• 30 ekim'de yapılacak ilk jürili duruşma öncesi taraflar son kez 25 eylül'de hakim karşısına çıkacak.***

    bu dava türkiye için neden önemli?

    abd'de dava açıldığında soruşturmada ismi geçen 91 türk'ün olduğu bilinmekteydi. siyasi nedenlerden dolayı bunlar taksit taksit ortaya çıkacak. bu işin sonu kendisine dokunacağını bilenlerin korkusu zaten soruşturma ve dava dosyasında isimlerinin geçtiğini bilmeleri ve sıranın önünde sonunda kendilerine geleceğini düşünmelerinden. reza zarrab üzerine kurulu bu davada ilk olarak zarrab'ın tutuklanması ise newyork savcılığı'nın işini kolaylaştırdı veya reza zarrab bu işten kurtulamayacağını anlayıp anlaşma yoluna gitti.

    reza zarrab'ın abd ile anlaştığını düşündüren nedir?

    abd'deki bu davanın temeli 2010 yılına dayanmaktadır. 2010 yılında abd hazine bakanlığı, iran'a uygulanan ambargonun delinmeye çalışıldığı ve bu yolla karapara aklandığı gerekçesiyle aktifbank'a ziyaretlerde bulunup konuyla ilgili mektuplar yollamıştır. redhack'in yayınladığı e-mailler de bunu teyit etmektedir. abd hazine bakanlığı reza zarrab'ın kurduğu paravan şirketler ve bu şirketlerin aktifbank'taki hesapları aracılığıyla karapara akladığı ve iran'ın ambargo altındaki parasının uluslararası dolaşıma sokulduğu belirtilmekteydi. yani reza zarrab 2010 yılından beri karapara aklama suçlamasıyla abd tarafından takip edildiğini bilmekteydi. bunu bilen biri de elini kolunu sallayarak abd'ye tatile gitmez sanırım.

    aktifbank'ın reza zarrab davasındaki yeri nedir?

    kanımca aktifbank bu davanın en kritik noktasını oluşturmakta. çünkü herşey aktifbank ile başladı. aktifbank bir çalık holding kuruluşu ve o dönemde çalık holding ceo'su berat albayrak idi. yine redhack maillerinden, dönemin aktifbank ceo'sunun abd hazine bakanlığı'nın maillerine cevap verirken berat albayrak'a danıştığı yani berat albayrak'ın tüm süreçten başından beri haberdar olduğu anlaşılmakta. diğer taraftan aktifbank'ın reza zarrab'ın karapara aklama işlemlerinden elde ettiği yaklaşık 30 milyar dolar civarındaki komisyonun da maliye kayıtlarında bulunmadığı masak raporuyla tespit edilmişti. yani aktifbank demek damat demek. damat demek ne demek? onu zaten biliyoruz.

    berat albayrak dışında durumdan haberdar olan siyasiler var mıydı?

    evet vardı. abd hazine bakanlığı'nın aktifbank'ı uyarması ve iran merkez bankası bank mellat ile olan para trafiğini kesmesi için süre tanımasının ardından banka yetkilileri dönemin dışişleri bakanı ahmet davutoğlu'na abd ile aracı olması için haber gönderildiği bilinmekte. yine dönemin tapeleri ve soruşturma dosyasında da bulunan ayrıca abd'deki soruşturmada da geçen "aktifbank meselesi" için 500 bin dolar ödenen egemen bağış da ismi geçenlerden. [bu arada çok sağlıklı olmamakla birlikte egemen bağış'ın da abd makamları ile işbirliği yaptığı ve itirafçı olduğu söylenmekte]. ayrıca dava başladığında eski ekonomi bakanı zafer çağlayan ve kardeşi mehmet şenol çağlayan ile eski içişleri bakanı muammer güler, eski avrupa birliği bakanı egemen bağış, halk bankası genel müdürü süleyman aslan'ın adlarının soruşturma dosyasında olduğu bilinmekteydi.

    bu dava nereye kadar uzanır?

    bunu kestirmek zor olsa da kimde biteceğini hepimiz tahmin ediyoruzdur. şöyle bir durum var ki; reza zarrab'ın karşılaştığı suçlamalar; karapara aklamak için suç şebekesi oluşturma, banka dolandırıcılığı ve iran'a uygulanan ambargonun delinmesi. yani mesele sadece iran ambargosunun delinmesi değil. karapara aklamak için suç şebekesi oluşturmanın içine, verilen tüm komisyonlar, rüşvetler, oluşturulan paravan şirketler, banka dolandırıcılığına da bu işlemlere göz yuman ve davada ismi geçen halkbankası, aktifbank, garanti bankası, kuveyt türk ve denizbank gibi bankalar girmektedir. daha önce şu entry'de (bkz: #67157645) de belirttiğim gibi, reza zarrab'ın türkiye'de yaptığı bütün telefon görüşmeleri abd tarafından kayıt altına alınmış ve dava dosyasına eklenmiş. yani bu işin içinde kim varsa hepsi yavaş yavaş ortaya çıkartılacak. ayrıca reza zarrab'ın verdiği rüşvetleri isim isim kayıt altında tuttuğu meşhur bir excel sayfası vardı. yani reza'nın bulaştığı herkes kayıt altında ve isimleri kahrolası federallerin elinde.

    davada türkiye'deki siyasiler dışında başka tanınmış isimler de var mı?

    evet var. bir çok tanınmış işadamının yanı sıra, bir beşiktaşlı olarak üzülerek söylüyorum ki, özellikle fikret orman bu işten zararlı çıkabilecek en önemli siyasi olamayan aktör olacak gibi. fenerbahçeli olduğu bilinen reza zarrab'ın vodafone park'tan loca satın alması herkesin hafızasında yer etmişti. fakat fikret orman ve reza zarrab ilişkisinin bunun çok ötesine geçtiği söylenmekte. ikili anlaşmalar,reklam, sponsorluk vb. ile reza zarrab'ın karapara aklamasına yardımcı olduğu dava dosyasında yer aldığı bilinmekte. ayrıca reza zarrab'ın beşiktaş'tan önce trabzonspor ile de benzer ilişkileri olduğu herkesin malumu. klüp bazında bir sorun yaşanmasa da reza zarrab'ın kara para aklamasına yardımcı olduğu gerekçesiyle klüp başkanlarının soruşturmaya dahil olacağı bilinen bir gerçek. futbol klüplerinin karapara aklamada kullanılması hakkında (bkz: futbola bu paraların nereden gelmesi sorunsalı/@eseysiz ureyen canli)
    bu arada büyük resim severler için yıllardır taraftarlara dayatılan passolig'in bir aktifbank hedesi olduğunu belirtmek isterim.

    abd'deki dava ile 17-25 davaları arasında bir bağlantı var mı?

    kanaatimce evet var. abd'deki dava dosyasında bulunan dinlemeler, tape dökümleri, suçlamalar, ifadeler ve deliller neredeyse 17-25 dosyasındakilerle aynı. sanırım bu ortak yürütülen iki ayaklı bir soruşturmaydı. reza zarrab ve dosyada adı geçen kişilerden türkiye'yi ilgilendirenler türkiye'de yargılanacak/ceza alacak, reza zarrab ise abd'ye iade edilecekti. fakat türkiye'de dosya ile ilgili hiç kimse yargılanamadı. dolayısıyla türkiye ayağı çökünce abd ayağı devreye girdi. böyle olunca türkiye'de yargılanması gereken fakat yargılanmayan herkes abd'deki davada yargılanacak. reza zarrab'ın türk vatandaşlığı dışında makedonya ve iran vatandaşlığı da bulunmakta fakat abd'nin iran ve makedonya ile suçluların iadesi anlaşması bulunmamakta.

    siyasilerin iddia ettiği gibi "türkiye iran'a uygulanan ambargoların tarafı değil, dolayısıyla ambargonun delinmesi söz konusu olamaz" tezi doğru mu?

    doğru değil. iran'a ambargo uygulanması birleşmiş milletler güvenlik konseyi'nde alınan bir karar. 1929 sayılı karar. oylamada 20 evet 2 ret 1 çekimser oy kullanıldı. türkiye, brezilya ile birlikte oylamada karşı oy kullanmış olmasına rağmen, ben bu kararı uygulamıyorum deme hakkına sahip değil. derse işte sonuçları bunlar oluyor. ayrıca ofac tarafından da ayrıntılı bir şekilde hangi banka ve şirketlerle ticaret kısıtlaması olduğu ayrıntılı şekilde açıklanmış. ayrıca abd tarafından türkiye'ye enerjiye bağımlı bir ülke olduğu için bazı ayrıcalıklar tanınmıştı. yani türkiye aldığı petrol ve gaz parası karşılığında borcunu, ambargo kuralları gereğince gıda, ilaç ve ziraat ürünleri ihraç ederek ödeyebilirdi. bu yöntem tercih edilseydi, hem iran'a borcumuzu ödeyecek hem de ihracat yaparak yaklaşık 25 milyar dolar gelir elde edecektik. gıda, tarım ve ilaç sektöründe 25 milyar dolar gelir elde edilemesi demek bugün tarımla alakalı hiçbir sorunun olmaması demek idi. fakat bu fırsat kişisel hırslar yüzünden kullanılmadı. ülke çok ciddi bir zarara uğratıldı. peki elde edilebilecek bu kar nereye gitti? tabiki bazılarının cebine, pardon havuzuna. diğer taraftan en basit bakış açısıyla, madem ortada iran ve türkiye arasında salt ticari bir ilişki var, neden iran bebek zencani gibi bu olaya karışan kişileri tutuklayıp idamla yargılıyor?

    bu ticaretin türkiye'ye bakan kısmı nedir?

    iran ile yapılan bu örtülü işlemler türkiye'de ve yurt dışında (özellikle dubai'de) kurulan hayali şirketler üzerinden, hayali ticaretler yapılarak ülke ekonomisi ciddi zarara uğratılmıştır. yine ekonomi ile ilgili olanlar hatırlayacaktır, o dönemde dış ticaret açığı altın ihracatı ile kapatılıyordu. kimsenin anlam veremediği bu olayın arkasında işte bu dava yatmaktaydı. yine merkez bankasının açıkladığı verilere göre tarihin en yüksek net hata/noksan rakamları bu dönemde karşımıza çıkıyordu. bilmeyenler için küçük bir hatırlatma; net hata/noksan ne kadar yüksek olursa ülkeye giren kayıt dışı para, yani karapara o kadar fazla demektir. bu işlemlerde bir devlet bankasının kullanılması ve tüm işlemlerin türkiye üzerinden yapılması, bu işlemlerden sadece abd'nin değil türkiye'nin de ciddi ekonomik zararlar gördüğünü göstermekte. yani sıradan bir ülkede bile yetkililerin bu işlemlere adı karışanlara sahip çıkmaları değil abd'deki davaya müdahil olup, devletin uğratıldığı zararın takipçisi olmaları gerekir.

    abd bu davayı ne kadar ciddiye alıyor?

    bence gayet ciddiye alıyor. iran'a ambargo uygulanmasının arkasında sadece ekonomik nedenler yatmıyor. bu aynı zamanda ofac tarafından tek tek belirtilen kişi, şirket ve bankalar aracılığıyla, iran'ın uranyum zenginleştirmesi, hizbullah ve devrim muhafızlarının fonlanmasını da kapsıyor. bu konular abd'nin hassas noktaları. yani abd bu işin ucunu kolay kolay bırakmaz.

    devam edecek...

    ----------------------------------------------------
    ***not: bu konuda ayrı bir başlık açmamın nedeni önümüzdeki günlerde davaya dahil olacak her yeni kişi için ayrı başlıkta yazmanın zorluğu ve davanın gidişatının tek başlık altında daha rahat takip edilebileceğini düşünmemdir. genel bir başlık bulamadım varsa oraya taşıyabilirim.

    https://www.bloomberg.com/…-in-iran-financing-probe
    https://sanctionssearch.ofac.treas.gov/
    https://www.state.gov/…tfs/spi/iran/jcpoa/index.htm
    https://www.nytimes.com/…anctions-case.html?mcubz=1
    https://www.justice.gov/…kish-government-owned-bank
    https://en.wikipedia.org/wiki/reza_zarrab
    https://www.washingtonpost.com/…_term=.989cdb504724
    https://www.ft.com/…546-93a2-11e7-bdfa-eda243196c2c
    https://www.newyorker.com/…y-iran-and-rudy-giuliani
    https://en.wikipedia.org/…s._sanctions_against_iran
    https://en.wikipedia.org/…y_council_resolution_1929
    https://www.law360.com/…ials-in-iran-sanctions-case
  • edit 3: 20 kasım'da yapılması planlanan juri seçimleri bir hafta (27 kasım'a) ertelendi. türk basınında çıkanın aksine nyt adliye muhabiri benjamin weiser, 27 kasım'daki ilk jurili duruşmanın bir hafta ertelenmediğini, 27 kasım'daki juri seçimlerinden hemen sonra muhtemelen bir iki gün sonra başlayacağını bildirdi. yani ilk jürili duruşma için net bir tarih yok. juri seçimleri nasıl yapılacak diye merak edenler şuradan faydalanabilir. bugün iki saatlik gizli bir duruşma yapıldı. reza zarrab yine katılmadı. rivayet odur ki; hakan atilla da tünelin sonundaki ışığı görmüş.

    edit 2: türkiye'nin abd'ye nota vermesinin gölgesinde bugün (16 kasım) da taraflar bir kez daha hakim karşısına çıktı. bu duruşma öncesinde hakim mehmet hakan atilla'nın deliller üzerinde gizlilik kararının kaldırılması isteğini reddetti. buna ilaveten davada adı geçen "şahıs 1" isimli kişi hakkındaki bilgilere erişim izni verdi fakat bu bilgilerin avukatlar ve tercümanlar haricinde paylaşılmasını yasakladı. bugünkü duruşmaya reza zarrab yine katılmadı ve hakim 17-25 aralık tapelerinin mahkemede dinletilmesine karar verdi. hakim 20 kasım 2017'e bir ara celse daha koydu.

    edit 1: ilk jürili duruşma 27 kasım 2017'de. 25 eylül'de yapılan duruşmada hakim; 30 ekim'de yapılması planlanan ilk jürili duruşmanın, tarafların dosyada ortaya çıkan değişikliklere hazırlanabilmesi için 27 kasım'dan önce yapılamaycağını açıkladı.

    özet: türkiye'de herşey bu dava ile başladı, herşey yine bu dava ile son bulacak.

    rte'nin bugün reza zarrab davasını kastederek abd'ye yönelik yapmış olduğu "vatandaşımı tutuklayacaksın, sonra da itirafçı olarak kullanmak isteyeceksin" açıklaması ile artık yolun sonunu kendisinin de görebildiğini gösterdi. şurada (#71286029) da belirttiğim gibi abd konsolosluk çalışanın tutuklanması, ilerde reza zarrab davasında ortaya çıkacak gelişmelerde "bakın bu işin arkasında abd var, bize komplo kuruyorlar" diyebilmenin alt yapısıdır.

    davayı takip etmek için abd'ye giden chp genel başkan yardımcısı erdal aksünger, “bu davanın ucu patron kimse ona dayanır. soruşturma dosyasında patron var” diye bir açıklama yapmıştı. reza zarrab'ın meşhur excel sayfasında ise "cash to yukarı" diye bir ödeme kalemi (!) mevcuttu. bunlar aslında yaklaşmata olanın birer habercisi.

    davadaki en önemli gelişme ise emine erdoğan isminin artık resmi olarak dava dosyasında yer alması. reza zarrab'ın avukatları, kendisinin hayırsever bir işadamı olduğununun bir kanıtı olarak reza zarrab'ın, emine erdoğan'ın kurucusu olduğu togem-der'e yapmış olduğu yaklaşık 7 milyon dolarlık bağışları makbuzları ile birlikte dosyaya koydu. abd'de adalet bakanı olması beklenen bir avukatın böyle bir mallık yapabilmesi ihtimal dışında olduğu göz önüne alınırsa, ilk entryde de belirttiğim gibi reza zarrab çoktan abd ile işbirliği yapmış, itirafçı olmuş bulunmakta.

    bunun dışında reza zarrab'ın avukatları türkiye'den 15 tanıkları olduğunu, bu tanıkların tutuklanma endişesi ile abd'ye gelemediklerini, bir sonraki duruşmada telekonferans yöntemi ile duruşmaya dahil olacaklarını belirtti. yani anlayacağınız ortalık ısınıyor..
  • ve beklenen son geldi...
    artık rte'nin adının iddianemede resmi olarak geçtiği kesinleşti.

    the new york times, mahkemenin rte, zarrab, bakanlar ve diğer yetkililer arasında geçen tapeleri delil olarak kabul ettiğini duyurdu. buna göre rte'nin zarrab ve halkbank üzerinden abd ambargosunun ve uluslararası "ambargoların delinmesi talimatını veren kişi" olarak kayıtlara geçtiği belirtilmekte.

    kaynak

    bunun türkiye'ye bakan tarafları ise şöyle;
    1- abd mahkemelerinin tapeleri delil kabul etmesi, tapelerin "sahte" olmadığını ortaya koydu.
    2- "tapeler sahte" hükümete darbe yapılıyor denilerek yapılan tüm eylemler şaibeli hale geldi.
    3- rte yaptığı eylemleri tc adına yaptığı için kendisi, çevresi ve türkiye'ye çok ciddi yaptırımlar uygulanabilir.
    4- uluslararası meşruiyetini kaybeden bir rte ve rte'nin siyasi durumunu fırsata çevirmek isteyenler ülkeyi gözünü kırpmadan kaosa sürükleyebilir.

    not: haberde, rte'nin direk olarak ambargonun delinmesi emrini verdiği bir tape bulunmadığı fakat reza zarrab ve zafer çağlayana verdiği emirlerin ambargonun delinmesi ile sonuçlandığını belirtiyor. önceki entrylerde de belirttiğim gibi reza zarrab'ın itirafçı olduğu göz önüne alındığında, herşey reza zarrab'ın iki dudağı arasında. bu da rte'nin hiçbir tc vatandaşına göstermediği ilgiyi neden reza'ya gösterdiğini de açıklamakta sanırım.
  • kasım ayında farklı bir boyut kazanması beklenen davadır.
  • (bkz: rezervuar)
  • belirtildigi gibi tayyip erdogan'in ismi karisirsa turkiye'de yasayanlari cok zor gunlerin beklemesine neden olacak dava.
  • toplaşın. ortalık karışmadan bilmeyenler için "çok ayaklı" bu davanın ortaya çıkma sürecini özetleyeyim:

    özet tarihçe: abd tarafından iran'a uygulanan ambargolar, ilk olarak 1980'de silah satışı gibi basit alanlarda başladı. 2004 yılında nükleer silah konusunda oldukça istekli mahmud ahmedinejad'ın cumhurbaşkanı olmasının ardından ciddi oranda sıkılaştırıldı. 2005 ortalarında iran, birleşmiş milletler'e bağlı uluslararası atom enerjisi ajansı'nın (uaea) ülkenin nükleer faaliyetlerini inceleme talebini kabul etti ve görüşmeler başladı. 2006'da iran'la görüşmelerin akamete uğraması nedeniyle bu ülkenin nükleer faaliyetlerini içeren dosya ilk kez bm güvenlik konseyi'ne götürüldü ve bu ülkeye uygulanan ambargolar tanındı. 2006'dan bu yana, iran'ın uranyum zenginleştirmesi, dolayısıyla atom bombası yapması ve devrim muhafızları kanalıyla hizbullah'ın fonlamasını ve terörist faaliyetlerde bulunmasını önlemek adına abd tarafından ambargo zaman zaman genişletildi ve yeni kişi, kurum ve kuruluşlar eklendi.

    türkiye'yi ilgilendiren kısım: temel olarak ambargonun amacı iran'ın dolar biriktirmesini ve bu paralarla uranyum zenginleştirmesi ve atom bombası yapmasını, terörist faaliyetlere destek vermesini engellemek. burada çok önemli bir nokta; abd ve bm güvenlik konseyi, iran ile ticaret yapılmasını engelleyici bir yaptırımda bulunmuyor. yani diyor ki, iran ile doğalgaz ve petrol ticaretine devam edebilirsin fakat iran'a ödeme yapamazsın. eğer ödeme yapacaksan kendi ülkende bir bankaya bu parayı yatırıp, iran'a yaptığın ihracat karşılığını bu hesaptan tekrar çekebilirsin. çekmediğin para ambargo kalkana kadar hesapta kalır. çünkü abd iran'ın parasının izini sürmek istiyor ve bunun atom bombası yapımında kullanılmasını engellemek istiyor. örneğin; türkiye iran'dan aldığı petrol ve doğalgaz karşılığı ödemesi gereken parayı halkbankası'na yatırıp, iranla yaptığı ihracatın (gıda,tarım, ilaç vb.) bedelini yine bu hesaptan çekebilir. yani para iran'a gitmeden yine ülke içinde ve ululararası dolaşımda kalır.

    buraya kadar herşey normal. hatta iran'dan petrol ve doğalgaz alan tek ülke türkiye değil. fransa, ispanya, yunanistan gibi avrupa ülkeleri de iran petrol ve doğal gazının müşterileri arasında. (hatta yunanistan'a 7 milyar dolarlık petrol satıldığı fakat parayı yunanistan'dan çıkaracak (aklayacak) banka ayarlanamadığı iran ajanlarının telefeon görüşmelerine yansıyan bir durum.)

    filmin koptuğu yer şurası; türkiye iran'dan aldığı doğal gazın parasını halkbank'a yatırır. fakat reel ihracat yaparak yerli ihracatçıya aktarılması gereken para, dubai, türkiye ve diğer birçok ülkede reza zarrab ve adamları tarafından açılan paravan şirketler aracılığıyla, iran ile hayali ihracat yapılarak, bu sözde ihracatın karşılığı olarak halkbankası, aktifbank, garanti bankası, denizbank gibi bankalardan (valizlerle) elden çekilir. iran'a banka yoluyla para transferi hem yasak hem izi sürülebilir olduğu için, elden çekilen bu paranın iran'a ulaştırılması ise yine reza zarrab ve adamları tarafından gerçekleştirilir.

    bu para iran'a iki şekilde ulaştırılmaya çalışılmaktadır. birincisi, vergisi olmadığı için spot piyasadan(kapalıçarşı) altın alınarak, ikincisi de yine "durak döviz" gibi kendilerine ait döviz bürolarında dövize çevirerek karayolu ve havayolu ile valizler içerisinde nakit olarak ırak, iran, rusya, dubai üzerinden taşınarak. 22’şer kişiden oluşan iki ayrı grup, 1 yıl içinde yurtdışına yaklaşık 200 ton altın çıkarıyordu.

    buraya kadar olan kısım reza zarrab tarafından organize edilen ve doğalgaz için izlenen yol. bir de devrim muhafızları kontrolünde satışı yapılan petrol için izlenen bir diğer yol bulunmakta. biliyorsunuz ki tüm petrollerin içerisine parmak izi niteliğinde "marker" denen bir madde katılıyor. ve bu petrolün nereden gelip nereye gittiği bu marker sayesinde anlaşılıyor. bu yöntemde de; iran'dan gemi ile umman açıklarına gelen iran petrolu, umman'da kurulan paravan şirketler sayesinde umman'dan alınan markerlı umman petroluyle %80'e, %20 gibi bir oranında karıştırılıyor ve umman petrolü diye türkiye'ye getiriliyor. bu bir çok ülke petrolü için aynen uygulanıyor. yine türkiye'de kurulan paravan şirketler sayesinde, türkiye'de daha önce anlaşılan yaklaşık 200 şirket'e bu petrol "yasal" ve iran'ın değilmiş gibi satılıyor. yine bu paralar halkbankası, ziraat bankası, vakıfbank, garanti bankası, denizbank, kuveyt türk gibi bankalarda açılan hesaplarda bir önceki yöntemde olduğu gibi nakite çevrilip iran'a sokuluyor.

    - şimdi diyeceksiniz ki tüm bunlar sıradan bir ambargo delme ve kara para aklama faaliyeti iken, siyasileri endişelendiren durum nedir?

    tüm bunlar 2005 yılından itibaren küçük meblağlarda ve reza zarrab'ın kendi çapında yaptığı işlemler iken reza zarrab muammer güler tarafından "beyefendi" ile tanıştırılıyor. reza zarrab'ın win-win temalı teklifinden sonra önce halkbankası'nın sonrasında ise aktifbank'ın kapısı ardına kadar kendisine açılıyor. paravan şirketlerin açılması ve faaliyetleri denetim dışı kalıyor. milyarlarca dolarlık hayali ihracat görmezden geliniyor. bankalar bu şirketlerin hayali ihracatlarına ve para transferlerine göz yumuyor. reza zarrab'ın adamlarının valizlerle güvenlik noktalarından, gümrüklerden geçmeleri kolaylaştırılıyor. hatta bu konuda gümrük bakanlığı bir genelge yayınlayarak sadece sözlü beyanla istenilen meblağda paranın gümrüklerden giriş ve çıkışına izin veriyor. atatürk havaalında yakalanan altın dolu uçak zafer çağlayan sayesinde sorgusuz yoluna devam ediyor. ilk entryde de belirttiğim gibi 2010 yılında aktifbank'ın deşifre olması ile egemen bağış ve "beyefendi" gibi siyasiler araya girerek abd'den ricacı oluyor. bu süreçte diğer siyasilerinde da yapılan işlemlerin kolaylaştırılması adına "yemlendiği" ve hem reza zarrab'ın hem sürece yardımcı olan siyasilerin oturdukları yerden "hayal bile edemeyecekleri" paralar kazandıkları biliniyor. yapılan her işlemden reza zarrab ve önüne yatanlar %4'er komisyon alıyor. iş o kadar çığrından çıkıyor ki; "beyefendi", reza zarrab ve zafer çağlayan'ı makamına çağırarak "bu yıl geçen yıl yaptığınız ticaretin iki katını yapmanızı istiyorum" diye hedef veriyor. hayırsever iş adamı reza zarrab emine ve bilal erdoğan'ın vakıflarına milyonlarca dolar bağışta bulunuyor.

    bu meselenin bir diğer ayağı ise; devrim generallerinden iran petrol bakanlığı sekreteri sayed ali akber mir vakili'nin ön ayak olduğu petrol ticareti. ki bu ayak reza zarrab'ın dahil olduğu doğalgaz ayağından daha çok ses çıkartacak bir mesele. çünkü diretk olarak devrim muhafızları ile irtbatlı bir durum. sayed ali akber mir vakili'nin araya bazı bürokrat ve milletvekilleri sokarak doğalgaz işinin benzerini petrol için de yapılması adına "beyefendi" ile görüşüyor. "beyefendi"den ricacı olunarak kendilerine yardımcı olması için ziraat ve vakıfbank'ın zarrab'ın yaptığı gibi karapara aklamada kullanılması sağlanıyor. hatta bu "akçeli" işlerin yapılabilmesi için, şu an burada ismini zikredip başımı belaya sokmak istemediğim, güvenlik bürokrasinden çok üst düzey bir yetkilinin aracı olduğu da kayıt altına alınan belgeler arasında.

    abd'deki bu dava 2010 yılından önce başlayan ve abd tarafından yürütülen bir soruşturmanın sonucu. türkiye ayağı ise 2010 yılında reza zarrab'ın adamlarından bazılarının rusya gümrüğünde valiz dolusu paralarla yakalanması sonucu, rus yetkililerin masak ve mali polise durumu bildirmesiyle başlıyor.

    bu davada henüz büyük kısmında gizlilik kararı kalkmamış deliller ve dosyalar bulunmakta. davada itiraflar sonrası 248 kişinin ismi geçtiği belirtilmekte. bunlar duruşmalar yapıldıkça ortaya çıkacak. 3000'e yakın tape, 500 binden fazla belgenin olduğu bir dava dosyasından bahsediliyor.

    daha önceki entrylerde de söyledim yine söyleyeyim. bu iş abd için bir ulusal güvenlik meselesi. uluslararası anlaşmalar ve bm güvenlik konseyi kararına rağmen, devrim muhafızlarının türkiye'de karapara aklayıp abd ambargosunu delmesine yardımcı olmak, üstelik bundan rüşvet ve komisyon almak, öyle hükümete darbe yapıyorlar deyip 17-25 dosyasını kapatıp polisleri görevden alıp hapsetmekle kurtulabileceğiniz bir iş değil.

    uluslararası hukuk bakımından; bm antlaşması’nın 25. maddesine göre birleşmiş milletler’in tüm üyeleri güvenlik konseyi’nin aldığı kararları kabul edip uygulamak zorundadır. üstelik fiilen ortadan kaldırılan anayasayamızın 90. maddesine göre de "usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir". yani bu dava; abd hukuku, uluslararası hukuk ve eğer bir gün geri gelirse de ulusal (türk) hukuk açısından da sonuç doğuracak bir davadır.

    not: başlığın ilk enrtysinde abd ve türkiye'nin bu soruşturmayı ortak yapmış olabileceğini, çünkü abd'de görülen dava dosyasındaki delillerin neredeyse 17-25 aralık dosyasıyla aynı olduğunu belirtmiştim. o günden bu yana yaşanan gelişmeler gösterdi ki; abd'deki dava dosyasına giren bu tape ve delillerin abd'ye gidebilmesinin bir nedeni daha var. o da artık yedi düvelin bildiği gibi reza zarrab'ın abd makamları ile anlaşarak abd'ye gittiği ve türkiye'deki dava dosyasındaki ek klasörlere yalnızca reza zarrab'ın avukatlarının sahip olduğu gerçeği. yani reza zarrab türkiye'deki davanın sanığı olduğu için tüm delil ve ek klasörlere sahipti ve bu bilgileri abd'ye vererek abd ile anlaştı ve miami'ye tatile gitti.
  • http://video.eksisozluk/...1n-ba%c5%9f%c4%b1-124366/
  • eseysiz ureyen canli'nın bilgilendirici entrisinde garip bulduğum bir çıkarım var. 17-25 aralık soruşturmasını yapan cemaatçi savcılar, bu soruşturmalar kapsamında dinlemeleri gerçekleştiren cemaatçi polis, istihbaratçı vs.'nin büyük kısmı bugün yurtdışına kaçmışken, bunların da abd'ye göbekten bağlılığı bilinen bir konuyken, hatta bu dinlemelerin yasadışı olanlarının teknik yetkinlik açısından ancak bizzat yabancı bilişim uzmanı istihbarat ajanları tarafından yapılabileceği bile iddia edilirken, neden türkiye'deki dava dosyasının detaylarının amerika'ya aktarılmasının tek yolunun zarrab'ın amerika'da anlaşmalı olarak kendini tutuklatmış olması, ya da soruşturmanın türkiye ve amerika tarafından ortak gerçekleştirilmesi olduğunu düşünelim ki? kusura bakmayın ama ortada bu kadar açık bir olağan şüpheli varken, buna değinmeden bir açıklama getirme çabası, benim bilmediğim hukuki teknik engeller yoksa inandırıcı değil. yani, eğer misal amerika hukukuna göre, yasal yoldan elde edilmeyen delil ve bilgiler savcılık iddianmelerine giremiyorsa, yukarıdaki açıklama tutarlı bir hale gelir. fakat ben iddianamenin basına yansıyan kısımlarında, türkiye'de 17-25 aralık'la ilgili yapılan çeşitli gazete haberlerinin bile savcılık tarafından delil olarak sunulduğunu hatırlıyorum. dolayısıyla bahsedilen erişimin esas kaynağının cemaat olma ihtimali çok daha yüksek.

    bu neden önemli? çünkü bu reza zarrab'ın başından beri savcılıkla anlaşmalı olup olmadığı konusunda bir ipucu sağlayabilir. sanırım şu noktada, zarrab'ın avukatları voir dire haklarını kullanmamış ve savcılığın sunacağı çeşitli kanıtların sunulabilirliğini sorgulamalarına izin verecek bir başvuruyu yapmamışlar. bunların ikisi, son aşamada bir anlaşmaya gelindiğini düşündürüyor. ama ben sürecin böyle başladığına çok ihtimal vermiyorum. bu son aşamaya kadar, zarrab amerika'da eşi benzeri görülmemiş büyüklükte, önemli ve medyatik avukatlardan oluşan bir savunma ordusu kurmuş ve savunmasına korkunç paralar harcamıştı. savcılıkla anlaşmalı kendini yakalatan bir adam, neden sadece zevahiri kurtarmak için bu kadar uğraşır, hatta kime karşı zevahiri kurtarması gereksin sorularının henüz akla yakın açıklamalarını görmedim, dolayısıyla bu savunma gayretinin son döneme kadar gerçek olduğu fikrindeyim.

    edit: efes darth'ın uyarısıyla, yukarıda değindiğim biçimde, davada yasal yollarla elde edilmeyen kanıtların sunulamayacağını öğrendim. dolayısıyla ya 17-25 aralık soruşturması ortak gerçekleştirilmiş ya da reza zarrab işbirliği yapıyor ve bu soruşturmaların içeriğini abd makamlarıyla paylaşıyor. entriyi aklına aynı soru gelebilecek kişileri bilgilendirmesi için silmeden bırakıyorum.

    not: pek bilinmeyen bir ayrıntı, abd hazine bakanlığı rıza zarrab'ın babası hüseyin zarrab'a 2013'te iran ambargosu'nu deldiği gerekçesiyle 9.1 milyon usd ceza kesmiş, sonradan bu ceza işbirliği yaptığı ve bilgi sağladığı gerekçesiyle 2.3 milyon usd'ye indirilmiş. bu bilgi rıza zarrab'ın başından beri itirafçı olduğunu ve kendini bilerek tutuklattırdığı iddiasını destekler nitelikte.
  • bu konuda aklıma takılan ikinci bir soru daha vardı, o da bir türkiye vatandaşının nasıl olup da iran ambargosunun delinmesi gerekçesiyle amerika mahkemeleri tarafından yargılanabildiği sorusuydu. soruşturmayı yürüten savcılığın basın açıklaması, suçlamalar konusunda kısmen bilgi veriyor, onu da buraya not düşeyim dedim.
    https://www.justice.gov/…kish-government-owned-bank

    "each defendant is charged with conspiracies to defraud the united states, to violate the ıeepa, to commit bank fraud, and to commit money laundering, as well as substantive counts of bank fraud and money laundering."

    açıklamaya göre savcılık tarafından isnat edilen suçlar,
    - abd'yi dolandırmak için komplo yapmak,
    - ieepa'yı ihlal etmek,
    - banka dolandırıcılığı,
    - kara para aklamak.

    görülebileceği üzere, birleşmiş milletler ambargoları suçlamalarda yer almıyor. ieepa 1995'te başlayan, abd'nin iran'a uyguladığı kendi ekonomik ambargosu. suçlamalar bu ambargonun ihlali, abd finansal sisteminin bu ihlale alet edilmesi, abd makamları ve bankalarına yalan beyanda bulunulması ve bunların kara para aklamaya alet edilmeleri vs. ekseninde devam ediyor.
hesabın var mı? giriş yap