ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
10 ocak 2012 bilkent üniversitesi math101 finali
-
http://images.cheezburger.com/…081-fd14d36f49d2.jpg
// türkçeyken iğrenç oluyor bu gavur eğlencesi ama dayanamadım
özgüveni olmayan gelinin sunduğu sevr antlaşması
-
gizli maddeleri de sormak lazım
beyin yakan helikopter sorusu
-
bu mantıkla gidersek trambolinle her zıp zıp zıplayıp 3 sn havada kaldığımızda shengen vizesi olmaksızın ülkeleri birer birer gezebiliriz.
(bkz: matematik diye bir şey buldum süper)
sıla'nın olaydan 18 saat sonraki görüntüleri
-
bu görüntüler olaydan öncedir sonradır bilemem. ama bu kadın nedense bana hiçbir zaman samimi gelmedi. he ahmet kural da en az onun kadar samimiyetsiz, o ayrı.
bu sebeple ilişkilerinden haberdar olunca tencere kapak diye düşünmüştüm. sonra böyle bir olayla günlerce gündemi meşgul ettiler.
şimdi sıla’nın darp raporu almak için kendi kendine zarar vermesi ile alakalı görüntüler görsem hiç şaşırmam. aynı şekilde ahmet kural’ın sıla’yı darp ettiği görüntüleri görsem “vay anasını, bak yapmış demek ki adam” da demem.
kocaman bir ülkenin gündemini böyle insanların şekillendirdiğini görmek üzüyor sadece. ne diyeyim, yazık vallahi hepimize.
sanayi çırağının öğretmenlere sözleri
-
iki puan verse sanki doktor olacak yapraam.. çocuk sevgimin mına koydu bu tiktok nesli.
beylerbeyi sarayındaki havuzun halka açılması
-
mevzu bahis havuz bir yuzme havuzu degil, sus havuzudur. dekorasyon amaci ile yapilmistir. (icinde sandal sefasi yapmak da pek tabii mumkundur)
yuzmek icin ideal olan asil havuz sarayin icindedir ve hemen basucunda sultan abdulaziz'in heykeli bulunmaktadir. (arkadas umarim ona da goz dikmez)
ekleme: kopruden gecerken oyle bakip, derin dusuncelere daldiginiz yerleri ziyaret edin. beylerbeyi sarayi gercekten cok guzeldir. sonra belki iskeleye kadar yuruyup caminin yaninda bir bardak cay icersiniz. ama lutfen orda da 'simdi bu adam gunde bilmemkac bardak cay satsa' diye dusunmeyin, manzaranin keyfini cikarin.
çocuklarla girilen komik diyaloglar
-
artık 14 ve 12 yaşına gelmeye yaklaşmış ergenler olan ege ve ilay hakkında anlatacak pek bir şey bulamıyorum. yani herkes kendi odasında takılıyor, ben de ikinci ergenliğimi yaşıyor gibiyim. evde kimse tv izlemediği için ortak alanları pek kullanmıyoruz. sonra ben çok çalışıyorum, ben işteyken babaannelerine gidip yemek yiyorlar. şükür uzun zamandır bozmadığımız bir pazar takılmacası var... onda da ya pizza yiyoruz, ya kova tavuk ya da burger king falan sipariş ediyoruz. işte o pazar geleneğinde bitmeyen bir geyik dönüyor. bebekliklerinden beri anadan çok oyun ablası gibi bir ilişkimiz olduğu için duyacaklarınızı yadırgamayınız, farklı hayatlar ve değer yargıları var bu dünyada...
romica: eee, dökülün bakalım, haftanın dedikodusu?
ege: ne olsun işte, babamla adaya falan gittik, fotoğraf makinasında sevgilisinin fotoğraflarını gördüm.
ilay: özel hayat?!
romica: (içinden: özel değil bu, genel bu genel) nasıl fotoğraflar?
ege: anne ya nasıl fotoğraflar olacak, kıvırcık saçlı bir kadının fotoğrafları işte...
romica: heee, ok
ege: eee sende var mı haberler?
romica: ne gibi haberler?
ege: açılım maçılım?
romica: ne tür bir açılım?
ege: manita durumları?
romica: yok... şimdilik
ilay: aman iyi olmasın
romica: neden yavrucuğum? turşumu mu kurmaya karar verdiniz?
ilay: yani şimdi ne gerek var, değil mi?
romica: niye len? ben insan değil miyim? sevmeye sevilmeye ihtiyacım yok mu benim?
ilay: ay biz varız, bizi sev, biz de seni severiz olur biter işte temiz temiz!
romica: tamam, hay hay! ömrünüzün sonuna kadar benimle yaşarsınız, yanınıza yaklaşanı vururum iki kaşının ortasından.
ege: yani tabii olmaz öyle ama delikanlının seçiminde bizim de bir söz hakkımız olur. bakalım gözüm tutacak mı? kızı verecek miyim falan...
ilay: bas annemin feminist damarına!
romica: oldu çocuğum, herhangi bir özel sipariş?
ege: dedeme benzesin
romica: yaşlı mı olsun?
ege: yok mizacı diyorum
romica: her şeyin en iyisini bilen ve hafiften asabi?
ege: yok ya iyi yemek yapsın, biraz da zengin olsun
romica: mizaç böyle bir şey mi?
ege: heee, değil. bana benzesin o zaman, yakışıklı, yaratıcı, zeki...
romica: narsist?
ilay: egeist!
ege: yani hediyeler konusunda senden biraz daha yaratıcı olsun, insana ikinci yaş günü hediyesi olarak ilay mı verilir? anca harf oyunlu espriler yapıyor
ilay: ben de seni seviyorum.
romica: sende manita durumları ne alemde? onu da mı teog sonrasına erteledin?
ege: ya sinir oluyorum böyle sen her şeyi bildiğinde...
romica: ben senin ciğerini okur, aklını alırım
ege: ne düşünüyorum şimdi?
ilay: pizza!
ege: doğru...
romica: nasıl len?
ege: bilmiyorum, ilay hep tutturuyor ne düşündüğümü...
ilay: ne zaman aklından bir şey geçir desek pizza düşünüyor, çok yaratıcı ya...
öğrenim kredisi borçları silinsin kampanyası
-
615.9 milyonluk vergi borcunu bir kalemde 7 milyona düşürebilen hükümetin bir kalemde öğrenim kredilerini silmesi kampanyasıdır.
arkadaşla sevgili arasındaki fark
-
birine "amina koyim" der uygulayamazsiniz.digerinin amina koyar söyleyemezsiniz
1 kasım 2016 ekşi sözlük'ün kapatılması
-
lan ipneler daha yeni yazar oldum ben.
dışarıdayken etraftan duyulan yaran diyaloglar
-
metroda bir anne ve 6-7 yaşlarındaki oğlu arasında geçen diyalog:
o: anne 4. elemente mi geldik?
a: hayır oğlum 4. levent o.
hatunların efendi adam yerine piç tercihi
-
yorgun parmaklarıyla çay bardağını kavradı; küçük bir yudumdan sonra gözlerime bakıp, hiç değişmemişsin dedi.
sen de dedim.
sesimdeki tereddüdü farketti, "hadi canım 22 sene geçti, 3 çocuk doğurdum, kilo aldım, kibar olma" dedi.
- 3 çocuk mu, 1 tane demiştin telefonda?
- üniversiteye hazırlanandan bahsetmiştim, bir de ikizler var. ya sende?
- 1 tane, kız.
- ne güzel, benimkiler de 2 kız 1 oğlan. ama oğlan çok üzüyor beni.
- niye?
- işte, boşandıktan sonra başedemiyorum, çok huysuz.
- o çocukla mı evlendiydiniz?
suratını ekşiterek hııı dedikten sonra, garsona baktı, bi çay daha verir misin.
gözlerini masadaki boş bardağa dikti. ne aptalmışım dedi.
- bilemezdin ki.
- annem söylemişti. ondan koca olmaz dediydi. ama seni çok severdi. çok efendi çocuk, kibar çocuk derdi.
sıkıldım bir an; konuyu değiştirmek istedim. annen nasıl? öldü, geçen sene . ne diyeceğimi bilemedim; başın sağolsun.
gözleri buğulandı ama gülümsemeye çalıştı; sağol seninkiler? - aynı, emekliler işte.
yumuşacık kahverengi gözlerine baktım..gülümsediği zaman düzgün dişleri yine ışıl ışıldı.
- niye boşandınız?
- çok kabaydı, sürekli hakaret, sürekli kavga, aşağılama..niye çekeyim dedim.
- o kadar seneden sonra, 3 çocuk?
- çekilmezdi, cehennem gibiydi hayat onunla. dayanamadım.
- seviyordun.
- aptalmışım dedim ya.
22 yıl önce en son görüştüğümüz günü hatırladım; kusura bakma demişti, ben onu seviyorum, ne yaparsa yapsın. evet!
peki demiştim. nasıl istersen.. şaşırmıştım, gururum kırılmıştı, ölecek gibiydim, çok seviyordum. hoşçakal o zaman deyip yürüyüp gitmiştim. o gencecik halimde kendime gelmem 2 yıl sürmüştü. içine kapanık, kırılgan birisiydim zaten. o yaz tanışmıştık. 2 yıldır beraber olduğu o çocuktan kavga edip ayrıldığı bir dönem olduğunu bilmiyordum tabi. ortak o kadar çok zevkimiz vardı ki..kitaplar, müzik, sinema.. o da benden etkilenmişti ama ben deli gibi aşık olmuştum.
1 yıl sonra geldiği gibi o çocuğa dönmüştü. bir anda, kusura bakma ben onu seviyorum diyerek. kusura bakma? ne kadar kolay bir özür. klasik cümleleri de sıralamayı ihmal etmemişti: sen çok iyisin, daha iyilerine layıksın vs. eve gidip hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. sevgilimi kaybettiğim için mi? yoksa bir başkası için terk edildiğim için mi? ikisi için de..20 yaşında bir erkek için ağırdı be.
- acıktım, bir şeyler yiyelim mi?
tabi dedim garsona işaret ettim. tatlı isterim dedi. sütlaç.
eskiden de çok severdi, tunalı'da el ele gezerken flamingo pastanesinde hep sütlaç yerdik. burnumun direği sızladı.
- bana kızgınsın di mi?
- yooo, nereden çıkarıyorsun. çocuktuk. nereden bilebilirdik ki? çok üzdün beni diyemedim, gülümsedim.
- çok yorgunum, çok yalnızım; nafaka da vermiyor.
gözleri yine doldu; ağlamaya başladı. neredeyse boş pastanedeki bir kaç kişi bize baktı. garsonlar bizim masaya kaçamak bakışlar atıp birşeyler fısıldaştılar.
seni çok üzdüm di mi dedi. biliyorum hata ettim şimdi olsa..sustu. neyse dedim en azından çocukların var.
- doğru. gözünün önüne düşen kumral telleri parmağıyla kenara attı. bu hareketini çok severdim, kumral saçlarını da.
işe dönmem lazım dedim. telaşlandı, tabi dedi. evine bırakayım deyince gözleri parladı. gerçekten mi? elbette dedim; bu yağmurda yürü git mi diycem sandın? halâ çok kibarsın dedi.
arabaya bindik. uzaktı evi; tarif etti. evin önünde durdum. el sıkıştık. arıycam dedi. ara dedim.
-------
edit : soran arkadaşlar için-bir daha görüşmedim..
face id
-
iphone ya da android kullanan bir çok kişiye gerizekalı demeden önce adam gibi anlaşılması gereken yeni apple teknolojisi (bu teknoloji aslında yeni değil ama bu uygulama yeni (bkz: kinect)). önceden belirteyim, iphone x'i zerre sevmedim ve almayı düşünmüyorum.
ingilizce sunumun aşağıdaki kısmını lütfen tekrar izleyin.
https://youtu.be/z-t1h0y8vum?t=51
fark 1: yüz tanımlama için ön kamera ile beraber infrared kamera kullanılıyor. (ulan zaten burada diğer bütün üreticilerden farklılaştı apple)
fark 2: infrared kamera yüzün termal bir haritasını çıkartıyor. bu termal haritayı lise bilgilerinizden izohips haritaya benzetebiliriz. ayrıca infrared kullanılıp ısı farkları belirlendiği için maske ve fotoğraf direkt eleniyor bu aşamada.
fark 3: dot projeksiyon sistemi önceden belirlenen ve kaydedilen yüzey alanlarına 2. tanımlama için 30.000 adet kadar nokta tanımlaması yapıyor.
fark 4: tanımlanan noktalar öncekiler ile karşılaştırılıyor ve belirli bir oran üzeri tutarsa kilit açılıyor.
fark 5: bunların hepsi 1 saniyeden daha kısa bir zamanda oluyor.
#70773159 bu yorumumda da belirttiğim gibi face id'ye sadece yüz tanıma olarak bakmamak, taşınabilir bir cihazda yüksek kalitede 3d modelleme teknolojisi entegresi olarak bakmak daha sağlıklı olacaktır.
sony yeni xperia serisi ile 3d modelleme özelliğini (sadece kamera kullanarak) duyurdu. aşağıdaki linklerden izleyebilir ve apple'ın geliştirdiği face id'den ne kadar geride olduğunu görebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=ovpwonws2l8
https://www.youtube.com/watch?v=fqyttkanal0
yiğidi öldürelim ama hakkını da verelim.
ayrıca bkz: true depth camera
la prise de pouvoir par louis xiv
-
roberto rossellini'nin 1966 yapımı televizyon filmi.
film, adından da anlaşılacağı üzere, fransa kralı louis xiv'nin, kardinal mazarin'in ölümünden sonra güçlenmesini anlatıyor.
wes anderson'ın, criterion collection'dan en sevdiği filmlerdendir.
kaynak
kalp kırmadan ter kokuyorsun deme yolları
-
-"uff ne kadar da sıcak hava değil mi? şimdi dolmuşa binmek zorunda olduğumuzu düşünsene... istisnasız herkes ter kokacak falan. "
daha da anlamazsa;
- "keşke herkes düzenli olarak duş alsa, roll-on kullansa dünya daha güzel kokardı belki."
hala anladığından emin değilsek;
- "çünkü hani biz bilemeyebiliriz ter koktuğumuzu, insan kendisi anlamayabilir önlem almak lazım..."
son çare
- "ayşe ofisteki herkese senin ter koktuğunu söyleyerek arkandan alay ediyormuş diye duydum, yerinde olsam onun ağzına laf vermezdim."