• dünya sistemi teorilerinin dayandığı ikilik. batı-doğu ve daha çok kullandıkları kuzey-güney ayrımları yerine merkez ülkeler ve bu merkezlere eklemlenen ve hammade-işgücü sağlayan çevre ülkeler gibi.. (bkz: merkez cevre analizi)
  • dahası için
    (bkz: andre gunder frank)
    (bkz: immanuel wallerstein)
  • gazetecilikte merkezin batı, çevrenin de doğu olduğu(üçüncü dünya ülkeleri) merkez-çevre kuralı. gelişmiş ülkelerin dünya gündemini belirlemesini, üçüncü dünya ülkelerinin ise sadece olumsuz haberlerle merkez basınında yer aldığına işaret eder bu kural genel olarak. çevre ancak ve ancak olumsuz olarak adlandırılır. ayrıca çevre, merkezle ilişkili olabildiği sürece haber olarak sunulur.
  • şerif mardin'in türk tarihini açıklayabilecek bir potansiyel olarak gördüğü ve türk tarihine uyarladığı kuramdır. her sosyal bilimcinin ya da daha doğru bir deyişle türk tarihine meraklı herkesin okuması gereken makaledir.
  • ilk olarak 1961 yılında edward schlis tarafından center and periphery adlı makalede problematize edilmiş, bugün de başımızın belası olmayı koruyan bir sorunsal. edward schlins, batı toplumlarında merkez çevre ilişkisinin giderek bir gerilim olmaktan uzaklaştığını ve merkez ile çevre arasında bir bütünlük sağlandığını dile getirmiş. şerif mardin ise, ilk kez 1973 yılında daedalus dergisinde yayımlanan center-periphery relations: a key to turkish politics adını taşıyan ve türkçe'ye merkez-çevre ilişkileri:türk siyasasını açıklayabilecek bir anahtar olarak çevrilerek kendisinin iletişim yayınlarından çıkan türkiye'de toplum ve siyaset: makaleler 1 adlı kitabında yayımlanan makalesinde, batı toplumlarının aksine osmanlı-türk modernleşmesinde merkez ve çevre arasındaki ilişkinin daima gerilimli bir ilişki olduğunu belirtmiş ve merkezin çevreyi dışlayan bir öğe olduğunun altını çizmiştir.
  • günümüz türban, şeriat ve kürt sorunlarına farklı bir bakış açısı sağlayabilecek yaklaşım. kısaca açıklamak gerekirse;

    merkezin (beyaz türkler diye aşağılananlar) çevreyi çevrede tutmak için geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır türban ve şeriat. bunların çığırtkanlığı üzerinden çevre çevrede kalır, her daim ucuz işçi kaynağı olarak devam eder. bu tıpkı kürtlerin çevrede tutulmak istenmesi gibidir. merkez türkler ile çevre kürtler arasında ne kadar çok gerilim olur ve çevrenin merkeze entegrasyonunun önüne geçilirse, o kadar çok kaçak işçi kazanılmış olur.
  • merkez-çevre diyalektiği bugün pek çok kişi tarafından kullanılıyor. fakat mucidi edward shils:

    "her toplumun bir merkezi vardır, toplumun yapısında bir merkez kuşak vardır. bu merkezî kuşak toplumun üzerinde yer aldığı ekolojik bölgede yaşayanları etkiler. topluma üyelik -ki bu belli bir bölgede meskûn bulunmak ve aynı bölgede meskûn diğer insanların etkilediği bir çevreye adapte olmaktan daha fazla bir şeyi dile getirir- bu merkezi kuşakla kurulan ilişkilerle belirlenir.

    merkezî kuşak, mekân bakımından yeri belirli birşey değildir. o her zaman, toplumun yaşadığı sınrıları belirli bir bölgede takribi bir mevkiye sahiptir. yine de merkezîdir; merkezdir, çünkü daha fazla küçültülemeyen ve nihai birim olma özelliğine sahip bir ünitedir. merkezî kuşak kutsal'ın sacred doğasına sahiptir. bir anlamda her toplumun temsilcileri ve yorumcuları onu üç aşağı beş yukarı seküler, plüralistik ve hoşgörüye dayalı bir toplum olarak algıladıklarında bile bir resmi dini vardır. karşı reformasyon ilkesi "cuius regio eius religio" -hakimiyet kimin hakimiyeti ise din de onun dinidir- ilkesinin katılığı yumuşasa ve haşinliği dinse bile genel-geçer hakikatin çekirdeği olarak kalır.

    merkez aynı zamanda bir eylem fenomenidir. merkez, kurumlar içinde bir faaliyetler, roller ve şahsiyetler yapısıdır. değerlerin ve inançların merkezîliği bu rollerle cisimleşerek doğar."
    edward shils, centre and periphery, 1961

    yani merkez, yöneten azınlıktır. topun sahibidir. yenilirken atarinin reset tuşuna basan biraderinizdir. çevre ise edilgendir. merkezin koyduğu sınırlar elverdiğince aynı oyunu oynar durur. ve "topluma üyeliği merkezî kuşakla kurduğu ilişkilerle belirlenir". *

    bu entırinin kaynağı olarak; (bkz: epistemik cemaat)
  • hayata sınıf mücadelesi ekseninde bakmayan liberal solcuların ve ikinci cumhuriyetçi, sağ liberal kesimlerin analizidir. bu analize göre türkiye'de merkezde yer alan bürokratik elit ile çevrede bulunan dışlanan millet arasında bir çatışma mevcuttur. bu çatışma genel olarak milletin islami değerleriyle örtüşmeyen devlet yapısından kaynaklanmaktadır. devlet yapısı milletin büyük çoğunluğunun değerlerini, hayat tarzlarını dışlayarak anti demokratik bir niteliğe bürünmüştür. islamcı, sağcı partiler (dp, ap, dyp, anap, akp vs...) de genel anlamda çevrede yer alanların temsilcisi olarak, anti demokratik devlet yapısına karşı, tepkisel demokratik odaklar olarak ortaya çıkmaktadırlar.

    bu analiz islamcı, sağcı partilerin kendilerine oy veren kitlenin muhteviyatı itibarıyla toplumun büyük oranda yoksul kesimlerini barındırmasına rağmen, yaptıkları icraatlar itibarıyle çıkarlarını savundukları kesimlerin türkiye toplumun üst egemen sınıfları olmasıyla malüldür. dp ile başlayan ve akepe ile devam eden sağ iktidarlar süreci incelendiğinde tüm sürecin toplumun ezilen , sömürülen yoksul emekçi sınıfları aleyhine işlediği ve anti demokratik uygulamaların da katmerlenerek devam ettiğidir. son dönemde akepe ikdidarı ile cismanileşen süreçte de hiçbir zaman türkiye halkının dışlanmış kesimlerinin talepleri iktidar olmamıştır. tam tersine vahşi kapitalizmin en zalimane biçimlerini uygulayan mütedeyyin tüccarlar dönemin en karlı aktörleri olarak ön plana çıkmaktadırlar.

    merkez-çevre çatışması analizinin kökleri idris küçükömer'in tezlerine dayanır. küçükömer sağcı dinci partilere oy veren alt sınıf mensuplarının tepkisinin özünde sınıfsal olduğuna ve dini niteliğin sadece görünüşte olduğuna vurgu yapmaktadır. böylesi bir sınıfsal tepkiden hareketle muhteva itibarıyla sağ partilerin "solcu" kendine çağdaş, ilerici vs diyen chp'nin de "sağcı" olduğunu belirtmektedir. buradaki sağcılık veya solculuk kıstası siyasi hareketin ideolojik ve pratik olarak çıkarlarını savunduğu sınıftan ziyade o siyasi harekete destek veren kitlenin muhtevasına bakılarak yapılmaktadır. yani idris küçükömer de hiçbir zaman dinci sağcı partilerin toplumun ezilen sınıflarının çıkarlarını savunduğunu iddia etmemiştir, sadece ezilen sınıfın tepkisinin dindar bir görüntüde olduğunun altı çizilmektedir.

    bugünkü sol liberal veya liberal, 2. cumhuriyetçi kesimlerin en büyük yanılgısı da dindarlık tepkiselliği altında halkın desteklediği akepe vs... partilerin demokratikleşme açısından bir manivela olabileceği düşüncesi. tam tersine bu partiler, toplumun nesnel sınıfsal çıkarları doğrultusunda mevzilenerek, sınıf mücadelesi içerisinde demokratik kazanımlar elde etmesini frenleyici bir nitelik taşıyorlar.

    akepe ve benzerlerinin türkiye'de gördüğü tek işlev, toplumun yoksul, dışlanmış ezilmiş, sömürülmüş kesimlerini, siyasal islam ideolojisi çerçevesinde yaratılan ideolojik hegemonyayla, egemen sınıf politikalarının bilnçsiz destekleyicisi konumuna hapsetmek. böylesi bir toplumsal yapıyı inşa eden partilerin, demokratikleşme önende başlı başına bir engel oldukları aşikar.
  • (bkz: #15297816)
hesabın var mı? giriş yap