktan iyidir.

    -göğsümü delip geçen eros'un oku hafif bir yara açmadı, bu yara, adeta kemiklerimin içine işledi. zira ilahi bir ok tarafından vurulacağımın söylendiğini hatırlıyorum; bana bu kehaneti çok önceden kız kardeşim cassandra söylemişti. kaderin sunduğu aşkı küçümsemeye kalkma helena: böylelikle, bir şey istediğinde tanrılar senden yana olacaklardır.

    -ah keşke gelsen, ya da kesinlikle bir başkası değil de, ya rüzgarlar ya baban olsa gecikmenin nedeni; eğer ki böyle bir şeyi öğrenirsem inan bana acı çeke çeke ölürüm. eğer ölmemi istiyorsan bu günahı hemen işle yeter!

    -ölsem de bu kıyılara sürüklenmeyi ve cansız bedenimin senin limanına vurmasını arzulayacağım. ağlayacaksın ve ölü bedenime dokunmaktan çekinmeyeceksin; ve “bu adamın ölümüne ben sebep oldum” diyeceksin.

    -bunun düşen meyveleri kapmaya çalışmaktan ve ırmağı ağzıyla yakalama umudunu sürdürmekten ne farkı var? o halde, dalgalar istemediği sürece ben sana asla dokunamayacak mıyım? ve kış beni hiçbir zaman mutlu görmeyecek mi, rüzgar ve dalgadan daha zayıf hiçbir şey kalmadığında benim umudum hep rüzgarlara ve suya mı bağlı kalacak?

    -o uzun gecede boş yatağında tek başına yatıyorsun; ben de kendi boş yatağımda yalnız yatıyorum. ortak sesimiz seni bana, beni de sana bağlasınlar: o gece, öğle zamanından daha da parlak olacak! sonra sana istediğin tanrılar üzerine yemin edeceğim ve kutsal yeminlerle bizzat kendimi kendi sözlerimle bağlayacağım.
    o zaman ben, prenses, karşına çıkıp benim krallığımı istemeni sağlayacağım.

    -tüm yüreğime işlemiş olan sevgili, dalgaları aşıp gel, birlikte olalım. ortak aşkımızı bırakıp giden ey kaçak, yuvana geri dön! neden yatağımın ortasında yalnız uzanayım? korkman için bir neden yok: cesaret edene bizzat venüs destek olacak. denizden doğan venüs denizin yollarını düzleştirecek.

    -ey yüce tanrı, kolla bizi; sen savaşlarını engin denizlere taşı. küçücük bir deniz bu iki ülkeyi ayırıyor. oysa sana büyük gemileri sarsmak, koca donanmaları dağıtmak yaraşır. bir deniz tanrısı için, yüzen bir genci korkutmak utanç vericidir. böylesine bir ün küçük bir bataklıkta kazanılan bir zafer gibidir. o genç soyludur ve seçkin bir soydandır; senin kuşkulandığın gibi ulysses soyundan değil. ona merhamet et ve ikimizi de koru. yüzen o ama leander’in bedeni ile birlikte benim umudum da o aynı sulara bağlı.

    -ya genç adam? neyi göze almaz zorlu aşk iliklerine salınınca güçlü ateşi? fırtına da patlasa kör karanlıklarda, geç de kalsa gece, yüzmez mi dalgalarda? başının üstüne çarpmakta gümbür gümbür geniş kapıları göğün ve kayaları dövüp kıran dalgalar geri dönmeye çağırmakta onu ya, caydırabilir mi ne mutsuz ana baba tuttuğu yoldan ne tatlı prenses? acıyla ölecek ardından.

    -oraya geçinceye kadar bana yalnızca kısacık bir dinginlik gerekli; senin kıyına vardığımda varsın hep kış olsun. benim gemimin duraklaması için uygun liman burası ve benim gemim için buradan daha uygun sular yok! orada, kalmanın tatlı olduğu o yerde varsın boreas beni alıkoysun;
    o zaman ben yüzmeye can atmayacağım ve o zaman tedbirli biri olacağım. ne sağır dalgalara lanetler yağdıracağım, ne de denizin yüzmeye elverişli olmamasından yakınacağım. rüzgarlarla birlikte senin narin kolların beni aynı şekilde tutsunlar ve hem sen, hem rüzgarlar beni orada alıkoysunlar.

    -madem ki tanrılar senden yana, ben de tanrıların kutsal isteğine uyacağım. ve pes etmiş ellerimi seve seve senin isteklerine doğru uzatacağım.

    -sonra yine ben merdivenleri çıkarak, yüce diana’nın tapınağına geri dönüyorum. -hangi yer buradan daha güvenli olabilirdi ki?- orada ayaklarımın dibine üzerinde şu şiir yazılı bir elma yuvarlandı: -ah akılsız ben! az kalsın şimdi de sana yemin ediyordum! dadım onu yerden kaldırdı ve merakla bana “oku” dedi. ve senin tuzağını okudum, ey büyük ozan. “evlilik” kelimesi dile vurulunca, utandım, aklım karıştı, yanaklarımın tümüyle kıpkırmızı kesildiğini hissettim ve gözlerimi çakılmışçasına önüme eğdim, senin niyetlerine köle edilmiş gözlerimi!

    -şimdi bana söyle ve her zamanki alışkanlığınla beni kandırmaya kalkma; bana böyle aşkınla zarar veren sen kim bilir nefretinle neler yaparsın?

    -görünürde hiçbir sebep olmadığı halde hastalık yakama yapışmış durumda ve bitkinim, hiçbir doktordan yardım alamıyorum. sana bu mektubu ne büyük güçlükle yazdığımı ve sararıp solmuş bedenimin ancak uyurken nasıl güçbela huzur bulduğunu tahmin bile edemezsin.

    -seni görür görmez, belki fark etmişsindir, gözlerim bedenine takılıp öylece kalakaldım ve büyük bir hayranlıkla seni seyrederken, kuşkusuz bu çılgınlığın bir işareti- üstüme giydiğim şey omuzlarımdan kayıp yere düştü: o an, nasıldır bilmem, bir elma yuvarlanıp geldi, akıllıca yazılmış kışkırtıcı sözler taşıyan bir elma: ki o sözler diana’nın kutsal varlığı önünde okunduğunda senin yemininin kutsal bir şahitlikle bağlandığını gösteriyor. bu yazılanların ne anlama geldiği niye inkar edilsin ki? o zaman sana okunmuş olan o sözleri şimdi de tekrarla.
    o zaman annen şöyle diyecek: “lütfen, iyi tanrılar seni kime bağladılarsa onunla evlen, yalvarırım: seni kime söz verdilerse, o kişi benim damadım olacak; onu biz de seveceğiz, tıpkı diana’nın sevdiği gibi.” eğer o gerçekten bir anneyse böyle diyecektir

    -eğer sevdiğin şeye sahip olmayı istemek kurnazlık demekse, varsın bu işin adı hile olsun ve varsın bana hilekar desinler!

    -seni almanın cezası ölüm bile olsa, bu ceza sana hiçbir zaman sahip olamamaktan daha iyi olmalı prenses.

    -kulağıma belirsiz sesler gelir ve en ufak bir çıtırtıda senin geldiğini düşünürüm.

    -sonuçta yalnızca yanıp tutuştuğum sevgilimin kölesi olurum ve de ey göklere layık kız, seni izlerim. gerçekten gökyüzüne layıksın; ama şimdiye kadar yeryüzünde kalmışsın. ve seni, bir sepet ile gökyüzüne taşımaya ant içerim!

    -ağlayarak ayrılıyoruz ve o el değmemiş denizine tekrar dönüyorum; ama bakışlarımı olabildiğince kadınıma çevirerek. gerçeği söylemek gerekirse, oraya gelirken bir yüzücüydüm; şimdi ise geri dönerken, ben kaza sonrası denize düşmüş bir adam gibiyim. eğer bana inanırsan şu da bir gerçek ki: sana doğru gelen yol bana yokuş aşağıya gibi gelirken senden ayrıldığımda adeta dimdik duran sudan bir tepe gibi! vatanıma istemeye istemeye geri dönüyorum. (bu kimin aklına gelir ki?) ve gerçekten de şimdi vatanımda hiç istemeden kalıyorum!

    -şimdi yüzerken, sen sevgilimin hoşuna gitmek için çabalıyor, ve senin gözlerine, saçlarına, beline, gülüşüne doğru kulaç atıyorum!

    -yeşillik dolu ida vadilerinin ortasında ıssız, çam ve meşe ağaçlarıyla dolu bir yer vardır; o yer ki, orada ne uyuşuk bir koyun, ne de kayaları seven dişi bir keçi, ne de hantal bir öküz ağzını açıp otlanmıştır. orada ben troya surlarını, yüksek damlarını ve denizi görebilmek için büyük bir ağacın tepesine tırmanmıştım. işte orada, bana bir anda güçlü ayak sesleriyle toprak sallanıyormuş gibi geldi; (gerçekleri söyleyeceğim; çünkü ancak gerçeğin gücü ile güven sağlanır.) büyük atlas’ın ve pleion’un torunu mercurius sihirli kanatlarıyla karşıma çıkıverdi. (bunu görmeme izin verilmişti; gördüğüm bu şeyleri anlatmama da izin vardır heralde.) ve tanrının parmakları arasında altın bir asa vardı. ve aynı anda üç tanrıça, venüs ve pallas’la birlikte juno narin ayaklarıyla gelip çimenlere bastılar. şaşkına döndüm ve kanatlı haberci bana “dur korkma! sen güzelliğin yargıcısın: tanrıçaların yarışına bir son ver içlerinden bir tanesi güzellik açısından öbür ikisini yenmeyi hak etsin!” deyince buz gibi bir korkuyla tüylerim diken diken oldu. geri çeviremezdim, mercurius bunu bana iuppiter’in ağzından emretmişti. ve hemen yıldızlara doğru uçup gitmişti. zihnimi toparladım ve üzerime bir cesaret geldi; ve her bir tanrıçaya dönüp bakmaktan çekinmedim. hepsi de yenmeyi hak ediyordu ve ben yargıç olarak hepsini birden seçemeyecek olmaktan hayıflanıyordum. ama bununla birlikte o an artık içlerinden biri bana daha cazip geliyordu; tahmin edebileceğin gibi o aşkı uyandıran tanrıçaydı. hepsi de kazanmaya can atıyordu; muhteşem hediyeler vaat ederek benim kararımı etkilemek için yanıp tutuşuyordu. ıuppiter’in eşi ‘krallık’, kızı ise ‘yiğitlik’ sundu;
    ben bir an yetkinliği mi, yoksa güçlü olmayı mı isteyeyim diye tereddüt ettim. venüs tatlı tatlı bana gülümsedi ve “paris, her biri dert kaynağı olan korku dolu bu hediyeler seni etkilemesin!” dedi; “ben sana seveceğin bir şeyi vereceğim ve güzel leda’nın daha da güzel kızı bizzat senin kollarına gelecek.” böyle söyledi ve gerek hediyesi, gerekse güzelliği ile eşit biçimde onay almış olarak zafer kazanmış tanrıça göğe yükseldi!
  • heroides- kadın kahramanların aşk mektupları
    publius ovidius naso tarafından yazılan, elena bucci ve marco sgrosso tarafından uyarlanıp-yönetilen italya koreja tiyatrosunun bir saatlik oyunu.

    antalya 12. uluslararası tiyatro festivalinde dün izledim, festivale yaraşan güzel bir oyundu, bugün de gösterimi var, izlemek isteyenlere tavsiye ederim.

    oyun 6 kadının (oyuncular: giorgia cocozza, angela de gaetano, alessandra de luca, emanuela pisicchio, maria rosaria ponzetta, andelca vulic) beyazlar içinde sahneye dans ederek çıkmasıyla başlıyor. önce sandalyenin üzerinde duran erkek kıyafetleri ve aksesuarlarından oluşan ovid'e övgüler düzüyorlar. sonra her biri bir parça aksesuar alarak hikayelerini anlatamaya başlıyor; fillide, enone, arianna, canace, fedra ve medea... efsanelerde adı geçen bu kadın kahramanlar ovid'in yaratıcı zekası ve ironisinin hakim olduğu kalemiyle hayatlarındaki erkeklere aşk, terk edilme ve ihanet üzerine mektuplar yazıyor. tüm kadınların çığlığı niteliğinde haksız ıstırapları, boşa harcanmış nitelikleri, beklentileri, hayal kırıklıkları, aşkları ve umutsuzlukları dile geliyor.

    oyunun müziklerini çok sevdim. oyunculuklar başarılıydı, kadınların her biri gerçek bir drama queendi. sahnenin iki yanında gösterilen alt yazıyı okumasam bile, oyuncular duyguyu başarılı bir şekilde veriyorlardı. italyanca şiirsel bir dil, bu nedenle sürekli konuşsunlar istedim. kostümlerin içinde peri kızı gibiydiler. saç ve makyajlarının doğal olması ayrıca ilgimi çekti, bu nedenle iddiasız iddialıydılar. oyunda en çok ilgi çeken şeylerden biri de medea rolündeki oyuncunun kaslarıydı, rolünü canlandırırken kollarındaki tüm damarlar görünüyordu.

    oyun bitiminde salon oyuncuları ayakta alkışladı ve ıslık sesleri yükseldi. hikaye ve anlatım, oyunculuklar, kostüm, müzikler vs. başarılı olsa da bu kadar alkışın biraz da doğal güzellikteki italyan kadınlara olduğunu düşünüyorum :)
hesabın var mı? giriş yap