• toplaşın. ortalık karışmadan bilmeyenler için "çok ayaklı" bu davanın ortaya çıkma sürecini özetleyeyim:

    özet tarihçe: abd tarafından iran'a uygulanan ambargolar, ilk olarak 1980'de silah satışı gibi basit alanlarda başladı. 2004 yılında nükleer silah konusunda oldukça istekli mahmud ahmedinejad'ın cumhurbaşkanı olmasının ardından ciddi oranda sıkılaştırıldı. 2005 ortalarında iran, birleşmiş milletler'e bağlı uluslararası atom enerjisi ajansı'nın (uaea) ülkenin nükleer faaliyetlerini inceleme talebini kabul etti ve görüşmeler başladı. 2006'da iran'la görüşmelerin akamete uğraması nedeniyle bu ülkenin nükleer faaliyetlerini içeren dosya ilk kez bm güvenlik konseyi'ne götürüldü ve bu ülkeye uygulanan ambargolar tanındı. 2006'dan bu yana, iran'ın uranyum zenginleştirmesi, dolayısıyla atom bombası yapması ve devrim muhafızları kanalıyla hizbullah'ın fonlamasını ve terörist faaliyetlerde bulunmasını önlemek adına abd tarafından ambargo zaman zaman genişletildi ve yeni kişi, kurum ve kuruluşlar eklendi.

    türkiye'yi ilgilendiren kısım: temel olarak ambargonun amacı iran'ın dolar biriktirmesini ve bu paralarla uranyum zenginleştirmesi ve atom bombası yapmasını, terörist faaliyetlere destek vermesini engellemek. burada çok önemli bir nokta; abd ve bm güvenlik konseyi, iran ile ticaret yapılmasını engelleyici bir yaptırımda bulunmuyor. yani diyor ki, iran ile doğalgaz ve petrol ticaretine devam edebilirsin fakat iran'a ödeme yapamazsın. eğer ödeme yapacaksan kendi ülkende bir bankaya bu parayı yatırıp, iran'a yaptığın ihracat karşılığını bu hesaptan tekrar çekebilirsin. çekmediğin para ambargo kalkana kadar hesapta kalır. çünkü abd iran'ın parasının izini sürmek istiyor ve bunun atom bombası yapımında kullanılmasını engellemek istiyor. örneğin; türkiye iran'dan aldığı petrol ve doğalgaz karşılığı ödemesi gereken parayı halkbankası'na yatırıp, iranla yaptığı ihracatın (gıda,tarım, ilaç vb.) bedelini yine bu hesaptan çekebilir. yani para iran'a gitmeden yine ülke içinde ve ululararası dolaşımda kalır.

    buraya kadar herşey normal. hatta iran'dan petrol ve doğalgaz alan tek ülke türkiye değil. fransa, ispanya, yunanistan gibi avrupa ülkeleri de iran petrol ve doğal gazının müşterileri arasında. (hatta yunanistan'a 7 milyar dolarlık petrol satıldığı fakat parayı yunanistan'dan çıkaracak (aklayacak) banka ayarlanamadığı iran ajanlarının telefeon görüşmelerine yansıyan bir durum.)

    filmin koptuğu yer şurası; türkiye iran'dan aldığı doğal gazın parasını halkbank'a yatırır. fakat reel ihracat yaparak yerli ihracatçıya aktarılması gereken para, dubai, türkiye ve diğer birçok ülkede reza zarrab ve adamları tarafından açılan paravan şirketler aracılığıyla, iran ile hayali ihracat yapılarak, bu sözde ihracatın karşılığı olarak halkbankası, aktifbank, garanti bankası, denizbank gibi bankalardan (valizlerle) elden çekilir. iran'a banka yoluyla para transferi hem yasak hem izi sürülebilir olduğu için, elden çekilen bu paranın iran'a ulaştırılması ise yine reza zarrab ve adamları tarafından gerçekleştirilir.

    bu para iran'a iki şekilde ulaştırılmaya çalışılmaktadır. birincisi, vergisi olmadığı için spot piyasadan(kapalıçarşı) altın alınarak, ikincisi de yine "durak döviz" gibi kendilerine ait döviz bürolarında dövize çevirerek karayolu ve havayolu ile valizler içerisinde nakit olarak ırak, iran, rusya, dubai üzerinden taşınarak. 22’şer kişiden oluşan iki ayrı grup, 1 yıl içinde yurtdışına yaklaşık 200 ton altın çıkarıyordu.

    buraya kadar olan kısım reza zarrab tarafından organize edilen ve doğalgaz için izlenen yol. bir de devrim muhafızları kontrolünde satışı yapılan petrol için izlenen bir diğer yol bulunmakta. biliyorsunuz ki tüm petrollerin içerisine parmak izi niteliğinde "marker" denen bir madde katılıyor. ve bu petrolün nereden gelip nereye gittiği bu marker sayesinde anlaşılıyor. bu yöntemde de; iran'dan gemi ile umman açıklarına gelen iran petrolu, umman'da kurulan paravan şirketler sayesinde umman'dan alınan markerlı umman petroluyle %80'e, %20 gibi bir oranında karıştırılıyor ve umman petrolü diye türkiye'ye getiriliyor. bu bir çok ülke petrolü için aynen uygulanıyor. yine türkiye'de kurulan paravan şirketler sayesinde, türkiye'de daha önce anlaşılan yaklaşık 200 şirket'e bu petrol "yasal" ve iran'ın değilmiş gibi satılıyor. yine bu paralar halkbankası, ziraat bankası, vakıfbank, garanti bankası, denizbank, kuveyt türk gibi bankalarda açılan hesaplarda bir önceki yöntemde olduğu gibi nakite çevrilip iran'a sokuluyor.

    - şimdi diyeceksiniz ki tüm bunlar sıradan bir ambargo delme ve kara para aklama faaliyeti iken, siyasileri endişelendiren durum nedir?

    tüm bunlar 2005 yılından itibaren küçük meblağlarda ve reza zarrab'ın kendi çapında yaptığı işlemler iken reza zarrab muammer güler tarafından "beyefendi" ile tanıştırılıyor. reza zarrab'ın win-win temalı teklifinden sonra önce halkbankası'nın sonrasında ise aktifbank'ın kapısı ardına kadar kendisine açılıyor. paravan şirketlerin açılması ve faaliyetleri denetim dışı kalıyor. milyarlarca dolarlık hayali ihracat görmezden geliniyor. bankalar bu şirketlerin hayali ihracatlarına ve para transferlerine göz yumuyor. reza zarrab'ın adamlarının valizlerle güvenlik noktalarından, gümrüklerden geçmeleri kolaylaştırılıyor. hatta bu konuda gümrük bakanlığı bir genelge yayınlayarak sadece sözlü beyanla istenilen meblağda paranın gümrüklerden giriş ve çıkışına izin veriyor. atatürk havaalında yakalanan altın dolu uçak zafer çağlayan sayesinde sorgusuz yoluna devam ediyor. ilk entryde de belirttiğim gibi 2010 yılında aktifbank'ın deşifre olması ile egemen bağış ve "beyefendi" gibi siyasiler araya girerek abd'den ricacı oluyor. bu süreçte diğer siyasilerinde da yapılan işlemlerin kolaylaştırılması adına "yemlendiği" ve hem reza zarrab'ın hem sürece yardımcı olan siyasilerin oturdukları yerden "hayal bile edemeyecekleri" paralar kazandıkları biliniyor. yapılan her işlemden reza zarrab ve önüne yatanlar %4'er komisyon alıyor. iş o kadar çığrından çıkıyor ki; "beyefendi", reza zarrab ve zafer çağlayan'ı makamına çağırarak "bu yıl geçen yıl yaptığınız ticaretin iki katını yapmanızı istiyorum" diye hedef veriyor. hayırsever iş adamı reza zarrab emine ve bilal erdoğan'ın vakıflarına milyonlarca dolar bağışta bulunuyor.

    bu meselenin bir diğer ayağı ise; devrim generallerinden iran petrol bakanlığı sekreteri sayed ali akber mir vakili'nin ön ayak olduğu petrol ticareti. ki bu ayak reza zarrab'ın dahil olduğu doğalgaz ayağından daha çok ses çıkartacak bir mesele. çünkü diretk olarak devrim muhafızları ile irtbatlı bir durum. sayed ali akber mir vakili'nin araya bazı bürokrat ve milletvekilleri sokarak doğalgaz işinin benzerini petrol için de yapılması adına "beyefendi" ile görüşüyor. "beyefendi"den ricacı olunarak kendilerine yardımcı olması için ziraat ve vakıfbank'ın zarrab'ın yaptığı gibi karapara aklamada kullanılması sağlanıyor. hatta bu "akçeli" işlerin yapılabilmesi için, şu an burada ismini zikredip başımı belaya sokmak istemediğim, güvenlik bürokrasinden çok üst düzey bir yetkilinin aracı olduğu da kayıt altına alınan belgeler arasında.

    abd'deki bu dava 2010 yılından önce başlayan ve abd tarafından yürütülen bir soruşturmanın sonucu. türkiye ayağı ise 2010 yılında reza zarrab'ın adamlarından bazılarının rusya gümrüğünde valiz dolusu paralarla yakalanması sonucu, rus yetkililerin masak ve mali polise durumu bildirmesiyle başlıyor.

    bu davada henüz büyük kısmında gizlilik kararı kalkmamış deliller ve dosyalar bulunmakta. davada itiraflar sonrası 248 kişinin ismi geçtiği belirtilmekte. bunlar duruşmalar yapıldıkça ortaya çıkacak. 3000'e yakın tape, 500 binden fazla belgenin olduğu bir dava dosyasından bahsediliyor.

    daha önceki entrylerde de söyledim yine söyleyeyim. bu iş abd için bir ulusal güvenlik meselesi. uluslararası anlaşmalar ve bm güvenlik konseyi kararına rağmen, devrim muhafızlarının türkiye'de karapara aklayıp abd ambargosunu delmesine yardımcı olmak, üstelik bundan rüşvet ve komisyon almak, öyle hükümete darbe yapıyorlar deyip 17-25 dosyasını kapatıp polisleri görevden alıp hapsetmekle kurtulabileceğiniz bir iş değil.

    uluslararası hukuk bakımından; bm antlaşması’nın 25. maddesine göre birleşmiş milletler’in tüm üyeleri güvenlik konseyi’nin aldığı kararları kabul edip uygulamak zorundadır. üstelik fiilen ortadan kaldırılan anayasayamızın 90. maddesine göre de "usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir". yani bu dava; abd hukuku, uluslararası hukuk ve eğer bir gün geri gelirse de ulusal (türk) hukuk açısından da sonuç doğuracak bir davadır.

    not: başlığın ilk enrtysinde abd ve türkiye'nin bu soruşturmayı ortak yapmış olabileceğini, çünkü abd'de görülen dava dosyasındaki delillerin neredeyse 17-25 aralık dosyasıyla aynı olduğunu belirtmiştim. o günden bu yana yaşanan gelişmeler gösterdi ki; abd'deki dava dosyasına giren bu tape ve delillerin abd'ye gidebilmesinin bir nedeni daha var. o da artık yedi düvelin bildiği gibi reza zarrab'ın abd makamları ile anlaşarak abd'ye gittiği ve türkiye'deki dava dosyasındaki ek klasörlere yalnızca reza zarrab'ın avukatlarının sahip olduğu gerçeği. yani reza zarrab türkiye'deki davanın sanığı olduğu için tüm delil ve ek klasörlere sahipti ve bu bilgileri abd'ye vererek abd ile anlaştı ve miami'ye tatile gitti.
  • 30 ekim'de yapılacak ilk jürili duruşma öncesi taraflar son kez 25 eylül'de hakim karşısına çıkacak.***

    bu dava türkiye için neden önemli?

    abd'de dava açıldığında soruşturmada ismi geçen 91 türk'ün olduğu bilinmekteydi. siyasi nedenlerden dolayı bunlar taksit taksit ortaya çıkacak. bu işin sonu kendisine dokunacağını bilenlerin korkusu zaten soruşturma ve dava dosyasında isimlerinin geçtiğini bilmeleri ve sıranın önünde sonunda kendilerine geleceğini düşünmelerinden. reza zarrab üzerine kurulu bu davada ilk olarak zarrab'ın tutuklanması ise newyork savcılığı'nın işini kolaylaştırdı veya reza zarrab bu işten kurtulamayacağını anlayıp anlaşma yoluna gitti.

    reza zarrab'ın abd ile anlaştığını düşündüren nedir?

    abd'deki bu davanın temeli 2010 yılına dayanmaktadır. 2010 yılında abd hazine bakanlığı, iran'a uygulanan ambargonun delinmeye çalışıldığı ve bu yolla karapara aklandığı gerekçesiyle aktifbank'a ziyaretlerde bulunup konuyla ilgili mektuplar yollamıştır. redhack'in yayınladığı e-mailler de bunu teyit etmektedir. abd hazine bakanlığı reza zarrab'ın kurduğu paravan şirketler ve bu şirketlerin aktifbank'taki hesapları aracılığıyla karapara akladığı ve iran'ın ambargo altındaki parasının uluslararası dolaşıma sokulduğu belirtilmekteydi. yani reza zarrab 2010 yılından beri karapara aklama suçlamasıyla abd tarafından takip edildiğini bilmekteydi. bunu bilen biri de elini kolunu sallayarak abd'ye tatile gitmez sanırım.

    aktifbank'ın reza zarrab davasındaki yeri nedir?

    kanımca aktifbank bu davanın en kritik noktasını oluşturmakta. çünkü herşey aktifbank ile başladı. aktifbank bir çalık holding kuruluşu ve o dönemde çalık holding ceo'su berat albayrak idi. yine redhack maillerinden, dönemin aktifbank ceo'sunun abd hazine bakanlığı'nın maillerine cevap verirken berat albayrak'a danıştığı yani berat albayrak'ın tüm süreçten başından beri haberdar olduğu anlaşılmakta. diğer taraftan aktifbank'ın reza zarrab'ın karapara aklama işlemlerinden elde ettiği yaklaşık 30 milyar dolar civarındaki komisyonun da maliye kayıtlarında bulunmadığı masak raporuyla tespit edilmişti. yani aktifbank demek damat demek. damat demek ne demek? onu zaten biliyoruz.

    berat albayrak dışında durumdan haberdar olan siyasiler var mıydı?

    evet vardı. abd hazine bakanlığı'nın aktifbank'ı uyarması ve iran merkez bankası bank mellat ile olan para trafiğini kesmesi için süre tanımasının ardından banka yetkilileri dönemin dışişleri bakanı ahmet davutoğlu'na abd ile aracı olması için haber gönderildiği bilinmekte. yine dönemin tapeleri ve soruşturma dosyasında da bulunan ayrıca abd'deki soruşturmada da geçen "aktifbank meselesi" için 500 bin dolar ödenen egemen bağış da ismi geçenlerden. [bu arada çok sağlıklı olmamakla birlikte egemen bağış'ın da abd makamları ile işbirliği yaptığı ve itirafçı olduğu söylenmekte]. ayrıca dava başladığında eski ekonomi bakanı zafer çağlayan ve kardeşi mehmet şenol çağlayan ile eski içişleri bakanı muammer güler, eski avrupa birliği bakanı egemen bağış, halk bankası genel müdürü süleyman aslan'ın adlarının soruşturma dosyasında olduğu bilinmekteydi.

    bu dava nereye kadar uzanır?

    bunu kestirmek zor olsa da kimde biteceğini hepimiz tahmin ediyoruzdur. şöyle bir durum var ki; reza zarrab'ın karşılaştığı suçlamalar; karapara aklamak için suç şebekesi oluşturma, banka dolandırıcılığı ve iran'a uygulanan ambargonun delinmesi. yani mesele sadece iran ambargosunun delinmesi değil. karapara aklamak için suç şebekesi oluşturmanın içine, verilen tüm komisyonlar, rüşvetler, oluşturulan paravan şirketler, banka dolandırıcılığına da bu işlemlere göz yuman ve davada ismi geçen halkbankası, aktifbank, garanti bankası, kuveyt türk ve denizbank gibi bankalar girmektedir. daha önce şu entry'de (bkz: #67157645) de belirttiğim gibi, reza zarrab'ın türkiye'de yaptığı bütün telefon görüşmeleri abd tarafından kayıt altına alınmış ve dava dosyasına eklenmiş. yani bu işin içinde kim varsa hepsi yavaş yavaş ortaya çıkartılacak. ayrıca reza zarrab'ın verdiği rüşvetleri isim isim kayıt altında tuttuğu meşhur bir excel sayfası vardı. yani reza'nın bulaştığı herkes kayıt altında ve isimleri kahrolası federallerin elinde.

    davada türkiye'deki siyasiler dışında başka tanınmış isimler de var mı?

    evet var. bir çok tanınmış işadamının yanı sıra, bir beşiktaşlı olarak üzülerek söylüyorum ki, özellikle fikret orman bu işten zararlı çıkabilecek en önemli siyasi olamayan aktör olacak gibi. fenerbahçeli olduğu bilinen reza zarrab'ın vodafone park'tan loca satın alması herkesin hafızasında yer etmişti. fakat fikret orman ve reza zarrab ilişkisinin bunun çok ötesine geçtiği söylenmekte. ikili anlaşmalar,reklam, sponsorluk vb. ile reza zarrab'ın karapara aklamasına yardımcı olduğu dava dosyasında yer aldığı bilinmekte. ayrıca reza zarrab'ın beşiktaş'tan önce trabzonspor ile de benzer ilişkileri olduğu herkesin malumu. klüp bazında bir sorun yaşanmasa da reza zarrab'ın kara para aklamasına yardımcı olduğu gerekçesiyle klüp başkanlarının soruşturmaya dahil olacağı bilinen bir gerçek. futbol klüplerinin karapara aklamada kullanılması hakkında (bkz: futbola bu paraların nereden gelmesi sorunsalı/@eseysiz ureyen canli)
    bu arada büyük resim severler için yıllardır taraftarlara dayatılan passolig'in bir aktifbank hedesi olduğunu belirtmek isterim.

    abd'deki dava ile 17-25 davaları arasında bir bağlantı var mı?

    kanaatimce evet var. abd'deki dava dosyasında bulunan dinlemeler, tape dökümleri, suçlamalar, ifadeler ve deliller neredeyse 17-25 dosyasındakilerle aynı. sanırım bu ortak yürütülen iki ayaklı bir soruşturmaydı. reza zarrab ve dosyada adı geçen kişilerden türkiye'yi ilgilendirenler türkiye'de yargılanacak/ceza alacak, reza zarrab ise abd'ye iade edilecekti. fakat türkiye'de dosya ile ilgili hiç kimse yargılanamadı. dolayısıyla türkiye ayağı çökünce abd ayağı devreye girdi. böyle olunca türkiye'de yargılanması gereken fakat yargılanmayan herkes abd'deki davada yargılanacak. reza zarrab'ın türk vatandaşlığı dışında makedonya ve iran vatandaşlığı da bulunmakta fakat abd'nin iran ve makedonya ile suçluların iadesi anlaşması bulunmamakta.

    siyasilerin iddia ettiği gibi "türkiye iran'a uygulanan ambargoların tarafı değil, dolayısıyla ambargonun delinmesi söz konusu olamaz" tezi doğru mu?

    doğru değil. iran'a ambargo uygulanması birleşmiş milletler güvenlik konseyi'nde alınan bir karar. 1929 sayılı karar. oylamada 20 evet 2 ret 1 çekimser oy kullanıldı. türkiye, brezilya ile birlikte oylamada karşı oy kullanmış olmasına rağmen, ben bu kararı uygulamıyorum deme hakkına sahip değil. derse işte sonuçları bunlar oluyor. ayrıca ofac tarafından da ayrıntılı bir şekilde hangi banka ve şirketlerle ticaret kısıtlaması olduğu ayrıntılı şekilde açıklanmış. ayrıca abd tarafından türkiye'ye enerjiye bağımlı bir ülke olduğu için bazı ayrıcalıklar tanınmıştı. yani türkiye aldığı petrol ve gaz parası karşılığında borcunu, ambargo kuralları gereğince gıda, ilaç ve ziraat ürünleri ihraç ederek ödeyebilirdi. bu yöntem tercih edilseydi, hem iran'a borcumuzu ödeyecek hem de ihracat yaparak yaklaşık 25 milyar dolar gelir elde edecektik. gıda, tarım ve ilaç sektöründe 25 milyar dolar gelir elde edilemesi demek bugün tarımla alakalı hiçbir sorunun olmaması demek idi. fakat bu fırsat kişisel hırslar yüzünden kullanılmadı. ülke çok ciddi bir zarara uğratıldı. peki elde edilebilecek bu kar nereye gitti? tabiki bazılarının cebine, pardon havuzuna. diğer taraftan en basit bakış açısıyla, madem ortada iran ve türkiye arasında salt ticari bir ilişki var, neden iran bebek zencani gibi bu olaya karışan kişileri tutuklayıp idamla yargılıyor?

    bu ticaretin türkiye'ye bakan kısmı nedir?

    iran ile yapılan bu örtülü işlemler türkiye'de ve yurt dışında (özellikle dubai'de) kurulan hayali şirketler üzerinden, hayali ticaretler yapılarak ülke ekonomisi ciddi zarara uğratılmıştır. yine ekonomi ile ilgili olanlar hatırlayacaktır, o dönemde dış ticaret açığı altın ihracatı ile kapatılıyordu. kimsenin anlam veremediği bu olayın arkasında işte bu dava yatmaktaydı. yine merkez bankasının açıkladığı verilere göre tarihin en yüksek net hata/noksan rakamları bu dönemde karşımıza çıkıyordu. bilmeyenler için küçük bir hatırlatma; net hata/noksan ne kadar yüksek olursa ülkeye giren kayıt dışı para, yani karapara o kadar fazla demektir. bu işlemlerde bir devlet bankasının kullanılması ve tüm işlemlerin türkiye üzerinden yapılması, bu işlemlerden sadece abd'nin değil türkiye'nin de ciddi ekonomik zararlar gördüğünü göstermekte. yani sıradan bir ülkede bile yetkililerin bu işlemlere adı karışanlara sahip çıkmaları değil abd'deki davaya müdahil olup, devletin uğratıldığı zararın takipçisi olmaları gerekir.

    abd bu davayı ne kadar ciddiye alıyor?

    bence gayet ciddiye alıyor. iran'a ambargo uygulanmasının arkasında sadece ekonomik nedenler yatmıyor. bu aynı zamanda ofac tarafından tek tek belirtilen kişi, şirket ve bankalar aracılığıyla, iran'ın uranyum zenginleştirmesi, hizbullah ve devrim muhafızlarının fonlanmasını da kapsıyor. bu konular abd'nin hassas noktaları. yani abd bu işin ucunu kolay kolay bırakmaz.

    devam edecek...

    ----------------------------------------------------
    ***not: bu konuda ayrı bir başlık açmamın nedeni önümüzdeki günlerde davaya dahil olacak her yeni kişi için ayrı başlıkta yazmanın zorluğu ve davanın gidişatının tek başlık altında daha rahat takip edilebileceğini düşünmemdir. genel bir başlık bulamadım varsa oraya taşıyabilirim.

    https://www.bloomberg.com/…-in-iran-financing-probe
    https://sanctionssearch.ofac.treas.gov/
    https://www.state.gov/…tfs/spi/iran/jcpoa/index.htm
    https://www.nytimes.com/…anctions-case.html?mcubz=1
    https://www.justice.gov/…kish-government-owned-bank
    https://en.wikipedia.org/wiki/reza_zarrab
    https://www.washingtonpost.com/…_term=.989cdb504724
    https://www.ft.com/…546-93a2-11e7-bdfa-eda243196c2c
    https://www.newyorker.com/…y-iran-and-rudy-giuliani
    https://en.wikipedia.org/…s._sanctions_against_iran
    https://en.wikipedia.org/…y_council_resolution_1929
    https://www.law360.com/…ials-in-iran-sanctions-case
  • peşin not: davanın türkiye'ye yansımaları ve olası senaryolar" hakkında, tamamen subjektif ve "sesli düşünerek" lafın lafı açmasıyla yazılan işbu entryi çok fantastik ve komplocu bulabilir, müneccim boku yediğimi veya kıçım açıkta kalmışken yazdığımı düşünebilirsiniz. eğer ilginizi toplamak istiyorsanız önce bu videoyu izleyip, ardından da ergenekon davasının kilometre taşlarından biri olan 50 milyon dolarlık cdnin içeriğine (#39245575) bir göz atmak isteyebilirsiniz. nato ve ab'nin türkiye için stratejik bir hedef ve müttefik olduğunu düşünen birisi olarak türkiye'nin bu ittifaklarını sürdürmesi "zorunluluğu" olduğunu savunan birisiyim. dolayısıyla bu entry de bu perspektif ile yazılmıştır. let's get started..

    diyeceğim odur ki; bu davanın türkiye'ye yansımaları için çok fazla bir beklentiye girmeyin. hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. bu davanın türkiye'ye etkisi normal demokratik ülkelerde olması gerektiği gibi olmayacaktır. ilk duruşmada akp ve rte iktidarının son bulacağı gibi ütopik bir hayale kapılmayın. kimse çıkıp da "aaa biz yolsuzluk yapmışız, uluslararası anlaşmaları ihlal etmişiz, en büyük müttefiğimizin arkasından iş çevirmişiz, ülkeyi tehditlere açık hale getirmişiz kusura bakmayın hadi istifa ediyoruz" demeyecek. veya hiçbir savcı ve anayasal kurum bu davayı ihbar kabul ederek sorumlular hakkında işlem başlatmayacak. gündemden çıkması bir yayın yasağına, birkaç günlük internet kesintisine ya da gündemi değiştirecek sansasyonel bir olaya bakar. 17 aralık'da olmadı, malta belgelerinde olmadı, panama papers'da vb. olmadı yine olmayacak. halk aynı halk, bürokrasi aynı bürokrasi ve maalesef muhalefet aynı muhalefet.

    sanılanın aksine 27 kasım bir son değil, giderek büyüyecek tusunaminin başlangıcı olacaktır. bizim sadece türkiye ayağını bildiğimiz bu dava bir çok ülkeyi kapsayan geniş bir soruşturma. hindistan, katar, malezya, bae, endonezya gibi ülkelerinde dahil olduğu uluslararası örgütlü bir suçtan bahdediyoruz. bu dava 7 yıl önce olsaydı abd ile davada ismi geçenler belirli bir maddi ceza karşılığında anlaşır, birkaç gün konuşulur sonra herkes yoluna devam ederdi. şimdi ise abd, ab ve nato artık müttefiklikten çıkıp neredeyse rus işgaline hazır hale getirilen, halkının çoğunluğunun batı yanlısı olduğunu düşündükleri, 70 yıldır batının ve nato'nun en stratejik müttefiki olan türkiye'yi kaybetmemek için tüm kozlarını oynayacaktır.

    ceza, yaptırım ve uluslararası davalar: ilk olarak davaya adı karışan bankalara çok ciddi para cezaları söz konusu. bunun kaçarı yok. daha önce de abd, bankacılık sistemini zarara uğrattığı gerekçesiyle deutsche bank dahil bir çok bankaya milyarlarca dolar ceza kesmişti. eğer türkiye bu cezaları ödemeyi reddederse, ki reddedecek çünkü eğer kabul ederse aynı zamanda tüm suçlamaları da kabul etmiş olacak, iran bankalarına uygulanana benzer uluslararası ambargolar devreye girecek. ardından davada ismi geçen siyasiler ve destekçileri hakkında tutuklama kararları ve yurt dışındaki malvarlıklarının dondurulması adımı gelecektir. [daha şimdiden malezya, endonezya, katar gibi ülkelerde bulunan paralarını rusya'ya transfer etmeye başladılar.] sonraki adım bu dosyanın (ambargonun delinmesi) bm'ye gitmesi. bu adım sonrası sadece siyasilerin değil ülkenin hiçbir uluslararası siyasi meşruiyeti kalmayabilir. bu arada avrupa birliği de ekonomik ve siyasi yaptırım için abd'den gelecek işareti beklemekte. resmi olarak suça bulaşmış bir lideri ve partiyi hiç bir demmokratik avrupa ülkesi muhatap almaz ve maddi destekte bulunmaz. bu ise yine ekonomik ambargo ve kısıtlamalar demek. bu aşamadan sonra olabilecekler ise tam bir kabusa döşebilir. bu bizi yine üstü kapatılan bir başka uluslararası dosyanın açılmasıyla karşı karşıya bırakabilir. bu da "adana'da yakalanan mit tırları" dosyası. uluslararası alanda bu dosya ve öncesindeki "terör bağlantılı" kirli işler ile iktidar ve akp bir terör partisi olarak dünyaya lanse edilebilir. ab'nin elindeki bir diğer dosya ise 16 nisan referandumu. hile ile kazanıldığı herkesin malumu olan referandumda aslında halkın büyük çoğunluğunun mevcut politikaların karşısında ve batı yanlısı olduğu düşünülüyor. dolayısıyla aihm'den çıkacak bir karar iktidarın tüm uluslararası meşruiyetini ortadan kaldırır ve tüm işlemlerini şaibeli hale getirir. bu süreçte iktidarın başını reza zarrab davasından daha çok ağırtacak dava ise "michael flynn davası". reza zarrab davası neredeyse michael flynn davasıyla ve rusya ile ilişkilendirmek üzere. tüm bunlar olurken batı, türkiye'nin rusya güdümünde hareket ettiğini ortaya koymak adına "15 temmuz" tiyatrosu ve rusya bağlantıları istihbarat raporlarıyla ortaya saçabilir.

    tüm bunlar kanun tanımaz bir "çete"yi vazgeçirebilecek mi göreceğiz. bunların bir kısmı veya tamamının uygulanması veya iktidarın bunların uygulanacağını düşünmesi durumunda, ülkenin tepesindekilerin artık yurtdışına çıkamamaları ve türkiye'nin tamamen içine kapanarak rusya-iran ekseninde siyaset gütmesi anlamına gelir.

    türkiye'nin yüzünü doğuya dönmesi: işin acı tarafı abd ve batıdan yüz çevirip döndüğünüz yer rusya ve iran. iran'ın elinde reza zarrab'ın abd'ye verdiği dosya ve tapelerin onlarca katı bulunmakta. çok özel ve müstehcen arşivler dahil. iran istihbaratının türkiye'deki faaliyetlerini ve bağlantılarını bilseniz aklınız uçar. diğer tarafta ise "uçak düşürme" olayı ile elimizi kaptırdığımız, "15 temmuz" ile de kucağına oturduğumuz rusya. rusya'nın elinde ise daha önce bm'ye şikayet ettiği, ışid petrollerinin türkiye üzerinden satıldığı yönündeki dosya, rus büyükelçinin öldürülmesi dosyası ve tüm ayrıntılarıyla "15 temmuz" tiyatrosunun senaryosu bulunmakta. belki daha önemlisi ise doğalgazın vanası ve bm güvenlik konseyindeki "veto yetkisi". [şunu aklımızdan çıkarmayalım ki, batıdan ve nato'dan uzaklaşmak adına atılan her adımın arkasında rusya vardır ve olacaktır. buranın konusu değil ama, rusya'nın türkiye üzerindeki planları tarihin hiçbir döneminde rafa kalkmadı ve kalkmayacak.]

    iç dinamikler: tüm bunlar yetmiyormuş gibi ülke içinde de "gölge iktidar" olarak rusya ve iran'ın maşalığını yapan "bir hainler topluluğu" bulunmakta. bu "topluluğun" öncelikli amacı ise rte eliyle, tüm akp'yi ve tabanını sadece tabelası kalana kadar siyaset arenasından tasfiye etmek, son olarak da rte'nin fişini çekmek, türkiye'yi nato ve batıdan uzaklaştırarak suriye benzeri bir rejim kurmak. bunun içinse rusya ve iran'ın elindeki dosyalar ile rte'yi siyasi olarak rehin almış bulunuyorlar. bir gün abdullah gül, bülent arınç ve hüseyin çelik'in tutuklandığını duyarsanız anlayın ki rte'nin de kullanım süresi dolmak üzere. nato krizi sonrası hulusi akar'ın yapmış olduğu açıklamalar bir "nato ordusu" olan tsk'nın nato ittifakı içinde kalmaya devam etmek istek ve arzusunu ortaya koydu.
    geldiğimiz noktada kesin olan tek şey şu; "gölge iktidar" rte'nin kişisel zaaflarını kullanarak ülkeyi batı bloğundan ve nato'dan çıkartıp rusya-iran (avrasya) eksenine sokmaya çalışıyor. bunun gerçekleşebilmesi için son sözü söyleyecek olan kurum ise tsk'dır. silahlı kuvvetleri nato üyesi bir ülkeyi hiçbir şekilde avrasya bloğuna sokamazsınız. [15 temmuz'a, darbenin arkasında nato var söylemine, darbeyle ve cemaatle alakası olamadığı halde nato'da görev yapmış tüm kurmayların ihraç edilmesine bir de bu açıdan bakın]. tersten bakacak olursak nato, halihazırda bünyesindeki hiçbir ordunun avrasya bloğuna girmesine izin vermez. ekonomik yaptırımlar sonrası iyice sıkışacak olan rte bunun için her yolu deneyecek fakat bence (umarım) başarılı olamayacak.

    erken seçim: siyasi olarak sıkışan rte, hem ekonomik krizin etkileri derinleşmeden ve sandığa tamamen yansımadan, hem de zaten tek sesli olan medyada pompaladığı mağduriyet balonu sönmeden son çare olarak erken seçim kararı alabilir. seçim öncesi bozulacak ve yeni kurulacak ittifaklarla ortaya saçılacak gerçekler ise aslında hiçbir şeyin bildiğimiz gibi olmadığını bize gösterecek ama iş işten geçmiş olacak. işin içine seçim girince ben hala "mevcut şartlarda" rte'nin herhangi bir seçim kaybedebileceğini düşünmüyorum.

    devlet refleksi: burada belirleyici olacak olan ise "devletin refleksi" olacaktır. "devlet" bir kırılma noktasında. ya bu "uluslararası siyasi organize suç örgütü" ile ilişiğini kesip gerekeni yapacak ya da bir "terör devleti" olarak anılmaya başlayacak ve diktatöryal bir rejim altında varlığını sürdürecek. eğer batıya entegre olması beklenen bir türkiye isteniyorsa, bu entegrasyon her geçen gün diktatörleşen ve faşizme kayan bir yönetimle gerçekleşebilir mi? yok eğer batıya entegre olmayacak bir türkiye olacaksa; türkiye'nin doğusunda kaç tane demokratik hukuk devleti var ki türkiye de onlar gibi olsun? olacağın en iyisi iran, suriye gibi olur.

    tek adam rejimleri ve ekonomik kriz: tek adam rejimlerinin devrilebilmesi için halk desteğini kaybetmeleri önemli. türkiye'de iktidarın halk desteğini kaybedebilmesinin yegane yolu "halkın cebinin yanması"dır. yani ekonomik kriz. daha önce her krizde "yetiş ya katar yetiş ya el tamim" deyip işin içinden çıkıyorlardı. olmadı kendi çaldıklarını geri getirip değirmene su taşıyorlardı. ama artık ne katar var ne suudi sermayesi ne de kendi havuzlarında can suyu olacak bir damla. abd'nin bankalara keseceği ceza, ardından ab'nin uygulayabileceği ambargolarla ülke tarihinin en ağır ekonomik krizi bizi bekliyor. hatasını hata ile kapatmaya çalışan bir iktidar ve ekonomi yönetimi ise ülkenin gelecek on yıllarını ipotek ettirebilir. bugünlerde gündeme gelen, zaten varlık fonuna devredilen halkbak'ın isminin değiştirilmesi veya hisselerinin diğer bankalara devredilmesi gibi. abd ve ab'nin rusya'ya uyguladığı ekonomik yaptırımın bir benzerini de türkiye'ye uygulaması kaçınılmaz. rusya'nın nakit dolar reservi 500 milyar dolardı ve bu ambargoları kısmen savuşturabildi. bizde reel olarak 30 milyar dolar ya var ya yok, üstüne 400 milyar dolar dış borç var. üstelik rusya enerji ihracatı yapan bir ülke iken, türkiye hemen hemen her konuda dışa bağımlı bir ülke.

    savaş ekonomisi: tarih bize gösteriyor ki, bu çapta siyasi ve ekonomik krizleri örtbas edebilmek için sıkça baş vurulan yöntem: savaş ekonomisi. hem milli duygularla halk konsolide ediliyor, hem savaş ortamında ekonominin durumunu konuşmak vatan hainliği. bugün oturdukları yerden savaş çığırtkanlığı yapanların, ittihatçı kafasıyla yeni bir sarıkamış yaşatmamaları en büyük temennim. böyle bir atraksyon sefalete sürüklenecek milyonları ve derin bir kaosu beraberinde getirecek. daha önce defalarca yazdığım gibi suriye'de pyd ile girilecek bir çatışma kolaylıkla ülke içine sıçrayabilir ve ülkenin bölünmesiyle sonuçlanabilir. abd, ab, rusya, iran, hepsinin istediğini aynı anda alabileceği bir senaryo yok. bu da ben alamıyorsam kimse alamasın deyip ülkenin içine edilmesi demek.

    en az zararla atlatılacak tek çözüm: iktidardakilerin çekilmesi. dünya siyasi tarihinde bolca örneği bulunduğu gibi, iktidar sahipleri artık yolun sonuna geldiklerini kabul edip, yurtdışındaki malvarlıklarının bir kısmına dokunulmaması ve türkiye'de yargılanmama koşuluyla ailesiyle birlikte başka bir ülkeye, ister sürgün deyin isterseniz iltica, anlaşmalı olarak gitmesi. uluslararası davaların cezasını da ev hapsinde çekmesi. tabi bunu büyük bir erdem gösterip ülkenin içine etmeden de yapabilirler, taş üstünde taş kalmadıktan sonra da. peki ihtimal var mı? çalıntı da olsa mal canın yongasıdır derler.

    sonuç olarak: 15 yıldır tüm politikalarını iktidarını ömür boyu sürdürebilmek üzerine kuran, bu uğurda fiili olarak anayasal düzeni ortadan kaldıran, binlerce şehidi, milyonlarca insanı gözünü kırpmadan ölüme gönderebilen, kendi istikbali için devlet hazinesinin içini boşaltabilen, tüm yol arkadaşlarını tek tek satan biri(leri), yine iktidarını devam ettirebilmek için elinden geleni ardına koymayacaktır. yıllardır en büyük silahı "propaganda" olan bir iktidarın yine mağdurları oynayacağı "15 temmuz"dan daha kapsamlı bir prodüksyona girişmesi de şaşırtıcı olmayacaktır. nato meselesinde olduğu gibi "sözde" muhalefet de yenikapı'da yaptığını yapar, güya milli duygularla hareket ederek "gölge iktidar"ın oyununa düşer, nato'dan ayrılma ve savaş çıkırkanlığına destek verirse, uzun bir süre artık bu ülkeden bişey beklemeyin. yunanistan'da mülteci olmak için sınırda uzun kuyruklar görebilirsiniz.

    sonucun ve entry'nin şerhi: ben bunca yıllık hayatımda bugüne kadar türk siyaseti hakkında kesin bir tahminde bulunup da tutturabilen kimse görmedim ki ben ne olacağını tahmin edebileyim, hele de böyle karmaşık ilişkilerin, bir günde üç dört farklı gömlek giyebilen, sabah başkasının akşam başkasının önüne yatan siyasilerin olduğu bir ortamda. bu enrtyi yazdığım sıralarda, 30 yıldır zimbabve cumhurbaşkanı olan mugabe'nin kendi kurduğu parti tarafından liderlikten azledildiğini, eşinin ise ihraç edildiğini okudum. zimbabve halkı bile eninde sonunda durumu ayıkdıysa, bizimkiler de elbet günün birinde ayıklar, umudunuzu kaybetmeyin. tekerrür eden tarihi göz önünde bulundurursak, tek söyleyebileceğim her ne olacaksa önümüzdeki iki yıl içinde yani 2019'a kadar gerçekleşeceği, rte ve işbirlikçilerinin ise eninde sonunda holywood filmlerine konu olacak, tarih ve siyaset kitaplarında ders olarak okutulacak ibretlik bir sonlarının olacağı.
  • ve beklenen son geldi...
    artık rte'nin adının iddianemede resmi olarak geçtiği kesinleşti.

    the new york times, mahkemenin rte, zarrab, bakanlar ve diğer yetkililer arasında geçen tapeleri delil olarak kabul ettiğini duyurdu. buna göre rte'nin zarrab ve halkbank üzerinden abd ambargosunun ve uluslararası "ambargoların delinmesi talimatını veren kişi" olarak kayıtlara geçtiği belirtilmekte.

    kaynak

    bunun türkiye'ye bakan tarafları ise şöyle;
    1- abd mahkemelerinin tapeleri delil kabul etmesi, tapelerin "sahte" olmadığını ortaya koydu.
    2- "tapeler sahte" hükümete darbe yapılıyor denilerek yapılan tüm eylemler şaibeli hale geldi.
    3- rte yaptığı eylemleri tc adına yaptığı için kendisi, çevresi ve türkiye'ye çok ciddi yaptırımlar uygulanabilir.
    4- uluslararası meşruiyetini kaybeden bir rte ve rte'nin siyasi durumunu fırsata çevirmek isteyenler ülkeyi gözünü kırpmadan kaosa sürükleyebilir.

    not: haberde, rte'nin direk olarak ambargonun delinmesi emrini verdiği bir tape bulunmadığı fakat reza zarrab ve zafer çağlayana verdiği emirlerin ambargonun delinmesi ile sonuçlandığını belirtiyor. önceki entrylerde de belirttiğim gibi reza zarrab'ın itirafçı olduğu göz önüne alındığında, herşey reza zarrab'ın iki dudağı arasında. bu da rte'nin hiçbir tc vatandaşına göstermediği ilgiyi neden reza'ya gösterdiğini de açıklamakta sanırım.
  • bahis konusu olan herkesin kendi kabilesinin politikacısını, fiskelemeye kıyamadığı masum al kınalı kuzu gördüğü türkiye ise eğer, bu ve benzeri suçlarda kimin hangi tarafı seçtiği de beyhude; son yirmi yıldaki pozisyon alışları karalama tahtasına dönen ana siyasi kamplar vesilesiyle gördüm ki türkiye'de ilkesel siyasetin kırıntısı da yok, burada sadece ve sadece konjonktürel siyaset var. ilkesizliğin adına kurban verilen tek prensip olduğu bu vasatlık çukurunda insan hakları, demokrasi, şeffaflık, hukuk üstünlüğü birer temel prensip* değil, ancak geçmişteki acının, gelecekteki rövanşizmin, veya şimdiki zamandaki siyasi konjonktürün bir vasıtasından ibaret. şimdilerde göz çerezi kadar kalmış hak ve demokrasinin adına nefes alıp veren pek çok gırtlak da kendi siyasi mâzilerinin garantörlüğündeki dil oyunlarıyla konuşuyor belki de.

    1999'da merve kavakçı, başörtüsü yüzünden haklarından edilince hak mücadelesine başlamıştı ve meclisten atılmasına yol açan giydiği o başörtüsü de abd'de insan hakları sembolü olarak müzede sergilenmişti; o zamanlar "millici" kemalistler, hak arayışındaki merve kavakçı'yı "kökü dışarıda" yapmışlardı hemen. cinayete teşebbüs ile aşk-ı muhabbet haricinde hesabı bir türlü kesilemeyen o müphem batının birer truva atıydı muhafazakarlar ancak. kürt kimliği üzerine, köy boşaltmalar veya 90'lardaki fail-i meçhul cinayetler üzerine konuştuğunuzda da "kökü dışarıda" olurdunuz, merzifon eşeği kadar bile dinlenmezdiniz. zira haklar ve demokrasinin illa ki kılıfına oturtulabilir dar bir şablonu, piyon ve efendileri olması gerekir türkiye'de; ilkesel biçimde herkesi içeremez. artık zorla evrenselci konuma itilen kemalistler, muhafazakarların geçmişlerine benzer şekilde hak arıyorlar, ama onlara karşı da şimdi muhafazakarlar, bulaştıkları karanlık işlerin zoraki konumlandırmasıyla bu kez "millici" üniformasını giyerek saldırıyorlar; işler tersine döndü, muhafazakarlar "milli", kemalistler "hain" oldular şimdi de. az kalsa baas rejimi kuracak muhafazakarlar ülkede fellik fellik "hain" arıyor. bu yüzden türkiye'deki evrenselcilik de, yerlicilik de prensiplere göre değil, tarafların kendi siyasi gündemlerine veya saklamaya çalıştıkları suçlara, becerisizliklere ve politik fiyaskolara göre belirlenir. şimdilerde rıza sarraf davasında suçu inkâr edemeyeceği için faturayı üstüne yıkacak kişi arayan mehmet hakan atilla ile süleyman aslan da pek tabii türkiye'de devlet başkanlığına kadar yükselebilirlerdi, o çocukluğumuzdan beridir her protokolde gördüğümüz ilkesiz ve arsız türk bürokratı sıfatını kusursuz sergiliyorlar çünkü.

    eğer 15 temmuz'da başbakan kemal kılıçdaroğlu olsaydı, muhafazakarlar böyle iştiyakla sokağa çıkar, darbe karşıtı mı olurlardı?, böylesi cansiperâne bir demokrasi teamülü mü var kitlelerde gerçekten?. yahut rıza sarraf davası veya ülke içindeki yolsuzluklar, muhalefette akp'nin, iktidarda ise suçlu bir chp'nin olduğu bir alternatif evrende yaşanıyor olsaydı, o aydınlanma prensiplerine bağlılığını ifade edenler yine "kara para aklama, yolsuzluk ve rüşvet her yerde suçtur" diyebilecekler miydi?. otonom kurumlarca kendi kendine işleyebilen, sorumlu tutulabilir olan ve muhafazakar/kemalist kabile büyücülerine bakarak birkaç yılda bir baştan aşağı resetlenmeyen bir ülke halen hayal; tek işlevi dönmekse eğer, mevlevi dervişi sol ayağı üzerinden mi, yoksa sağ ayağı üzerinden mi dönmüş ne önemi var?, henüz daha nefes alıp şöyle oturmayı becerebilmiş değiliz. ihaleye giren, politikacı camiasıyla oturup kalkan herkesin az çok bildiği sırlar ifşa edilir türkiye'de her gün, biz de şok olmuş gibi yaparız. çizgisel veya sarmal bir tarihin değil, ancak döngüsel bir tarihin içindeki bitmeyen nümayişte batıp çıkan herkes birbirini "hain" ilan ediyor ülkede o kadar, fazla şeyetmeyin.
  • anlam veremediğim bir şekilde abd basını heyecanla bu davanın reza zarrab'ın ifadeleri doğrultusunda abd'de yürütülen michael flynn soruşturması ile ilişkilendirilmesini bekliyor. bu davanın michalel flynn'a, michael flynn'dan flynn'ın rusya ile ilişkilerine, buradan rusya'nın seçimlere müdahelesine, sonucunda da donald trump'ın başkanlıktan azli sürecine nasıl entegre olacağını, entegre olup olmayacağını veya ne kadar olacağını da önümüzdeki günlerde göreceğiz.

    bunun nasıl olacağı konusunda bunlar (#72417361) dışında bir bilgi yok.* fikir yürütecek olursam, bu iddialar son bir aydır ayyuka çıkmış durumda. son bir ay içinde bu davada ortaya çıkan tek olağan dışı gelişme dünkü duruşmada belirtildiği gibi reza zarrab'a yöneltilen 6 suçlamaya ek olarak 7. suçlama olarak "hapishanede görevlilere rüşvet vererek "cep telefonu" ve alkol dahil bazı yasadışı şeylere ulaşım sağlaması" ve bunu itiraf etmesi. bu konuda telefon ve benzeri araçlara ulaşmasında türkiye'den veya rusya'dan birilerinin michael flynn'den istekte bulunmuş olması veya telefon ile yapılan görüşmelerin michael flynn veya michael flynn'ın etrafındaki kişilerle irtibatlı olması da aklıma gelen senaryolardan biri. [edit: reza zarrab'ın tanık olarak verdiği ifadelerin ardından ortaya çıkan yeni gelişmeler ise; kendisi abd'de tutuklu iken hapisten çıkartılabilmesi adına avukatlarının yaptığı siyasi görüşmeler ve hapiste kendisine bıçak çekilerek itirafçı olmaması için ölüm tehdidi alması.]

    ek olarak şunu da belirtmek isterim ki; reza zarrab'ın rusya ile irtibatlandırılması abd savcılığı için en kolay nokta. nasıl diyecek olursanız; daha önce de belirtmiştim reza zarrab 2005 yılından beri iran parasını aklama dışında zaten karapara aklama faaliyetlerinde buluyordu. 17 aralık iddianemesinin başında bu faaliyetlerin önce "eski yöntem" ile yapıldığından bahsediliyordu. eski yöntem denilen şey, rus bankalarının sıcak para ihtiyaçlarını karşılamak için türkiye üzerinden valizlerle rus bankalarına nakit para transferi ve nasıl yapıldığı anlatılıyordu. bunun doğru olduğunu kabul edersek, ki doğru, reza zarrab'ın türkiye'nin yanısıra rusya için de çalıştığı kesin. dolayısıyla geriye sadece reza zarrab'ı michael flynn ile irtibatlandırma kalacak.

    dava beklenenden renkli geçecek gibi görünüyor...
  • davadaki delillerin bir kısmı dün duruşmanın sonunda hakim richard berman tarafından kamuya açıldı ve gazetecilere dağıtıldı. davayı daha iyi takip edebilmek adına kamuya açılan tüm delilleri bu entry altında toplayacağım. tüm deliller gerçek ve dava dosyasından almıştır.

    1.reza zarrab'ın rüşvetlerini kaydettiği meşhur excel sayfası 1.bölüm
    2.reza zarrab'ın rüşvetlerini kaydettiği meşhur excel sayfası 2.bölüm
    3. rte ve ali babacan'ın isminin geçtiği tapenin dökümü. türkçe ingilizce
    4.reza zarrab'ın iran cumhurbaşkanı'na ekonomik cihad ile ilgili yazdığı mektup.
    5.hakan atilla ile reza zarrab arasında gıda işi üzerine bir tape1.tape2
    6-zarrab ve şirketlerinin iran ve halkbank arasındaki hesap hareketlerinin dökümü. döküm1 döküm2 döküm3 (kaynak)
    7-zarrab ve savcılık arasındaki anlaşma metni.
    8-hakan atilla'nın ilk gözaltına alınma görüntüleri.
    9-zarrab ve aslan arasında 28 sayfalık "viber" görüşme dökümü.

    not: deliller yayınlandıkça ekleme yapacağım. deliller yabancı gazetecilerin twetter'da paylaştıkları belgeler. tıklamızda bir sakınca olmaz kanımca :)
  • edit 3: 20 kasım'da yapılması planlanan juri seçimleri bir hafta (27 kasım'a) ertelendi. türk basınında çıkanın aksine nyt adliye muhabiri benjamin weiser, 27 kasım'daki ilk jurili duruşmanın bir hafta ertelenmediğini, 27 kasım'daki juri seçimlerinden hemen sonra muhtemelen bir iki gün sonra başlayacağını bildirdi. yani ilk jürili duruşma için net bir tarih yok. juri seçimleri nasıl yapılacak diye merak edenler şuradan faydalanabilir. bugün iki saatlik gizli bir duruşma yapıldı. reza zarrab yine katılmadı. rivayet odur ki; hakan atilla da tünelin sonundaki ışığı görmüş.

    edit 2: türkiye'nin abd'ye nota vermesinin gölgesinde bugün (16 kasım) da taraflar bir kez daha hakim karşısına çıktı. bu duruşma öncesinde hakim mehmet hakan atilla'nın deliller üzerinde gizlilik kararının kaldırılması isteğini reddetti. buna ilaveten davada adı geçen "şahıs 1" isimli kişi hakkındaki bilgilere erişim izni verdi fakat bu bilgilerin avukatlar ve tercümanlar haricinde paylaşılmasını yasakladı. bugünkü duruşmaya reza zarrab yine katılmadı ve hakim 17-25 aralık tapelerinin mahkemede dinletilmesine karar verdi. hakim 20 kasım 2017'e bir ara celse daha koydu.

    edit 1: ilk jürili duruşma 27 kasım 2017'de. 25 eylül'de yapılan duruşmada hakim; 30 ekim'de yapılması planlanan ilk jürili duruşmanın, tarafların dosyada ortaya çıkan değişikliklere hazırlanabilmesi için 27 kasım'dan önce yapılamaycağını açıkladı.

    özet: türkiye'de herşey bu dava ile başladı, herşey yine bu dava ile son bulacak.

    rte'nin bugün reza zarrab davasını kastederek abd'ye yönelik yapmış olduğu "vatandaşımı tutuklayacaksın, sonra da itirafçı olarak kullanmak isteyeceksin" açıklaması ile artık yolun sonunu kendisinin de görebildiğini gösterdi. şurada (#71286029) da belirttiğim gibi abd konsolosluk çalışanın tutuklanması, ilerde reza zarrab davasında ortaya çıkacak gelişmelerde "bakın bu işin arkasında abd var, bize komplo kuruyorlar" diyebilmenin alt yapısıdır.

    davayı takip etmek için abd'ye giden chp genel başkan yardımcısı erdal aksünger, “bu davanın ucu patron kimse ona dayanır. soruşturma dosyasında patron var” diye bir açıklama yapmıştı. reza zarrab'ın meşhur excel sayfasında ise "cash to yukarı" diye bir ödeme kalemi (!) mevcuttu. bunlar aslında yaklaşmata olanın birer habercisi.

    davadaki en önemli gelişme ise emine erdoğan isminin artık resmi olarak dava dosyasında yer alması. reza zarrab'ın avukatları, kendisinin hayırsever bir işadamı olduğununun bir kanıtı olarak reza zarrab'ın, emine erdoğan'ın kurucusu olduğu togem-der'e yapmış olduğu yaklaşık 7 milyon dolarlık bağışları makbuzları ile birlikte dosyaya koydu. abd'de adalet bakanı olması beklenen bir avukatın böyle bir mallık yapabilmesi ihtimal dışında olduğu göz önüne alınırsa, ilk entryde de belirttiğim gibi reza zarrab çoktan abd ile işbirliği yapmış, itirafçı olmuş bulunmakta.

    bunun dışında reza zarrab'ın avukatları türkiye'den 15 tanıkları olduğunu, bu tanıkların tutuklanma endişesi ile abd'ye gelemediklerini, bir sonraki duruşmada telekonferans yöntemi ile duruşmaya dahil olacaklarını belirtti. yani anlayacağınız ortalık ısınıyor..
  • tape ve dökümlerin hukuki statüsü: şunu kabul etmeliyiz ki; türkiye'deki "ceza ve yargılama usul hukuku" ile abd'deki birbirinden çok farklı ve bu dava abd'de görülmekte. dolayısıyla gerçekleri görmezden gelmeye devam etmek isteyen bir grup her ne kadar "deliller hukuksuz" diye bağırsa da dava abd yasaları neyi gerektiriyorsa o şekilde görülecektir.

    bu bağlamda, abd'de mahkemeye sunulan deliller iki şey için sunulur. birincisi; suçlamayı kanıtlamak için, ikincisi; söylenen ifadenin doğruluğunu kanıtlamak için. birincisi (suçlamayı kanıtlamak) için olan delil/tape türkiye'deki gibi hakim kararıyla elde edilmesi lazım. ikincisinin ise bu zorunluluğu yoktur, gerçek olduğu sürece bu tape/döküm delil olarak kabul edilir fakat sanığın suçlanmasında kullanılamaz. şöyle ki; bilindiği gibi reza zarrab savcılıkla işbirliği yapıyor ve itirafçı olarak ifade veriyor. davada karar mercii ise jüri. savcılığın hakan atilla'ya yönelttiği suçlamaların dayanağı reza zarrab'ın söyledikleri. peki jüri reza zarrab'ın söylediklerinin doğru olduğunu nerden bilecek? işte burada nasıl elde edildiği önemli olmayan tapeler devreye giriyor. reza zarrab diyor ki; ben ambargoyu deldim, delerken de şunları şunları yaptım, şunlarla şunlarla görüştüm. jüri diyor ki, iyi de nerden bilelim söylediklerin doğru olduğunu? savcılık da diyor ki ahan da tape ve dökümler. jüri diyor ki iyide bu tapelerin doğru olduğunu nerden bilelim peki? burada yetkili kurum ve bilirkişi raporları ve hakim devreye giriyor.şurası çok önemli, eğer savcılık, mahkemeye gerçek olmayan ve hukuki yollardan elde edilmeyen tek bir delil dahi sunarsa dava düşüyor. yani bu iş çocuk oyuncağı değil.

    kaynak: bu konuda çok aydınlanacağınızı düşündüğüm new york'da görev yapan bir türk avukatın (arda beşkardeş) konu ve dava hakkındaki görüşlerini izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. video 1 video 2 video 3 video 4

    not: abd hukukuna hakim yazarlar varsa, fazlası içi aydınlatabilir.
    edit:imla
  • bu sefer toplaşmayın! dava ile ilgili teknik ve karmaşık bir konuyu ilgi duyanlar için mümkün olduğunca kısa şekilde özetlemeye çalışayım.

    konu:
    ofac yönetmeliği. yaptırımlar ve yargılamaların hukuki dayanağı.

    incelenme nedeni:
    bu davanın görülme nedenini oluşturması, halen devam eden duruşmalarda savunmanın hakan atilla'nın bu yönetmelik çerçevesinde yargılanamayacağını iddia etmesi, bu davanın daha önce bir emsalinin (içtihat yolu) olmaması, duruşmalarda geçen bazı teknik terimlerin (birincil yaptırımlar, ikincil yaptırımlar vb.) anlaşılamaması gibi nedenler. önce biraz teknik bilgi paylaşalım...

    ofac ve ofac yönetmeliği:
    office of foreign assets control (ofac), yabancı varlıkları kontrol ofisi, abd hazine bakanlığına bağlı olarak çalışan bir birim. amacı, diplomatik, ekonomik, ceza infazı, insani ve ulusal güvenlik amaçları doğrultusunda ekonomik yaptırımlar uygulamak. abd'de ekonomik yaptırımlar 1917'de yasalaşan, trading with the enemy act (twea)'e göre uygulanmakta iken 1977'den bu yana international emergency economic powers act (ieepa)'e göre uygulanmaktadır. bu kanunun amacı, "abd'de ve abd dışında abd'nin ulusal güvenlik, dış politika veya ekonomik çıkarlarını korumak adına olağan dışı veya olağanüstü tehditlere karşı koymak" olarak belirtilmiştir. kısaca, abd çıkarlarına karşı iş yürütenlere karşı ekonomik yaptırım uygulamak ve bunların takipçisi olmak.

    yönetmeliğin kapsamı:
    bu yönetmelik "dünyanın her yerindeki abd vatandaşlarını, başka ülke vatandaşı olsa da abd'de yerleşik kişileri, abd kanunlarına tabi tüzel kişileri, abd'de yerleşik tüm tüzel ve gerçek kişileri ve tüm abd vatandaşlarının sahip olduğu veya yönettiği tüzel kişilikleri" kapsamaktadır.

    önemli not: bu kapsamdan anlaşılabileceği üzere hakan atilla, reza zarrab, halkbank ve türkiye görüldüğü ve savunma avukatlarının iddia ettiği gibi bu kapsama girmemektedir. devam edelim...

    yaptırım türleri:
    ofac üç tür yaptırım çeşidi uygulamaktadır.
    birincisi; country-based sanctions, yani ülke bazlı yaptırımlar. bu geleneksel olarak uzun yıllar uygulanan yaptırım bir türüdür. halihazırda iran, burma, orta afrika cumhuriyeti, sudan, suriye, küba ve kuzey kore abd tarafından yaptırım uygulanan ülkeler listesinde bulunmaktadır. bu yaptırım türünde genel olarak mal ticareti, hizmet ticareti, teknoloji ticareti ve finansal işlemler çeşitli düzenlemelerle ayrı ayrı veya birlikte yaptırım altına alınmaktadır.
    ikincisi; list-based sanctions (smart sanctions), yani liste bazlı (akıllı) yaptırımlardır. 90'ların sonunda uygulanmaya başlanan bu yaptırım türünde, tüm ülkeye yaptırım uygulamaktansa belirli kişi ve kuruluşlara yaptırım uygulayarak; terörizm, uyuşturucu trafiği, kitle imha silahlarının yayılması, insan hakları ihlali, soykırım ve uluslararası organize suçlara bulaşmış kişi kurum ve kuruluşları bir liste halinde yayınlanmakta ve sürekli güncellemektedir. bu ilk iki yaptırım türüne "primarly sanctions" da denmektedir.

    (ve geldik dananın kuyruğunun koptuğu yere...)

    üçüncüsü; secondary sanctions, yani ikincil yaptırımlar. bu yaptırım türü nispeten çok yeni (2010'dan bu yana uygulanan) ve bir çok tartışmayı beraberinde getiren bir uygulama. temel olarak iran için uygulanmaya başlanan (bu sıralar kuzey kore için de uygulanma hazırlığında) bu yaptırım türü yukarıda sayılan yönetmelik kapsamındaki kişi ve kuruluşların yanısıra, yabancı finans kurumlarını, yaptırımları delen abd vatandaşı olmayan kişileri ve iran ile iş yapan `tüm diğer (abd dışı) kişi, kurum, ülke, rejim ve organizasyonları` kapsamaktadır. bu yaptırım türü abd vatandaşları için de sonuç doğurmaktadır. çünkü, eğer bir abd vatandaşı ikincil yaptırım uygulanan abd dışı bir kişi ile iş yaparsa o da yaptırımları ihlal etmiş sayılabilecek. hukuki açıdan tartışılan kısmı ise abd yargı alanına girmeyen herkes için de sonuç doğurması. bu da beraberinde hak ve yargı gaspı gibi tartışmaları da beraberinde getiriyor. fakat iran ve benzeri ülkelere uygulanan yaptırmaların etkili olabilmesi için bu tür bir yaptırım tarzı da zorunludur. sadece abd vatandaşlarını ve abd'yi kapsayan bir yaptırımın, iran'ın nükleer enerji ve terörizmin desteklenmesi için ihtiyacı olan ekipman ve finansmanı üçüncü kişi ve ülkelerden elde etmesini engelleyici bir yönü bulunmamaktadır.

    şunu belirtmekte fayda var ki; ofac tarafından yaptırım listesine alınan kişi, kurum veya devletlerle tüm ekonomik ilişkilerin kesilmesi zorunluluğu yok. ofac tarafından yaptırım uygulanan kişi ve kuruluşlarla iş yapmak isteyenlere yapılacak ticaretin kapsamını belirleyici genel ve özel olmak üzere iki tür lisans verilmektedir. bu lisansa sahip olanlar belirli kurallar çerçevesinde ekonomik ilişkilerine devam edebilmektedir.

    yukarıdaki yaptırımlar aynı anda uygulanabileceği gibi farklı zamanlarda ayrı ayrı da uygulanabilmektedir. iran'ın nükleer programı ile ilgili uygulanan "ikincil yaptırımlar" (secondary sanctions) p5+1 ile iran arasında varılan anlaşma gereği 16 ocak 2016 tarihinde askıya alındı. bununla birlikte yasaklı bulunan 400 kişi ve kuruma uygulanan yaptırımlar da kaldırılmış oldu. fakat birincil yaptırımlar halen devam etmektedir. buna göre;

    abd vatandaşları için: abd kişileri için iran yaptırımlarının (birincil yaptırımlar) devam etmesi sebebiyle abd finansal sistemi üzerinden iran işlemi halen yapılamamaktadır. diğer bir ifadeyle, bir iran vatandaşının usd para birimi üzerinden uluslararası para transferi yapması uygun değildir. yurtiçi usd para transferleri de abd finansal sistemi üzerinden gerçekleştiğinden iran vatandaşlarının/şirketlerinin başka bir bankaya usd para transferi üzerindeki kısıtlamalar devam etmektedir.

    abd vatandaşı olmayanlar için: halen yüzlerce iranlı kişi ve şirket abd'nin yaptırım listesinde bulunmaktadır. bu listedeki kişi ve kurumlarla işlem yapılırsa ilgili kişilere (örneğin türk finansal kurumlarına) abd tarafından yaptırım/ceza uygulanabilecektir. birincil yaptırımlar devam ettiği için abd kişi ve kurumları aracılığıyla abd finansal sistemi üzerinden iran işlemi yapılması hala ceza/yaptırıma dahildir. önemli bir nokta; usd para biriminin kendisi üzerinde bir yaptırım bulunmadığından, örneğin bir iran vatandaşının/kuruluşunun bir türk bankasında usd hesap açması serbesttir. ancak, bu hesaptan takası abd üzerinden gerçekleşecek bir para transferi yapılması yasaktır. yani swift kullanılarak yapılan her usd hareketi yaptırıma dahildir.

    görülmekte olan davada yaşanan tartışma:

    görülmekte olan "united states of america -against- hakan atilla" davasında yaşanan tartışma ise davanın "birincil yaptırımlar"ın mı yoksa "ikincil yaptırımlar"ın mı ihlaline dayandığı. eğer birincil yaptırımlara dayanıyorsa bunun adb hükümranlık alanı dışındaki kişi kurum ve kuruluşları bağlamayacağı belirtiliyor.

    bir diğer tartışma ise, ekonomik yaptırımların delinmesi abd hazine bakanlığı'nın yetki alanında olduğu. dolayısıyla adalet bakanlığının bu konuda soruşturma yapmasının mümkün olmadığı.

    burada unutulan bir konu var o da; dava konusu olarak ihlal edildiği öne sürülen suçlar,
    1-abd ve abd hazine bakanlığı'nı dolandırmak için kumpas kurmak,
    2-uluslararası acil ekonomik güç yasası'nı (international emergency economic powers act) delmek için kumpas kurmak,
    3-bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak,
    4-bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak için kumpas (örgüt) kurmak,
    5-kara para aklamak,
    6-kara para aklamak için kumpas (örgüt) kurmak.
    yani görüleceği üzere 2 nolu suçlamayı çıkarsanız bile tüm suçlamalar "adli yargı" nın konusu.

    burada ince bir nokta var. eğer hukuki dayanak olarak "birincil yaptırımlar"ı esas alırsanız, sanıklar üzerlerine atılı suçları işlerken organize bir şebeke kurmuşlar ve bu şebekede bir takım abd bankalarını da kullanmışlar. yani bu organizasyonun bir ayağını da abd oluşturmaktadır. dolayısıyla abd bankalarının olaya dahil olması, diğer ifade ile "swift" kullanımı abd'ye birincil yaptırımlar açısından da olaya müdahil olma hakkı veriyor.

    ikincil yaptırımlar konusunda zaten bir kafa karışıklığı bulunmamakta. ikincil yaptırımlar açısından (tartışmalı olsa da) abd hazine ve savunma bakanlığı'nın yetki alanına girmektedir. bu sadece abd'nin değil, ab ve bm güvenlik konseyinin de ortak uyguladığı bir karar. yani iran'a yaptırım uygulayan tek ülke abd değil. ilerde ab de iran'a yaptırımların delinmesi konusunda "euro"nun bankacılık sistemini dolandıracak şekilde kullandığını söyleyerek soruşturma başlatabilir.

    sonuç:
    bu kısmı okuyunca "o zaman bunca şeyi niye anlattın?" diyeceksiniz. çünkü; gelinen noktada hangi yaptırımın delinmiş olduğu veya kim tarafından delindiğinin abd hukuku açısından bir önemi yoktur. çünkü görülmekte olan davada abd vatandaşı olmayanlar hakkında adli soruşturma başlatılması "ieepa" ya göre değil "ndaa 2012"ye göre yapılmaktadır. ndaa 2012, natioanal defence authorization act, milli savunma yetki kanunu, 11 aralık 2012'de yürürlüğe giren ve özetle; iran yaptırımlarını delen veya delinmesine yardımcı olan abd dışı kurum ve kuruluşlara da yaptırım ve soruşturma yapılabilmesinin önünü açan kanun. ayrıca bu kanunun uygulanması için yürülüğe konulan çok sayıda "executive order" (kanun hükmünde kararname) söz konusu. bu ndaa ve executive orderlar açıkça ofac, hazine bakanlığı ve adalet bakanlığına ilgili konularda soruşturma yapma ve dava açma yetkisi vermektedir. (bu kanun ve kararnameler aynı zamanda türkiye gibi iran ile enerji ithalatı yapan ülkelere de imtiyazlar tanımaktadır). öte yandan bu dava sadece finansal yaptırımların ihlalini değil terörizmin finansmanı ve desteklenmesini de kapsamaktadır. bu da zaten hem twea hem de ieepa'da açıkça "ulusal güvenlik" vurgusu yapılarak belirtilmiştir. ama davada savunma avukatları işleri gereği bunu görmezden gelerek, savcının ifadesiyle "suyu bulandırmaya" çalışıyorlar.

    özetle, bu dava abd'nin kendi iç dinamikleri ile ilgili bir dava, türkiye'de kim kime rüşvet vermiş davası değil. her konuda olduğu gibi aşağılık kompleksinin dışa vurumu olarak üstünüze alınıp, "bu türkiye'ye karşı açılan bir davadır" edebiyatı yapmanın bir anlamı yok. bu uluslararası organize suç örgütüne (ilerde terör örgütüne de evrilebilir) bilerek ve isteyerek yardım ve yataklık eden türkler varsa da bu konuda bizi değil abd'yi ikna etmeleri gerekmektedir. yani hamama kim girdiyse o terlesin, bizlik bişey yok yani...

    neyse! bu dava daha çok su götürür...

    -----------------------------------
    https://www.swedishclub.com/…anctions - us 2016.pdf
    https://www.law.upenn.edu/…a.j.int'll.905(2009).pdf
    https://ofaclawyer.net/…conomic-sanctions-programs/
    https://www.treasury.gov/…/documents/jcpoa_faqs.pdf
    https://www.exportcompliancematters.com/…companies/
    https://www.skadden.com/…ondary-sanctions-understan
    https://www.treasury.gov/…/programs/pages/iran.aspx
    https://sanctionssearch.ofac.treas.gov/
    https://www.treasury.gov/…fac/downloads/sdnlist.pdf
    https://www.treasury.gov/…tions/documents/facbk.pdf
    https://www.treasury.gov/…tions/documents/ieepa.pdf
    https://www.investopedia.com/…e-u.s.---and-why.aspx
    https://www.lexology.com/…a8-4793-9b6a-a9b635334d02
    https://www.procompliance.net/…in/?upm_export=print
    https://www.procompliance.net/tag/ofac/
    https://www.procompliance.net/…tirimlar-kaldirildi/
    https://www.congress.gov/…publ81/plaw-112publ81.pdf
    https://www.justice.gov/…lease/file/994976/download
hesabın var mı? giriş yap