• 80'li yıllarda durmaksızın 21 gün yağmur yağdığını bizzat gözlemlediğim şehir. annem ise 1970'te hiç aralıksız 40 gün yağdığını söylüyor. annem asla yalan söylemez ve silahını akıllı bir adamın düşüncesinden bile daha hızlı çeker.
  • ya gerizekalının biri neden kaliforniya değil onu açıklamış. salak. biliyoruz olmadığını. sokakta dayılar, lümpen moronlar, suriyeliler dolaşıyor. şehrin bir kısmı adana, bir kısmı konya, bir kısmı izmir onu da biliyoruz. hatta isimler ahmet mahmut süleyman onu da biliyoruz aq.

    antalya kaliforniyayla aynı enlemde. benzer iklime sahip. orman vs. insan olmayan bölgede antalyadan alıp kaliforniya’ya koysunlar seni anlamazsın. doğa sporları olarak benzer çünkü benzer iklimde. palmiyeler, güneşin renkleri, kumsallar, deniz benzer.

    bizde biliyoruz antalyanın kaliforniya olmadığını. geleneksel müziği teke zortlatması olan bi yerden bahsediyoruz. ama benzerlikler gözardı edilemeyecek kadar fazla.

    dünyanın 8. büyük ekonomisimiçmiçmiç. türkiyenin tamamını bırak bütün ortadoğuyu topla bi kaliforniya etmez zaten. aptal mısınız aq. adam ordaki iş gücünden sanayiden tasarım sanat topluluğundan bahsetmiyor herhalde aynı kaliforniya derken.
  • yaptığım iş turizm üzerine olunca pandemide durmak zorunda kaldık. düzeldi, düzelecek derken 800 bin tl alacağımı tahsil edemeden 7 ay içinde battım. sağolsun bankalarda borç borç deyince evi arabayı sattım borçları ödedim üzerimde sadece 4 bin tl para kaldı :)) bu parayla ne yapılır derken zaten yok zaten yok hep hevesim olan ahşapla uğraşayim dedim. ufak bir kaç malzeme aldıktan sonra ya şunu da alayım bunu da alayım diye diye eldeki bütün parayıda gerekli malzemeler için harcadım ve bir arkadaşımın boş olan dükkanında öyle kendi halimde takılıp askılık, lambader derken evime ve arkadaşlarıma ufak tefek ahşap ürünler yapmaya başladim. bir ay sonra evine askılık yaptığım bir arkadaşım arayıp "nogi, bir arkadaşım var iç mimar senin yaptığın ürünleri gösterdim çok beğendi birkaç ürün istiyor yapabilir misin? diye sordu. uzatmayayım onun istediği ürünleri yaptıktan sonra bir arkadaşı daha arayıp bizede böyle bir ürün lazım yapabilir misiniz acaba ? diye aradı. bunu da yapayım bunu da yapabilirim derken ufak ufak iş yapmaya başladım.bir kaç aya kalmadı işi baya baya profesyonelliğe döktüm. hayat o kadar garip ki tam bittim dediğin anda karşına yeniden mücadele etmen için bir olay çıkarıyor. sanırım orada pes etmeden tekrar başlayabilmek önemli ve bende öyle yaptım. bir matkap bir ufak testere ile başladığım bu işte 120 m2 bir atölye açtım. içimdeki duygu o kadar acayip ki anlatamam. e bundan bize ne derseniz haklı olarak sadece paylaşmak istedim. olur da yolunuz düşerse bir kahveye beklerim ve sosyal medyadan anlayan arkadaşlar varsa beraber çalışmayı çok isterim :) umarım hayat her insanın karşısına vazgeçtim dediği anda yeni güzel şeylerle çıkar... hepinize teşekkür ederim imla hatalarımdan dolayı özür dilerim bütün fularlı ekşi sözlük yazarlarından... birkaç örnek için

    1
    https://www.hizliresim.com/mw9qh8h
    3
    4
    5
    6
    7
    8
    9
  • "memleketim" olmasi bunda pay oynar mi bilemem ama turkiye'deki sehirler icinde istisnasiz en sevdigim sehirdir ve turkiye'de yasasaydim kesinlikle burada yasardim. cocuklugum buyuk olcude burada gectigi icin gecen gun biraz da merakla google earth vasitasiyla antalya'nin sahillerine bakayim dedim ve kucuklugumde hatirladigimdan cok daha farkli bir sehirle karsilastim. sonra sehrin sahil seridi boyunca bazi "fotograflar" cekerek sehirde son yillarda gerceklesen ranti ve talani belgelemek istedim. bu sekilde hazirladigim 2003 ile 2015 arasindaki sahil seridini karsilastiran 57 sayfalik belge su linkten gorulebilir: https://goo.gl/onuumg (edit: telefondan baglananlar icin alternatif link: http://docdro.id/kluetv4 -yuklenmesi 20 saniye kadar surebilir).

    adamlar sahil seridi boyunca bos bulduklari her yere tesis dikmisler. iki otel arasindaki ufacik bosluklara bile yeni oteller dikilmis. bunun takipcisi olup seneye 2016 uydu goruntuleri ortaya cikinca onlari da eklemeyi dusunuyorum. aslinda baslangic olarak 2003 yerine 1995 filan alsak cok daha kapsamli sonuclar elde edebilirdik ama google earth'in antalya'daki uydu fotograflari en fazla 2003'e kadar gidiyor. 90'li yillarin uydu fotograflarina bakma sansimiz olsaydi verilen zararin gercek boyutunu gorebilirdik.

    bununla birlikte yine google earth vasitasiyla bir de hesaplama yapmaya calistim. antalya'nin toplam sahil seridinin ne kadarinin otellere ait ne kadarinin halka acik oldugunu tespit etmek icin uydu goruntulerini inceledim ve google earth vasitasiyla cesitli olcumler yaptim. antalya'nin toplam sahil seridi 650 km civari ve bunun 228 km'lik kismi kumsallardan ve plajlardan olusurken geri kalan kismi kayaliklardan olusuyor. bu 228 km'lik kisminin da 110 km'lik kismi yani %48'i otel ve cesitli isletmelerin arka bahcesi seklinde ayrilirken hemen dibinde otel olmayan ve "halka acik" oldugunu soyleyebilecegimiz seridin toplami 117 km. yani antalya'daki plaj ve kumsallarin yarisi otellere ayrilmis durumda. bu kotu bir sey gibi gozukmeyebilir ama bundan 10-15 sene onceki uydu fotograflarina baktigimizda bu oranin %70-30 seklinde oldugunu goruyoruz. bu hizla giderse antalya'da oteller tarafindan el konulmamis hicbir plaj ve kumsal kalmayacak gibi.

    ayrica bu is sadece sahilin boyutu degil kalitesine de bakiyor. antalyalilarin yasadigi, halkin rahatca ulasabilecegi, toplu tasimayla veya yollarla rahatca ulasilabilecek yerlerdeki plajlar genelde oteller tarafindan kapatilmisken etrafinda otel olmayan plajlar genelde kus ucmaz kervan gecmez yerlerde veya ulasilmasi cografi olarak cok zor yerlerde. tabi ki hesaplamalarimda bazi hatalar olabilir. ornegin otellerin kapattigi plajlara halkin parayla veya parasiz bir sekilde girip giremedigimi bilmiyorum. ayrica etrafinda otel olmayan plajlarin da halka acik olup olmadigini tam olarak bilmiyorum. bunlar tamamen tahmine dayali hesaplamalardi ama ufak bir hata payiyla yaklasik sonuclar aldigima inaniyorum.

    bir de su var, antalya'nin batisina gidildikce ve mugla'ya yaklasildikca otel sayisi gittikce azaliyor. bunun sebebini merak etmiyorum desem yalan olur. neyse, merakimi yenemeyip boyle bir arastirma yaptim ve sonuclarini paylasayim dedim. bu konuda merakli olan baskalari da varsa umarim islerini gorur.

    kisaca konuya donmek gerekirse antalya dunya'nin en guzel sehirlerinden biri ama daha uzun yillar boyunca boyle kalabilmesi icin koruma altina alinmasi lazim.

    edit: ozelden gelen bilgilere gore antalya'daki tum plajlar uzerinde otel olsa da olmasa da kanunen halka acikmis.
  • kalıcı olarak veda etmek zorunda kaldığım şehir.
    şimdi iyi okuyun beni sevgili antalyalı arkadaşlar. ben membanın başına, yani rusya'nın soğuk topraklarına gidip küçük tatiller dışında geri dönemeyecek olsam da; kalbim o şehirde kalacak. gönül isterdi ki kalıp işgalciler ile savaşalım fakat kiminle? rusça olarak "sıcak simit var" diye bağıran fırıncıyla mı, "yabancıdan başkasına kiraya vermem" diyen orospu çocuğu ev sahibiyle mi, şimdiden rusça ders almaya başlayan marketçi, taksici, kasap, kuaför ile mi, yoksa maddi durumu iyi olup "slavlar gelsin yıkılsın ortalık" diyen nargileci müteahhitin keko oğluyla mı? kimi alalım arkamıza? fakir fukara zaten darbeyi yemiş, parasızlık sindirmiş insanları koyun gibi ne söylenirse yapacak hale gelmişler.
    antalya yeni sanayide sadece rus ve ukraynalı otomobillere tamir bakım hizmeti veren, türk plakaya bakmayan meslektaşım var.

    fakat sizlere şunu söylemek isterim; o şehir elden gidiyor haberiniz olsun. çok kısa süreler içerisinde kendinizi yabancı olarak hissedeceğiniz, rusça bilmeyenin zorlanacağı bir şehir haline gelecek. tanıdığım bir arkadaşın dün evden çıkarılması, bir başkasının çık ihtarı alması ve bu insanların 2-3 bin kirayı ödemekte zorlanırken, 10 bin liradan kira kapılarının açılması, o şehrin insanını oralardan uzaklaştırır ve şehir tam anlamıyla işgalcilere kalır. bazen ciddi ciddi komplo teorileri üretiyorum; çünkü kendi vatandaşını sokağa atıp elin yabancısını en iyi yerlere yerleştirmenin mantıklı bir açıklaması yok. yabancılara konut satışı ve kiralaması durdurulsun diye millet imza kampanyaları düzenliyor fakat hükümetin attığı hiçbir adım yok. duymuyor ve görmüyorlar.

    şimdi diyeceksiniz ki; "sende rusya'da işgalcisin". kardeşlerim, biz rusya'nın novosibirsk şehrinde topu topu 15-20 türküz. oturduğum evi bile alamadım zamanında da, başkasının üzerine yaptık. oturma izni almak için feleğin çemberinden geçtim ben burada. yılda bir kez türk görüyorum en fazla. fakat ruslar, ukraynalılar, araplar ise antalya'nın sadece konyaaltı ilçesinde yuzbinlerce.. burada tacikistan uyruklular var fakat amele gibi çalıştırıyorlar ve her gün net birkaçı orada burada dayak yer. yabancılara öyle şehrin kalbini açıp vermezler!

    yukarıda bahsettiğim olaya dönmek ve durumun vehametini anlatmak istiyorum. arkadaşın evine geçen günlerde iki ukraynalı geliyor ve google translate ile evi görmek istediklerini söylüyorlar. arkadaş durumu idrak edince, bunlara siktiri çekip ev sahibini arıyor ve ev sahibi ise; on gün içerisinde evi boşaltmasını, elinde tahliye taahhüdü olduğunu, boşaltmaz ise sokağa atacağını belirtiyor. ertesi gün ise eve emlakçı geliyor fotoğraf için.

    yakında konyaaltı değil, tüm antalya neredeyse rusların, ukraynalıların ve arapların eline geçmiş olacak. aksi bir durum söz konusu ise, son zamanlarda antalya konyaaltına tarafına gidenler beni yalancı çıkarabilirler.
    slav hayranı olup "bunlardan zarar gelmez abi, kültürlü modern insanlar yea" diyen tipleri de üç beş yıl sonra görürüz. yıllardır slav ırkı ile yaşıyorum ve öğrendim ki; eli güçlendiği zaman adamı iki dakikada ipe götürebilirler. bu konularda robot gibidirler ve verdikleri karar kesindir. merhamet duyguları hemen hemen hiç yoktur. sen sokakta kalmışsın falan umurlarında olmaz. yolda size bir araba çarpsın, yanınızdan geçip giderler, dönüp bakmaz bile. bir binada çoğunluğu ele geçirince yapabileceklerini aklınıza getiremezsiniz. "ama slavlar güzel abi, şehir sarışın olsun.."

    şimdi gelelim esas konuya. bunların çoğu ülkelerinden kendi otomobilleri ile geldi ve ülkenin yasal boşluklarını çok iyi öğrenmişler. bunların baş yalayıcı olan danışmanlık şirketleri, türlü türlü hile ve hurda ile bu otomobillerin türkiye'de kalma sürelerini uzatıyorlar astronomik ücretler karşılığında. kıbrıs üzerinden hayali araç çıkış girişi, sahte plaka ve ruhsat basımı gibi şeyler. resmi plaka bastırıp gezen var. gizli birşey değil yani, alenen facebook gibi yerlerde istedikleri formatta plaka bastırıp gezebiliyor bu arkadaşlar. denetim ise tamamen sıfır. polis az biraz incelese neler çıkaracak neler. sevgili polisler; kıbrıs ve gürcistan plakası ile gezen rus ve ukraynalı arkadaşları detaylı bir denetimden geçirebilir misiniz? özellikle şu görselde bulunan plakalar ile.. görsel.

    göç idaresi zaten batmış bitmiş ne yaptığı belli değil. her danışman üç beş slav yapmış kendine, kafalarına göre ikamet veriyorlar karıya kıza. karı - koca ve çocuğuyla gelmiş fakat hepsinin soy adı farklı olan, evlilik cüzdanı bulunmayan kişilere aile ikameti, harbiden aile olanlara ise turistik ikamet falan verebiliyor bunlar. kafalarına göre takılıyorlar işte.
    bugün bir arkadaşın entrysi vardı; "cinsel açlığın tavan yaptığı bu ülkede, kadının yapamayacağı hiçbir şey yoktur". sahte doktorun bile ameliyata girdiği memlekete; elin teröristi, fahişesi, katili, arsızı ve hırsızı çok rahat bir şekilde girer ve çıkar. kimse de "hop kardeşim nereye" demez..

    gün gelecek bu yazıları birileri okuyup "vay amk adamlar zamanında buralarda kıçını yırtmış" diyeceksiniz .
  • şu anda rus ve ukrayna işgali sebebiyle yaşanmaz hale gelen güzide şehrimiz. aleni sıcak denizlere indi adamlar. lütfen ama gelenler kaliteli mülteci , kızları güzel ehieehie diye mesaj atmayın kalp kırarım.
    şu anda rusya'ya getirilen ambargolar sebebiyle zengin rusların tamamı burada. oturma ve çalışma izni alamıyorlar.göç idaresi ruslara şu an vermiyor. net bir ambargomuz yok ama ilk defa başvuruya vermiyorlar. bu işin en kolay yolu ev kiralamak yada ev satın almak.. e ukrayna'dan kaçıp gelenler de antalya 'da çünkü yıllardır geldikleri, bildikleri ve hatta tanıdıklarının oldukları şehir. gelsinler tamam da bu durum yerli halkı yani bizleri mahvetti.
    neden ?
    şu anda en temel ihtiyaç olan barınma ihtiyacımızı karşılayamıyoruz. varsak/düden bölgesi gibi bölgelerde dahi en kötü ev kirası 4.000 lere dayandı . bakın 4.000 uygun demeyim bu bölgeler ciddi manada en en uzak , kırsal bölgeler. açın maps 'den bakın ne olur. biraz şehir içine inerseniz 40 senelik binaların 6.000'den başlayan fiyatlarla olduğunu göreceksiniz. heryer emlak sitesi açıp bir bakın. mevcut oturanlarda da ev sahipleri daha yüksek kira için herkesi evden çıkmaya zorluyor. elektriğini kesiyor, baskı yapıyor, yalnız yaşayana taciz zorbalık vb. seni 2.500'den çıkartıp anında bir rus'a 7.000'e verebilir ev sahibinin yada emlakçının umrunda değiliz. hele emlakçılar ev olmadığı için piyasada ev sahibine senin kiracıyı çıkart ertesi güne 12.000 tl ye kiracı hazır diyor. neden ? kendisi 1 komisyon alacak. 10.000 ler 15.000 ler havada uçuşuyor. satın alayım dersen aynı bölgede evler (varsak düden) 1.500.000 tl den başlıyor. antalya 'da en en kötü evi alacağım dersen bir buçuk milyon tl paran olmalı. 10 milyon 12 milyon tl bizim için para değil.
    çevremin tamamı bu şekilde, barınma antalya için artık korkulu rüya.
    market, pazar fiyatlarına el süremiyoruz. tabi ki yurt genelinde fahiş fiyatlar aldı başını gidiyor ancak konya nasıl türkiye'nin tahıl deposu ise antalya'da sebze deposudur. değil arkadaşlar değil. bu sene marulu antalya pazarında 15 tl ye aldık. yaz gelecek karpuz yiyeceğiz değil mi ? bu sene karpuz yok halciler karpuz tarlalarını şubat ayında kapatmaya başladı. yani tüm karpuz tarlaları şubatta satıldı ve bitti. kg fiyatını onlar beliryecek, rus pazarına vermezsek biz yiyeceğiz.
    yörüklerin memleketinde küçükbaş hayvan (kuzu) 7.200 tl ye satıldı geçen hafta. bakın 7.200 tl küçükbaş.
    bir kafeye gideyim çay içeyim desen en en kötü yerde 15 tl veriyorsun. mahalle arası bir kafede. azcık sahilde 25 tl yi buluyor 1 bardak çay. kaleiçinde en kötü yerde bira 60 65 tl.neden ? sen içmezsen rus yada ukraynalı gelecek birkaç dolardan içecek.
    iş bulunamıyor. zaten sektörel bazda kısıtlı ana geçin kaynağı turizm. turizm de rus ve ukrayna pazarı üzerinden dönüyor avrupa pazarımız henüz o kadar güçlü değil. bu savaş turizmi zaten vurdu ilk uçak mayısta iner diyorlar ki inşallah diyoruz. savaşla beraber yüzlerce demiyorum binlerce turizm emekçisi işsiz. iş bulmaları da imkansız. üstüne ilk uçak inse dahi insanlarda aman işsiz kalmayalım korkusu olduğu için kanları emilecek ve 3 kişilik çalıştırılacaklar.
    bakın örnekler uzayıp gidiyor durumun ehemmiyeti anlatmak için birkaç örnek verdim ve fiyatları inanın en en uygunlarını söyledim ki biri çıkıp muhalefet etmesin diye.
    bu girdi inşallah çok kişi tarafından okunur ve debe'ye girer. türkiye'nin döviz kaynağı, bitrini olan şehir şu an yağmalanıyor, yerli halk her geçen gün fakirleşiyor ve bıçak kemiği sıyırıyor.
    ilk düzenleme 25.4.2022 : ekleme yapıldı
    debe edit 26.4.2022 : arkadaslar debeye sokmussunuz cok tesekkur ederim. ozelden mesaj geliyor bu acidan dusunmemistik, actik baktik hakikaten baya kotu diye. bugun bi is arkadasimi esi aradi ev sahibi kocana soyle evimden cikicaksiniz diye kadinin kapisina dayanmis. change.org da imza kapanmasi baslatilmis bu arada bi goz atabilirsiniz. kampanta linki : https://www.change.org/…ra-devlet-müdahalesi-gelsin ) ses duyurmaya ettiginiz yardima ve ilginize teşekkür ederim. daha tatli konularla debe de gorusmek uzere.
  • savaştan kaçıp gelen rus ve ukraynalıların artık türkleri azınlıkta bıraktığını düşündüğüm şehir.

    şöyle ki; haftasonu sahilde mcdonald's ın orada basketbol sahasında basketbol oynamak için bi kaç arkadaş haberleşip sahaya gittik. bir süre sonra rus ve ukraynalı göçmenler sahaya gelmeye başladılar ve sahada birden türkler olarak biz az kişi kaldık. adamlar kendi içlerinde takımlarını kurdu ve bizim kenarda beklememizi söylediler. uzun konuşmalar ve sahadan çıkmamamızla iyi hadi siz de oynayın diye lütfettiler bir de kendileri ama sadece 1 oyun oynayabilirsiniz gibi laflarla bunu yaptılar. sonrasında oyun içinde yaptıkları toksiklikleri ve çirkeflikleri ise saymıyorum bile.

    insanın kanına dokunuyor bu durum. kendi ülkende, kendi topraklarında senin ne yapıp yapmayacağına başka ülkeden gelen insanlar karar veriyor resmen ve bunlar henüz başlangıç. ilerleyen dönemlerde önlemler alınmazsa sanıyorum ki daha büyük sorunlar da yaşanabilir.

    rus ve ukraynalı göçmen sevici, arap mı gelsin ne güzel her yer sarışın insan doldu gözlerimiz bayram ediyor diyen, bunlardan bir gelir kapısı elde edeceğini düşünüp her şeye zam yapan esnaf ve ev sahiplerinin, dahası bunları buraya dolduran ve buraya gelmelerine göz yuman herkesin canı cehenneme.
  • merkezinde (özellikle konyaaltı) ve ilçelerinde (özellikle alanya) çok korkunç bir gidişata sahip şehir. ne zaman sokağa çıksam aklımdaki tek düşünce şu oluyor: öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya...

    en iyi evlerde ruslar, ukraynalılar oturuyor. özel okullar onların çocuklarıyla dolu. trafik yabancı plakalı lüks arabalardan geçilmiyor. öyle ki artık arabanızı park edecek yer bile bulamıyorsunuz. ev sahipleri sana vereceğime yabancıya veririm kafasında inanılmaz kiralar istiyor. kendi evinde oturan türkleri siteden uzaklaştırmak için çoğunluğu sağlayan yabancıların toplanıp aidatı oyçokluğuyla 100-150 eurolara çıkardıklarını duyuyoruz. yakında site içinde oturan birçok kişi tapulu evinde bile kira öder gibi aidat ödemek zorunda kalacak.

    biz ise dışarıda bir kahve içmeyi bile lüks olarak görmeye başladık.

    öz yurdumuzda garip, öz vatanımızda parya...
  • iyiden iyiye zıvanadan çıkmış şehir. varoşlar, elit kesim, araplar ve slav kültürü ile ilginç bir durum meydana gelmiş. portakal, yumurta, kozalak reçeli ve kereviz ile yapılan bir çorba gibi olmuş şehir. okurken mideniz kalktı sanırım, yaşayanı bu çorbayı her gün içiyor maalesef.

    rusya'da yaşayan bir antalyalı olarak, birkaç günlük ziyaretimizde gözlemlerim şunlar;

    hurma bölgesinde passat süren kekolar rus avına çıkmış. bunu kesinlikle belirteyim. bir diğer kesim ferrari ve porsche ile gezen avrupa plakalı almancılar. slavlar zengin erkek peşine düşmüş, bizimkiler ise sarışın kadın. tam bir et pazarı olmuş oralar..

    trafikte rus ve ukrayna plakalı otomobilleri, bir noktada türk plakalı otomobillerden daha fazla görebilirsiniz, şaşırmayın.

    şehirde kuralsızlık hakim. yolun ortasına dörtlü yakıp giden rus ve ukrayna plakalı otomobilleri görür ve birşey derseniz, adam sizin üstünüze yürüyebilir :) onlar da öğrenmiş makas atmayı falan.

    esnafından memuruna kadar tüm heryerde bir slav yalakalığı var. para için satılmış memleket. rus kadını bulan ya da paranın kokusunu alan koşulsuz rus ve ukrayna savunucusu oluyor saniyesinde.

    slavlar ezandan rahatsız ve kendi bölgelerinde bulunan camiilerin faaliyetini durdurmak için çaktırmadan kendi aralarında organize olmaya çalışıyorlar.

    türkler'in çalıştığı yerlerde rusça konuşmaya çalışıyorlar. "burada çok rus var, rusça öğrenin" diyor arkadaşlar..

    arabalarına herhangi bir denetleme ve cezai işlem yok. at koşturuyorlar. yasal süresi bitince sanayide ismini vermeyeceğim bir yere götürüp kesiyorlar arabayı. parça fiyatına satıyorlar ya da deprem bölgesinden buldukları bir şasi no ile çenc yapıyorlar.. açık ihbardır!

    birkaç tanesinin "kendimize ait bir bölge olmasını temenni ederiz" dediğini duydum. yani özerk bir bölge talepleri üç beş yıl içinde kesinlikle gelecektir. bizim slav yalakaları oraya giremeyecek bilsinler yani. propaganda filmi gibi olacak durumları :)

    bakın bizi sevmiyorlar. bunu kafanıza sokun. şimdilik işleri olduğu için öyle ya da böyle şirin görünüyorlar fakat ben rusya'da yaşayan biri olarak tekrar söyleyeyim; ruslar fırsatını bulduğu an sizi bir kaşık suda boğar. yıllardır tanıdığınız ve güvendiğiniz slavlar sizi saniyesinde satar. bilin yani.

    orada yaşayanlar çaresine baksın. devlet birşey yapmıyorsa kendiniz yapın. yarın memleketin sahillerine giderken ruslardan izin almak zorunda kalırsınız. ilgilendikleri konu özellikle emlak piyasası. dikkat edin. rusya'da sürekli reklam çıkıyor; "antalya'da renkli bir yaşam için arayın bizi".. gerisini siz düşünün..
  • yukarıdaki entryde bacasız sanayi denilerek yüreğime taş oturtulmuştur. o yüzden bildiğim kadarıyla doğrusunu yazayım.

    antalya bacasız sanayi denilen turizm sektörüne muhtaç bir şehir hiç bir zaman olmadı aslında. son 15 yula kadar. üçlü sac ayağına sahip bir şehirdir. tarım, turizm ve sanayi iç içe bulunurdu.

    bugün dokuma park adıyla ucubeye çevirilen arazinin bulunduğu bölgede iki tane devasa fabrika vardı, binaları hala duruyor gerçi. dokuma fabrikası ve pil fabrikası dünya çapında fabrikalardı. arkalarındaki, şu an migros'un satın aldığı kipa avm'nin bulunduğu bölgede de yağ sanayii fabrikası bulunurdu. bu mahalleye fabrikalar mahallesi denmesinin sebebi ve tramvay duraklarında pil fabrikası, dokuma gibi isimlerin olmasının sebebi budur. bunlardan ayrı olarak, eti maden ya da başka bir deyişle ferrokrom fabrikasını da daha önce anlattık zaten. şu an o da bir ucube olarak hayatına devam ediyor.

    bunlardan ayrı olarak bugün antalya expo center olarak övünülen bölgenin aslında zamanında bembeyaz pamuk tarlalarından oluştuğunu da belirtmek gerek. pamuk tarlalarının bir sonucu olarak da her taraf irili ufaklı çırçır fabrikalarıyla doluydu. pamuktan başka da memleketin toprağına ne ekerseniz ekin bir ürün elde ederdiniz. domates, salatalık, karpuz vs. vs. o kadar verimli topraklar vardır ki istediğiniz her şeyi ekip yetiştirebilirsiniz.

    insanlarımız beton ekip otel yetiştirmeyi tercih ettiler.

    turizm bu bölge insanının en son ihtiyaç duyacağı bir geçim kaynağıydı. öyle şimdiki gibi bedavaya insan çalıştıramazlardı. herkesin bir toprağı, mesleği vardı, sanayide, tarımda çalışacak kapısı vardı, otele muhtaç değildi kimse. fellik fellik işçi ararlardı ve hakkını verirlerdi maaş olarak. öyle mantar gibi her sene bir otel dikilmezdi.

    şimdi bacasız sanayi adı altında verimli topraklarımız beton altında kaldı, toprak sahipleri ya iyi paralar teklif edilerek ya da zorla toprağını kaybetmek zorunda kaldı, her taraftan otel fışkırmaya başladı. artık satın alınacak toprak da kalmadığı için her sene ormanlar yakılıp boş arazi yaratılıyor, talan ediliyor memleket. he otel derken, modern hapishane diyelim biz ona. sizin tatil dediğiniz şeyin adı tatil değil. her şey dahil adı altında gelip dört duvarın arasında "eğleniyorsunuz" antalya'ya tatile gelip de alanya kalesi'ni, aya nikola kilisesi'ni, phaselis, olympos, termessos, side vs. antik kentlerini, likya yolu'nu falan gezip gören kimseyi duymadım. herkes otele kapanıp havuz başında uyumayı, gece diskoda 48 tane sulu bira içmeyi falan eğlenceden sayıyor.

    ondan sonra çıkıp antalya insanı şöyle, antalya böyle diye ekşide ağlaşıyorsunuz. siz tatile geldiğiniz o 15 20 günlük süreçte hiç antalyalı görmediniz ki. o gördükleriniz sizin hemşerileriniz veya sağdan soldan sezonluk çalışmaya gelmiş işçiler veya başka şehirlerden gelip otel açmış, iş yeri kurmuş ya da başka şehirlerden tatile gelmiş kişiler. tatile gelirken ilk sorduğunuz soru zaten ruslar nerede takılır. rusları nasıl sikebiliriz. siz rusların gözünde nasıl görünüyorsunuz merak ediyorsanız, sizin gözünüzde bu salça tipler nasıl görünüyor ona bakın. antalyalı görmek istiyorsanız, özellikle yazın, yaylalara çıkın. biz deniz deniz diye ölmediğimiz için yazın sıcaklarda yaylalarda yaşarız genellikle.
hesabın var mı? giriş yap