• andrey reyiz günlüklerinde şu anekdotu aktarır:

    "nedense andrei rublev'in senaryosunu nasıl kaybettiğim geldi şimdi aklıma (başka kopyası da yoktu). gorki caddesi'nin köşesinde (nasyonal oteli'nin karşısında) taksiden inerken onu koltukta unutmuşum. taksi de durmayıp gitmiş. üzüntümden gidip sarhoş oldum. bir saat sonra nasyonal'den çıkıp birlik tiyatro topluluğu'na doğru yürüdüm. iki saat sonra, senaryoyu kaybettiğim köşeye geldiğimde kurallara aykırı bir şekilde önümde bir taksi durdu ve sürücü camdan senaryoyu bana uzattı. bu bir mucizeydi."
  • genelinde (ama özellikle bazı noktalarında) insanı korkutucu bir gerçekliğin içine çekerek ürperten tarkovski filmi. zaman zaman hakikaten o dönemdeki insanları ve yaşananları izliyormuşum gibi geldi bana, bu açıdan da son derece başarılıdır.
    ayrıca bir sahnesinde rublev'in yanındaki kadınla eğlenen tatarlardan birinin "vay alıp getti", "kaçıp getti" demesiyle güldürmüştür.
  • matirx'teki kamera acisi, macisi, kurgusu, murgusu, mementosu, gemencesi diyenler, evet sen, hemen bu filmin basindaki balonla ucma sekansini izle. sonra sinemanin en guzel resimlerinin saniyede 24 kare kere gozlerinin onunden gectigi filmin bir diger bolumundeki atin kosusunu izle kusbakisi. tarkovsky ayrica muthis bir futbol yazariydi. nevgska gazetesinde locomotiv moscov takiminin muhabirligini yapiyordu. bunu da belirteyim. ahmet cakar ya da erman toroglu da film yapsin ben bunu diliyorum.
  • salieri'nin mozart'ın yeteneği karşısında yaşadığını(amadeus), kiril karakterinin andrei karşısında yaşadığı filmdir.

    kiril de salieri gibi :
    çok çalışmaktadır.
    tanrıya inancı tamdır.
    günah işlememektedir.
    bulunduğu grup içinde önemli bir yer sahibidir.

    sonra doğal yeteneği olan bir genç ortaya çıkar, yıllardır çalışmalarının emeği olan eserlerin aslında bir hiç olduğunu gösterir, demir gibi karakteri olduğunu düşündüğümüz kiril-salieri nin teneke gibi eğilip bükülmelerine sebep olur.

    kiril de adrei nin başarısı karşısında, mozart gören salieri tepkisi verir:
    çalışmayı bırakır.
    tanrıya olan inancını kaybeder.
    günah işlemeye başlar.
    bulunduğu gruptaki önemini kaybeder.

    kibir , ah kibir!

    unutmadan bu iki film de bana yunus'un şu dizelerini çağrıştırır :
    bir sinek bir kartalı
    salladı vurdu yere
    yalan değil gerçektir
    ben de gördüm tozunu

    (bkz: dücane cündioğlu)
  • tarkovsy'nin kendisi bu film için kardeş katlinin ve tatar istilasının hakim olduğu dönemde milli kardeşlik özleminin doğabildiğini, bunu da rublev'in üçlemesi "kardeşlik, sevgi ve inanç" idealiyle anlattığını söylemiş.

    --- spoiler ---

    filmde bu ideal ne dindir, ne de ulusal birliktir. film kilise içinden bir karakteri anlatsa da bu karakter laik hatta dini reddeden bir tavırdadır, tüm siyasal ve dini iktidarı reddeder, ve kardeşlik ve sevgi filmde malesef rusyayı kurtarmamaktadır.
    aynı zamanda film 1400-1423 arasında rus ortaçağını değil sanatsal üretim özgürlüğünün de kısıtlanışını gösterir.
    tarkovsky'yle rublev'in ortak yazgısı ise istediklerini anlatamamak ve anlatmak istemediklerini anlatmak zorunda bırakılmak düzlemindedir.

    --- spoiler ---
  • 1966 yapımı olan andrey tarkovski filmi. ilginç, tarkovski başlığı andrey iken bu filmin başlığı andrei. sözlüğün garip özelliklerinden birisi sanırım; yoksa andrei ile andrey sözcüklerinin farklı anlamlarda olduğunu zannetmiyorum. cannes film festivali'nde güç bela gösterilmiş olan bu film ancak sabaha karşı saat 4'te gösterilmiş, ona rağmen ödül almayı başarabilmiştir. her neyse nasıl ki hemen hemen her alman filminde moritz bleibtreu, yaşlı/derin düşünceli zenci rolünde morgan freeman, fransız filmlerinde gerard depardieu, yaşlı kötü adam rolünde christopher lee oynuyorsa pek çok sovyet filminde başrol oyuncusu olan anatoli solonitsyn tabii ki bu filmde de başrolde. sinemanın ilginç özelliklerinden birisi; bizde de yanılmıyorsam kare as olarak nitelenen ve başrol oynayan dört kadın oyuncu ile birlikte tarık akan, yılmaz güney, kadir inanır falan var.

    ekşi sözlük'ün anlayamadığım, daha doğrusu saçma bulduğum için anlamak istemediğim, bir özelliği var; o da bazı şeylerin aşırı derecede övülmesi ya da yerilmesi. mesela bu başlıkta yazılmış olan ilk entrylere bakınca ve filmin konusu da bir ressamın hayatından yola çıkarak oluşturulduğu için resim gibi film denilmiş ve geri kalan pek çok entryde bu devam ettirilmiş; "resim gibi film.". hatta resim sanatının bilinmesinin gerekliliği vs bile denilmiş; halbuki resim sanatından ziyade rus ikonacılığı, ikona, ikonakırıcılık, rus-tatar ilişkileri, rus kilisesinin durumu, knezler arasındaki mücadelede tatarların rolü vs vs bilinse daha iyi olur. en azından şöyle diyeyim, rusya daha geç bir tarihte hristiyan olduğu için doğu roma'da ortaya çıkan ikonakırıcılıktan daha az etkilenmiştir. yanlış anlamayın; filmin anlaşılması için bunların bilinmesi gerekmez, ki filmin anlaşılması da çok gerekli bir durum değil. tarkovski'nin kendisi filmlerinin anlaşılmasını çok fazla umursamaz iken, kendisi yanlış hatırlamıyorsam ben öyle hemen anlaşılacak filmler çekecek cinsten bir yönetmen değilim tarzında bir demeç vermiştir, bunların bunların bilinmesi filmi anlamak için gereklidir demek övgüleri düzülen yönetmenin kendi ifadesinin dahi anlaşılmadığına bir delalet olabilir. film izleyicisinin ilgisini çekmeyi başarabiliyor ise olmuştur. neyse paragrafın başındaki cümleme döneyim. efendim bu sözlükte yazan insanlar genel olarak bazı şeyleri gerçekten abartı derecede övüyorlar veya yeriyorlar. yüksek kültürlerini mi göstermek istiyorlar, bunu bilemiyorum, fakat bu davranış aynı zamanda sözlük içinde gayet yaygın bir yöntem, hatta popüler kültür bile denilebilir. nasıl desem bir eser hakkında sözlüğün eski tarihlerinde girilmiş olan şunları şunları anlatan mükemmel ötesi bir eser<3 ifadesi ve ardından gelen entrylerde aynı şeylerin tekrarlanması ve bunu pek çok yazarın yapması ya da o pek çok yazarın benzer temalardaki başlıklarda sürekli cirit atıp daha önce tekrarlanmış şeylerin benzerlerini söylemesi eserin kalitesini sarsmasa da yüksek kültür denilen zımbırtıya bayağılaştırmaya yetiyor sanırım. başka bir şekilde ifade edecek olursam sinemadan anlamanız için illaki bu filmi izleyip ona daha önce benzerleri zaten düzülmüş methiyeleri eğip bükerek tekrarlamanız gerekmiyor sevgili yazarlar; bu konuda anlaşalım. kıssadan hisse: bazı filmler anlaşılmasa da olur, izlenmesi yeterlidir.

    çok laklak ettim, filme geçeyim.

    --- spoiler ---

    efendim andrei rublev 14.yy sonları ile 15.yy'ın ilk çeyreği arasında yaşamış olan bir fresk ve ikon ressamıdır. bu arada cheja sağolsun ikonların çizilmediğini, yazıldığını belirtmiş. her neyse film rublev üzerinden dönemi anlatırken aklıma ayşe hür'ün bir yazısı geldi, kendisi altınorda ile timur arasındaki savaşın sonrasında altınorda'nın hemen çöktüğünden bahsetmişti. konuyla ilgili olarak (bkz: #36793024).

    efendim altınorda'nın hemen çökmediğini en azından rus kaynaklarından bu film sayesinde anlamış oluyoruz, çünkü tatarlardan birisi deli kıza istersen seni "orda'ya" götürelim diyor. hazır bunu demişken songulyabani'nin önerdiği ve tatarca konuşulan, tatarları anlatan orda isimli bir film var, söylemiş olayım; bu da trailerı. neyse deli kız demişken belirtelim. kozaklar, bu arada (bkz: kazaklar/@flavius aetius), delileri kutsal kabul ederlerdi. tatarlar ile ruslar birleşip vladimir'i yok ederlerken bir rus askeri deli kıza hallenmişti, tatarlar ise en azından deli de olsa kızın rızasını aldılar ve onu yanlarında götürdüler. yani sevgili sözlük dişileri, şunu anlayın, tarkovski bile rus erkeklerinin ayılığını yansıtmış iken tatarlar üzerinden bizlerin incelik ve naifliklerini göstermiş oluyor. ne diyor tatar, bakın: "benimle ordaya gelirsen sana daha çok at eti veririm**, kımız içeriz, seni altınlar içerisinde yaşatırım." öte yandan bulunduğu manastırda kendisi ile konuşmayan andrey rublev var, bir yığın papaz var. kızın tercihi açık ve net bir şekilde son derece delikanlıca idi. neyse ne, demek ki bu delilere saygı göstermek karadeniz'in kuzeyindeki steplerde önceden de varmış. yine de filmdeki tatarlar, bence tatar gibi tatarlar. nasıl desem, mesela kiril'e işkence ederlerken kiril haç ister, tatarlardan biri göstereceğiz sana haçı der. katedrale ilk giren tatar at sırtında girer ya da birinin bir mızrak ile nişan aldığını gören tatar adamı oklar, üstüne de meşale atar.

    güzel olan bir diğer detay ise boyarlar ile dalga geçen çalgıcı/soytarının kiril'in ispiyonlaması sonucu tutuklanıp zındanlara atılması, mahpuslarda çürümesi. rusya'da serflik çok geç bir tarihte, ii.aleksandr zamanında 1861'de, kaldırıldı. her ne kadar iv.ivan*'a düşman boyarlar opriçnik tarafından sindirilmiş olsa da rusya'da uzun zaman boyunca varlığını sürdüren birilerine tabii olma, eleştirememe vs vs gibi şeylere* güzel bir vurgu diyebiliriz; bunu da bir diğer örnekten, yani başka bir adama işkence edilirken neden suçlu olduğunu/suçlandığını bilmeden izleriz. ortaçağ rusya'sı için güzel bir detay. ekstradan ressamların bir daha başka birisi adına güzel eserler oluşturamaması için gözlerinin kör edilmesi sahnesi de var, bu da hoş bir detay.

    pagan ayininin adı yanılmıyorsam kupala gecesi'dir**.

    yine yahuda hakkında bahsederlerken şöyle bir konuşma da geçer[1]:

    andrei rublev: of course people do evil. judas sold christ, but who bought him? the people? the scribes and the pharisees could not find witnesses to testify against this innocent. the pharisees were masters of deceipt, educated. they had studied to gain power, take advantage of the people's ignorance. we must remind people more often that they are people. rus, of the same blood, of the same land.

    evil is everywhere. someone will always sell you for thirty pieces of silver. new misfortunes constantly befall the peasant... either tatars, or famine, or plague... and he still keeps on working... meekly bearing his cross. he does not despair. he is silent and patient. whe only prays to god for enough strength. how could god not forgive him his ignorance?

    you know yourself. you're tired and discouraged... and suddenly in the crowd you meet a human glance... and everything's lighter. as is is after the communion. ısn't it so?

    you just spoke of jesus. perhaps he was born and crucified to reconcile god and man. jesus came from god; so he is all powerful. and if he died on the cross, it was pre-determined... and his crucifixion and death were god's will. that would have aroused hate in those who loved him. ıf they had been near him at that moment... if they loved him as a man only. but if he, of his own will, left them... he displayed injustice or even cruelty.

    neyse daha pek çok örnek verilebilir, üşeniyorum.

    [1]: http://theadolescent.blogspot.com/…-theophanes.html

    --- spoiler ---

    sözlükçü tabiriyle süper film. gogol'a, dostoyevski'ye falan gönderme var. herkes anlamaz. boru değil 205 dakika. tarkovski sizin harcınız değil falan filan.
  • tarkovski'nin "yalnız kaldıklarında sıkılan insanlar kendilerine verdikleri değer açısından tehlikededirler." sözü rublev için söylenmiş gibidir. rublev kendi başına bir varlık gibidir. kendinde ve kendisi için yaşamayı öğrenmiş biridir ama sanatsal arayışı ölene dek sürer, çünkü sanat uğraşı (öğrenmek, keşfetmek, yaratmak içgüdüsü) sonsuzken insan ömrü sonludur. yine de sanatçı sanat yapıtı ile yaşamaya devam eder, öldükten sonra bile. bu nedenle son planda onun eserlerini renkli formda görürüz. sanatçı ölümsüzleşmiştir, çünkü renk doğaya, doğa ise sonsuz olana aittir, tıpkı kainatın kendisi gibi.

    rublev aynı ölçüde, babasının kendisine sanatsal mirasından iz bırakmadığı ve kendisine yaratma tekniği açısından hiçbir şey öğretmediğinden yakınan genç sanatçıdan da farklıdır. babası ölünce yalnız kaldığını düşünen ve sanatsal pusulasını şaşıran toy sanatçı bağırır, ağlar ve şikayet eder. rublev ise uzun öyküsü boyunca içine doğru çekilir, asla şikayet etmez, sorunlarını kendi içinde çözümlemeye çalışır. daha doğrusu tüm sorunlarını sanat yapıtları yaratarak çözümleme çalışır. sanat bir ibadet biçimidir onun için.

    denebilir ki toy sanatçı ilhamını kendi içinden almaya yanaşmadığı ve babasının temsil ettiği geleneğe bağımlı kaldığı için yalnızdır, mutsuzdur, umutsuzdur; rublev ise tam tersine kendi içinde bir kalabalıktır, savaş koşullarına rağmen yaratabildiği için mutludur, gelecek adına ise umutludur. bu yüzden son plandaki renkli ikonlar aynı zamanda gelecek adına umudun ya da sanatsal başarının simgesel zaferinin mühürlenişi gibidir. filmin tüm kasvetini, yağmurunu çamurunu, umutsuzluğunu elimine eder bu görüntü. o siyah-beyaz, savaşla yoğrulan, insanların işkence gördüğü kasvetli dünyayı tarkovski'nin yaşamaktan azap duyduğu sovyet rusya olarak düşünürsek eğer, renkli ikonların görüntüsü daha da önemli bir hale gelir: bu aşamada renkli dünya tasviri yönetmenin kişisel cennetini, kafasının içini, gelecekteki rusya'yı (dünyayı) sembolize der. tarkovskiyen bir ütopyadır andrei rublev.
  • --- spoiler ---

    "dünya eğer mükemmel bir yer olsaydı, sanat beyhude bir uğraş olurdu." diyor tarkovski bu filmi anlatırken. tarkovski'nin, bu filminde vermek istediği mesajı anlattığı bir videoyu türkçeye çevirdim.

    sanat ve sanatçı üzerine konuşuyor tarkovski. tıpkı celine gibi "tecrübe aktarıl(a)maz" diyor. andrei rublev filminde de tecrübelerin kişisel olduklarını vurguluyor.

    --- spoiler ---
  • goskino'nun sovyetler'de tarkovski'ye çıkardığı sorunlar aşikar da, bir de bu filmi almak için on takla atan cannes film festivali'ne filmi ancak (o da fransız komünist partisi'nin ricalarıyla) ödüllerin hepsi verildikten sonra göstermeleri şartıyla vermişler ancak film festivalin son günü saat sabah 4'te gösterildiği halde o ana kadar verilmemiş olan tek ödül olan fipresci'yi kapmış, sovyet yetkilileri de filmi sessizce gösterime sokup sonra hasır altı etme planları bozulduğu için küplere binmiş.

    brejnev de moskova film festivali'nde filmin yarısında salondan çıkarak memnuniyetsizliğini adeta bir ekşi sözlük yazarı gibi göstermiştir.

    filmle ilgili çok derin kişisel yorumum ise şöyle: gene at var.
  • 15yy ünlü rus ikon sanatcısıdır andrei rublev. kendisini andrei tarkovsky'nin başyapıtı ile tanıma fırsatı bulduk. gayet rustur gayet donuk bir adamdır ve anlaşılmaz hüzünlere sahiptir.

    1400lü yılların sıradan gündelik gerçeküstülüğünü bize yaşatmış olan ve sevgili andrei rublev kardeşimizin sanatçı şiirselliğini diğer insanlara yansıttığı aynada gördüğümüz bu tarkovsky başyapıtında yine andrei görüntü ve kurgu bombardımanında imaj imaj üstüne binmiş bizi zaman tünelinde ışınlamıştır. bir über delirim filmidir. 15 yyda zamanın ötesini takılanları inceleyen bir eserdir denilebilir.

    "acı çeken hayvan" pornosu da ön plana çıkmaktadır bu filmde. yanan öküz, merdivenden düşen at, dişlenen köpek ölen leylek gibi..

    andrei tarkovsky'nin onca filmini izledim*ilk alt yazı okumadan anladığım repliklerin bulunduğu filmdir andrei rublev. tatarları barbaryan gösterdiği iddia edilse de andrei rublev filmindeki tatarlar kesinlikle hem eğlenceli hem ruslardan daha neşeli hemi de daha deli oldukları için pek bir sempatiktirler. filmde deli kıza tecavüz etmeyecek kadar erdemli olduklarına bizzat ruslar dikkat çekmişlerdir..

    solarisden sonra; en lineer ilerleyen ve anlaşılır ikinci filmi andrei rublevdir.

    ayrıca filmin ismini "andrey rublyov" diye yazan gerek imdb gerek 1001 film yazar mercilerini kınıyorum. filmin orjinalinde rublev yazıyo latin alfabesinde bırak öyle kalsın kardeşim. kirill dirilse ne hesap verirsiniz sorarım.*
hesabın var mı? giriş yap