• -uzun zamandır beklediğiniz tatile çıkış yolunda, o tatil yerinin nerelerinde hangi fotoğrafları çekip facebook'ta açacağınız albümün adını düşünüyorsanız..

    -en güzen manzaraya doğru ayaklarını uzatıp detayları yakalamak yerine seksi bir resmini çekip, başınız önünüzde instagram için renkleri vs ile oynuyorsanız

    -bir senedir görmediğiniz dostunuz, buluşup gittiğiniz barda size neler yaşadığını anlatırken masanın resmini çekip, mekan da check in yaptıktan sonra foursquare mesajı olarak "rasim'le keyifli bir akşam" yazmayı düşünüyorsanız..

    -yastığı tam belinize göre ayarlayıp, kahvenizi baş ucunuza koyup, daha bir kaç saat önce aldığınız kitabı hazır evde kimse yokken okumaya başladığınızda ve kitapta nefis bir aforizma ile karşılaştığınızda, o rahatınıza rağmen kalkıp telefonu bulup söz konusu aforizmayı tweet atıyorsanız..

    -dolmuşta, otobüste veya bir hareket anında gittiğiniz yere, o yere vardığınızda yapacaklarınıza odaklanmak yerine çevrenize bakıp sözlükte açacak başlık aranıyorsanız..

    artık başkaları için yaşamanın esareti böyle bir şey işte. paylaşım adı altında, gösteriş alt başlığı ile yaptıklarını,yaşadıklarını teknoloji ile beğendirme çabasının artık bir yaşam şekline dönüşmesi.

    not: işin komik tarafı herkes bunu yapınca kimsenin başkası için yaşadığını fark etmiyor oluşu.
  • "hayatım gözlerimin önünden bir film şeriti gibi geçti. ama içinde ben yoktum."

    ismi hatırlanmayan bir dizide geçen replikti.
  • kendi filminde figüran olmak.
  • "elalem ne der?" den çok daha fazla kapsamlı bir konu.

    askerliğimi küçük bir taburda yapmıştım. rütbesi en yüksek subay yarbay rütbesindeydi. taburun bulunduğu ile 1 saat uzaklıktaki başka bir ilde taburun bağlı bulunduğu alay vardı. dolayısıyla o alayın komutanı olan albayın ortalama 2 haftada bir tabura gelmesi büyük sorundu. herkes o gelecek diye alarma geçerdi. herkeste bir telaş, bir koşuşturmaca. ve herkesin tek işinin albay geldiğinde herhangi bir kusur görmemesine yönelik olmaktaydı. askerliğim boyunca gelen 3-4 tane paşayı saymıyorum bile.

    hadi askerdeki durumu anlıyorum. sonuçta gelecek olan herkesin ağzına sıçabilme potansiyeline sahip biri. zaten askerlik dediğin 6 ay ya da 1 yıl. sayılı gün diyerek sineye çekersin. benim derdim sivil hayattaki teyakkuzda olma durumu. benim gibi eşşek kadar adam olup da annesi ve babasıyla yaşayanlar anlar sanırım. daha doğrusu annesi ve babası benimkilere benzeyenler anlar. misal yorgun argın işten gelmişim. tek istediğim uzatıp ayaklarımı rahatlamak. ama anne der ki "yarın x teyzen kahvaltıya gelecek. hadi sana zahmet odanı toparlayıp tozunu alıver.". iyi de orası benim odam değil mi? kapısı kapalı olduktan sonra kimse zaten odamı görmeyecek. "olsun" diyor anne. "namaz kılmak için en müsait oda senin odan." diyor. "görmesin bu şekilde odanı. ayıp!!!" diyor. ayıp, ayıp, ayıp. bir kere de namazını kılmayıversin efendim. gitsin evinde kaza mı diyorlar adına ondan yapsın işte. hadi benim mahremim olan odama girdi mi o zaman da ayıplarsa ayıplasın. eğer bu gibi şeyler ayıpsa onun için annemin yerinde olsam öyle insanlarla ahbaplık da yapmam ben. zoruma giden kazık kadar adam olmama rağmen elime bez alıp domalarak yerin tozunu almak değil. esas zoruma giden bunu kendim için değil de kıçı kırık bir x teyze için yapıyor olmam. kıçı kırık bir x teyze için mesaiden artan zamanımı ona harcamam asıl mesele.

    babam ise ateist. ama ateizmini içinde yaşar. başkalarına kolayca bahsedemez. ramazanda oruç tutmaz ama başkaları görecek diye yemez içmez. bir ramazan ayında pazar günüdür, evde oturuyorsundur. evin bireyleri ise tercihen sigaralarını balkonda içmektedir. ayaklanıp balkona gidersin sigara içmeye sorarlar "nereye?" diye. "iftardan sonra iç sigaranı, konu komşu görür ayıp olur." yine ayıp, ayıp, ayıp. bir ramazan günü sokakta sigara içerek gelirsin eve, komşun ispiyonlamıştır. "vay sen ramazan günü sokakta milletin için de nasıl sigara içersin?" olur.

    afedersiniz milletin amına koyayım e mi? ulan bu insanoğlu bu elalem için özgürlüğünü kısıtlamak zorunda mı? elalemin, konu komşunun küçük beyinlerinin amına koyarım da yeter ki bireylerin özgürlüğüne bir şey olmasın. bu başkaları için yaşayan insanların bol olduğu semtlerde bazı kızlar 3. bir kişiyi zerre alakadar etmeyen basit bir şey yaşadı diye o elalem tarafından damgalanıp geneleve düşüyor farkında mısınız? ondan sonra da aynı elalemin farklı türevleri "vay orospu!" diyorlar.

    insan başkaları için yaşamayı bıraktıktan sonra onurlu olabilir ancak.
  • çevremdeki herkes bu şekilde yaşıyor. istisnasız herkes. ve bu durum gerçekten çok can sıkıcı. en hafif tabiriyle sıkılıyorum. bir şekilde kendimi bu vaziyetten uzak tutmaya çalışıyorum fekat başaramıyorum. ya da başardığımı düşünmüyorum.

    (bkz: modern insanın en büyük problemi)
  • kişinin kendini yeterince değerli bulmamasının sonucu olan bir eylemdir. başkalarının değer yargıları, beğenileri ya da eleştirileri kişinin kendi doğrularının, istek ve arzularının önüne geçmiştir. bir nevi hapistir, en ağırından.
  • evde tek olduğunda yemek hazırlamayıp atıştıran annelerin,
    bunu mu giydin benim kızım/oğlum böyle giyinmiş dedirtmem diyen babaların çocukları olarak öyle görmüşüz, böyle yaşamaya devam...
  • baskalari icin yasayan insan, herkesin herseyi olmak ister, bunun icin duygusal yorgunlugu artik fiziksel agri-sizi verene kadar ugrasir didinir. baskalari icin yasadigini ancak bu fiziksel agriyi hissettiginde farkeder. o zaman da o "baskalari"nin yanina gider, azicik avuntu bulmak icin. ama umdugu gibi olmaz-herkesi kendisi gibi bilir bu saf insan zira. dolayisiyla baskalari icin yasamak, sadece ve sadece uzuntu ve duygusal yorgunluk sebebidir. herkesin sizi sevmesi, herkesin sizi biricik bilmesi mumkun degildir.
  • hepimizin yaptığı iş. bir zincir bu etkinlik. biz birileri, onlar başka birileri için yaşıyor. çok az da olmakla beraber, sizin yaşadığınız başkaları, sizin için yaşayabiliyorlar. hiç öyle acıklı veya üzüntülü moduna sokmaya gerek yok. samimi olalım; hepimiz menfaatlerimiz için varız ve hiçbirimiz saf falan değiliz.
  • başlı başına bir insanlık sıkıntısı. tüm uyarılara ve önüne kurulan yaşanmışlık setlerine rağmen üzerinden atlanamayan bir duvara da benzer. kanser gibi hücrelere yayılarak umulmadık zamanlarda gösterdiği ters etki ve aynı beden içinde farklı kimliğe bürünebilen bu yaşamak türüne bir çözüm henüz bulunamadı.

    modernleşme ve küreselleşme yolunda hızla ilerleyen insanın/insanların alengirli yaşantısında daha çok görülebiliyor. elbette bu elim hastalığı küçük sıyrıklarla atlatan da oluyor ve daha çok başarılı olabiliyorlar. küçük sıyrıklarla kurtulan kişiler yoğun bakımda bulunan ve ölmek üzere olan başkaları için yaşamak hastalığına yakalanmışlar tarafından pek sevilmiyorlar. plastik bir çember içinde ablukaya almak istedikleri bu insanları bir düşman olarak görebiliyorlar hatta.

    uzun bir hastalık sürecinden sonra gelen ani ölümün kalabalığında ne yazık ki olunan başkaları yerine, hastalıktan kurtulabilmiş azınlıktaki insan geliyor. gelen birkaç başkaları "merhumu nasıl bilirdiniz?" diye soruyor. hastalıktan kurtulan azınlık ise hep bir ağızla "başkaları gibi bilirdik" diyor.
hesabın var mı? giriş yap