• gazetelerin 23.12.2006 tarihli sayisindaki 3. sayfa haberlerine gore leventte'ki is kuleleri'nde bir hukuk danismanligi sirketinde calisan ve 24 yasinda bogaz koprusunden atlayarak hayatina son veren kisi.

    ...erturk'un kopru uzerinde biraktigi otomobilde "yavas yavas delirdim. kimse bunu fark etmedi. hayat cok zor, ailemi cok seviyorum." yazili bir not biraktigi ogrenildi...

    daha ne diyim ben, cehennemde yasiyoruz. delirebilenlerin olmesi de ironik ayrica.
  • iki gün önce kendisine uzunca şeyler yazmak istediğim ancak elimin üzüntüden ve şoktan kıpırdamadığı, beraber büyüdüğüm, çok güzel zamanları paylaştığım kayıp arkadaşım.
    oldukça hayat dolu birisiydi, gizliden yaşadığı sorunları keşke sevenleriyle paylaşabilseydi. sevgili ertürk ailesine allah'tan sabır diliyorum. umarım bu zamanları hızlı atlatabilirler...
    ve hayat bir şekilde devam ediyor değil mi? söylemesi ne kadar kolay olsa da...

    'keşke'ler boğazımda düğümleniyor.

    elveda ipek...
  • ölümüyle bizi mahfeden lise arkadaşım... acı 2000 dönemine ilk kaybını verdirdin ipek, eh alacağın olsun!
  • "ipek intihar etmiş" cümlesini duyduğumda inanamadığım ve hatta üstüne "ee hangi hastanedeymiş, ne olmuş" gibi anlamsız cümleler kurmama vesile olan,sıcacık gülümsemesi ile sonsuza dek kalbimde beynimde bir yerlerde var olacak olan cimcime...
    güle güle...
  • yaklaşık iki yaşımdan beri tanıdığım yazlık karşı komşum. hayatının her döneminde gülümseyen hayat dolu olarak yer etti aklımda. oyleki yolda gördüğüm ortak bir arkadaşım bana bu haberi verdiğinde aklıma gelecek en son insanlardan biriydi ki hangi ipek dedim, şok olup hareket edemedim sanki o anda, telefona sarılıp ailemi aradım neden haber vermediler diye hemen. 3 4 yıldır, büyümenin getirdiği hayat temposundan karşılaşıp görüşemedik ama bu kadar zamandan sonra ondan aldığım ilk haberin bu olması beni çok derinden sarstı. ailesine çok buyuk sabır dilemekten başka bir şey gelmiyor insanın elinden. hala inanamıyorum ama nur içinde yatsın ipekcik diyorum, hep gulumse hatıralarda...
  • vakitsiz aramızdan ayrılan, liseden kardeşimiz, matrak, deli dolu, arkadaşlığı keyifli, artık kendisinden geçmiş zamanlı bahsedecek olmanın kalbimizi parçaladığı bir dost. yattığı yerin cennet olmasını dilediğimiz, başta ailesi ve sevenlerine sabır dilediğim, keşke bu şekilde aramıza veda etmeseydi dedirten insan... çok iyi eğitim ve düzgün aile terbiyesi almış, pırlanta gibi insan. yaşaydı, düşük çenesi ile adını avukatlık tarihini yazdıracağına inandığım arkadaşımız... bize bir sürü "keşke" dedirterek aramızdan ayrılan kardeşimiz...
  • intihar ettiği gece köprüden geçiyordum. boş bir araba gördüm. kenara çekilmiş. bir polis arabaya doğru ilerliyordu elinde telsiz. az önce bir şeyler olmuştu belliki. "biri intihar etti" diye düşündüm. arabaya bakınca "bu bir kadın" heralde dedim. önyagılı, önyargılı. gereksiz tahmin tutkusu. yine de umudum başka türlü bir şeylerin olmuş olması yönündeydi. sinirlerim bozuldu. ertesi gün gazetede olanları okudum. daha da daraldım. bilhassa "yavas yavas delirdim. kimse bunu fark etmedi" lafı çok boğdu beni. "oh" dedim. "neyseki benimkini herkes farketti" diye teselli ettim kendimi. köprüden her geçişte aklımdan geçeni yapmış kişiyi hatırlıyorum şimdi köprüden her geçişte. o kişi bu kişi.
  • müteveffa bir meslektaş.

    sözlük'te dolanıyorım, solda bir başlık: delirmeden önce söylenen son söz

    anında hazır cevabım, hemen "peki" yazacağım başlığın altına. bir süredir "pasif agresifin kralı oluyorum ve bir gün yemin ederim çok pis patlicam etrafıma..." hissiyatıyla yaşıyorum zira. hele ki bugün uykusuz aç grip ve regl olmak durumum pazartesi sendromu ile birleşti ki, her an bir ceviz ağacı olabilirim gülhane parkı'nda. ne alaka. bilmiyorum. delirdim galiba.

    diyorduk ki, "peki." hep diyorduk bunu, evet. ve ben işte tam da bunu yazacaktım o başlığa; insan delirmeden önce yine "peki" der ve olaylar gelişir. "tamam ulan, tamam mna koyim, ona da tamam, her boka tamam, peki peki anladık" diyerek bir histeri krizine girerken hayal ediyorum hayatımın son anlarını. - diye yazacaktım.

    sonra "yavaş yavaş delirdim kimse fark etmedi" bakınız'ını gördüm.

    (ayrıca şu anda müdürüm ve diğer avukat arkadaş iğrenç bi kayıt izliyolar yutub'dan, gereksiz sese tahammül edemeyen biri olarak cidden sıyımak üzereyim. ama buna da peki, yazmaya devam edeyim...)

    "aa o neymiş lan" diye bir baktım ki, ipek ertürk varmış bir zamanlar, avukatmış. vazgeçmiş peki demekten. böyle diyerek çekmiş gitmiş. (allah'ım hala dinliyorlar o iğrenç ses çıkaran garip kaydı, bi sktirin gidi ya!)

    ipek diyorduk. benden bir yaş küçükmüş gittiği zaman. levent'te çalışıyormuş, arabası varmış. hmmm demek ki ciddi bir maddi sıkıntısı yok. istanbul'da okumuş olsa gerek, nerden esti bilmiyorum ama öyle geldi. ailesini sevdiğine dair not bırakmış, onlara atfen başka bişey dememiş, demek ki onlarla arası kötü de değil. hem, canlı ve sevilen biriymiş de.

    dışarıdan bakınca ne kadar "tatminsiz" görünen bir kız değil mi? işi iyi, ailesi iyi, arabası da var, sevilen de bir insan. daha ne istiyor belasını mı? di mi? genç işte, tatminsiz.

    tatmin, öyle plaza'yla arabayla meslekle olmuyo canlarım. korum hepinizin alnının orta yerine.

    bir kere, sevilen insan olmakla anlaşılan insan olmak o kadar örtüşen şeyler değil, bunun farkında olmak için illa ipek gibi mi olmak gerekiyor? sevilmek, herkesin suyuna gitmeyi ve herkesi eğlendirebilmeyi gerektirir. herkesin suyuna giden insanın suyuna kim gidecektir? herkese "peki" diyen insana kim "peki" diyecektir? ipek'in kırmamaya çalıştığı insanlar onu kırmamaya bir kere çalışmış mıdır? belki de ipek'in insanlara farklı gelen bir algısı vardır, bu algısını anlamaya kaç kişi çalışmıştır? ipek ortamlarda yaptığı geyik kadar mı vardır, yoksa ağlarken de arayabilmiş midir o çok sevenlerini?

    belki de ipek, o kadar neşeli ve rahat bilinmektedir ki, kaldıramamıştır bu rahatlığını. kendisiyle dalga geçmekte o kadar başarılıdır ki, her şeyi "aman canım iki ağlarım geçer, bişi olmaz" diyerek atlatacağına inandırmıştır kendini. "şimdi ben kalkıp birine ağlasam olmaz ki, maymun tipli biriyim ben, sakil durur üstümde öyle şeyler" diyerek nasıl görünüyorsa öyle olmaya kasmıştır hep; göründüğü halini asıl olduğu halinden daha çok sevmiştir zira - hem kendisi hem çevresi.

    ve tüm bu delirme emareleri, belki çok daha önceden vardır da kimse fark etmemiştir. belki bir sağlık sorunu vardır, doktor psikolojik demiştir de kimse inanmamıştır. belki bir tiki vardır vazgeçemediği, ama kendisi dahil herkes bunu onun hiperaktif zihnine bağlamıştır. "ben bişeylerle uğraşmadan duramam ki, böyle de çatlak bi tipim işte" diye geyiğe vurmuştur kendini ama tırnaklarını yolmayı hiç bırakmamıştır.

    bir de avukat bu üstelik. kişiliğinin üçe beşe on beşe bölünmesini gerektiren ve empatide tavan yaptıran, tam ipek gibilere (!) göre bir meslek. her halttan anlamayan, her derde deva olmayan avukat mı olur, olmaz. o kadar sevilen ipek kendine "anlamadı" mı dedirtir, dedirtmez.

    peki ne oldu?

    ipek yavaş yavaş delirdi ve kimse fark etmedi. ben eminim, teyit edemeyecek olsam da eminim, o gün ipek köprü'ye doğru giderken yolda onu biri arayıp "ipekçim naber ya baya oldu görüşmüyoruz gel bi kahve içelim" deseydi gider kahve içerdi. ya da o sabah masasında iki sap çiçek bulsaydı tüm buhranlarını erteleyebilirdi.

    ama muhtemelen, o sabah öyle bir şey yerine, birinin yine ondan garip bişeyler istemesi sözkonusu oldu. ve ipek, içmek için kahve yerine boğaz'ın sularını tercih etti.

    *
    bana gelince...

    benim ne alakam var bunlarla canım. işim iyi, ailemle aram iyi, etrafım beni sever, iyi de bir yerde oturuyorum. sevgilim de var. daha ne.

    benimle alakası yok yani bunların. allah çarpar bunların olduğu bir hayattan şikayet edeni. arabesk olmanın lüzumu yok.

    di mi?
hesabın var mı? giriş yap