• kısakürek soyisimli şairin ön isim(ler)i
  • orhan pamuk'un kar adli romaninin onemli iki karakteri. asil isimleri bilinmeyen bu iki liseli genc, necip fazil kisakurek'e olan sevgilerinden dolayi bu kod adlari alirlar. tum roman boyunca karakterlerin gercek isimleri gizlenmekte, necip ve fazilmis gibi lanse edilmektedir. ikiliden ozellikle necip, romandaki soyutlamalarin tavana vurmasina neden olmustur.
  • (bkz: nfk)
  • tüm eserlerini çile de topladığını söyler koca üstad.

    nazım hikmete ilk ve son hitabından bir parça aşağıdadır.

    ben(nfk)
    sen : nazım hikmet

    bundan bir kaç ay evvel bâbıâlide, ştaynburg lokantasında seninle şöyle konuşmadık mı:
    ben - gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adileşmeye nasıl tahammül ediyorsun?
    sen - ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. başka ne yapabilirim?
    ben - kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlık edeceğine niçin potin boyacılığı etmeyi tercih etmiyorsun?
    sen - potin boyacılığı etsem, bir şey zannederler de beni bu işten menederler.
    kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmıyan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. sana selâm verdim. sana acıdım. bu kadar düşmene -acısını ben duyuyormuşum gibi- razı olmadım.
    şimdi bana -tam da senden bekliyebileceğim bir tarzda- çatıyorsun. devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perişan halinde sana nasıl tenezzül eder? artık sen benim gözümde hiç bir şeyi temsil etmiyorsun. ne hokkabaz şiirini, ne işporta komünizmanı, ne hile ustalığını, ne 24 saatlık reklâm açık gözlülüğünü... senin nene mukabele edeyim?
  • emmi oğlumdur kendisi. çok severim kendilerini
  • her soruya kapak cevap veren usta
  • kendisini bu sabah rüyada ziyaret ettiğim zat. rüya şöyle:

    şehrin merkezinde, ana caddeye bakan bir yerde "büyük doğu"nun binası var. bu binaya giydirilen yeni reklam çalışmasını ben yapmışım. oldukça modern görünüşlü, rengarenk yazı ve sembollerle işlenmiş, sarı rengin ağırlıkta olduğu bir çalışma. bina hemen dikkat çekiyor ve etrafındakilere göre oldukça pırıltılı. gerçi bu çalışmayı batı'da çıkan bir derginin kapağından ilhamla yapmıştım ama olsun. üstad beğenip oldukça köhne olan binayı bu çalışmayla yenilemeyi kabul etmiş.

    daha sonra merdivenleri çıkıp necip fazıl'ı ziyarete gidiyorum. kanepe, koltuk gibi bir yerde oturuyor. yanında sohbet ettiği bir kaç kişi var. yerler halı kaplı ve kimsenin ayağında ayakkabı yok. bense içeri botlarla dalmışım, ne terbiyesizlik? hemen ayağımdaki postal benzeri botları çıkarıyorum. dışarısı kar olduğu için botların altı temiz yani yerleri kirletmemiş. güzel..

    sonra üstadın sohbetini dinlemek için bir köşeye oturuyorum. ona sormak istediğim bir çok şey var ama edepsizlik yapmamak için susuyorum. böylesi zatların yanında gelişigüzel konuşulmaz. bir ara bana "elektrik fiyatları ne oldu?" diye soruyor. bilmiyorum ki! kilowat saat vs. hesapları yapabilen biri değilim.

    bir müddet sonra yazmam gereken şeyler var deyip yanımızdan ayrılıyor. ben de daha fazla rahatsızlık vermemek için kapıya yöneliyorum. çıkmadan önce üstada selam veriyorum.

    not: odaya postalla girmenin manası şu olsa gerek:

    mutlak hakikati arayan ilimle, şiirin usulünü ayırt etmek gerekir. ilim, mutlak hakikati asker gibi arar. hakikati akıl yoluyla, sebeplendirerek, adımları birbirine bağlayarak, alet olarak fikri kullanarak arar. şiir de fikri kullanır; ama ona ırgatlık vermez. fikri, zaman ve mekan ölçülerinin ötesine iter. hakikati hırsız gibi, hiçbir şeyi açıkça belli etmeden arar. ilmin usulünde tebliğ, şiirinkinde telkin vardır.

    ve alakalı ayet:

    'ben, şüphesiz senin rabbinim. ayakkabılarını çıkar. sen kutsal vadi olan tuva'dasın"(taha 12)
  • güncel olması itibari ile, ne güzel söylemiş üstad; 'benim inandığım sistemde sabah bir masumun öldürüldüğünü duyarsanız, akşam darağacında sallanan birini görürsünüz'..
  • annesi gül koklasa ağzı gül kokan çocuk.
hesabın var mı? giriş yap