ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yeniakit gazetesinin vpn haberi
pijamayla bakkala giderken yakışıklı çocuk görmek
-
merak etmeyin, o yakışıklı çocuk "her türlü gideri var" diye düşünüyor.
aldatılmak
-
hak etmeyenin başına da gelen şey
marshall eriksen
-
how i met your mother karakterleri arasında açık ara farkla en orijinal en tatlı ve en maalesef gerçek olamayacak kadar karakterli olandır.
lily'nin, hangisi önce ölecek olursa diğerinin okuması için bir mektup bırakması beklentisinde olduğunu öğrendiğinde hemen bir şeyler yazmalıyım lily mektupsuz kalmasın diye telaşlanması ve barney ve ted'in "evet, yazana kadar ölmezsen lily mektupsuz kalmaz" "ama yazmadan ölmeyeceğini biliyoruz zaten" "tanrıya meydan okuyorum ki bu sağlıklı genç adam mektubunu yazmadan ölmeyecek" tarzı cümleler kurduğunda deli gibi korkması
lily'nin yazdığı mektubu merak edip hemen okuması ve banka şifrelerinden ve dergi aboneliğini iptal etme uyarısından başka bir şey bulmayıp sinir olması çünkü kendisinin duygu dolu edebi bir mektup yazmış olması bunun için lily'yle tartışıp kapıyı çarparak gitmeye yönelmesi ve lily'nin "aa evlendikten sonraki ilk kavgamız" dediğinde anlık bir mod değişimi ile gülümseyip lily'ye sarılması ve 1 sn sonra eski sinirli moda dönüp kapıyı çarpması, bu mod değişiminin inanılmaz doğal olması
barney'i herkese kötüleyip kısmetini kapatan kızı bulmak için kurdukları oyunda barda her şey normalmiş gibi zaman geçiriyor havası vermeleri gerektiği halde bunu başaramadıkları için "tamam, burada konuşuyor olmamız gerekir... kelimeler.. kelimeler... kelimeler... tanrım hiç bu kadar zor olmazdı!" demesi
sadık olması
ile dikkat çeker.
bitti diyen kıza sen bilirsin diyen erkek
-
en son böyle biten bir ilişkimde,
her bitti denildiğinde toparlamak için uğraşıyordum.
ok dedim,
kız tarafı tabi böyle bir hareket beklemiyordu benden,
aylarca konuşmadım, o koştu bu sefer. ama bitmişti artık.
o bitiremedi.
seneler geçmişti yine de biteremedi.
ama ben o gün bitirdim.
şakaya gelmez bu işler, kızlar.
sakız çiğner gibi yaşamayın aşkınızı.
türkiye'de saat takma kültürünün olmaması
-
bütün kültürler tam bir o eksik. bu millet 15 senedir metroya nasıl binilir onu öğrenemedi ne saati ne kültürü.
edit; başlık başa kalmış.
ünal aysal
-
türkiye'ye getirdiği adamlar:
2010 şampiyonlar ligi finali / man of the match : wes sneijder
2012 şampiyonlar ligi finali / man of the match : didier drogba
şöyle bir tablo yani.
bak şimdi batak oyunu vardır bildin mi? ''yan batmak'' diye bir tabir vardır, yandan batmak da derler; fazla el alırsın yandan batarsın. şimdi ben koyu bir fenerbahçeliyim, o kadar çok kıskandım ki, kıskançlıktan yan battım. yani kıskanamadım bile amk. kıskançlık eşiğimin üstünde bir iş çünkü bu. ne bileyim cambiasso gelse kıskanırdım, ne bileyim forlan'ı falan dahi kıskanırdım. bu ne len? kıskanamadım bile! işte o denli iyi bir iş çıkardı bu adam.
22 mart 2021 fenerbahçe'nin attığı tweet
-
vallahi helal olsun
sportif rezaletler bir tarafa, uzun zaman sonra yonetim hakkinda helal olsun deyip gururlanmami saglayan bir aciklamadir.
diger kuluplerden de benzer aciklamalar gelmesini umuyorum
yeni volvo xc60 reklam filmi
-
reklam türkiye'de çekilseydi ani frenden sonra volvoya arkadan bindirirlerdi.
james naismith
-
21 aralık 1891'de springfieldeki spor salonunun karşılıklı iki duvarına şeftali sepetleri astı. ögrencilere 1 top verdi ve yeni oyunun on üç kuralını açıkladı. böylece basketbol dogmuş oluyordu. hayatının geri kalanında vaizlik ve koçluk yapmıştır.(kansas üniversitesi) ilk basketbol kurallarında top sürmek yoktu. oyuncular topu pas vererek diger alana taşıyorlardı.
konya
-
peşin not: kayseriliyim.
ağzına kadar zır cahil dolu şehirdir. sadece konya değil; kayseri, kırşehir, niğde, nevşehir... komple iç anadolu birbirinin aynıdır. gençleri tofaşçı, apaçi polat alemdar, büyükleri 'yalarun'cu, tayyip babacı akp seçmenidir. yazları sıcak ve cahil, kışları cahil ve soğuktur.
bir lisede yaşanabilecek en dumur olaylar
-
sınıfta anıl var. anıl'ın cyborg olduğunu düşünüyoruz. anıl bir anadolu lisesinden bizim okula bizim bilmediğimiz bir puanı yükseltmek için gelmiş. anıl odasının duvarına güneş saati çizmiş.
sınıfta gülcan var. matematik hocası gülcan'ı seviyor. bu dünyada belki de bir tek gülcan'ı seviyor. hatta gülcan'ın karnesine "unutma unutulanlar unutanları asla unutmaz" yazmış. (bkz: ibrahim erkal)
hocanın sorduğu bütün sorulara ya anıl parmak kaldırıyor ya gülcan. biz de not tutmak zorunlu olduğu için deftere çizdiğimiz şekillere not süsü vermeye çalışıyoruz. figüranız biz.
bir gün hoca tahtaya bir soru yazdı. yabancı bir ses "30 derece" dedi.
hoca sınıfı bakışlarıyla taradıktan sonra sordu "kim dedi onu?"
alper, anıl ve gülcan'ın sultasını kırmanın verdiği sevinçle "ben" dedi.
hoca alper'in sırasına doğru ilerledi. hoca yaklaştıkça alper'in suratındaki zafer ifadesi yerini endişeye bıraktı. gelen bir aferinse şimdiye kadar gelmiş olmalıydı...
hoca kendisinden beklenmedik bir çeviklikle alper'e dalıverdi. hem de ne dalmak... sağlı sollu. duvar tarafında oturan alper'in kafa lambrilerden sekip tekrar tekrar hocanın yumruklarıyla buluştu.
alper büyük bir şok ve küçük bir beyin sarsıntısı yaşarken hocanın soluk soluğa sesini duyduk:
"parmak kaldırmadan konuşma!"
ben bilmem eşim bilir
-
bir gün 500t muavini eşiyle birlikte bu yarışmaya katılarak, finalde o arabaya sunucu da dahil 45 kişi sığdıracak ve yarışma kendini imha edecek.
iş mülakatlarında sorulan sinir sorulara cevaplar
-
+beş sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?
-sizin koltuğunuzda
+aaa, peki beni nerede görüyorsunuz?
-genel müdürün koltuğunda
+kahve söyleyeyim fal bakar mısınız?
-bakarız...
+bedava mı?
-kahve sizden fal bizden...