• iyi niyetle bakılırsa, kalabalıklaşan bir aile demektir. bir sürü hala, bir sürü amca, bir sürü kuzen vs..

    fakat pek mümkün olmuyor öyle bir bakış acısıyla bakmak olaya; zira öyle bi zaman geliyor ki, babaya ihanet edermiş gibi hissetirebiliyor çoğunlukla.
  • yüzeysel bakış açısıyla, eğer hala boşanmadılarsa babanın çok kızacağı durum.
    yüzeysel bakış açısıyla dedim ama.

    yaşa ve kaçıncı kez olduğuna bağlı olarak hissettirdikleri farklıdır.
    çocukken ister istemez dokunuyor insana. ister oedipus kompleksi diyelim, ister başka birşey, anneyi paylaşmak istemiyor insan, kıskanıyor. baba da ilk babanızsa, yani siz onu hatırlıyor ve anılarınız depreşiyorsa travmatik bir durum oluyor annenin yeniden evlenmesi.
    ama yaş büyüyünce, veya evlilikler tekrarlanınca anlıyorsunuz ki o da bir birey ve o da mutlu olmak istiyor. aynı babanın yeniden evlenmesi gibi.anne oğul ilişkisi üzerinden yazdım gerçi ama, üstteki tanımı daha güzel. sustum.
  • anne mutluysa gerisi yalandır..
    ama..

    yeni "babayla" tanıştırmaya çalışma,tanıştırdıktan sonra iyi görünme ve yapay mutluluk çabaları..

    onay versen de hüzünlenirsin içten içe.. çocukluk günlerin gelir aklına, neydik ne olduk düşüncesi rahat bırakmaz.. eşşek kadar adam olmuşsundur ama hala aklında evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra çocuğunu alıp ananne, dedeye götüreceğin günler gelir aklına..
    müstakbel dede şimdi başka evdedir.. ananne ise başka bir adamla elele sana bakmakta,"hadi rakı içelim beraber" demektedir..
    ama bilmiyodur ki aynı tadı tutmaz ailecek içilen rakıların..

    of ulen of..
  • dini açıdan herhangi bir sakıncası olmasa da, kültürel açıdan içselleştiremediğim durumdur. bir de aile içinde yıllar boyu süregelen baba, dede vb.. unvanları birebir karşılayacak bir unvan da söz konusu değildir bu birey için. zaten annenin çocukları varsa, yeni bireye amca diye hitap ederler.

    edit: buradaki amca kavramı sokak literatüründe kullanılan bakkal amca vb... ile eş anlamlıdır. baba yarısı için kullanılan amca kelimesi kastedilmemiştir.
  • 3 çocuklu melek hanımın 4 çocuklu yaşar usta ile evlenmesi şeklinde gelişiyorsa gayet eğlenceli de olabilir...

    (bkz: bizim aile)
  • sanırım birkaç gündür bu yüzden ağzımda uçuklar çıkıyor, ben farkında değilim belki ama stresliyim, bu çok bariz. önceleri hayatımda bir şeylerden mutsuzken yine üstünü halıyla kapatabiliyordum en azından gücüm yerine geldiğinde o kirleri ordan süpürebiliyordum ama bunu halının altına dahi atamıyorum. annem babamdan boşandığından beri hep yanımızdaydı, doğru düzgün kimsemiz olmayan istanbula taşındığımızdan beri abim, annem ve ben hayat mücadelesi verdik ve başardık, şimdi annem evleniyor hem de başka bir şehire gidiyor, birden bire. ona da hak veriyorum kimse yalnız yaşlanmak istemez ama ben yine de kendimi alışveriş merkezinde eli bırakılmış ve kaybolmuş küçük bir çocuk gibi hissediyorum. artık herşeyi kendim öğrenmek, kendim yapmak zorundayım. çok karmaşık ve farklı bir duygu. hayat işte bozguna uğratıyor herşeyi ve ben yine herşeyi bırakıp gitmek istiyorum, ben koşarken herşey geride kalsın, bana dair herşey ve en sonunda benliğimden sıyrılmak istiyorum. neden mi? çünkü bunun adı paylaşamamak.
  • damat adayinin evlat(lar) tarafindan tetkik edilmesini gerektiren durum. ilkindeki gibi defolu "adam" olmamasi gerekir. zira anneler bazen gerizekali olabiliyorlar bu konuda.
  • benimkinin 3. kez deneyimleyecek olduğu eylem. 2 manyak damattan sonra(birinci manyak babamdır) kendisinin çok mutlu olmasını yürekten diliyorum.

    bildiğin uzak memlekete kız gönderiyoruz, çeyizini de topladık. çok acayip duygular be sözlük.. biz beceremedik bari o bu sefer becersin.

    "yüksek yüksek tepelereeeee ev kurmasınlaaar." :(
  • kararını bana ilk söylediğinde, espri yapıyor sandım. böyle espriler yapılır çünkü, babasız büyünen evlerde. "yeter, bıktım kirlinizden, dağınıklığınızdan, bulucam zengin bir koca evlenip gidicem" li çok illallah duydu bu kulaklar. ancak o an ortada ne benim tarafımdan yaratılmış bir dağınıklık vardı, ne de serzeniş cümleleri. yemek yiyorduk, "salatadan da alsana. dünya kadar yapıyorum kalıyor. hadi tabağını sıyır da makarna koyayım" zamanlarıydı takriben. "evleniyorum ben" dedi. "iyi" dedim, "hayırlı olsun". "gerçekten, şaka yapmıyorum". "ben de şaka yapmıyorum" dedim. "hayırlı olsun". ardından tabağımı sıyırdım, odama çekilip, o masada söyleyemediklerimi, başka bir masada yazdım...

    "evlen tabi. hayatı boyunca bizim için en iyiyi düşünen sen, kendin için kötüyü düşünecek değilsin ya. her günü bizim için yaşayan sen, en azından bir günü kendin ve yeniden sevmiş olduğun adam için yaşa. hem güneye yerleşirsiniz belki ? hani hayallerini kurduğun o ev, ekip dikebileceğin bir bahçe vardı ya, sonun da senin olur. aynen çocukluğunun geçtiği o köydeki gibi. şehre gelip acıyla, sancıyla, zorluklar ve ihanetle hiç tanışmadığın günlerde olduğu gibi..."

    tanıştım, iyi adam, hoş adam. en önemlisi saf, temiz, mert adam. onun da var bir hikayesi, senden benden karışık. otuzlu yaşlarında bir beyin ameliyatı geçirip doktorların "çocuğunuz olmayacak" demesiyle sarsılmış. "evlenmem o zaman ben" diye küsmüş insanlara. bir yolcu teknesi alıp, denize sığınmış. babayiğit, cana yakın, delikanlı adam... böyleleri çok kalmadı istanbul'da. kalanlara rastlayınca insan seviniyor. elindeki bezi sağı sola sürerken "bak evlat" diyor; "bunlar teknenin motorları. suyu şuradan çekip soğumalarını sağlıyoruz. normalde yasak ama tuvaleti denize basıyoruz mecbur. gerçi sistemlerimiz arıtıyor kirli suyu...istersen başka bir gün yine gel de açılalım seninle. adaların ardından izlemen lazım istanbul'u." küçük ışıklar halinde öyle masum görünür ki bu şehir, onca suçu, onca yavşağı, onca ağlayış ve haksızlığı sınırlarında nasıl barındırdığına şaşar insan, der gibi dalıyoruz. bir süre sessiz...

    kimisi çıkıyor işte yıllar sonra, öz babandan daha babacan yaklaşıyor. fırsatı olsa öz anan kadar sevecek o derece. benim sevilecek bir yanım kalmamıştır gerçi. annemi en son öpmek istediğimde epey uzanmam gerekmişti, annem tarafından en son öpülmek istendiğimde ise epey eğilmem...

    şimdi merhaba gençliğim. selam, çocukluğumun son dönemleri. gel bakalım, bir türlü kurup yaşayamadığım hayat. yaklaş, bekar evi yalnızlıkları. bir tane bile temiz tişörtün, ütülü gömleğin kalmayışı... hoşçakal, babamın oyundan çıkmasıyla istemeden koluma geçirdiğim kaptanlık pozu bandı. arada uğrarım, gece kaç olursa olsun, dönmem gereken ev..

    ve güle güle anne.
    talih sizi, bir "yazlıkta" kocatsın..
hesabın var mı? giriş yap