hesabın var mı? giriş yap

  • biri bana soruyor "onun yazımı böyle değil miydi?" diye. tdk'nın doğru kabul ettiği yazıma link vericem. link sadece tek kullanımlık. biriyle paylaşınca arama sayfasına geri dönüyor. o yüzden insanları kelimelerin doğru yazımları konusunda bilgilendiremiyorum.

    açıkçası tdk'nın "aman kelimelere direkt link verilmesin" diye üstüne titrediği bu konuyla hedeflediği şey ne acayip merak ediyorum. çok uzun zamandır da böyle bu arada. hatta ekşi sözlük'ün araştır kısmında tdk olmamasının sebebi de bu. şimdi iyice geliştirmişler sistemi.

    uygulanan tedbirin "gelsin herkes efendi gibi baştan aramasını yapsın, biraz eli klavyeye değsin" diye bir çaba dışında makul bir gerekçesi de yok. hatta kimbilir belki "online'a çok alışmasınlar biraz sözlük satın alsınlar" gibi bir zihniyet bile olabilir. bu iki zihniyet arasında çok mesafe yok çünkü.

    bu konuyu yöneticilerden birine ileteyim diye siteye baktım. yöneticilerin isim ve fotoğrafları var ama e-mail adresleri yok. yani ankara'da etrafa bir sürü "bu adamı gördünüz mü?" diye ilan yapıştırıp o fotoğrafları mı kullanıcaz? adamların tipinin neye benzediğinden bana ne? iletişim konusundaki tek imkan bilgi edinme hakkı kanunu çerçevesinde onda da belli kriterler kıstaslar var.

    resmen tdk'dan faydalanmaya çalışmaktan yoruldum.

    hani birileri çıkıp "yeaa dilimiz çok yozlaştı" falan derse sebepleri konusunda kayıt mahiyetinde dursun diye buraya yazıyorum.

    edit: birden fazla kişi tdk'nın tanımlarına erişim için url şablonu iletti. bir yolu varmış. biri konuyu "joomla kullanıyorlar, konudan anlamadıklarındandır muhtemelen" dedi. doğru olabilir. ama bu araştırma ve geliştirme kurumunuın teknik yetersizliği, yol açtığı sıkıntılara bir bahane olur mu? olmaz.

  • yeni mezun maaşı değildir. çoğu özel sektör çalışanının hayali olan bir rakamdır.

    gerçek türkiye'den selamlar.

  • (23 nisan öncesi okulda yapılacak etkinlikleri içeren bir bilgilendirme yazısı gelmiş, atatürk büstüne bırakılmak üzere bir adet karanfil istenmiştir. ege (5 yaş) karanfilini alıp okula gitmiştir. akşam okul dönüşü...)

    romica: eee, ne yaptınız bugün?
    ege: ne olsun sanki, çeşitli faaliyetler.
    romica: 23 nisan neymiş peki biliyor musun?
    ege: çocuk bayramı, atatürk hediye etmiş çocuklara.
    romica: atatürk kimmiş peki?
    ege: aman anne ya bilmiyor musun? ulu önder, düşmanlardan kurtardı ya!
    romica: canım senin neler bildiğini merak ediyorum...
    ege: biliyor musun anne, atatürk tek başına atmamış düşmanları...
    romica: öyle mi? kimlerle beraber atmış peki?
    ege: eski dedeler, nineler, anneler, babalar beraber savaşmışlar!
    romica: öyle mi?
    ege: evet, ve hepsi kendini feda etmiş vay canına!
    romica: peki çiçek koydunuz mu büste?
    ege: yan sınıftaki bütün öğrenciler bıraktı, gördüm.
    romica: sizin sınıf bırakmadı mı?
    ege: bir kişi hariç herkes bıraktı?
    romica: kim bırakmadı?
    ege: ben bırakmadım, öğretmenim de çok ayıp dedi.
    romica: neden bırakmadın?
    ege: anne, o sadece heykel, benim gerçekten nefes alan, ip atlayan, şarkı söyleyen bir kız arkadaşım var!

  • köşeye sıkışmış savunacak argümanı, mantığı kalmamış akp'li beyanı. klasik. 11 yıldır "tamam haklısın ben de farkındayım ama x gitse yerine kim gelecek" diye dolanıyorlar.

    yılmaz vural gelsin amk. en azından küme düşmeyiz.

  • "iki sene önce ay’da su olduğunu söyledim mesela nasa daha yeni açıkladı" demiş...

    sentetik kafası bu! nerede görsem tanırım.

  • gerçek bir karizma gitar virtüözü blues müziğinin unutulmayacak olan taçsız kralı. bu efsanenin yaşam hikayesinden bahsetmessek olmaz
    “bir müzisyenin başarılı olması için asla mutlu bir çocukluk geçirmemelidir.” şeklinde bir kural elbette yok ama başarılı pek çok müzisyenin bu tür izlere sıkça rastlamak oldukça olası. kendisinin texas’ta başlayan hikayesi de buna benzer türden. 7 yaşındayken gitarla tanıştı. alkole düşkün öfkeli bir baba, babasının işi sebebiyle çocukluğu sürekli yollarda geçti. 7 yaşında kendisine hediye edilmiş bir 3 telli mini bir gitarla tanıştı. ama bunun sembolik bir tanışma olmadığını üstünden çok zaman geçmeden anlaşılmıştı.

    çocukluğunda kendisi gibi muzisyen olan abisi jimmie vaughan evde sürekli bi muzik enerjisi mevcuttur. dışarı çıkıp blues barlara gitmeleriyle muzik aşkları iyice depreşir ama gitara verilen ağırlık onu ve ağabeyini okulda başarısız olmalarına sebep olmuştur. bu yüzden ailesi tarafından gitara kısıtlama getirilince bir gece ağabeyi jimmy bir gece çantasını alır ve evi terk eder. stevie mücadelesinde artık yalnız kalır.

    70'li yılların ortalarında stevie'in ailesi okuldaki başarısızlığın önüne geçemeyince stevie'i civardaki bir restorantta bulaşıkçı olarak işe sokarlar. artık gitar tellerinin üzerinde dans etmesi gereken elleri soğuk sularda bulaşık yıkamaktadır. yapmak istediği işten uzak olmak, stevie'nin kalbinde yanan ateşi gittikçe körüklendirir.
    çöpleri çıkardığı bir gece, çöp kutusunun hemen üstündeki tavan çöker, stevie’nin başından aşağı litrelerce makine yağı dökülür. bu çok ama çok net bir işarettir onun için ve patrona “tamam, ben gitar çalmaya gidiyorum.” diyerek oradan ayrılır. 17 yaşında stevie ray vaughan liseyi bırakır ve evi terkeder. gideceği yer çok uzak değildir blues ve müzik deryası austin’dir.

    austin'de bu savaşın içinde mucadele edecek olması hayallerin gerçek olması demekti ama bu hayalin üzerine bi kariyer inşa etmek sandığından daha zordu. çeşitli gruplarda çalmak istemiş parası olmadığı için grupla şehir dışına çıkamamış austin'de kalmış tanıştığı grupları tarzına uzak gördüğü icin çalışamamıştır. 5 yıl boyunca stevie'in tüm çabaları hüsranla sonuçlanır. o dönemde “iyi blues çalmak istiyorsan, blues’u dibine kadar yaşamalısın. blues’u yaşamak için de dibine kadar mutsuz olmalısın” burda kastedilen blues'in kelime anlamı hüzünle doğru orantılıydı tabikide. bu hüzün, alkol ve kokain partileriyle hızlı bir hayat yaşadı ileride yaşadığı o büyük çöküşün temelleri burada atılmıştı aslında.

    ertesi yıl yolu abisinin grubuyla kesişir stevie ne yazıkkı burada arka planda kalmaya mahküm olmuştur ama pes etmeye hiç niyeti yoktur ve çok daha fazla çalışır. kendi yolunu kendi çizmeye karar verince bu gruptan ayrılır. başka bi grupla atıldığı maceradan tekniğini ve o müthiş tonunu duyurmayı başarır. gruptaki ayrılıklar sonrası chris layton, tommy shannon’ı ile tanışır ve böylece double trouble macerası başlar. git gide ün salmaya başlıyan bu grup bir yapımcı tarafından farkedilir montreux jazz festivali’nde onları sahneye çıkartır.

    montreux jazz festivali double trouble için tan bir kabus olur. yeni albümsüz, isimsiz bir grup olmaları bazı elit sehirciler tarafından yuhalanmalarına sebep olur. oysa o konseri defalarca dinlemişliğim vardır. kariyerindeki en güzel canlı performaslarından biridir srv'nin, bu konsere 2 tane öyle zor parçayla çıkmıştır ki sürekli sahne alan arkadaşlar ne dediğimi anlayacaktır henüz ısınmamışken bu 2 zor parcayı çalmak inanılmaz bence. ne kadar yetenekli bi gitarist olduğunu tabi orda anlayanlar vardı ama yuhalayanlar daha fazlaydı ve alkışları duymak çok zordu. bu çok sarsmıştı srv ve double trouble grubunu.

    bu festivalde onları hayranlıkla izleyen bi isim vardı kim bu yeni kaybettiğimiz david bowie’den başkası değildi. bowie'nin teklifini kabul eden stevie müthiş bi ticari başarı kazanan let’s dance albümündeki gitarları çaldı. tarihler 1983'ü gösterdiğinde yolu bob dylan gibi yıldızları keşfeden john hammond ile kesişince double trouble çıkaracakları albumdeki şarkıları efendim miksajdır vokallerdir davullardır derken 2 gün gibi rekor bi sürede bitirerek o efsane parçaların içinde olduğu o efsane albüm çıkar texas flood (bkz: best of gibi albüm)

    80'lerin ortalarında şöhretle beraber gelen karı kız, para, kumar, stevie babanın aklını bulandırınca o bahsetmiş oldugum temelleri atılmış olan çöküş döneminin katlarıda çıkılmaya başlamıştı. bu hızlı hayat stevie ve grubun gerileme dönemine girmesine sebebiyet verdi eskiden 2 günde bitirdiği kayıtlar artık yerini aylar süren kayıtlara bıraktmıştı. srv'nin durum dahada kötüye gidince çok geçmeden rehabilitasyon süreci başlatıldı.

    bu efsane burda bu şekide bitcek olamazdı tabikide böyle bi final yakışmazdı. stevie düştüğü kuyudan tırnaklarıyla çıkmayı başardı ve 2 3 ay içinde tertemiz olarak tedaviyi bitirdi. 1987'de eline gitarını aldı ve dönüşü muhteşem oldu. 80'lerde yeniden şahlanan blues'a en buyuk katkıyı şüphesiz srv verdi.

    derin bir çöküş yaşamışken dimdik bir şekilde geri dönmeyi başarmışken 1990 yılında bu trejik son ne o, ne onu dinleyenler , nede onu dinleyecek olan ilerki nesiller kesinlikle haketmedi konser bittiğinde eric clapton ve ekip arkadaşları 4 helikopterin yanına gitti. stevie, 3. helikoptere bindi. stevie ray vaughan, gitarını başka bir alemde çalmak üzere havalandı. umarım bir gün karşılaşırız kral.

    o diğer müzisyenlerin hayat hikayelerinde sıklıkla duydugumuz muzik öğretmenleri onu hemen keşfetti klişesinin tam tersi olarak vücut buldu o herkesin hepimizin yaptığı sıradan müfredat ile kendini eğitmek yerine kendi eğitimini kendi verdiği bir yöntem geliştirdi. jimi hendrix' gibi erken öldüğünü düşündüğüm gitaristlerden biri eğer yaşasalardı şuan hala yaşıyor olsalardı çok ama çok farklı boyutlara çıkarabilirlerdi bu müziği.

    son olarak o srv nin muthiş tonundan temel ekipmanlarından bahsetmek istiyorum.

    ilk başta belirtmek istediğim bu adamın ensturumanına korkunç derecede hakim olmasıdır. ayrıca ciddi derecede pedalda kullanmıyor. yani aslında herşeyi gitarla hallettiği icin geriye bi amfi ve jack kalıyor, ama amfi kullanımı üst seviyedeydi genelde clean için ayrı amfi, drive tonlar için ayrı amfi kullanırdı.

    srv'nin sürekli kullandığı gitarının adı number one sanıyorum 1963 yılında üretilmiş bi gitar aşırı kullanımdan artık üzerindeki boyaların iyice döküldüğünü bi virtüöz gitarı olduğunu açık açık görüyoruz zaten. bu gitar aslında ilk başlarda sanırım maple klavyeliydi ama srv duvara fırlatıp ordan geri sektirip tekrar gitarı çalmaya çalışmasıyla bu gitarın sapının anasını ağlatmıştır sonuç olarak gitara yeni bir gül ağacı sap yani klavye takılmıştı. ölene kadarda bu sapı kullandı zaten bidaha atmadı duvarlara öyle

    srv'nin tonundaki asıl püf nokta bence kullandığı 0,13 numara teller (tam 13 set değidir aslında sadece mi telleri 13 setten alınmıştır sol teli 22 numaradır çok kalın gercekten o bentler için inanılmaz) ve bu tellerin klavyeye aşırı derecede yüksek olması. tremolo solaktır, sonradan değiştirilmiştir. gitarın üstündeki manyetikler 59 yılından kalma o yüzden srv bu gitara 1959 der. böyle bir ton elde etmek isterseniz 13 tellerinizi takıp telleri oldukça yukarı kaldırmak gerekiyo ve gül ağacı klavyeli kızılağaç gövdeli bi gitara golden texas special manyetik ve bence yine srv'nin setupunda olan lindy fralin vintage hot manyetikleri takarsak o tonu elde edebiliriz ama bu ayarlarda bu tellerle çalmak gerçekten çok zordur söyliyim.

  • anneannem 100 yaşını aştı. kafası hala zehir gibi. hafıza muhteşem. kendi işini gücünü de görüyor. uzaktaki çakal kuzenimler telefonda konuşuyoruz, anannemi versene diyor. handsfree'ye alıyorum konuşmayı hep birlikte dinliyoruz:

    - ananne nasılsın?
    + hastayım yavrum, her yerim ağrıyor.
    - sana bişey olmaz ananne allah seni unuttu bence.
    + tövbe de yavrum.
    - rahmetli büyükbabamı gördüm geçen rüyamda.
    + vay yavrum, nasıldı büyükbaban?
    - iyiydi seni soruyordu.
    + ne diyordu?
    - o kocakarı nerde kaldı. 15 yıldır bekliyorum gelsin artık, diyordu.
    kısa bir sessizlik....
    + yakında hepimizi önüne katıp geliyor deseydin ya yavruuumm...

  • eskiden böyle anlaşılmaz konuşup sonrasında zzt erenköy diyenleri akla getiren röportajdır. ingilizcen yetersiz olabilir ama kendi açığını kapatmak için karşındakine ne diye çamur atıyorsun.

  • bir seyden uzaklasmak icin baska bir seye yakinlasmak gerekir. mesela dinden uzaklasan etige ya da bilime yakinlasabilir. bizim ulkemiz dinden uzaklasiyorsa da dogru bir yere yakinlasmiyor.

  • thy'nin boeing 777'sini air canada'nın 767'si ile karşılaştır, saçma sapan bok at, sen mal olma da thy kötü olsun. o da güzel tabi.

    thy'nin 777'si:

    http://www.seatguru.com/…ines_boeing_777-300_v2.php

    air canada'nın 777'si:

    https://www.aircanada.com/en/about/fleet/77w.html
    (uyanıklık yapmadan "three cabin configuration - international" yerleşimine bakılacak)

    thy ekonomiyi 3-3-3 dizerken air canada 3-4-3 dizmiş. thy'de comfort class var, air canada'da premium economy.

    ve gelelim zurnanın zırt dediği yere, thy'de koltuk genişliği 18 inç, öndeki koltukla mesafe 31-32 inç. air canada'da nasıl mı? koltuk genişliği 17 inç, öndeki koltukla mesafe 31 inç. ama air canada daha rahat. neden? çünkü yavşaklık bedava.