• görev sonrası bir yemek esnasında amerikalı askeri polisler (bkz: mp) lafı kendi yerel polis teşkilatlarına getirir. bizdeki inzibattan farklı olarak müstakil bir sınıf olan askeri polisler ilginç görüntülere ev sahipliği yapar. mensuplarının da enlisted/subay altı rütbede olan kısmı gelecekte gerçekten de ileride kendi köylerine kasabalarına şehirlerine dönüp orada polislik yapmak, şerif olmak, kovboy çizmelerini masaya uzatıp şapkayı yüzüne çekip siesta yapmak gibi hayallerle yaşar. gelecekteki meslek projeksiyonları en iyi ihtimalle federal bir büroda (dea-fbi gibi) en kötü ihtimalle de deputy şerif arasında memuriyete oynar. bu yüzden polislikle olan bilgileri ve deneyimleri gelecekte oralarda çalışmayı umdukları için ortalama bir amerikalıdan daha yüksektir. işte bu yemek esnasında ne kadar bildiklerini göstermek için de mp'ler yerel polis teşkilatlarının motto'larını sayıp dökmeye başlarlar.

    efendim işte new york polis departmanı mottosu : fidelis ad mortem'dir (ölene kadar sadık)

    los angeles pd : "to protect and serve" (korumak ve hizmet etmek için (var))

    san francisco pd : "oro en paz, fierro en guerra" (barışta altın, savaşta demir)

    sacramento county sheriff : "service with concern" (ilgili hizmet olduğu kadar, endişeyle hizmet de demek ahah)

    houston pd : "order through law, justice with mercy" (kanun ile nizam, merhamet ile adalet)

    seattle pd : "service, pride, dedication" (hizmet, gurur, kendini adama)

    philadelphia pd : "honor, integrity, service" (onur, doğruluk, hizmet)

    nitekim baltimore polis departmanı mottosunu hiçbir amerikalı hatırlayamaz. en sonunda genç bir tanesi atlar :

    "carrying corpses!" (cesetlerinizi taşıyoruz)

    biz ne oluyor pek anlamayız ama amerikalı olan herkes kafa sallar. sonradan gidip öğreniriz ki 100 bin kişide 5 falan olan abd cinayet averajı bu şehirde 10 kat fazla olmak üzere 50.5 falandır. suç oranı son 25 yılda tavan yapmış ve bir türlü bitirilememektedir. polis teşkilatları da cinayet mahaline ya geç kalmakta ya hiç gidememekte. şansa gittiğinde de en fazla ceset torbaları yüklenip ter atmaktadır.

    görmedim onların yalancısıyım.
  • dunyanin en garip dilencilerini barindiran amerikan sehri. (amerikan sehri ulan, amerika birlesik devletleri sehri degil. amerikayla ilgili yazilmis her entry'de konuyla alakali gereksiz bir cemkirme surecine giren, gereksiz mevzularin yazarlarina selam ederim. neymis, amerika kitaymis da, amerikanin hangi ulkesiymis de. sanki arjantinden bahseden adam, guney amerika gibi diger cok genel bi tabir kullaniyomus gibi. amerika ya da amerikali kavrami, birlesik devletlerde yasayan amerikalilarin dahi kendileri icin kullandigi cok genel-gecer bi kavram degilmis gibi. neyse, oyle bi selam eeyim dedim)

    muthis bir nezaket, son derece sofistike bir dilenci populasyonu... nam-i diger homeless people. o kadar siradisi bi havalari var ki, bir dilenciyle dunyanin baska hic bir yerinde duyma ihtimalinizin olmadigi dilenen-dilenilen diyaloglarina sahit olursunuz. soyle ki:

    + selam genc adam.
    - merhaba.
    + ya kusura bakma rahatsiz ediyorum ama, bir ceyreklik var mi diye sorucaktim.
    - cok uzgunum, hic bozuk yok. baska bi zaman artik.
    + yok yok hic onemli degil, rahatsiz ettim. iyi gunler.
    - ya dur surdan bozdurim de gelim, hemen iki dakika.
    + hee meksikalinin yerinde mi? o suratsiz pezeveng tanimadigina artizlik yapar simdi. ver sen bana bi dolari, bende var bozuk. ne vericektin sen bana, haa ceyreklik. al moruk, 75 cent para uzeri.
    - hayyy yasa bee. sen hep burda misin? yarin bozuk bulundurim bari.
    + valla belli olmuyo ki, bi ara seven eleven'a takiliyoduk. bu hafta festival var ya burda, buralardayim herelde.
    - tamam hadi hayirli isler.

    niye? rekabet cok cunku. her kos basinda bir homeless. adamlar musteriyle diyalogu guzel tutuyo ki, ertesi gun adam o koseden cebinde bozuklukla gecerse "lan bu dunku kibar dilenci degil mi, dur su ceyrekligi veriym de sevindirim garibani" deyip bagista bulunsun. dilencilige has amator ruhu kaybetmeden yakalanmis muthis bir profesyonellik.
  • zenci populasyonun yuksek oldugu ve bunun yaninda cogu kesiminin ve insanın maddi acidan dusuk seviyede oldugu bir yerdir.

    sokaklar her zaman cok tehlikelidir... zenci mahallerinin yogunlukta oldugu ve bu zenci mahallerine girdiginiz zaman sag cikma olasiliginiz sifir altina dustugu yerler coktur..
    poe'nun mezari, akvaryumu, hayvanat bahcesi, yengec ve deniz mahsulleri restorantlariyla unlu bir sehir burasi.. ayrica bu sehirde de bir world trade center var.
    gezilmeye değen diğer mekanlar olarak, inner harbour, fells point ve charles street'in mount royal avenue'ya uzanan kismi tavsiye edilir.

    washington dc'ye cok yakin olmasi ise bu sehirden sikilanlar icin buyuk bir avantajdir

    tavsiye: metroya binmeyin, gece ara sokaklara girmeyin, aydinlik ve genis islek caddelerden gecin veya taksi tutun.
    bilmeden haldur huldur hic bir yere yurumeye calismayin cunku yediginiz kufurlerin ve tehditlerin haddi hesabi olmuyor..

    ayrica sokaklarda soyulma ihtimaliniz yuksektir o yuzden dikkatli olmanizi tavsiye ederim...
  • bizlere abd'nin bir firsatlar sehri olmadigini anlatan, ve abd'nin kendisini pazarladigi tum degerleri alt ust eden, yasayan siyah nufuslu gri sehir. sehrin baskin cogunlugunu zencilerin olusturdugu, geri kalan populasyonun ise, orta sinif ve elit charles village etrafında yaşaya beyaz amerikalılar ile, göçmen hispaniklerle korelilerin oluşturduğu, azınlıkların çoğunlukta olduğu bir şehir.

    sehrin ortasindaki benzin istasyonlarinin icindeki marketlerin kapisi yoktur bu sehirde. iceri giremezsiniz. iceride kendisini ufacik alana kitleyerek güvene almis olan koreli market sahibi ile bir megafon vasıtasıyla görüşürsünüz... içeriden dışarı açılan bir kutu sistemiylede alışveriş yaparsınız.

    şehrin doğal bitki örtüsü çalışmayan telefon kulubeleri ve park otomatlarıdır lakin bunlar yerli halk icin en önemli geçim kaynağıdır... şehrin doğal bir fon müziği vardır siren seslerinden oluşan... güvenli bir yer değildir, beyaz orta sınıf amerikalılar için, ancak aksine amerika'da binlerce zencinin ve göçmenin kendisini gerçekten güvende hissettiği bir yerdir.

    eğer şehrin içinde downtown'da tek başınıza oturuyorsanız, şöyle bir ilanla karşılaşırsanız şaşırmayın:

    "tanrıya şükürler olsun, mahallemizde çok fazla güvenlik sorunumuz yok. ama şimdi dürüst olun ve söyleyin. kim daha fazla güvenliğe hayır diyebilir ki. 410-5213535'i arayın, wallartz kardeşler escort servisini tutun. size arabanıza ve mahalle içindeki evinize kadar güvenle refakat ediyoruz. hem de bedava..."
  • insani kendinen alan ilginc bir sehirdir burasi. gece, gerek sigara kokusu odadan ciksin, gerekse oda biraz havalansin diye acilan pencere, odaya davetsiz misafirlerin (4 cm boyunda essek kadar circir bocekleri gibi) girmesine sebep olabilmektedir.

    diger zamanlarda ise, gece saat kac olursa olsun, disarisi acaip, ama acaip gurultuludur. new york'dan alisik oldugunuz gurultu gibi degil bu. biraz sessiz kalir, sonra birden patlak verir, darbe oluyor sanirsiniz.

    sarhos bir zencinin anlasilmaz bicimde cigirmasini, veya hayattan umidi kesmis bir kadinin "watch where you're going motherfucker" diye bagirmasini hayretler icinde dinleyecektir ilk defa gelen bir insan, ancak daha sonra alisilir bu seslere, "evim guzel evim" tarzinda, bu sesler olmadan uykuya yatamaz olursunuz.

    ancak hakiki bir falsosu vardir ki, o da hic susmak bilmeyen o gerzek siren sesleridir. ya bir yerde birinin kedisi agacta kalmistir, ya da biri ocakta pisirdigi yemegin kokusunun evden cikmasi icin pencereyi acmamistir, bu nedenle yangin alarmi calmistir. hemen hayvan gibi bir itfaiye araci, "dunya basimiza yikilacak hobareeey!" tarzinda sirenleri avazi ciktigi kadar bagirtip, bir de ustune gecenin getirdigi bombos sokaklarda, sanki yolda mehter takimi gosteri yapiyormus da yolu tikiyorlarmis gibi korna calarak, muhtemelen pek bir onemsiz olan vakaya kosturuyor olacaktir. zira bu kadar cok yanginin olmasina imkan yoktur, yoksa su anda ben yasiyor olmazdim.

    tabii ayni gurultudeki (ve susmak bilmeyen, 10 dakikada bir car car bagiran) polis araclari ve ambulanslari bir seviyeye kadar anlarim. ancak zaten herkesin "unsafe neighborhood" (nezih olmayan, yari tehlikeli mahalle) diye tanimladigi amerika'nin bu guzelim bolgesinde, mutlaka biri arabasini acaip gerzek bir bicimde parketmis olacak, ya da yoldan gecen bir adam "eahauea" diye bagiracaktir. bu da gerzek amerikan halkini tedirgin edecegi icin, mutlaka eften puften sebeplerden biri 911'i arayacaktir. bu nedenle polis aralari da yolda giderlerken telsizden aldiklari mesajlara tepki olarak zar zar sirenlerini caldirirlar.

    en kotusu ise, etrafinizda cok sayida, hayvan gibi cok hastane olmasidir (eh, dunyanin en iyi tip okullarindan biri burada, daha ne istiyorsun). o ambulanslarin icindekilere acil sifalar diliyor, ambulans soforlerine de her sireni actiklari an icin bir tokat indirmek istiyoruz.

    bir de, spotlightlarini acip sehrin ustunde gezinen helikopterler, sizin ne kadar guvenli bir sehirde yasadiginiza (!) isarettir.

    unutmadan, mta otobuslerinin her kapisi acildiginda otturdukleri "welcome to mta" tarzi seyleri soyleyen kadini bir an once bogazlayip, otobuslerdeki hoparlorleri sokmek istemekteyim.
  • yukarıdaki whokares denen eleman ya bizle taşşak geçiyor yada bizi enayi yerine koyuyor. baltimor'un en kaliteli yeri olan
    " falls road " a hatunu götürüp pizza yiyorlar. gidip görmesek hadi neyse. o civardaki pizzacılar'ın çoğu dilim pizza satan boktan yerleridir. keşke pizza yerine yengeç yemeğe gittik deseydin daha inandırıcı olurdu. bilirsin sen hani baltimor'un yengeci meşhur ya.

    birde sürekli toplantı , şirket , milyon dolarlık antlaşma , en güzel otelde kalıyorum diyip kafa sikeceğine , biraz şehirden bahsette insanlara biraz faydan olsun.

    baltimore, abd'nin en boktan şehirlerindendir. yaşaması zor ve sıkıcıdır. hafta içi akşam 6'dan sonra yolda farelerden başka kimseyi göremezsiniz. millet sokağa çıkmaya korkar. ancak haftasonları barlar ve restaurantlar iş yapar. yolları bomboktur. kışı çok soğuktur. göçmen fazla bulunmaz. insanı ye zencidir yada tipik beyaz yobaz amerikalıdır. bu şehrin en güzel yani washington dc'ye cok yakin olmasidir. bu şehirde bırakın yaşamayı turist olarak bile uğramayın.
  • motto'su da the greatest city in america olan bir sehirdir bu. nasil yalandir, nasil yalandir, onu da gorunmez bkz'imiza basarak ogrenebilirsiniz.
  • kente yaklastigimda sehirin her yerinin hamamboceginin iki kati buyuklukte milyarlarca bocekle dolu oldugunu gorup hassiktir dedigim sehir.kiyamet alameti zannetmistim, neymis efendim burada 17 yilda bir bu boceklerin istilasi olurmus...kafasinda,sirtinda, yuzunde arabasinda evinde bocek olmayan bir insan yoktu. boceklerden tiksinen bir insansaniz tam bir kabus,yolda yurumek imkansiz, yol boyunca citir citir ezilen bocek sesleri duyuyorsunuz. en iyisi ben bir 17 yil sonra geleyim bu sehire bidaha yada hic gelmesemmi dedirten sehir. birde zenci populasyonu acaip fazladir bu sehirde ki o ayri bir mevzudur netekim hepimiz insaniz bireyleri zenci, beyaz, hincal uluc veya hasmet babaoglu olarak ayirmamak gerekir.
  • the wire'ın geçtiği kent.
  • maryland eyaletinin başkenti konumundaki şehirdir.
    atraksiyon anlamında son derece zayıf bir yerdir. canınız bir yere gidip iki satır sohbet edip, eğlenmek istese ya harbor dedikleri şehrin limanı modundaki yerine ya da daha içerilerde olan striptiz sokağına gidebileceksinizdir (ki ikinciye gitmek az buçuk cesaret ister aslında).
    harbor'daki restoranlarda deniz kenarı yer için birbirini yiyen insanlar, boğaz manzarasını görseler dipleri düşecektir. bu kişilerin deniz manzarasından anladıkları koyu yeşil durağan sudur.
    striptiz klüplerinde ise hayatınızda görebileceğiniz en bezgin hanımlar çalışmaktadır. bir avantajı vardır bu klüplerin, washington civarında minimum 10-20 dolar civarında seyreden sıkıştırma parası, bu fakir şehirde 1 dolara kadar düşmekte, bu hanımlar 1 dolarcık için size birkaç saniyeliğine de olsa özel ilgi gösterebilmektedirler.
    bölgeye özel blue crab diye bir tek baltimore körfezinde çıkan bir yengeç vardır, bununla crabcake yaparlar, çok da güzel olur hani. margarita eşliğinde zevkle tüketebilirsiniz.
    şehirde yaşayan beyaz nüfus, daha yüksek orandaki siyahi nüfustan o kadar tırsmaktadır ki, akıllarını kaybetmek üzeredirler. size oraya gitme öcü götürür, buraya gitme soyulursun filan derler habire. (bu noktada bakınız: bowling for columbine)
    aslında yine de gece saatlerinde şehir içinde (harbor dışındaki yerlerde) fazla gezmemek her zaman daha iyidir, bu saatlerde spike lee filmlerinde görebileceğimiz, sağ omuzda teypçalar taşıyan bir takım neşeli/sinirli zenciler görmek mümkündür.
    sonuç itibariyle, görmeden de gayet güzel yaşayabileceğiniz, pek de görülesi olmayan bir amerikan şehridir. eğer illa amerika göreceğim diyorsanız başka bir yerlere gitmenizde sonsuz fayda vardır.
hesabın var mı? giriş yap