• woody allen'ın 1980 yapımı bi filmi. sharon stone'un ilk filmi olma özelliğini taşır
  • woody allen'in otto e mezzo'su denilebilecek yapi ve icerikteki film, otto e mezzo'nun baslangicina selam duran bir rüya sekansiyla baslar. otto e mezzo'nun basinda bir arabanin icinde tikili kalmis disari cikamayan, disaridaki arabalara bakip pencereleri yumruklayan marcello'nun yerini, ucube tiplerle dolu bir tren vagonunda tikili kalip karsi taraftan paralel giden trendeki güzel kadinlara giptayla bakan woody allen almistir.
  • allen'ın en şık filmi belki de. genelde kendisine odakladığı anlatım burada da var fazlasıyla. ama altında bir görsel ziyafet yatıyor ki sormayın gitsin, sanırsınız iki yönetmenin eli değmiş, alt yapıyı başka biri kotarmış. burada allen'ın filmlerinin genelde görsellikten yoksun olduğunu söylemiyoz gayet tabii. ama gerçekten bildik gidişatından ayrılıyor film. diğer bi yandan üstadın birçok filminin tadı da alınabiliyor. filmografinin geçmişi de geleceği de var içinde. zelig'den tutun da, işbu filmin yandan yemişi olan deconstructing harry'e kadar. çokça kullanılan uzun single take'lere dikkat, en az bi 3 kere seyretmek şart gelir bunu. bir de uzun uzun charlotte rampling'e bakma fırsatımız oluyor ki off off.
  • --- spoiler ---

    - sizi narsist olmakla suçluyorlar!
    - narsist ya da agnostik olduğumu düşünenler var ama bu yanlış. aslına bakarsanız kendimi yunan mitolojisinden bir figürle özdeşleştirecek olsam bu narkissos olmazdı.
    - kim olurdu?
    - zeus!

    --- spoiler ---
  • eğlenceli bir otto e mezzo naziresi. film boyunca ortalarda "ay yönetmen burda çok ağır, çok önemli bi şey anlatıyo" nidalarıyla gezen boy boy sanatsevicisi gösterse de; woody abi nazire ayağına birbirinden latif hatunlarla çeşitli fantezilerini gerçekleştirmiş, hanımefendilerin de belirttiği gibi dilini o güzel ağızlardan çıkarmak bilmemiş. sevdiğimiz her yönetmen böyle kendi otto e mozzo'sunu çekse, hayat bayram olsa...
  • woody allen'ın "godard gözlüğü" ile görülebileceği, fellini tiplemelerini aratmayacak orjinallikte yüzleri bir araya getirdiği, daha başında bir yerlerde "filmini mi değiştirmeli yoksa hayatını mı?" şeklinde özetlediği filmi.
  • amiga için sanity tarafından yapılmış olan 1992 yapımı world of amiga adlı demonun ilk bölümünde çalan moduleün ismidir.
  • woody allen'ın kendisinin en sevdiği 2 filminden biriymiş.
    diğeri için (bkz: the purple rose of cairo).
    bu 2 filmin ortak özelliğini bilmeyenler için bir bkz. daha verip noktayı koyalım.
    (bkz: film içinde film)
  • woody allen bu filmdeki dorrie karakteriyle ideal kadını bizlere tanıtmıştır. sonraki filmlerinde bu ideal kadına en çok penelope cruz'la yaklaşmıştır.
    edit: imla
  • woody allen bunun otobiyografik bir film olduğunu reddetse de, hatta gelen tepkileri anlamlandıramayıp bu filmde benim yerime keşke dustin hoffman'ı falan oynatsaydım dese de, sürekli ciddi film yapma takıntısı, ama bunda nispeten başarısız olması -annie hall'u çektikten sonra daha ciddi bir film yapma gayretiyle interiors'ı çekmesi- umutsuzluğu, ölüm korkusu, sihire karşı olan takıntısı, sürekli bir arayış içinde olması ve muhtemelen seyircilerine nasıl baktığı -bugün onu çok seven, yarın yüzüne bakmayacak kişiler olarak aşırı tüketici, fazla alaylı bir şekilde karikatürize etmesi- -"felsefe sınavındaki toplam 10 soruyu bilmediğim için boş bıraktım ve 100 aldım" esprisine gülenler arasında ben de vardım. hatta o koca salondaki o her şeye gülen seyircilerin arasında yanındakini en fazla dürtükleyip gülen olurdum.- sanat sevicilerine karşı olan bakış açısı... kendisinden başka hiçbir şeyi anlatmıyor bu film. ve o daisy gerçekten birine benziyordu, bu benzeyişten ötürü yakınlık duyduğun, herkesin eski sevgilisine benzetebileceği biri. ve bence ayrıca tabutta rövaşata'daki eroin bağımlısı kadına da benziyordu, özellikle sigara içerken.

    *hayatın anlamını kendi kendine birkaç kez sorup yine cevap alamadığı filmlerinden birinde bu kez sadece ufacık bir an mutlu olabilmiştir. sormadan, cevap aramadan.

    "muhteşem bahar günlerinden biriydi. günlerden pazardı. çok yakında yazın geleceğini hissediyordunuz. o sabah, dorrie ve ben parkta yürüyüşe gitmiştik. eve geri döndük. oturmuş oyalanıyorduk. louis armstrong'un küçüklüğümden beri sevdiğim bir plağını koymuştum. çok, çok güzeldi.
    sonra, dorrie'yi otururken gördüm. onun ne kadar hoş biri olduğunu, onu ne kadar sevdiğimi düşünüyordum. bilmiyorum, galiba bütün hepsinin bir karışımıydı. müziğin tınısı, esen meltem ve dorrie'nin... bana öyle güzel bakışı. ve kısacık bir an için her şey bana kusursuz göründü, kendimi mutlu hissettim. neredeyse yok edilemez gibiydim. çok garip, böyle basit bir temas anı... beni çok derinden etkilemişti."

    *kendisinin ilk jump cut kullanımı da sanırım bu filminde oluyor.

    *ve son olarak siyasi mesaj: "uzayda bir yerde hayat varsa, onların marksist ekonomiye sahip olduklarını ispatlayabilirim."
hesabın var mı? giriş yap