*

  • insanin esya olarak genel bir anlam altinda ifade bulmus alet edevat cihaz gibi nesnelerle olan iliskisini anlatan tamlama.
    esya (alet) kullanan hominid anlamina gelen kelimelerin hatirlanamamis olmasi uzucu, homo hede seklinde oldugunu belirtelim yine de. insan esyayi hep islevsel olarak kullanmistir. (estetik islevleri de dahil ediyorum elbette) bu islevlerin otesine gecen etkilesimlerin de kurulabiliyor olmasi bu entrynin yazilmasinda etkendir. sozlukte iyi irdelenmis bir ornek olarak depresyon hirkasini verebiliriz.
    diger taraftan bazi kimselerin esyayla arasinin daha iyi oldugunu, alet yapimi ve yabanci oldugu bir aletin islevini kolaylikla tespit edebilme yetenegine built-in sahip oldugu da savlanabilir.
    kavanoz cokokrem bonusu olarak cikan kalp seklinde uzerinde i love cokokrem ibaresi ve hos bir cizim bulunan ne ise yaradigi kolaylikla tespit edilemeyen kagittan azcik kalin seyin buzdolabi uzerine sus esyasi olarak tasarlandigini ve miknatisli oldugunu farkeden bir arkadasiniz varsa ona "esyayla arasi iyi" yaftasi yapistirabilirsiniz.
  • (bkz: homo habilis) olarak, unutulan notu ekleyelim.
  • psikolog ve psikiyatr kısmısının elinde ve dilinde bir keskin kılıçtır ki,
    ışın kılıcından kavi, kezzaptan beterdir.
    eski vakitlerde literatürdeki tam tabiri: eşya ile münasebetini tayin ve tespitte güçlük
    olarak geçer. lafın nesnesi olan kişinin de üstünden de ki bir buldozer geçer.
    birçok etiketlenmiş sözde ya da gerçek psikiyatrik durumun,
    onların dilinde ise hastalığın derecelendirmesinde mihenk taşıdır, çok dertlerin başıdır.
    şimdi hiç rastlanmıyor neyse ki.
  • sayet ilkokul oncesi cagda fiksasyon yasanmissa, bu durum iliskinin insanlarla yasandigi gibi dolu dizgin yasanmasina yol acabilir.

    nedir ilkokul oncesi cagin numarasi derseniz, esyalara insan ozelligi atfetmek ve oyle bi kafada olmak ki, cidden buna inanmak. cocuk kafasi kadar piril bi kafa yok bu dunyada. iste bence bazilarimiz o esigi geciyor gibi gorunsek ve yetiskin hayatinda esyanin insan olmadigini bilsek de, ayri bi duzlemde de telefon calismasa hadi kocum, bilgisayar teklese cok yordum seni haklisin gibi bi hallere giriyoruz. peki ya esyaya kizmaya, bazen atmaya, sonra geri alip pardon demeye ne demeli? allahlar korusun, neler var.

    deli bozugun biriyim demiyorum, gayet aklibasinda, yeri geldiginde on diplomat agirliginda bi insanim, ama esyalarla konusuyorum ben, yalniz da oldugumu sanmiyorum. yalnizsam da bi sure sonra baglayip gotururler zaten, o ayri. mesela bu gunlerde ozellikle bilgisayarimla boyle bi ilski icindeyim. bugun ekran donup ctrl-alt-delete'i caktiktan sonra firefox "ayni sayfalari acayim mi?" diye sordugunda, bilgisayara ve firefox'a "cok delikanliymissiniz cocuklar" dedim yuksek sesle.

    sonucta diyorum ki evet aklim basimda ama, "ayip ediyosun ama bak" diyorum bilgisayar kitlenirse, ocagin ustundeki cattle yangin varmiscasina yedi mahalleden duyulan bir sesle otmeye basladiginda "geldim allahin cezasi, gel-dimmm" diye bagirarak kosuyorum. ola ki esyayla iliskim insanla iliskimden daha iyi hale gelirse, yardim alirim artik o noktada. ozur dilemiyorum henuz cattle'dan allahin cezasi dedigim icin, o da bi sey.
  • sahip olundukça bireyi özgürleştirmekten, mutlu etmekten çok köleleştiren, bağımlı kılan bir ilişkidir. insanın daha çok sahip olmak isteyerek kendinden çok şey kaybettiği, eşyanın hakimiyetine boyun eğdiği bir ilişkidir.
  • balzac, kırsalda yaşayan insanın eşya ile arasında duygusal bağ kurduğunu söyler. kişi, eşyaları, başkaları ile olan anıların değil kendisinin yapmaya başlayınca, eşya ile kurulan duygusal bağ da azalır. çünkü kendimizin olan eşya, ona karşı birtakım duygular beslesek, huyunu suyunu bilsek de varolma nedeni olan işimizi görmek için kullandığımız eşyadır. modern insanın evinin herhangi bir yerinde ölmüş bir televizyon ya da bir cep telefonu bataryası bulamazsınız. eğer ki bulursanız bilin ki gömülmesi ihmal edilmiştir, unutulmuştur. çünkü modern insan eşyaya vefa duygusu beslemez.
  • "ihtimal ki hayatında tefekkür hissesi az olan insanın eşyaya bağlılık hissesi çoktur ve ne kadar az malı bulunursa onları şüphesiz daha çok sever. ihtimal ki köylü mahpusa benzer... ruhundaki kuvvetleri dağıtamayarak onları bir tek fikir üzerinde toplar, bu suretle de büyük bir duygu kudretine erişir."

    köy hekimi - honore de balzac
  • eşyalarını canlılaştıranlardanım ben de. sanki bir ruhları var gibi düşünürüm hep konuşabilrler benimle. belki yalnızlığımızı paylaşmak istediğimizden belki de sadece bağlanma ihtıyacımızdan kaynaklanıyor bu durum. ama tamamının bir anlamı var bende. çoğu zaman çöpçü damgası yesem de hediye kapları, yenmiş bir çikolatanın kağıdı, bitmiş bir parfüm şişesi bile saklıdır bir köşemde. her bakışımda bir şeyler hatırlatıyorlar bana hüzünlü ya da mutlu anlarıma tanıklık ediyorlar ve en önemlisi de kimsenin bilmediği bir dilde konuşabiliyoruz biz onlarla.
  • mazrufa dair birşeyler anlatır.
  • labyrinth filminin sonlarına doğru junk lady'nin sarah'nın en sevdiği eşyalarını eline tutuşturarak, sırtına yükleyerek aslında eşyaların hayatımızda bize nasıl yük olduğu, onlara sahip olma duygusu ile başka şeylere nasıl körleştiğimizi, kendi benliğimizi nasıl unuttuğumuzu çok güzel bir şekilde anlattığı, insanı insanlıktan çıkartan ilişki.
hesabın var mı? giriş yap