• 28 yaşında trafik kazası sonucu yaşamını yitiren türk rock müziği solisti.

    iyi bir gençti. üniversitede bahar şenliklerine çok cüzi bir bütçe ile kim gelir kim gelir diye araştırırken ulaşıp konuşmuştuk, hatta dur rakam da vereyim, şebnem ferah'ın bir konsere 45.000 istediği bir dönemde, 3500 tl'ye sırf işimiz görülsün, gariban bir anadolu şehrinde, bahar şenliğinde gençler eğlensin diye "tamamdır" demiş bir gençti. gerçi o zaman daha dizi filan çıkmamıştı ama akademi yarışmasından herkes tanıyordu. tevazu sahibi, genç yaşta gelen şöhretle kendini bozmamıştı. allah rahmet eylesin.
  • yasadigi kaza ile bazi sozluk yazarlarina her gun gelen sehit haberlerinden daha cok uzuntu cektirmesi son derece "ilginc" olmayan sanatci adayi. zira televizyonda orda burda insanlarin bir sekilde kendine yakin hissettigi, sempati duydugu, insanlarin "tanidigi" biri. azicik insan psikolojisinden anlayan herkes insanlarin kendine yakin hissettigi birisinin basina birsey geldiginde tanimadigi birine oranla daha cok uzulmesinin normal oldugunu tahmin edebilir. yoksa kaybettigimiz sehitlere uzulup de afrika'da her gun acliktan olen cocuklara uzulmeyen insanin da insanligini da sorgularim ben. birinin olumune uzulmek icin illa ayni milletten olmak gerekmiyor.. sonra hrank dink'in olumunden sonra "iyi oldu turk dusmanina!" diye sevinc cigliklari atan yaratiklara doneriz degil mi?

    tabi demagoji yapmadan once daha ayrintili dusunmek lazim..
  • ölmeden kısa bir süre önce kadıköy voodoo barda denk geldim, tanıştım. hayatımda bu kadar mütavazı, efendi bir insan görmemiştim. hiç kimseyi kırmamaya çalışan, kendisiyle konuşmak isteyen herkesle ayrım yapmaksızın sanki askerlik arkadaşıymış gibi samimi olan müthiş bir insandı, beni kendimden utandırdı, kendime çeki düzen vermemi sağladı.

    yarım saatten fazla muhabbet etmiştik. telefon numarasını istedim tabii ki deyip hemen vermişti.

    aynı gece kavgaya tutuşan iki gencin arasına girip, kavganın büyümesini engelleyip, tarafları sakinleştirip barıştırmıştı.

    keşke şu an aramızda olsaydı. eserleriyle topluma müthiş değer katardı ve gençlerin iyiye ve güzele yönelmesinde katkısı olurdu.
  • hakkında kafamda bir tanım/verebileceğim bir örnek, ya da eklemekten çekinmeyeceğim bir detay, son günlerde burada olanların aksine, ölümü/kazası ile beraber oluşmadı bende..
    aynı şekilde, varlığını, yüzünü, gözünü, sazını, sözünü, duruşunu, düşünüşünü, gülüşünü uzun süre takip eden hayranlarından biri de olmadım, daha önce buralara uğrayıp yazayım..
    ama işte baktım dayanamıyorum, kendisini anarken, (-ki bendeki bu anma eylemi onun yaşamından kesitleri göz önüne getirmekten çok, 2 hafta öncesine götüren bir acı flashback şeklinde oluşmakta..) bari ben de paylaşayım dedim..

    evet çok değil 10-15 gün kadar önce, istanbul uçağını bekliyorum, acil bir durum olduğundan geceden gelip sabahki uçakta yer bulup gitmeyi düşlüyorum.. gündüz bi hayli kalabalık olan havaalanı sessiz/soguk/ışıksız.. temizlik makinaları sesleri geliyor.. ama gitmek şart, halime şükredip 4 saat dayanıp erkenden evimde olmayı planlıyorum.. kimse yoksa muzik var, uyku(m) var..

    sızmışım zaten, sorunsuzumdur genelde, beklemek/rahatsız yerlerde uyumak, üşümek, aç kalmak, yavaş işleyen sistemler, aksilikler, rötarlar, çevredeki insanlar.. bunlar genelde pek de umrumda olmaz.. etrafımda da hep böyle insanlar olsun isterim, özetlemek gerekirse, 'rahat' 'endişesiz' 'komplekssiz' 'kendi halinde'..

    bi ara uyanıyorum, saate bakıyorum, derken bomboş havaalanında, temizlikciler, görevliler, turistler dışında sonunda biri daha gelmiş, karşımdaki koltuklarda uzanmış yatıyor.. sırtı dönük, saçları uzun. uyku sersemi olan ben, kadın sandığım bu kişinin rahat uzanış biçimini benimsiyor, aynen onu taklit ediyorum, evet hakiki uyku pozisyonu..
    biraz geçiyor, dönmek icap ediyor, dönerken farkediyorum kendisini, gülümsüyor, halimiz komik ne de olsa.. orada ölece bazılarına göre 'sefil' bazılarına göre ise 'oldukca rahat' kendimizi bırakmışken, aynı kaderi paylaşan mahkumlar gibi bir bütünlük kurduğumuz ortada.. erkekmiş bi de.. dedim ya dikkat edemeyecek kadar uyku sersemi..

    bi göz açıp/kapamalık şekerleme modu daha yaşıyoruz, arasında benim kulağımdaki müziğe kendimi iyice kaptırdığım.. utanıyorum, sesini kısarken yakalıyor.. (bundan sonraki konusmalar gayet kısa ve net cumleler olduğu icin o soguk ve sessiz gecede anı olarak beynimde yankılanan, hicbirseyini değistirmeden yazıyorum)

    - ne dinliyosun?
    - ımm karışık bişiler işte.. album diil.. ama bi şarkı var ona takıldım o çalıyo.. ** (sözlerimi tamamlarken, tekrar gözlerimi kapayacakken, biraz ilerde duran gitarı dikkatimi çekiyor) aaa muzisyen misin sen??
    - evet. caldık dönüyoruz.
    - ne güzel.. keyifli miydi? eğlendiniz mi çalarken?
    - her zaman..
    - oh oh.. harika.. en önemlisi o..
    - bak şu tarafa geçelim, temizlik buraya geliyor biraz sonra burada gürültü dayanılmaz olacak, hem güneş de o tarafa yakın doğuyor, daha sıcak olur.. (haklıydı, iyi fikirdi)
    - hadi geçelim..

    sonrasında yerleşip yine sessizce uykumuza devam ediyoruz.. bi sonraki gözlerimi açışımda etrafımda kız sesleri... aaa oooo uu şeklinde yankılanıyodu.. bizim olduğumuz salona doğru geliyorlardı.. doğrulup anlam vermeye çalıştım, o arada 'o'na doğru geldiklerini anlayıp, usulca uzaklaştım..
    kızlar ya da sevenleri diyelim, daha çok havaalanında görevli olanlardı (eh o saatte).. ellerinde telefonlar, uyuyan bu kişinin birbiri ardına fotograflarını cekip, kıkırdıyorlardı..
    uyandı tabi.. fakat uyanınca, ne kaçtı, ne canı sıkıldı.. ne de soğuk bir hava estirdi.. aksine, 'çok kötü çıkarım durun çekmeyin' dediğini anımsıyorum.. sonra kızlar, onun bu tavrından sonra biraz daha cesaretlenip arka arkaya beraber fotograf çekmek istediler, ve o yine yüzündeki gülümseme, yattığı yerden kalkıp ricaları kırmadı.. her bir kareden sonra, eğilip resime bakıp, ooof ya çok fena da neyse diyordu..

    tuvalete kaçmıştım, havaalanında çalışan kızlardan ikisi girdi..
    özetle; barış'ın ne kadar tatlı, güleryüzlü olduğundan, ve diğer bi kaç kişi*(isimleri şart olmayan şarkıcılar) hakkında dedikodu yapıp çıktılar..
    arkalarından ben de çıktım, birşey yokmuş gibi yerime döndüm, gülümsedi, gülümsedim..
    sonrasında menajeri diye tahmin ettiğim biri de bize katıldı, o kontrol, bu kapı, şu koltuk derken yolculuk bitti.. veda edilerek, iyi sabahlar dilenerek, uzaklaşıldı..

    etrafımda rahat, komplekssiz, uyumlu, kaprissiz, kibirsiz, sorunsuz, dırdırsız insanlar olsun demiştik ya.. işte ben böyle tanıdım 4 saatcik içinde kendisini.. şimdi ise, pek huzunluyum..
    sebebi sorgulamam bir daha ve bir daha, ne kadar kısa sürüyor ölüm, arkanda yarım bırakarak herşeyi, arkanda daha yaşamadıklarını bırakarak, seni tanımayanlara kendini tanıtmadan, tüm şehirlere yüzünü göstermeden, tüm tatları tatmadan, gidilecek yerlere gidemeden, öylesine kısa ve renksiz.. evden çıkarken, ceketini alıp gitmek gibi.. bir varsın, bir yoksun..
    bir varmış, bir yokmuş.. yaş yine tam 27..
  • 15 gündür yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren anacığı, bugün hayatını kaybetmiş.

    acılı bi tebessüm oturdu yüzüme. bu dünyada yaşanabilecek acıların en büyüğü olarak tariflediğim evlat acısını 14 yıldır taşıyan bu güzel kadının ebediyete irtihali, müsterih bir hüzün yaşattı bana.

    acısı dindi artık, gözlerim dolu dolu yazıyorum.
    bir başka ihtimalle de evladına kavuştu.

    yattığı yer incitmesin
  • dün annemle dua ettiğimis gencecik çocuktu...
    nr drişti dünden bugüne?

    peder ameliyat oldu
    işten atıldım
    zşlzurna sarhoşum
    barış öldü

    bütün gün ağlamamak için zor tuttum kendimi. pezevengin koordinatörü karşısında sustum, milllet ağladı sustum. peder ameliat oldu sustum. sustum.sustum

    barış ölmüş. az önce duydum gözyaşlarımı tutamıyoumki, zaten saarhoşum

    saroşum
    işten atıldım hem barış ölmüş< sözlükten de atılırım. koduğumun hayatı. gelmişini de geçmişinide sikeyim emi

    gencecik filiz ölmüş, benim peder 75 taında sağ. hem de ay koyayım hayata işye.
  • çok küçük yaşta müzik yapmasına rağmen profesyonel müzik kariyerine 25 yaşında 2004'te katıldığı akademi türkiye ile başlamış ve maalesef sadece üç yıl aktif müzik yapmış şarkıcı.

    ölümünden önce iki stüdyo albümü yayınlayan şarkıcı, kariyerine çok iyi bir başlangıç yapmıştı. yaşasaydı cem karaca ve barış manço gibi anadolu rock tarihine adını altın harflerle yazdırabilirdi. ilk iki albümü ve ölümünden sonra yayınlanan projesi bunun en iyi göstergesidir.

    çoğu kişi onu oynadığı yalancı yarim dizisiyle ya da ölümüyle hatırlar. profesyonel kariyerinin başlangıcı olan akademi türkiye pek gündeme gelmez. oysa barış'ın kariyerinde akademi günlerinin önemli bir yeri vardır. hem tanındığı hem fan kitlesinin çekirdeğini oluşturduğu hem de ilk albümünü yapma fırsatı elde ettiği yerdi akademi türkiye. yarışma birincisine vadedilen buydu çünkü: albüm.

    akademi türkiye, türevlerinden bir parça farklı bir yarışmaydı. diğerleri gibi çeşitli yerlerde eleme yapılarak yarışmacılar seçilmişti ama diğerlerinden farklı olarak tüm yarışmacılar 7/24 canlı yayın yapılan bir eve toplanmıştı. biri bizi gözetliyor ve popstar yarışmalarının karışımı gibi bir şeydi. bu evde birlikte yaşayan 16 yarışmacı aynı zamanda şan, solfej, diksiyon, ingilizce, dans gibi temel dersler alıyorlardı.

    yarışmanın eleme sisteminde dört temel faktör vardı: dersleri veren eğitmenler, jüri üyeleri, halk oylaması ve yarışmacıların kendisi. halk oylamasında birinci olan koruma altında olurdu. geriye kalanlardan jüri elemek istediği dört yarışmacıyı seçerdi. bunlardan birini eğitmenleri derslerdeki başarılarına göre kurtarırdı. diğerini de arkadaşları kurtarırdı. kalan iki yarışmacı bir hafta boyunca oylamaya tabii tutulurdu. cuma günleri eleme yapılırdı. cumartesi tekrar elenecek iki yarışmacı belirlenirdi.

    barış ceza koltuğuna, yani elenme durumuna bir kez düştü. onunla da özgür çevik'le kaldı. özgür'ü eleyip yoluna devam etti ve yarışmayı birinci bitirdi. ceza koltuğuna kalmasının nedeni de yarışma kuralları gereğince geçen haftanın birincisinin sonraki hafta seçilememesiydi. seçilebildiği her hafta birinci seçildi. daha yarışmanın ilk haftasından favoriydi ve gerçekten de en popüler yarışmacı olarak kazandı.

    yarışmanın iki ödülü vardı. biri albüm, diğeri dünya çapındaki tüm akademi yarışmalarının birincisinin yarışacağı world's best isimli yarışmaydı ancak iptal edildiği için barış buna katılamadı.

    yarışma sözünü tuttu ve daha o sene bitmeden seyhan müzik'le anlaşarak barış’ın albümünü yayınladılar. içinde kimdir o ve mavi gibi mükemmel şarkıların olduğu ıslak ıslak albümü aralık 2004'te çıktı, barış da profesyonel kariyerine başlamış oldu.

    youtube'da barış akarsu'nun videolarına baktığınızda tuhaf düetler ve ev görüntüleri gelir bazen karşınıza. bunlar akademi türkiye'den kalan görüntüler. yaşadıkları ev atv'nin alt kanalı olan mtv'de yayınlanırdı. tüm o ev muhabbetleri, mutfak sahneleri, bahçe konuşmaları o dönemde bu görüntüleri kaydeden fanlardan geliyor. yarışmacılar akşam fanlardan gelen istekleri çalardı. bu sohbet kısmında da genellikle barış'la özgür olurdu. o yüzden youtube'da birçok düetleri var.

    yarışmanın ilk haftalarında sayıları kalabalık olduğu için birkaç kişi aynı anda çıkıp performans sergilerdi. bu da çoğunlukla iyi seçim olmazdı.

    mesela arabesk söyleyerek yarışmaya girmiş ve sesi o türe yatkın bir yarışmacıyla barış'ın yaptığı resimdeki gözyaşları ancak bu kadar uyumsuz olabilirdi.

    3-4 amatörü sadece iki günlük çalışmayla sahneye koymak da ortaya çok iyi sonuçlar çıkarmıyordu.

    sahneye çıktığı kişiyle sesinin uyuşmaması da pek yardımcı olmuyordu.

    bu düet günlerinden kalan en iyi performans budur muhtemelen, o bile vasattan halliceydi.

    yarışmaya her hafta bir iki şarkıcı konuk getirmeye çalışırlardı. barış'ın haluk levent'le düeti buradan gelir. yine o günlerden kalan deniz arcak ve sertab erener düetleri vardır.

    yarışmada bazı haftalarda konseptler uygulanıyordu. nostalji haftası, arabeks haftası ya da ingilizce şarkılar gibi. ortaya tuhaf performanslar çıkabiliyordu. barış'tan it's my life performansı

    barış'ın gerçekten parladığı performanslar solo haftalara geçtiklerinde ve ona kendi tarzında söylemeye izin verdikleri haftalardır muhtemelen.

    yollarda bulurum seni
    ıslak ıslak
    namus belası
    dağlar dağlar
    tamirci çırağı
    yıllar sonra

    yarışma gecelerinde sergilediği şarkılar:

    sensiz yıllarda (ajda pekkan) - düet
    resimdeki gözyaşları (cem karaca) - düet
    sevenler ağlarmış (haluk levent) - düet
    trip yapma (athena) - düet
    aşkın mapushane (haluk levent)
    her şeyi yak (sezen aksu)
    namus belası (cem karaca)
    bir çocuk sevdim (sezen aksu)
    zor aşk (haluk levent)
    yıllar sonra (kıraç)
    annem (yavuz bingöl)
    dağlar dağlar (barış manço)
    eyvallah (deniz arcak)
    it's my life (bon jovi)
    ben bilirim (barıış manço)
    şarkılar da olmasa (tarkan)
    sarışınım (sezen aksu)
    yollarda bulurum seni (haluk levent)
    gülpembe (barış manço)
    öyle sarhoş olsam ki (tanju okan)
    ıslak ıslak (cem karaca)
    ben seni severim(sefarad)
    yaşamak var ya (athena)
    tamirci çırağı (cem karaca)

    bu performansları çok kötü kaliteyle youtube üzerinden bulmak mümkün. atv, barış'ın anısına bu performansların hd versiyonlarını yükleyebilirdi ama yapmadı.

    akademi evi görüntülerine göz atmak isteyenler şunlara bakabilir:
    1
    2
    3
    4

    daha fazlasını youtube üzerinden bulabilirsiniz. bu görüntüler bugün ne anlam ifade ediyor derseniz cevabı hiç olur. sadece anısı var, özellikle barış'ı akademi'den tanıyanlar için.

    özgür çevik'le düetlerinin youtube'da oldukça popüler olması biraz şaşırtıcı bir durum. özgür'ün sesi kötü olduğundan değil, ses renkleri çok farklı. hiç uyuşmadığı rahatlıkla görülebilir. yine de fanların fazlasıyla sevdiği performanslar akşamları birlikte oturup söyledikleri şarkılar.

    gördüğüme sevindim
    kara sevda
    rüzgar gülü
    sözlerimi geri alamam
    güllerin içinden
    gemiler
    yıllar sonra
    kol düğmeleri
    kar beyazdır ölüm

    barış'a kendi sesiyle gülpembe şarkısıyla veda etmek gerekir sanırım.
  • turk basininin "olum haberini ilk veren biz olalim!" diyerek serefsizlik yarisi yaptigi kisi.. roberto carlos'un transferi degil ki bu haberi ilk veren biz olduk demek icin 2 yil onceden haberini yapasin..

    ne saygi var, ne hassasiyet.. allah sizin habercilik anlayisinizin belasini versin!
  • şu hayatta bir sanatçıya hayran olmayı hep garipsemişimdir ama hayranı olduğum ender sanatçılardan birisidir barış akarsu. burada yazılanları anlayabiliyorum "neden filmi çekiliyor, o kadar sanatçı vs. varken" bunu barış akarsu'nun karakterini bilmemelerine bağlıyorum.

    gerçekten halktan, bizden biriydi barış. o şöhretli yıllara rağmen duruşunu, çizgisini hiç bozmadı. (bkz: kimdir o) şarkısıyla haksızlığa karşı durmuştu. birçok durumu olmayan okul için konser verip okulların eksikliğini tamamlamıştı, birçok kez lösemili hastalar için konser vermişti ve kendi konserine sırf parası lösemili hastalara gidiyor diye bilet almıştı. lösemili hastaları sık sık hastanede ziyaret ediyordu. kuzeninin anlattığına göre kazandığı birçok parayı hayır için harcıyordu ve geri kalanıyla ailesine ev alıyordu, ailesine harcıyordu ve kendisi kirada kalıyordu ve bunların hiçbirini yaşarken reklamını yapmadı, buna izin vermedi duyulmasından çok rahatsız oluyordu. hepsini öldükten sonra öğrendik. daha nice gönüle, kalbe dokunmuş... şimdi diyebilirsiniz bunları sıradan vatandaşlar da yapıyor gibisinden ama bunları bir sanatçının yapması ve o şöhrete rağmen mütevazılığından, iyiliğinden hiçbir şey kaybetmemesi onu çok özel yaptı. ölümünden sonra birçok hayranı lösev'e olan yardımlarına devam etti ve bu akımı ilk başlatan sanatçılardan biri olmuştu barış, ölümüne rağmen. kalbinizden sevgiyi hiç eksik etmeyin, çünkü sevgi her şeyin anahtarıdır ve paylaştıkça çoğalır!" şu sözünü çocukken görmüştüm ve bende öyle bir etki bıraktı ki çocuk aklımla o zaman ben de barış gibi böyle iyi bir insan olacağım demiştim. bunlar pek söylenmez ama barış'ın sayesinde lösev'den haberi olmuştum ve hala löseve elimden geldiğince bağışta bulunurum. bırakın da gençlerde böyle güzel bir etki bırakan bir sanatçının (şimdikiler gibi omurgasız değildi beyaz saray ve hükümete karşı birçok karşı söylemleri vardı) filmi yapılsın ve ülkeye birçok iyi genç kazandırabilelim.

    birçok kişinin öldükten sonra haberi olduğu şu güzel olayı da buraya bırakmak istiyorum:

    “üniversiteyi yeni kazanmıştım. babamın pek durumu yoktu, ben de biraz para biriktirmek için yazın bodrum’ a gittim. bir arkadaşım bir mekanda çalışıyordu, ben de orada işe başladım. onu ilk kez orada gördüm .sahneye çıkıyordu, daha yeni yeni tanınıyordu ama..

    sabah oldu, sahnesi bitti, yanımıza geldi ;

    dostum gel otur gel dedi.

    ben utana sıkıla abi iş var dedim.

    ya gel sen, sonra yaparız beraber dedi.

    oturdum kimsin bakalım sen, adın ne ? dedi..

    yusuf dedim.

    ekmek kuyunun dibindedir yusuf dedi.

    gülümsedim

    okuyorum abi, para lazım dedim..

    aferin dedi

    iyi geceler bile demeden gitti..

    sonra hemen hiç selam bile vermeden 2 ay geçti..

    ben babamı kaybettim abi orada çalışırken.

    memlekete gittim.

    mersin’ e.

    baktım kalabalıkta biri var, siyah deri mont, gözlüklü.

    yaklaştı yanıma, olur yusuf olur..

    hayat bu, kuyudan çıkmaya gayret et sen hep dedi..

    gitti..

    kardeşime bir zarf bırakmış, içinde biraz para ve bir mektup var, bir de banka hesap cüzdanı..

    bütün eğitim masrafların bana ait, kimseye söz etmek yok.

    etmedim abi, kimseye bir şey demedim…

    o günden sonra abim, babam, her şeyim oldu o benim..

    evlendim, oğlum var bir tane, adı barış.”

    - yusuf sami atılgan
  • son birkaç gündür kendisi üzerinden yapılan rant savaşını dehşetle takip ettiğim talihsiz adam. az sonra söyleyeceklerimi isminin altına yazmam belki çelişki olacak ama dayanamadım.

    dün akşam sıcaktan bunalmış vaziyette kanalları gezerken star tv isimli güzide kanalımızda barış akarsu ile ilgili haberi görünce gayri ihtiyari durup izledim. haberde kendisiyle yapılmış bir röportajda, "genciz abi tabi ki içeriz eğleniriz" ana temalı bir bölüm ve asla kendini kaybedecek şekilde içilmemeli tandanslı bir konuşma veriliyordu. yalnız tam bu dış ses, "barış'tan alkollü araç kullandı diyenlere kendi ağzından tokat gibi cevap" derken, ekranın altında da "şok gelişme: barış akarsu öldü" diyordu. e be adam, madem bu haberi aldın, hala dış sesin "barış sen yaşam savaşını kazanırsın" gibi cümleler kurduğu haberi vermeye neden devam edersin yahu?! kessene orda haberi. bunun üzerine kanalları gezmeye başladım. fox tv malum zaten herkes anlatmış. atv'de ferhat göçer çoktan ıslak ıslak isimli, benim sadece cem karaca'dan dinlediğim, ama sanırım barış akarsu'nun da söylemiş olduğu şarkıyı, barış akarsu'nun sağ gözünden bir damla yaşın süzüldüğü bir fotoğraf ve ağlayan seyircilerin görüntüleri eşliğinde konuklarıyla söylüyordu bile. sonra da daha önce acil servislerde de hep bu tarz haberleri verme talihsizliği yaşadığını söylemeyi ihmal etmiyordu kendileri, ki ben o esnada ikinci sigaramı yakıyordum sinirden.

    şimdi gelelim konunun esasına. anladık melankolik bir toplumun bu zaafından faydalanıyorsunuz, hani ayıp bir şey ama eyvallah diyelim. yahu arkadaş o hastaneye yolladığınız muhabirleri nerden buldunuz lan?! bir sırıtan, bir üzgün bir ifade takınmaya çalışan, arada bocaladıkça adamın sinirlerini hoplatan, kameramanına yaptığı kaş göz işaretleri yetmeyince "oğlum dönsene şu tarafa" diyerek fırça atıp, hastane bahçesindeki kalabalığın ağlayan kesiminin gözlerine zum yaptıran, o usul erkan bilmez adamları çok aradınız mı birader?!

    benim bildiğim bu ülkede yöreden yöreye değişiklik gösteren ve aşırı derecede ciddiye alınan iki olay vardır: düğün ve cenaze. bunların ikisinde de kendimize özgü ritüellerimiz vardır ve bunlara sıkı sıkıya bağlıyızdır. belki de ben abartıyorum. çünkü günlerdir izlediğim şeyler bunların tam tersini söylüyor. arkadaş hayatınızda hiç mi bir yakınınızı kaybetmediniz lan siz?! bu kadar mı vicdan yoksunusunuz?! kendinizi bu adamın ailesinin yerine koymanız bu kadar mı zor?! hepsini geçtim, hiç mi bir taziyeye gitmediniz?!

    habercilik mi yapmak istiyorsunuz? e o zaman o kavşağı haber yapsanaza lan?! verseneze rakamları, bugüne kadar kaç kaza olmuş, kaç ailenin canı yanmış. çıkarsanaza iki uzman o kavşağın yapım hatalarını söylesin. hem seçimler yaklaşmış belki bi hayrınız dokunurdu lan memlekete!

    neyse ben daha fazla uzatıp eleştirdiğim adamların durumuna düşmeyeyim. mekanı cennet olsun, allah ailesine sabır versin.
hesabın var mı? giriş yap