*

  • bir zamanlar sibel can ve bir diger di$i ile birlikte sundukları, içerigini, konseptini pek hatırlayamadıgım, zaten şu an bile "ehh banane be" dedigim yarışma türü tv programı.
  • sarı$ın olan bireylerin daha popüler olmasına karşın, esmer bireylerin tadlarının daha iyi oldugunu vurgular yamyam atasözü.
  • nukhet duru ve sibel can'in sundugu bir muzik-eglence programi. o programla eglenmeyi basarmis kullara buradan kucak dolusu sevgiler gonderiyorum.
  • playboy tv deki "blondes and brunettes" kivamindaki filmlerin turkceye cevirilerinin ismidir bu genelde...
  • yanlış bir kıyaslama. doğrusu için;
    (bkz: yemeğin salçalısı kadının kalçalısı)
  • uyarı: 18 yaş ve üzeri okuyucu kitlesi içindir! cinsellik, şiddet ve korku unsurları içerebilir!

    medya saolsun, sarışının adını çok iyi öğrendik de, esmerin tadı pek bilinmez bu ülkede. esmerin tadı, acıdır hatıralarımda.

    ömrü hayatımda bir esmerle sadece bir kere seviştim ben(ne yazık!). 19 yaşımdaydım o zaman. çok, çok zaman geçmiş üstünden. özlem diye bir kızdı. 22 yaşında, esmer, çirkinden hallice, kıvırcık saçlı bir kızcağızdı. süper sevişirdik ama. mekan yok! yerimiz dar.iş yerinde sevişirdik bazen. bir kere odada bir başkası uyuyorken seviştik(öyle süper sevişirdik hani). cihangir'de bir apartmanda bile seviştik (hayatımda ilk ve sondur fantezisel bağlamda.). öyle ilginç bi ablaydı vesselam.

    sonra intihar etti özlem(ya.). tanışıp, sevişmeye başladıktan 3 gün sonra. intihar ettiğini ilk duyduğumda durdum bir düşündüm. ulan duygusal birşey yok aramızda. ayıptır söylemesi sikişiyoruz sadece. arkadaş, yaşım 19. abazanın önde gideniyim döneminde(o yıllardan yadigar hala bugünkü abazanlığım). nimet o zaman. hiç bir gerçek kadın, adam yerine koyup sevişmemiş ki beni o zaman. şaşırıyordum bu beklenmedik gelişmelere. düşünsenize, esmer bir kadınla tanışmışım iş yerinde. sonra başıma bunlar gelmiş 3 gün içinde.

    velhasılı kelam götürdük bunu avrxxxx hastanesine. tabi öncesini anlatmadım size. hemen anlatayım:

    iş yerimiz elmadağ'da o zaman. benim iş yerindeki 4. günüm. yemekten geldim öğlen. anormal kalabalık şirket. herkeste bi telaş. "güm güm güm " diye içeriden sesler geliyor. kapıyı vuruyorlar."aç kapıyı kızım" diye bağırıyorlar. ulan dedim ne oluyor. bir duydum özlem kendisini odaya kilitlemiş ve bir sürü hap yutmakla tehtid etmiş insanları. "bayadır ses gelmiyor içeriden" dediler. patron da endişeli. ayı gibiyim o zaman ama. su topçuyum öyle diyim(selam ediyorum tüm sözlük bağyanlarına). buna istinaden patron gözüne kestirdi herhalde beni, "kır lan kapıyı radiyo" dedi. benim de canıma minnet. o gaz ve hırsla bir tekmede söküldü kapı(selam etmiş miydim?). e 3 gündür seviştiğim kadın sonuçta, kadınım. ve hayatımın top 3'ünde 3 numara (zaten topu topu hayatımda 3 kadınla sevişmişim, ilkiyle de tek sevişmem yaklaşık 1 buçuk dakika sürmüş ön sevişme dahil, öyle kıymetli benim için yani) kendisi. neyse kucakladım bunu direk. kustur falan dediler. "höyt" dedim. badigard filmindeki kevin kosnır gibiyim, kahraman erkek modunda kucağımda esmerimle asansöre doğru emin adımlarla yürüyorum. "vakit kaybetmeden hastaneye gitmeliyim, takside kustururum" diye düşünüyorum. tuzlu su olmaması ve kıl taksici yüzünden kusturamadım kızı ama tercihli yol saolsun ivedi avrxxx hastanesi diye bir yere ulaştırabildim.

    11 saat geçti, 4 saati polis sorgusunda. ailesi geldi 11 saatin sonunda. tunceli'den hava yoluyla gelmişler apar topar. anası, babası, halası, dıdısı... masülale doluştular hastane lobisine 7 kişi. beni zaten salmamışlardı yanına "erkek arkadaşıyım" dediğim halde. ailesini de salmadılar kızın yanına durumu ağır diye. "durumu ağır" diyince doktor, masülale zırlamaya başladı arkabalar haliyle. sonra kadınlardan birisi, kadın doktordan kısa bir bilgi aldı. kadın doktor parmağıyla beni gösterdi. bi garip baktı hala, sonra akabinde gelen tüm diğer 150 akraba da...

    ben getirmişim kızı hastaneye. aramda bişiler de var belli. ilk 11 saat sadece ben beklemişim başında. e doktor da ispiyonlayınca kaçacak delik kalmamış artık bana. mecbur bekledim, kaçamadım bir yere...

    neyse... herkes kıl kıl bakıyor bana. her dakika bir akraba daha geliyor(istanbul'daki akrabaları haber almaya başladı ki herhalde, nüfus kütüğü tunceli olan istanbul sakinlerinin yarısı intikal ediyor hastaneye). bi yere de gidemiyorum. 150 çiftten 300 göz mütemadiyen pis pis beni kesiyor. öyle göt gibi kaldım hastanede. baktım olmuyor, bir şekilde bir iletişime geçip ortamı yumuşatmam gerek kız tarafı paktıyla; mecbur gittim teyzesine "bir şey lazım olursa söyleyin. ben buralardayım" dedim diğer 149 akraba yokmuşcasına, hastanenin kapısında sik gibi kaldım öylece sonrasında. ulan bakacak, gözü dikecek boşluk bile kalmadı hiç bir yerde. kafamı sağa çevirsem kızın kuzenleri, karşıda ana-baba-hala-dıdı 7 lisi ve 45 hısmı, solda tuncelililer derneği üyelerini temsilen 38 tane hemşeri... hastane mahşer yeri, gece saat 1 olmuş. yaş 19. kapıda bekliyorum. herkes bakıyor; özellikle de genç olan erkekler. arada bi aile büyükleri gidiyor gençlerin arasına. harareti alıyor sanki. aile büyüğü gidiyor. bakışlar bana dönüyor tekrar, bıraksalar sikecekler beni. baktılar olmuyor, o zaman çok çok yeni olan cep telefonu devreye girdi nedense. lobideki herkesin dikkati telefonla konuşanda. "geliyor birazdan" diyor adam gençlerin grubuna, birşeyler oluyor ama anlayamıyorum...

    sonra bordo bir doğan model araba geldi içinde 4 kişiyle. indi abiler arabadan. birisi silahlı (kadir inanır gibi direk kemer tokasının hemen yanına sıkıştırmış makinayı), diğeri dominant 2 kişi girdi lobiden içeri bordo doğan kadrosundan. "ananı sikim" dedim "noluyor?". kalabalık toplandı bunların başına, lobi dersi boş geçen sınıf gibi...

    kısa bir gözlem ve kulak kabartmaya istinaden elde edebildiğim bilgilerden günün en kritik analizini yaptım. elde edebildiğim kısıtlı imkandaki istihbarat değerlendirildiğinde yapabildiğim tek analiz, yarrraklara yan bastığımı gösteriyordu. çocuk kızın kocasıydı...

    evet güzide okurlarım (e buraya kadar bu hikayeyi okumaya katlandıysanız, pek tabi güzide okurumsunuz. bağyan olan hepbir esmer olanlarınızı muhtelif zamanlarda müstakil olarak hamburger yemeye beklerim*). kız meğerse evliydi. 22 yaşındaydı sadece ama evliydi. sonradan öğrendiğim kadarıyla kız 18 yaşında bu çocuğa kaçmış. kocasıyla istanbul'a gelmiş. sonra herif manyaklaşmış istanbul'a gelince. kızı dövmeye başlamış, kapatmış bağcılar'da bir eve. balkondan atlayıp evden kaçmış bizim esmer 2 sene sonra. kaybolmuş ortalardan. 2 senedir bir orada bir buradaymış kızcağız. yazık... bizim şirkete başlamış 1 ay önce.

    kocası manyakmış. bunu duydum ya. kıza üzülmek ayrı dert, göt yusuftu önceden, yusufçuk oldu o anda. büzük büzüğeyim. eğdim kafayı, öyle yere bakıyorum oturduğum bankta. çaktırmadan da çocuğu kesiyorum. derken flaş bir gelişme oldu.

    flaş flaş flaş!

    az sonra!

    (bkz: reklam aldık entry ye)
    (bkz: reklam)
    (bkz: erke)
    (bkz: erke dönergeci)
    (bkz: erke dönergeçleri)
    (bkz: ailenizin dönergeci)
    (bkz: erke dönergeci)
    (bkz: erke dönergeci)
    (bkz: erke)
    - erke'den
    (bkz: tanıtıcı reklam)
    (bkz: imza)*

    flaş gelişme bugün hala ağır çekimde gözlerimin önünde. kalabalık kızın kocasının başında, duruyorlar öyle merdivenin başında. doktor'dan bilgi almaya üst kata çıkan baba o sırada merdivenlerde göründü. işte o an sekans ağırlaşmaya başladı. bu ömrü hayatımda gördüğüm en muhteşem "uçan tokat"tı. star tv'nin superslowmotion kameralarıyla çekilmiş şampyonlar ligi 'güzel golü'(ne demekse artık) misali başladı her şey. basamaklardan inen baba son 4 basamak kala damadını gördü. tabi damadı 4 sene önce kızını kaçırmış. 4 senedir ne kızını görmüş adam, ne de kızını kaçıran adamı. kızı yukarıda ölümle pençeleşiyor. ondan ağır çekimde ya her şey gözümde. son 3 basamak kala baba, yaşına -ki en fazla 40, taş patlasa 43 yaşında herif, genç yani bir baba için- ve kilosuna bakmaksızın -götlü göbekli ama yani- birden uçtu. o ihtişama ben uçan kafa beklerdim gerçi ama fizik kanunları müsade etmezdi tabi uçan kafaya(herifin sırf götü 40 kilo falandı yani. yer çekimi var, izan var!). ama onun yerine en az onun kadar, hatta çok daha karizmatik bir hareket, yani "uçan tokat" gelmişti damadın suratının tam ortasına "şırrrrrrrrrak" diye babadan. 300 filminin yapımcıları o tokadı görseydi, 300 en az 10 sene erken vizyona girerdi. öyle bir tokat. dondu kaldı herkes. eyvah dedim. yanındaki silahlı şimdi çekip tarayacak herkesi. ama o an orada en az 10 silahlı adamın daha olduğunu gördüm etrafta(kız tarafı hısmısı). akrabalar da pek tedarikliydi anlaşılan. mamafih silahlı arkadaş, dominant damada tokat atılmasına hiç tepki vermedi. damat dahil kimse tepki vermedi zaten. uçan tokadın etkisi daha geçmeden baba, tokat menziline aldığı damadına sağlı sollu kombine tokatlar atmaya devam etmeye başladı. aman allahım. ben böyle şeyler sadece japonya'da olur sanırdım. bu kadar tokadı capon yakuzalara atsalar, adam* dayanamaz ama saygısını da çiğneyemediğinden adama[efendisine] karşı gelmek adına yalvararak[tokat atmaya devam etmesin diye efendisi] serçe parçağını keser ve tokat atanın götüne[efendisinin götüne; dursun artık diye] nazikçe sokar(efendisi diye nazikçe hani. her şeye rağmen saygılı/kibar/itaatkar adamlardır caponlar ama onlar bile dayanamaz böyle bir tokat sağanağına, öyle tokatlıyor kızın babası damadı. abarttıkça abartıyorum amma, abartı şiddetli ve hızlı tokatlardı gerçekten de. iyice belletmek namına bu kadar uzatıp beyninize kazıyorum tokatların etkisini*). ama yine de yakuza bile dayanamaz böyle bir aşağılama ve şiddete. öyle böyle değil, baba sağlı sollu resmen girdi damada. belki 50 den fazla şamar yedi çocuk. ama helal olsun. sağlam çocukmuş. milim kıpırdamadı yerinden. heykel gibi durdu öylece kayınpederinin karşısında. damadın yanakları mosmor, babanın avuçları ve yanakları ise kıpkırmızı olmuştu bu tokat kombinesinden. çocuk bayılacak gibi oldu bir ara hatta aralıksız şamarlardan. içimden sevinmiştim bile(hırs yapmışım nedense). hatta bayılır mayılır diye de , sıvışırım belki o arada diye düş kurmakta idim kızın babası fenalaştığında. e 50 tane şamarı 2 dakika içerisinde 2 tane yanağa tatbik etmek kolay değil. kondüsyon ister. o götle, göbekle ne kondüsyonu babada tabi. haliyle yoruldu adam. fenalaştı damadı döverken. babanın yığılmasına ramak kala aile büyüklerinden biri girdi araya. "yeter enişte" dedi de öyle durdu adam. sonra fenalaştı zaten baba. 27 akraba nezaretinde 4 metre ilerideki acil servis'e yaklaşık 6 dakikada taşınabildi. yani herifi ellerinden düşürseler herif zaten acil servise düşmüş olacak. ama 4 metre inatla 6 dakika sürdü izdihamdan. adamın hafif tansyonu oynamıştı belki tokatlarken. şimdi izdihamdan beter olmuştu hali. hastanenin içinden hastaneye zar zor kaldırılan babaya refakat eden muhtelif sayıdaki akrabayı fırsat bilip kapıya göz attığımda ise durumun hiç de parlak olmadığını anlamam çok da zor olmamıştı. dışarıda hala muhtelif sayıda akraba vardı ve kapıya meylettiğimi görünce bunu pek hoş karşılamamışlardı. muhattap olmadım dik bakışlarına. direk resepsyondaki hemşiremsi ön büro görevlilerine doğru seyittim. hem güzel memeleri vardı hemşirenin, hem güvenli hissettirmişti beni kapıya götümü dönmek. en azından akrabaların bakışlarıyla karşı karşıya değildim ve boş duvara bakmaktan pek daha keyifliydi hemşire ablanın çatalına bakmak. laf olsun diye bir soru sormaya hazırlanırken gözlerimi ablanın gözlerine dikmek istesem de çenesinden yukarı bakamıyordum, göz pınarımdaki çatalı kadrajdan çıkartmamak için. zevzekçe sordum: "nasıl özlem'in durumu" diye. haliyle özlem koca hastanenin gündem konusuydu. gecenin 3'ünde 150 akrabası onun için kapıda bekliyordu. günün adamıydı. ben güzel memeli hemşire ablanın ilgilenmediğim yanıtını umursamadan kalçalarını kontrol ediyorken, ablanın ağzından dökülen o büyük süprizi ilk başta idrak edemedim. "sevgilini görmek ister misin?" diye sordu bana gülümseyerek. kesin halime acımıştı. hayır! 150 akrabanın gözlerini üstüme dikmesinden değil; sanırım abazan halime acımıştı. "tuvalete gider gibi yap, solda merdivenlere açılan kapı var. 3. kata çık, nermin hemşireyi sor. ben nermin hemşireyi burdan arayıp gerekli bilgiyi vereceğim" dedi. ulan! ben hep organizasyon insanlarını erkek olarak bilirdim. kadın direk baba!.. evet; kadın süper iyilik yapmıştı gerçi ama, şaşırıyor insan biran böyle bir şey olunca. iyilik mi, yoksa kötülük mi idrak edemiyor. adı üstünde. süpriz oldu. bir an için görmek istiyor muyum diye düşündüm bile açıkçası itiraf etmek gerekirse. ama tereddütüm 1 saniye bile sürmedi. sonuçta onu kucağımda ben getirmiştim bu hastaneye. belki de bu olanların sorumlusu bendim; belki de bardağı taşıran son damla bendim kızın hayatında (gerçi alt tarafı seviştik... ama pek başarılı sayılmazdım. sebep olabilir mi diye düşünüyorum bugün, şimdi de... neden olmasın lan*?). bu zor gününde sonuna kadar onun yanında olmalıydım. direk tuvaletlere doğru seyirttim. hem gözden kaybolup arada karambole kaynayabilmek, hem de beni feci sıkıştıran ishalim yüzünden(öğlen kayısı falan yemiştim herhal...) girdim de gerçekten helaya. hastane lobisi tuvaleti tabi. 5 yıldız mübarek. öğrenci evinde ikamet ediyorum o zaman; saray gibi geldi klozet. fırsat bu fırsat dedim ve yaktım bir sigara ve eylem planı kurmaya başladım helada. malum türkün aklı helada daha analitik çalışır. planımı kurmam bir sigara süresini bile almamıştı. kızı görecek, durumu açıklayacak ve gerekli tüm yardım teklifleri ,(ve hatta) yardımları yapacak, ama öncesinde kızın desturunu alır almaz hastaneden kaçacaktım.) sigaramın bitimine müteakip, muhteşem klozette sıçmak rahatlığını bırakmak pahasına tuvaleti terk ettim. gece olduğu için hastanenin az kullanılan koridorları loştu ve gölgelerden yürünerek fazla dikkat çekmeden merdivenlere ulaşılabiliyordu 150 insanın gözlerinden uzak..

    akrabalara ve bana özlem'in 2. katta yoğun bakımda olduğu söylenmişti, ama hemşire "3. katta nermin hemşireyi bul" demişti. 3. kata çıktığımda bit yeniğini anladım. özlem 3. katta kıyafetleriyle bir odada yatakta oturuyordu. yoğun bakımda falan değildi. sandığımız sayıda ilacı hiç içmemiş ve zaten hastaneye getirilir getirilmez midesi yıkanmıştı. özlem şu an gayet sağlıklıydı ama hastaneden çıkacak duruma geldiğinde yakınları çoktan kapıya gelmişti bile. özlem 3. kattaki odasında sıkışıp kalmıştı. hastane başhekimine durumu anlatmış ve yardım istemişti. ilk önlem olarak yoğun bakımda bahanesiyle izole etti onu hastane personeli ailesinden. ama özlem'in ailesinden bir korkusu yoktu. korktuğu kocasıydı. kocasının kendisini öldüreceğini iddia ediyordu. ben dahil herkesin bu sava inanması için yeterli sebep mevcuttu. ortada henüz bir cürüm olmadığı için polisin de yapabileceği bir şey yoktu üstelik(özellikle de o yıllarda). hastane yönetimi durum soğuyana kadar özlem'i hastanede bir nevi koruma altına alacaktı. sonuçta bu hastanenin de işine geliyordu. hem günlerce yoğun bakım yapmadan yoğun bakım parası alacaklardı, hem de hastane kafeteryası 150 akraba saolsun, paranın amına koyacaktı. özlem olayın şokunu atlattıktan sonra bir ara beni sormuş ve hemşirelerden beni yukarıya bir şekilde göndermelerini istemişti. özlem odasında bana gelişmeleri anlattıkça kafamda herşey daha bir netleşiyordu. kafamda netleşen bir diğer olgu ise özlem'in beni neden yukarı odasına çağırdığıydı. esmerin tadı dedik ya. sıkılmış kız tabi 15 saattir. ertesi gün sabah oldu olacak. ondan çağırmış beni. hikayesi bitmeden kıkırdamaya başladı bu. tiksindim birden. 4 saat polis sorgusu, ve 150 akraba benim götümde patlamıştı. o ise benimle sevişmeye başlamıştı. "dur kız" dedim. "oynaşma lan" dedim. dinlemedi. bir de orada sevişti benimle. yani anlayacağınız özlem psikopattı. belliydi aslında taaa en başından. abazanlık tabi. adamın gözünü kör ediyor. beni cihangir'de apartmana sokmasından belliydi hemde. ben nerden bilirim lan apartmanı o zaman arkadaş? internet yoktu ki o zaman. trt'de gördüğümüz öpüşme sahnelerini, april o'neil ve samantha fox'un memelerini hayal ederek masturbasyon yapmış bir jenerasyonun evladıyız, ne bilirdik apartmanda sevişmesini. yaş 19 daha. hayatımdaki 10. sevişmem bile değildi. öyle bi durum yani. aksi gibi hayatımda ilk kez orada erken boşalamamıştım. hatta boşalamamıştım bile. tam sevişemeden resmen kaçtım odadan. ertesi gün sabah olmuştu artık ve ay sonunda kiramı ödeyebilmek için işe gitmem gerekiyordu. iş yerinde daha patrona vermem gereken bir hesap vardı. aşağıda 150 insan benimle de akraba olmak için bekliyorlardı. her şeyi geçtim bir de dominant koca vardı ve beni özlem'in üstüne kuma alabilirdi. bir an evvel kaçmam gerekliydi.

    hemen kaçış planımı devreye soktum. geldiğim yoldan tekrar lobideki loş koridora çıktım. duvardaki ankesörlü telefonu sutre belleyip kapıya seyretmek için en uygun anı bekliyordum ki, birden mahşerin bordo doğanlı 4 öküzünden silahlı olanının bana doğru meylettiğini farkettim. nasıl olduysa orada gizlendiğimi farketmiş ve direk bana doğru gelmeye başlamıştı. olanların o kadar hızlı gelişeceğini bugün bile asla tahmin edemezdim.

    az sonra!

    (bkz: reklam)

    (bkz: erke)
    (bkz: erke dönergeçleri)
    (bkz: erke dönergeçleri)
    (bkz: erke dönergeçleri)
    (bkz: erke dönergeçleri)
    (bkz: erke dönergeçleri)
    (bkz: ailenizin dönergeci)
    (bkz: erke dönergeci)

    (bkz: erke)
    - erke'den

    ben en kötü ihtimal kocasıyla yüzleşirim sanıyordum. kocası gelir sorar diye bekliyordum "kimsin lan sen?" diye. keşke kocası geliyor olsaydı o an. razıydım... 23 yaşlarında iri yapılı bir abiydi. oldukça esmerdi ama bana hiç çekici gelmiyordu özlem gibi. bozuk bir türkçeyle sordu kükreyerek daha bana ulaşmasına 6-7 adım kala:

    - nerden tanıyon lan sen bu kızı?

    of. kalbim götümden çıkacaktı. öyle atıyor... şöyle bir kimseye belli etmeden yutkunayım dedim ama namümkün. o tükürük göt büzüğümün içine daha rahat süzülürdü yer çekimiyle, öyle söyleyeyim. kilit olmuş gırtlak. yutkunmak ne mümkün? adem elmam kalıverdi gırtlağımın dibinde. nasıl olduysa "iş yerinden arkadaşım" kelimeleri döküldü dudaklarımdan ama, sesim öyle cılız çıktı ki, (normalde gür bir sesim vardır) böyle düşük voltajdan mefta olmak üzere olan ampülün son ışıkları gibi zayıf; duyuldu, duyulmadı.

    baktı herif gözlerimin içine. benim yaş daha 19. "siktir git lan" dedi. acıdı belki halime. "görmücem bi daha seni burda!"

    "oh" dedim içimden. askerlikteki ilk bir haftanın sonundaki ilk sıçma sekansı gibiydi. beton gibiydi, zor çıkmıştı, ama tarif edilemez bir duyguydu.

    ağzımdan yine belli belirdiz bir "peki abi" çıktı. korkudan mı yoksa sevinçten mi bilinmez ama bacaklarım tir tir titriyordu. zar zor dengede durup geriye döndüm. kalbim güm güm çarpıyordu. koşmak istedim, ama köşeyi dönene kadar sabretmem gerekiyordu. sakin adımlarla, acele etmeden kapıya doğru yürümeye başladım. attığım her adımda bir başka akrabanın gözlerini üstüme diktiğini hissediyordum. o hastaneden gerçekten de çıkabileceğime inanamıyordum. kapıya yaklaştığım her adımda içimdeki umut biraz daha büyüyordu. kapıya bir kaç adım kalmıştı. bütün akrabalar gözlerini üstüme dikmiş olduğu halde özgürlüğüme kavuşuyordum ki arkadan güzel memeli hemşirenin sesi duyuldu:

    - radiyo bey! nereye gidiyorsunuz?
    - 1 dakika lütfen!

    işte o an, hard core seksi keşfettiğim andı(artık ablanın memeleri umrumda değildi!). ulan! bıraksana kadın beni! resepsyona geri dönmemi istiyordu. gerisinde durduğu masa bana idam sehpam gibi geliyordu. bazı arkabaların sırıtan bakışları altında isteksizce geri döndüm. özlem'i hastaneye getirdiğimde başka yakını olmadığından mal gibi senetleri ben imzalamıştım. özel hastane, senetsiz almıyor adamlar o zamanlar. e kredi kartı da yaygın değil o yıllarda. gerçi yaygın olsa ne yazar. bende ne işi var. yaş 19. 300000 liralık senet var ortada. hastane kasası açılmadan ve senet mevzu çözülmeden bir yere gidemeyeceğim söyleniyor. umutsuzca gece tanıştığım halasına baktım. silahlı abi ve halası hariç başka hiç bir akrabasıyla muhattap olmamıştım. bir mukayese yapılınca kız tarafı daha adil gelmişti. tahmin ettiğim gibi aile hiç itiraz etmeden masrafları karşılayacaklarını söyledi. ama hastane parayı nakit istiyordu(sonuçta kızın durumunun gerçekten ağır olmadığı ortaya çıkarsa paralarını alamazlardı).

    300000 lira da güzel para o zaman. bu zamanın ne kadarı bilemem ama benim maaş falan yetmiyor; maaşı katlıyor hatta mebla. aile itiraz etti haliyle. hastane pazarlığa yanaşmıyor. hastane müdürü bile indi aşağı. hatta lobideki akrabaların gereksiz olanlarını dışarı çıkarttı. ateşli bir pazarlık başladı 10 hısım ve hastane yönetimi arasında. ben seyirciyim ama imza benim imzam. senetleri almadan sikseler gitmem; öyle iki arada bir deredeyim. sonra saolsun silahlı öküz arkadaş devreye girdi diğer 3-4 silahlı hısımla birlikte. "olmaz bu kadar bu fatura, indirim yapın" diye rica ettiler, direk 200000 liraya düştü yönetim silahlı abilerin hatırını kırmadan. aile apar topar gelmiş, üstlerindeki para belli, çıkışmıyor. hadi para toplayalım dediler, ama 150 akrabanın 140 tanesi yok oldu bir anda hastane müdürünün "dışarıda bekleyin" çağrısına nedense tam da o para toplanma anında uyup. ulan 10 tane adamız ama 190000 lira çıkıyor ancak. yani 9 tane adamlardı, sonra beli silahlı abi benden 10000 lira isteyince 10 kişi olduk para toplayan. maaşımın büyük bir bölümünü(ki cebimde tam olarak 10250 lira vardı ve 250 lira beni eve götürmüyordu, yürüyecektim mecbur eve kadar parayı verdiğim taktirde.) orada bırakmış olan benim yardımlarımla 200000 lira toplandı ve hastane müdürüne teslim edildi.

    "buyrun" dedi hastane müdürü, senetlerimi verdi. ardıma bile bakmadım. yürüdüm kapıya. köşeyi dönene kadar zor sabrettim, yürüyerek gidecektim ya hani eve; koşarak gittim o gün işte. o gün bugün acıdır bana esmerler.

    ha özlem'in akibeti ne mi oldu? merak eden esmer bağyan arkadaşlarımız mesaj atsınlar bana, söylerim onlara; diğerleri özlem'in şu an hala sağ ve mutlu olduğunu bilmeseler de olur vesselam*.

    not: işbu entry, reklamlar yüksek rating alsın diye, sözlüğün prime time saati olan 00:00'dan sonra girilmiştir*.
  • bir paris hilton'u bir de adriana lima(bkz: yeme de yanında yat)'yı gözümün önüne getidiğimde,yaratıcısının alnından öpme isteği uyandıran %100 doğru tabir.
  • mercimek çorbası ile ezo gelin çorbası arasındaki farkı anlatmaya yönelik hareket.
    afiyet olsun, ezo gelin wins.
  • kumralın olduğu yerde esamesinin bile okunmayacağı boş söz.
hesabın var mı? giriş yap