hesabın var mı? giriş yap

  • ömer baba ve deli hikmet karakterleri aslında dizinin anlatmak istediklerini, vermek istediklerini dile getiren karakterlerdi.

    ömer baba dizideki öğretici rolüyle, gerek aslan beye gerek alemdar polat'a çok güzel rehberlik etmiştir. polat bazı raconlarını direkt ömer baba karakterinden duymuş veya görmüştür. dizide bu da yer yer gösteriliyor zaten.

    deli hikmet ise, yine gerek aslan bey gerek polat alemdar tarafından ciddiye alınan, tespitleri mantıklı ve tutarlı bulunan bir karakter. hatta bazı zamanlarda yaptığı tespitler fazla doğru olduğu için de, aslan akbey ve polat tarafından şakayla karışık bu tespitler bertaraf edilmeye çalışılmıştır.

    elif eylül denmiş. kardeşim bu ülke aşkı elif ve polat aşkıyla gördü. tertemiz bir ilişkiydi. en ufak detaylara olan saygıları bile bu aşka saygı duydurur.

    benim nezdimde eren eylül ve nazife ana karakterleri dizinin gereksiz karakterleriydi olarak kararımı bildirdiğim anket başlığı.

    edit: düzeltme.

  • sürekli kitap aldığım sahafta şöyle bir diyaloğu duymama neden olmuştur;

    çocuk: neden pahalı o kitap o kadar?
    sahaf abi: pek bulunmayan bir baskısı
    çocuk: olsun. marquez o kadar iyi bir yazar değil ki.
    sahaf abi: kalk git lan bu dükkandan!!

    edit: hazır başklıktaki en beğenilen entry bu olmuşken bir de bruada belirteyim. ekşi şeylere de giren o satırların marquez ile pek alakası olduğunu düşünmüyorum. veda mektubu diye paylaşılan şeyin ise kesinlikle ama kesinlikle marquez ile alakası yok.

  • afganistan'da kara daşşaklı bir talibanın dördüncü karısı olmanın daha çekici olduğunu düşünen bir tipin zırlamasıdır.

  • inşaat işçisi bir babanın kızıyım. orta okula kadar bu sorudan ölesiye utanırdım. sıra bana gelmesin isterdim. okuduğum sınıf ağırlıklı olarak zengin çocuklarının okuduğu bir sınıftı. okulun ilk günü herkeste yeni ayakkabılar, yeni önlükler, yeni çoraplar. bende babamın patronunun oğlunun ayakkabıları olurdu. kuzenlerimden kalan önlük ve altı yırtık çoraplarla gelirdim. öğretmen bunu bilir, görür inatla sorardı o soruyu.

    liseye başladığım gün bana bir öz güven geldi. babamın işi ile gurur duymaya başladım. övüne övüne kalkıp benim babam inşaat işçisi demeye başladım. büyük gurur duyuyordum. hatta bir defasında kendisi inşaat işçisi ve benim rol modelim olur dedim. tüm sınıf güldü. inşaatçı mı olacaksın diye dalga geçtiler. bende hayır inşaatçı olmayacağım çalışkan olacağım onun gibi dedim. nitekim de o günden sonra babam gibi çalışkan oldum. iyi ki inşaatçı bir babanın kızıyım.

  • şaka gibi. enkazdan çıkan bir kıza mikrofon uzattı. kız kardeşim annem babam enkaz altında ama gelen giden ekip kimse yok dediği an mikrofonu kızdan çekerek oradan uzaklaştı. sen hayrola, oraya insanların dramını göstermeye mi gittin yoksa şikayet gelince iktidara yaranmak için kaçmaya mı? bu konuyu güncel tutalım. utanmaz kadın

  • üzülmeyi, işletmeyi kınamayı denedim ama olmuyor be... bir beach cluba girmek için araya tanıdık sokmak nedir ya, üstüne bir de 2500 tl para bayılarak! çok mu önemli yahu oraya girmek, anlamadım ki? ve, bu kadar para verip üzerine bir de araya adam sokmanız gerekiyorsa oraya giriş için, o işletmenin de böyle body shaming yapmasını doğal karşılamanız gerekiyor diye düşündüm, şımartan sizin gibiler...

  • bugün insan kaynaklarından aşağıdaki mail geldi ve bu başlığı gördüm.

    --- spoiler ---
    sevgili martin,

    2020 yılının şubat ayından beri tatil yapmadığını (yıllık izne çıkmadığını) gördük, her şey yolunda mı? izne çıkmaman iş yoğunluğu ile ilgili bir durumsa bunu konuşabiliriz.

    iyi günler dileriz,
    ik müdürün agnieszka
    --- spoiler ---

    5 yıl önce türkiye'de yaşarken cuma gününe denk gelen 1 mayısı birleştirip, üzerine 1 hafta tatil yapmak istediğimde (5 iş günü), yarı-kurumsal bir firmada mobbing gördüğüm müdürüm tatilin biraz uzun olmayacak mı, en azından bilgisayarını yanına al, bir gün çalış demişti (tatil için yurtdışına gideceğimi biliyordu).

  • futbolu bu kadar hayatının merkezine koyan tiplere feci acıyorum. izlersin heyecanlanırsın yenilince söversin şampiyon olunca deli gibi sevinirsin anlarım da bu nedir amk. koskoca koç ailesini temsil eden adam galatasaray ile kafayı bozmuş. git hayatını yaşa birader. hayat sana gülmüş. şanslı olarak dünyaya gelmişsin. gece yatmadan önce galatasarayı mı düşünüyorsun napıyorsun. bunlar hani gizli tarikat falan bağlantılıydı amk. adam konuşurken neredeyse ağlayacak kadar stresl bi durumda. bu mu derin bağlantılı aile hahahaha.

  • gerçek tarihçesi , üsküdarlı bilge yusuf ile rum balıkçı stelyonun hikâyesine dayanır.
    1895 eminönü yemiş iskelesi , balıkçı kahvesine giren osmanlı zabiti " - bre yusuf , herkese benden okkalı bir kahve , ama şurda oturan rum palikaryasına yok..ona , kahvem de akçem de haramdır "..der..bilge yusuf kahveleri ikram eder , bir kahve de palikarya stelyo nun önüne koyar..zabıt adeta kükrer.." - ben , ona haramdır demedimmi yusuf " ..bilge yusuf , hiç istifini bozmaz.." - komutan , o kahve benden , ona da helaldir " der..stelyo minnetle bakar yusufa..1905 olur , samos ( sisam ) arasında rum isyanı başlar.. damat ferit paşa adaya asker çıkarır..bilge yusuf da askerdir ve adaya çıkan askerler arasındadır. ancak ilk çatışmada esir düşer..2 yıl yatar samos zindanlarında..2 yıl sonunda rum çeteciler , esir pazarında satışa çıkarır yusufu..mezatda 5 para - 7 para sesleri arasından bir ses yükselir." - o türke benden 5 kuruş , hemen alıyorum..".sessizlik hakim olur , rum alır yusufu arabasına köyün dışına çıkarır. denize yakın bir yerde arabasını durdurur , döner yusufa " - serbestsin bilge yusuf " der..yusuf inanamaz duruma , rum un ellerine kapanır.." - beyim , kimsin necisin, beni neden özgür bırakırsın " der..rum döner yusuf'a " - ben balıkçı stelyo " der..yusuf çözemez durumu , adamı tanımaz bile..rum , uzun uzun anlatır ,12 yıl öncesine , yemiş iskelesine döner , detaylarıyla o günü anlatır ve " - işte ben , bir fincan kahveyi helal ettiğin balıkçı stelyo " der. göz yaşları sel olur..sarmaş dolar olurlar..stelyo , yusufu , kaçak yoldan istanbul'a gönderir. bu dostluk 35 yıl devam eder..her yıl birbirlerini ziyaret ederler.her ziyarette bir fincan kahve mutlaka vardır. çocuklarına , torunlarına anlatırlar dostluklarını ve " bu kahvenin 40 yıl hatırı var " derler. bu hikayeden benim çıkardığım ise siyasetçilerin gazıyla milliyetçi olmaktansa insan olabilmek ne güzel şey.

  • başta çalışanlara enayi dedim. zaten sizi üç kuruş maaşa çalıştırıyorlar ne uğraşıyorsun. çağır polisi gerekeni yapsın. ama sonra çalışan "bizim cebimizden çıkıyor" dedi. düzene bak be.