• çevre etkileriyle değiştirilemeyen, aileden alınan belirleyici özellikler....
    aynı zamanda (bkz: irsiyet)
  • bir soya işleme tekniğidir. soya fasulyeleri bir gün önceden suda bekletilir sonra özel bir makine ile çekilerek yumuşatılırlar
  • (bkz: genetik)
  • üç gün anneannesinde kalan kızının kapıdan içeri girdiğinde "anne ya ben babamı unuttum" demiş olduğunu duymadan bir saat sonra eve girer girmez "hamın bizim bi kızımız vardı, n'oldu ona" diye soran babanın kızına, kızın babasına çekmiş olması durumudur.
  • soya fotoğrafı çekmek.
  • soyaçekim, soyagirim, soyayaklaşım.. ilk başlıklayanın ağzına sağlık, altı boş olsa da soyaçekim fasulyesi..

    ingilizceye göre soyaçekim şöyle olacak: oğlan dayıya amcaya, kız halaya teyzeye çeker. sorumluluk almayan gevşek önerme.

    kızım ufacıkken eline ya ip geçiriyordu, ya değnek. fethiye'de kaymakamlıkta gezinirken bile değnekliydi. kapıda bir sandalye altına bırakmış, çıkışta gene ele aldı. sonra da değneğini bıçakla düzmeye kalkıştı, beceremedi; ama uğraştı, babaannesi yapıverdi. her gelişinde değnek ediniyor, gidişinde babaanne o değnekleri uzun süre koruyormuş, yakamıyormuş.

    bu değneklilik adeta genetik bir şey, kızımın benden olduğunu, kontaşlarla bağlantısı olduğunu gösteriyor. bir öteki belirti de darıya düşkünlük.

    kanser: sanki özde hırslı bir hayata kahretmek durumu ve son yolağı. çocuk yaşta olursa hücresel tavır, soyaçekimli olursa ortak grup davranışı olarak.

    benden olduğunu, asla bir babalık davası veya dna testine gerek duymayacağımı ilk gösteren şey doğmadan önce ultrasonda ayak parmaklarını aynı benim gibi* yelpaze tarzında açma, gerneşme eğilimiydi. işte o bir ben dedim. ayakları aynı benimkiler, benimkiler aynı anamınkiler. şimdi büyüdükçe aynı ben gibi, bir şeye zihinsel dikkat vereceğinde bir sanal noktaya gözünü kısarak, sanki aralıktan görmeye çalışarak bakıyor. ayrıca çapkın gülümseyiş tarzlarımız yakın. bir de öteki bir yolaktan söz edeyim. anamın dayısında ve anamda ve bende erken yaşlarda başlayan kulak çınlaması var. soydan gelme olduğunu bilmesem çıldırtabilirdi; bu durumda aldırmıyorum. o çınlıyor, ben işime bakıyorum. soy yükü nedeniyle günün birinde diabetes mellitus, hipertansiyon, atrial fibrilasyon, prostat, kolon kanseri olursam şaşırmayacağım. polise teslim olur gibi, 'beni almaya mı geldin?' diyeceğim. kaşlarımın çatıklığı aynı dedem, adeta gözümün üstüne yığılıyor ve ağırlık yapıyorlar. fantezim kızımın hayrına ve korkmasını azaltmak için kaşlarımı jiletle kazımak. yalnız hanım muhalefeti var. kızın öteki yolaktan soyaçekimi ise ıspanaklı börek veya laknur görünce bütün iştahsızlıklarını unutup saldırır ve tıkınır tarzda yemesi.

    hadi sıralayalım, en olmadık hayvana ilgisi, korksa bile hayvancıl oluşu da galiba halasına çeken yönü. 2 güncük yorucu yolculuk için yanımda götürdüm ki oğlakları(nı) görebilsin. doğduklarını ilk duyduğunda çok istemişti, bense yazdan önce gösteremem diye pek yüz vermiyordum. bu arada kendim de köyü başka bir sürü şeyden önce oğlak ve ardıç torusu kokusundan özlüyorum, oralara dönüp koklayasım geliyor.

    (bkz: sikinden inme)
    (bkz: anası karı gibi)
    (bkz: babası hoca gibi)
    (bkz: hık demiş burnundan düşmüş)
    (bkz: baba kız diyalogları/@ibisile)
    (bkz: arnavut böreği/@ibisile)
  • ön bilgi :marka ve moda meraklısı değilim hatta karşı duruşum var.

    babam : beğendiği ayakkabıyı almak için öğrenci evindeki tüpü satmak.

    aynı yaşlarda ben : parfüm ve elbise indirimi yüzünden biten tüpü yenilemeyip 1 ay boyunca şarküteriyle beslenmek.

    bilim her şeyi açıklayabilir. her şeyi.
  • bir insanın başına gelebilecek en kötü şey, evladına ettiği bedduanın tutmasını neşveli kahkahalarla kutlayan ana-babaya sahip olmak olabilir mi?

    "allaaah sana da senin gibi bir evlat versin inşallaaa"

    ergenliğimde edilen bu bedduayı aminlerle karşılamış, allah bana işalla benim gibi evlat verir de analık babalık nasıl oluyormuş siz de görürsünüz demiştim.

    kabul olan benim duam mı, onların bedduası mı bilemiyorum lakin değerli karmacılar, bedduaseverler ve anababaahıtutarcılar, aynı benim gibi bir evladım var. bu da yetmemiş, bizzat kendimi doğurmuşum. insanın kendini doğurması da çok ürkütücü değil mi? al işte evrenin simülasyon olduğunun kanıtı bu.

    laf sokarken duyduğu haz, memnuniyetsizliğini ifade ederkenki özgüveni, hazırcevaplılğıyla ortamı gerdikten sonraki huzuru, içime atıp kendimi üzeceğime söyleyeyim de o üzülsün hayat felsefesi, eleştiri kabul etmeyen vakur duruşu... aynı ben ya.

    annemle babam ise sanki yorucu bi iş gününden sonra mesaiyi bitirip eve gelmiş, tvnin karşısına geçmiş, kendi sıkıntılarını unutup da ağır ağlak dizilerdeki dramlara empati yapar bir samimiyetsizlikle vah vah vah tüh tüh tühler, yer yer kahkahalara izliyorlar hayatımı.

    babam: bak bak ne diyo annesine görüyor musun?
    annem: aynı ya aynıııı.
    babam: bu bi de daha üst model. daha gözü açık.
    annem: ergenliği var dahaa ayyy.

    yine ne varsa analarımızda var. gözümü kocaman açıp onları dinlerken anam kıyamadı.
    annem: yani zekası falan aynı sen ya. iradesi, aklı, çalışkanlığı çok benziyo sana.
    babam: oo çok zeki ya maşşaalaah keh keh keh
    annem: konuşması falan sen gibi, bu yaşta böyle konuşan kaç çocuk var?
    babam: tabi tabi bi laf söylüyor altından kalkmak 3 gün sürüyor aynı sen ahahahaha
    annem: neyse ya bahtı açık olsun.
    babam: evet evet allah sabrını veriyor. yaşadık biz hep bunları. dert etme yıh yıh yıh
    sözkonusu çocuk: eee anne ne demişler ne ekersen onu biçersin.
hesabın var mı? giriş yap