• baskasinin sarkisini söyleme akabinde bi de bunu albümüne koyma durumu.
  • (bkz: cover)
  • aşmış, bitirmiş angel bölümü..
  • sopor aeternusun es reiten die toten so schnell albümünün 9. şarkısı

    hanging down from the ceiling ...
    the old pendulum now rests,
    time stands still ...
    - like iron -
    ... in the house of the dead.
    our fragile souls lie weeping, sealed in sleep and balls of lead,
    all flowers here are dust, but we can still recall their scent.

    in filth, decay and disrelish the leg-less man lay kneeling,
    weeping petrified, out of his mind ...
    - half buried, yet still breathing.
    his lips are soft like powder and so cold ...
    colder than snow;
    mingled with the dust he fell, all paralysed by flesh and bone.

    "forgive us, please, for we're long fallen",
    shivering carcass shuns the light,
    ancient bodies' fallen heaven, a dark star in a fallen sky.
    "flow my tears !" , the angel said,
    he forced a smile than bowed his head,
    how much he wished that he could die ... -
    tore his old wings off with a sigh.
  • 1960 yilinda frank sinatra tarafindan kurulan, sonra warner bros 'a satilan unlu plak sirketi.
  • yazmak ve dostluk üstüne fena olmayan bir film.
    bir de tabii ne güzel bu adamlar lambur lumbur kitap falan basıyorlar, yazmamaya karar veriyorlar vb. sürekli müzik, edebiyat ve geyik ekseninde yaşıyorlar diye iç çektiriyor...
    genç işi ve güzel diyebiliriz. altın lale alması ilginç geldi ama.. yaratı sürecindeki krizlere dair güzel anlatımından sanırım.
  • müzikte tekrarlama ve nakarat anlamına gelen fransızca kelime..
  • genellikle aynı albüm içerisinde daha önceki bir şarkıya dönüş/atıf yapılan şarkılardır.sözlerin aynı olması gerekmez, ilk şarkıdaki hikayeyi tamamlarlar. lezizlerdir.
    harika örneklerinden ikisi:

    pink floyd - dark side of the moon albümünde :
    breathe (in the air) ===> breath reprise

    the beatles - abbey road albümünde :
    you never give me your money ===> carry that weight
  • uzun zamandır suratımda eblek ve tatlı bir gülümsemeyle bir filmin sonuna varamadığımı bana farkettiren, norveçi hiç görmediğim halde bana hayaller kurduran, ne zaman bir gülen suratla karşılaşsam sanki o karakteri senelerdir tanıyormuşcasına bana iyi hissettiren bir film. senaryoyu filmin odağından çıkardığınızda - ki bu sinema için gayet ciddi bir risktir - geriye kalan samimi anlatı altın laleyi hakkediyor. kuzey ışıklarını, o kocaman parkları, nordikleri görmeden onlara bu kadar yakın hissettirdiği için bilmem umrunda olur mu yönetmeni ve filmin korsanını satan arkadaşı tebrik ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap