• azra erhatın 1960'da yayınlanan ve mavi yolculuk izlenimlerini anlatan gezi kitabı..
  • ilhan baran'ın piyano için yazmış olduğu bir yapıtın adıdır aynı zamanda.
  • kırmızısıyla gönülleri fetheden kaliteli ve ucuz öğrenci sigarasının güya light versiyonudur.

    kanmayın efendim,gayet sert,tadımlık pek te hoştur.
  • azra erhat her satır sonunda noktayı koydugunda. sızde kendı hayatınızda cogu seye noktayı koyabılırsınız. gökova korfezınde gezınırken gemıdekı zorlukları denızın mavılıgı, gecenın yakamozu, fosforu nasıl unutturdugunu anlattıkca, sızde anladıkca; ıcınızden gemıler kaldırırsınız yapamadıgınız gıdemedıgınız, gıtsenız bıle bır haftadan fazla kalamadıgınız bodruma gokova korfezıne. hayallerınız ne kadar basıt ve yalın olsada o şortunuzla terliğinizle sızı bir sahıl kasabasında kumsalda uzun uzun oturtmayacak kımse.
  • çıktığından beri aldığım sigara. gerçi bir yıl anca olmuştur piyasaya sürüleli ama olsun. gayet başarılı fiyat/kalite oranında ilk 10 a yazılacak bir sigaradır.
  • azra erhat’ın mavi yolculuğuna hazır mısınız? kendinizi hiç gitmediğiniz kıyıların, hiç bilmediğiniz mitlerin ortasında buluveriyorsunuz. yanınızda halikarnas balıkçısı, bedri rahmi ve sabahattin eyyüboğlu. ve buram buram elliler, altmışlar, yetmişler...

    küçük bir ipucu vermek gerekirse; bodrum’a eşekle gitme anısı, mavi yolculuktaki en sıradan olaylardan.
  • --- spoiler ---

    ''ulu tanrım
    hadi siliver üç bin yılı
    nolursun
    yeniden başlayalım.
    apollon 'a dilek yollayım
    şu kızın gönlünü etsin bana
    gel deyim
    içime aksın
    hayat suyum olsun
    yudum yudum içeyim
    homer yeniden yazsın bizi.
    söyleyin taşlar
    olur mu dersiniz? ''

    bugünün efeslisi soruyor bu soruyu. orkestranın ötesinde yığın yığın taşlar kimi ayakta, kimi devrik, üç bin yıldan, bunca kuşak insandan kalma kat kat anıtlar bir karşılık veriyor mu? ''çok uzak...'' diye bir fısıltı duyuyorum. oysa uzak değil, dostum, soruyu sormak önemli, soruyu sordun mu , karşılığı da içindedir. hatırla büyük atanı, blosonoğlu herakleitos'u, bugün yaşasaydı tutmazdın belki onu, aristokrattı, akıl yoluyla doğanın sırlarını çözebilmek için çekilmişti politikadan, hor görüyordu bir somun ekmek için sağa sola kayan halk yığınlarını. sizde akıl yok, diyordu, olsaydı şu önderi tutar, sürmezdiniz şehirden. herakleitos komşusu thales gibi hesaplamıyordu güneş tutulmalarını, üçgen açılarını; uğraşmıyordu kanallar kazıp ırmakları yeni yollardan geçirmeye . pratik hiç bir işe yanaşmıyordu bu mağrur adam; kaystros'un taşıdığı millerle mermer kentinin bataklığa döndüğünü, halkın sıtmadan kırılıp göçebe olduğunu görmüyor muydu? her şey akar diyordu ya, su gibi toprağın da akmasına şaşmıyordu herhalde. umursamıyor muydu halkın bu sıkıntılarını, toplumun mutluluğunu düşünmüyor muydu bu düşünür? bu sorulara karşılık vermeyelim biz. önemlisi soruyu sormak ya. soru sormayı işte thales'ler, herakleitos'lar öğretti bize . biz de şimdi şimdi anlıyoruz ki, uygarlığın, kültürün kaynağı bu sorulardır. herakleitos ana tanrıça heykeli gibi büyük dikiliyor gözümüzün önünde, biliyoruz ki, o olmasaydı, einstein de olmazdı. ilk ışık anadolu'dan doğdu diye övünüyoruz. ama biraz unutmuşuz soru sormasını, yeni yeni öğreniyoruz.

    nice sorular var sorulacak efes'te, ayışığında. ırmaklar aktı, sular değişti, biz de değiştik; çok, ama o kadar çok değiştik mi ki kırk memeli artemis'e tapınıyoruz artık, ama o kadar başka mı inandığımız tanrılar? ionya şehirlerinin hazinelerini saklayan altın sütunlu artemis tapınağı avrupa şehirlerinin bankalarına, borsalarına benzemiyor mu? mal mülk, toprak ve para düşkünü ulusların, beylerin saldırılarına uğrayıp da özgürlüğünü, egemenliğini korumak için, efes'in lydia krallarına, perslere, sonra da sözüm ona ana vatanı atina'ya, sparta'ya, asya'yı hellenleştireceğim diye görülmemiş bir serüvene atılan büyük iskender'e ve dionysos kılığıyle geceleri sokaklarda meşaleli bakkha alayları koşturan roma zorbası antonius'a karşı koyması, sonunda da hep üstün, güçlü yabancıya yenilip baş eğmesi, zaman zaman ona dalkavukluk etmek zorunda kalması epey benzemiyor mu günümüzün olaylarına? ''tarih bir tekerrürdür'' sözü beylik bir laftır, elbette herakleitos haklı: her şey akar, her şey değişir, ne var ki değişen gerçekler arasında kendi gerçeğimize benzeyenleri arayıp bulmak da önemli. neden önemli, çünkü akan o ırmağın içinde bugün bizim kim olduğumuzu, içinde çalkandığımız suların nerden nereye aktığını anlamış, öğrenmiş oluruz . efes'i ayışığında gezmenin bu bakımdan faydası büyüktür, salık veririm.

    --- spoiler ---
  • 2022 yılında gülümseyerek okuduğum azra erhat hatıratı.

    altmışlı yılların gezi kitabı aslında. şu an hakim olduğum selçuk, kuşadası, söke, bodrum hattındaki aksaklıkları anlattıkça şimdisini bildiğimden hafif bir tebessümle okuyorum. torba'dan bodrum'a zar zor gitmek, söke'de yiyecek içecek bulamamak, başka bir devrin sorunu gibi gözükse de hepi topu annemle babamın çocukluğuna denk geliyor.

    o kadar alışık olduğum için gözümün artık seçmediği ören yerlerini tatlılıkla anlatması da kitabı elimden bıraktırmıyor. üstelik içimde hepsine bir rehberle gitme hevesi uyandırıyor.

    kendisini ilyada ile tanıdım. bırakmaya da gönlüm yok gibi.
hesabın var mı? giriş yap