*

  • belli bir araştırma sonucu; anlama, tanıma, seçme...
  • sorun analizi
  • kisilestirme sanati
    (bkz: intak)
  • tani, diyagnoz.
  • zor, dayanimaz bir olay. hele bir de adli ortamlar icin sevgilinin cansiz bedenine bakarak yapilani...
  • bunun bir de yanlış olanı vardır ki evlerden ırak...

    sene 93 bilemedim 94. liseden mezun olalı iki sene olmuş, gençlik yılları, kafada kavak yelleri esiyor. askere bile gitmemişim, o kadar toyum yani. gebze'de bir dükkanda çalışıyorum tıngır mıngır. işlerin açık olması patronların iştahını kabartmış olmalı ki çalışmakta olduğum dükkanın benzer bir tanesini de 200 metre aşağıya açtılar. hoştur güzeldir de orada kim çalışacak? bir bayan eleman alırlar dükkana. dükkan dediğime aldanıp plaza falan sanmayın, hakikaten dükkan. ne lavabosu var, ne tuvaleti.

    burda çalışan hanım kızımız, ihtiyaç duyduğunda kendi çalıştığı yerin kapısını kapayıp benim çalıştığım dükkana geliyor ve ihtiyaçlarını gideriyor. nedir bu ihtiyaçlar? yemek, çay, wc, lavabo, vs... dükkanın hemen karşısında, eskiden çay bahçesi olarak kullanılan ve wc kısmı, lokasyon olarak tam da bu kızımızın çalıştığı yerin karşısında kalan bir harabe mevcut. bu akıllı ama bahtsız kızımız birgün üşeniyor 200 metre yukarı yürümeye ve zıplıyor karşıdaki virane wc ye. tam içeri girerken sapığın biri de bunun peşinden...

    biraz harala gürele, birkaç tırnak darbesi, çığlıklar falan derken sapık kişisi korkup kaçıyor. kızcağız yukarı geldiğinde saç baş dağılmış, beti benzi solmuş, acaip bir halde. hemen başına üşüşüp ne oldu falan derken olayın aslını öğreniyoruz. sapığın eşgalini, kılık kıyafetini de sorup başlıyoruz deli gibi etrafta herifi aramaya. bulsak o biçim benzeticez yani.

    oraya bakın, buraya bakın, elde var sıfır. bir de çarşıya doğru bakalım, belki denk gelir umuduyla çarşının başına çıkıyoruz bir arkadaşın motosikleti ile. o esnada, tam da kızımızın tarif ettiği eşgale uygun bir vatandaş, arabasıyla önümüzden dönmeye çalışıyor. mavi gömlekli, esmer, kaşının üzerinde bir yara izi var. attığı tırnak izi diye tahmin edip yapışıyoruz adamın yakasına. yürü bizimle karakola geleceksin diyoruz ama adam ipler mi 17-18 yaşında iki toy genci? manyak mısınız olum benim işim gücüm var deyip gaza basmaya yeltense de, oradaki polise aktarıyoruz durumu. polis eşliğinde adamı karakola götürüyoruz. dükkana telefon ediyoruz, gelsin hanım kızımız da teşhis etsin şüpheliyi diye.

    o da ne, kızın nişanlısı gelmiş ve biraz açılması, moralinin düzelmesi için kızı gezmeye çıkarmış. dakikalar ilerledikçe polisler bir yandan, adam bir yandan baskı kuruyorlar üzerimize. nerde bu kız, gelmiyor mu, işimiz gücümüz var, bütün gün burda mı bekleyeceğim diye. aradan bir buçuk saat geçtikten sonra nihayet kıza ulaşıp karakola götürüyoruz ama sinirler olmuş keman yayı gibi. diyoruz ki kıza bu muydu sana saldıran adam? cevap,

    hayır bu değildi..!

    yer yarılsa da içine girsem denilen anlardan biri daha... adamdan binbir özür, abi biz ettik sen etme, bak olay böyle böyle oldu, vallaha kötü bir niyetimiz yoktu yakarışlarıyla ve adamcağızın da anlayışıyla olayı tatlıya bağladık vesselam.

    yani, erken teşhis hayat kurtarır, yanlış teşhis süründürür.
  • hekimin, hastanın nabzını ve cüzdanını ölçerek çıkardığı hastalık tahmini. *
  • bir söz sanatıdır. metin içerisinde çok kolay bulunan bu söz sanatının ilginç bir özelliği vardır ki o da: bu söz sanatının olduğu her yerde kaçınılmaz olarak kapalı istiare sanatının olmasıdır. şöyle ki:

    "gül hasretle yere dutsun kulağını
    nergis gibi kıyamete dek çeksin intizar"

    beyitinde gül sözcüğüne insana dair bir özellik atfedilmiştir. burada teşhis sanatı var, tamam. fakat bununla beraber beyitte gül sözcüğü sevgiliyi kastedilecek şekilde de kullanılmış. dolayısıyla benzeyen gül söylenip kendisine benzetilen sevgili söylenmediği için aynı zamanda burada bir de kapalı istiare vardır.
  • teşhis- intak- kavramları düşünen, konuşan birer insan gibi göstererek, kişileştirerek yazılmış eserdir.

    edebiyatımızda bu tarzdaki eserlerin ilki yunus emre’nin risalet’ün-nushiyye’sidir. yunus emre, ruh, nefis, kanaat, tama, öfke, sabır, akıl ve doğruluğu kişileştirmiştir.

    ikincisi, şeyh galib'in hüsn ü aşk'ıdır. şeyh galib de burada aşk, hüsn, edeb, feyz, mana, söz, hayret, gayret, gam, matem gibi kavramları kişileştirir.
  • cansız bir varlığı insan yerine koyma, şahıslandırma;

    gelmiş iken bir habercik sorayım
    yıldız dağı niye gitmez dumanın
    gerçek erenlere yüzüm süreyim
    yıldız dağı niye gitmez dumanın (bkz: pir sultan abdal)

    (bkz: türkülerin dili)
hesabın var mı? giriş yap