hesabın var mı? giriş yap

  • foyamızı ortaya çıkartan bu saptama bir ingiliz olarak beni çok üzmüştür.

    sen o kadar uğraş, yeni mezhep kur, tam türkleri bölmeyi başarıyorken son derece prestijli bir üniversitede bilim yapan bir profesör gelip bütün çabalarını yerle yeksan etsin. olacak iş mi bu yahu?

    tası tarağı topladım, buckingham'a, anamın evine dönüyorum.

  • filori osmanlı imparatorluğun da avrupa menşeli altın paraların adı ve bir vergi türüdür.

    filori kelimesi italyanca filorinden gelmekte olup; bu para ilk defa floransa’da basılmıştır. 1182’den 1252’ye kadar gümüş para olan filorin; 1252 yılında altından darbedilerek kısa sürede avrupa’ya ve asyaya yayıldı. bir yüzünde floransa’nın sembolü olan zambak motifi, diğer yüzünde vaftizci yahya’nın resmi bulunan 3,5 gr. ağırlığındaki bu altın para, italyan devletlerinin türkmen beylikleriyle olan ticarî münasebetleri dolayısıyla batı anadolu’da geniş ölçüde kullanıldı. hatta menteşe ve aydınoğulları beyliği ile yapılan ticari anlaşma metinlerinde filorinin adı geçemektedir.

    filorin, fatih sultan mehmed dönemine kadar filori adıyla osmanlılar’da en çok kullanılan altın para durumundaydı. daha sonra filori, osmanlılar tarafından altın para karşılığı olarak hem kendi bastıkları hem de avrupa menşeli olanlar için kullanılmaya başlandı. fatih’in bastırmış olduğu ilk altın sikke venedik dukası veya filori ile aynı ayardaydı. osmanlılar venedik dukası için de filori adını kullanmışlardı. bazan floransa altınını “filoriyyen-i efrentiyyen” veya “efrenti filori” adıyla anmaktaydılar. böylece filori dinar, hasene gibi sadece altın para karşılığı bir anlam kazanmıştı. bu şekliyle herhangi bir ayırım yapılmaksızın kullanılışına osmanlı kroniklerinde çok sık rastlanır. filorinin gümüş olarak karşılığı ise akçenin değerindeki düşme sonucu giderek arttı. 16. yüzyıl sonlarında ve 17. yüzyılda filori adı altındaki yerli ve yabancı menşeli altınların değeri oldukça yükselmiştir.

    osmanlılar’da filori, altın karşılığı tahsil edilen bir vergi adı olarak da geçemektedir. bugüne ulaşan en eski osmanlı eflak kanunnamesine göre eflaklı her hane veya aile, yıllık bir filori miktarı resm-i filori vermekle mükellef tutulmuştu. aynı zamanda buna ek olarak her hane bir koç, bir de dişi koyun verirdi. kanunnameye göre yirmi hane “katun” veya “katuna” denilen bir vergi birimi oluşturur ve her katuna yılda bir defa bir çadır (çerge), peynir, üç urgan, altı yular, bir tulum tereyağı ve bir koyun vermekle yükümlü bulunurdu. 1468 tarihli bosna tahrir defteri’ne göre bir katun elli haneden müteşekkildi ve her katun bir çadır veya karşılık olarak 100 akçe, iki koç yahut 60 akçe öderdi.

    resm-i filori osmanlı hakimiyetinden önce uygulamada bulunan mahalli bir vergiydi. stephan duşan kanununa göre her hane yöneticiye bir “hiperpiron” (careva perpera) öderdi. osmanlılar da eskiden beri özel kanuna tabi olan eflaklar için bu vergi sistemini sürdürdüler. fakat resm-i filoriyi şeriatça uygun görülen cizye ve örf bir vergi olan raiyet rüsümuna denk olarak değerlendirdiler. daha sonra bunlar her iki tür vergiden de muaf tutuldular.

    aynı şekilde osmanlılar’ın macaristan’da hane başına 1 filori karşılığı topladıkları vergi, halkın daha önce macar krallarına ödediği verginin bir devamıydı. bu vergi de cizye muadili veya karşılığı olarak düşünülmüştü. resm-i filori genellikle akçe şeklinde ödenirdi. dolayısıyla altının değerine oranla ödenen akçe miktarı da artardı. mesela 1468’de bu miktar 45 akçe iken kanuni sultan süleyman zamanında 50 akçe, 1566’da 70 akçe ve 1568’de 80 akçeye yükselmiş, altın karşılığı ise değişmemişti.

    eflaklar’a uygulanan verginin hafifliğini dikkate alan osmanlı yöneticileri bunları zorunlu askeri hizmetle yükümlü tutmuşlar. her beş hane bir voynuk (slovence voynik “asker”) verirdi. osmanlılar bazan “eflak adeti” adı altında başka gruplara da filori vergisi uygularlardı. rudnik bölgesindeki madenciler haraç ve ispençe yerine hane başına 1 filori vergi öderlerdi. 1530'da semendire sancağı çingenelerinden resm-i filori adıyla hane başına 80 akçe vergi alınıyordu.

    filori vergisi genelde “filorici” adı verilen bir görevli tarafından toplanır ve doğrudan merkezi hazineye aktarılırdı. bazı hallerde sancak beyine tahsis edildiği de olurdu. 17. yüzyılda filori vergisine tabi olanlara “filorici taifesi” veya “filoriciyan” denirdi. bu dönemin kanunlarında filorici, öşürden ve rüsum-i örfiye'den muaf bulunan ve yıllık belli bir vergi ödeyen kimseye denmekteydi. akçe cinsinden verilen resm-i filori “hıdrellez” (rüz-ı hızr) ve “kasım günü” (rüz-ı kasım) olmak üzere yılda iki taksitte ödenirdi.

  • alemdir bu trafik polisleri.. gecen istanbul bebekte yururken yine bi polisin biri kaza olan bolgede;
    - 34 kzc 40 bekleme yapmaa, bakma kardesim su kazaya ne oluyor bakınca sanki
    - puaa puhaa 34 mr 123 yurusene lan bakma dedim kardessim su kazaya, trafik yapmayın. aloo kime diyorum.. yurusenize bee, kızdırmayın beni..
    - puha puha bekleme yapma yuru yuru..
    ...
    bir süre sonra arkadan bi ekip otosu daha gorunur ve bağırmakta olan trafik polisine şöyle anons eder..
    - lan haydar fazla bagırma !!!

  • dershaneye yeni başladığım dönem, her gün aynı saatte 8:10 geçe otobüse biniyorum. bir gün sabah otobüs duraktan hareket etmiş gidiyor, ıslıkla durdurabildim, sonra da bindim.

    ertesi gün 2. kez gene bizim sokağın başında ıslıkla durdurdum. 3, 4, 5, derken, şoför alıştı. artık otobüse binmek için, durağa kadar yürümüyorum, otobüs geliyor, sokağın başından alıyor.

    bir gün gene sokağın başındayım ve artık otobüse yalnız da binmiyorum, yanımda aynı otobüsü bekleyen insanlar var. tam otobüs karşıdan geliyorken, bir kitabımı evde unuttuğumu fark ettim ve eve döndüm. evden döndüğümde otobüsün hala beni beklediğini gördüm. şaşkınlıkla otobüse bindim.

    şoför : bak, burada bu kadar insan sen okula geç kalma diye bekliyor. bir özür dile herkesten.
    ben : özür dilerim, kitabımı almayı unutmuşum. otobüsün bekleyeceğini sanmıyordum.
    teyze : olsun evladım, sen ders çalışmana bak!
    şoför : ama bak bir daha olmasın, tamam mı?
    ben : tamam, abi.

    sonrasında geçen zamanda şoförle sohbeti koyulaştırdık. karışık kaset hazırladım ona, bir sene boyunca otobüste dinledik. en dumur edici olan da, benim dershane bittikten sonra, benim otobüse bindiğim yer otobüs durağı oldu.

    şoför de benim dershane bittikten sonra, efsanevi bir şekilde kayboldu. şimdi kimbilir nerede, ne yapıyordur?

  • edit: ne güzel cevaplar alıyorum. "ev sahibi rapor paylaşmıyorsa tutmayı nevi" gibi müthiş çözümler. gerçekten bu zekayla insanlar bu yaşa nasıl geliyor anlamak mümkün değil.

    arkadaşım ortada sınırlı sayıda ev ve kuyruk halinde kiracılar bekliyorken hangi ev sahibi sizinle rapor paylaşır veya bununla uğraşır? bana 1 tane örnek gösterin. veya da hangi ev sahibi "evin bedeli kadar tazminat ödenir" gibi bir maddeyi sözleşmeye koyabilir. siz hayatınızda sokağa çıkıp gerçek dünyayla karşılaştınız mı?

    devlet bu raporları kiracının da almasına izin vermediği, alınan raporların açık bir şekilde yayınlanmasını sağlamadığı müddetçe kiracılar tabut kiralayıp kiralamadığını bilmeyecek. çünkü hatayda da gördüğümüz üzere 2021 yılında yapılan ultra lüks rezidanslar bile yerlebir olabiliyor.

    -----

    türkiye cumhuriyeti'nin en büyük skandalıdır.

    oturduğunuz binanın raporu var mı, varsa ne zaman alınmış, ne sonuç çıkmış. bir kiracı olarak sorgulayamıyorsunuz.

    yetti mi?
    yetmedi.

    alt katınızda market var, indiniz baktınız, dairelerinizdeki kolonların devamı, markette yok. marketin kolonları kestiğinden şüpheleniyorsunuz. öyle ki; "yav bunun denetimi kaç paraysa ben vereyim parasını" diyorsunuz. ama o da ne; tapu sizin değilse veya tapu sahibi tarafından vekaletiniz yoksa bu denetim için birini gönderme hakkınız bile yok.

    oturduğunuz binada ölecek misiniz, kalacak mısınız hiçbir sorgulama hakkınız yok.

    bu nasıl bir saçmalıktır? kiracılar hayvan mı? kiracıların suçu günahı ne? ne idüğü belirsiz dairelerde yaşamak zorunda mıyız? alt katımızdaki marketi şikayet etme hakkımız bile bulunmuyor tapumuz yok diye.

    bu nasıl bir skandal. bu nasıl bir ülke?

  • kokuya neden olan bakterilerin bile pislikten ölmesi sonucu ortaya çıkan durum. nasıl bir pislikse artık..