hesabın var mı? giriş yap

  • ben mi kolay yolunu buldum bilmiyorum ama kabloyla bilgisayara bağlayınca dcim klasörü gözüküyor ve oradan video-fotoğraf aktarımı yapabiliyorum hem de çözünürlüğü değiştirmeden? usb bellekten dosya aktarımı yapar gibi

  • 2. 3. klasmanlarda motor sürerken ''özel yetenekleri'' sayesinde millet vekili olmuş bir şahsın beyanı. şimdi de üzerine düşen görevi yapıyor işte. şlap, şlöp.

    uyarılar üzerine edit: 2-3 de değil 4. klasmanmış amk.

  • itü bilgisayar müh.de okuyan bir arkadaşım, sadece formülleri ezberleyerek girdiği bir sınavda, 1/ohm anlamina gelen mho biriminin mili-ho şeklinde bir birim olduğunu düşünüp, 1000'e bölüp ho'ya (!) çevirip formüle yerleştirmiştir. hoca, sınav kağıdını neyse ki ibret olsun diye sergilememiştir.

  • bu notu yazan kafeye gitmek kişinin kendine yapacağı en büyük saygısızlıktır. stres yapacaksam ne diye kafeye gidiyorum. park süresi gibi süre koymuş mk.

  • ücret beklentiniz ne?
    * siz hiç ikea'ya gittiniz mi?
    -?? hayır gitmedim..
    *hadi ya gittim deseydiniz çok güzel şey yapacaktım. bir şey dicektim.

    sonuç: kapı nerede?

  • zor hayatlardan ortaya çıkan sanat adına yeni şeyler sunabilme isteği sanat tarihinde nereye bakarsak karşımıza çıkıyor.

    öyle bir çocuk düşünün ki daha ilk doğduğunda kız olmadığı için neredeyse cezalandırılarak bir kız ismine sahip olmuş.

    çocukken sporcu olma hayalleri bir gün ayağının kırılmasıyla suya düşmüş.

    üstüne okuldan taşıdığı bir virüs kendisini es geçip annesini ölümün kollarına fırlatıvermiş.

    yurt dışına eğitim için gönderilmiş. o andan itibaren bir şekilde hayat onu sanata itmiş, resim eğitimi alarak hayatının kalan kısmını yoklukla savaşarak ve resim yaparak geçirmiş.

    babasından kalan mirasla paris’e yerleşmiş. hayatının sonuna kadar yaşayacağı bu şehir; ona sanatçıların içinde renkli bir hayat sunsa da savaş yokluk ve hastalıkla pek de iyi davranmamış ona.

    yaşadığı travmalar sonrasında alkol bağımlılığı oluşmuş. hep başına dert olmuş bu bağımlılık.

    günün birinde seine nehri kıyısında resim yaparken picasso ile tanışmış. ressamın çizimlerini çok beğenip onu evine davet etmiş. ona hediye ettiği tabloyu kapıdan çıkar çıkmaz satarak yemek ve içkiye yatırmış ve utancından bir daha picasso’nun karşısına çıkamamış.

    henri matisse’in başını çektiği canlı renklerle mavilerle morlarla kırmızılarla konuşan fauvizm ve expresyonizm akımlarına katılmış. paris’in sosyal hayatını kafelerini, sokaklarını, insanlarını kendi tarzıyla resmetmiş.

  • fakirlik testi

    a4 dendiğinde aklınıza ilk ne geliyor?

    a-) audi

    b-) kağıt

    cevabınız b ise tebrikler fakirsiniz.

  • titanic ve leonardo dicaprio ile ilgili sözleri:

    ...hatırlıyorum leo'yla bir toplantımız ve daha sonra bir ekran testi için randevumuz vardı. toplantı çok komikti çünkü ben konferans salonunda oturmuş bir aktörle yapacağım görüşmeyi bekliyordum bilirsiniz. ama şöyle bir etrafıma baktım ve bir sebepten ofisteki tüm kadınların da konferans salonunda olduğunu farkettim. mesela, kadın idari yapımcımız oradaydı. tamam, bu olabilir. ama muhasebecimiz? o neden toplantıdaydı? hepsi leo'yla tanışmak istiyordu, çok çılgıncaydı. etrafıma baktım ve sanırım sorumun yanıtını biliyorum dedim.

    sonra leo geldi ve tabi ben de dahil herkesi büyüledi. sonra ben, "hadi kate ile kimyanız uyuşacak mı görelim" dedim ve birkaç gün sonra bir çekim yapacaktık, kameram kayıt için hazırdı. ama leo ekran testi olacağını düşünmemiş. sadece kate ile tanışacakları bir toplantı olacağını sanmış. ben de, "tamam hadi diğer odaya geçelim ve senaryodan bazı kısımların okumasını kaydedelim" dedim.
    ve leo dedi ki, "ne yani okuyacak mıyım?"
    "evet" dedim.
    o, "ah, ben okumam" dedi.
    ben de, "peki" dedim ve elini sıktım. "uğradığın için teşekkürler" dedim.
    sonra, "hey! bekle bekle bekle" dedi. "ne yani, eğer okumazsam rolü alamayacak mıyım? bu mudur yani?" dedi.
    ben de, "aynen öyle. hadi ama! bu hayatımın iki yılını alacak devasa bir film ve ben bu filmin post prodüksiyonunu, model çalışmalarını ve diğer işlerini yaparken sen gidip beş farklı şey daha yapacaksın. o yüzden oyuncu seçiminde hata yaparak bu işi s*kip atmaya niyetim yok. yani ya okursun ya da rolü alamazsın" dedim.
    leo, "offff, ooookeeeey" dedi ve içeri girdi ama görmeliydiniz vücudundaki her zerre tamamen negatifti, ta ki ben "kayıt" diyene kadar. kayıt dediğimde jack'e dönüştü.
    ve kate de coştu ve tüm bu sahneyi yaşadılar. kara bulutlar dağıldı ve güneşten bir ışık demeti aralanan bulutlardan leo'nun üzerine düştü. ben, "tamam" dedim, "adamımız bu".

    sonra buna stüdyoyu da ikna ettim ve sonra yine leo geldi ve, "biliyor musun babamla senaryo üzerine konuşuyorduk ve düşündük ki senaryonun şuna şuna şuna ihtiyacı var" gibi şeyler söyledi ve bilmiyorum, karakterinin bir çeşit hastalığı, sorunu ya da geçmişten gelen travmatik bir durumu olmasını istiyordu.
    ve ben de ona, "bak" dedim, "bağımlılık ya da herneyse bir çeşit problemi olan tüm o harika karakterleri oynadın. bu özellikler olmadan bir karakteri ayakta tutmayı öğrenmen gerekiyor. bu üçüncü richard değil. jimmy stewart'ın ya da ne bileyim gregory peck'in yaptığını yapabildiğin zaman, işte o zaman bunun için hazırsın demektir. onlar sahnede öylece durdular, onların bir topallıkları, travmaları ya da öyle sıkıntıları yoktu. ama ben şimdi senin bunun için hazır olmadığını düşünüyorum. çünkü şuanda sana bahsettiğim şey aslında çok daha zor. senin bahsettiğin ise çok kolay. onlar sahne aksesuarı, koltuk değnekleri. bu ise daha zor ve belki de buna hazır değilsin."

    ve bunu ona söylediğim saniye kafasına dank etti ki bu aslında onun için zorlayıcı bir film. bir meydan okuma. ve ben de hatamı farkettim. bu işin zorlayıcı kısmını onun önüne daha önce yeterince sermemiştim. aktörün sizi sevmesini istiyorsunuz, filminizde yer almasını istiyorsunuz, evet demelerini istiyorsunuz ve herşeyi cezbedici şekilde sunuyorsunuz. ama o kolay bir şey istemiyordu. o zor olanı istiyordu. ve bu o günden beri böyle. işte the revenant gibi şeylere yol açan da bu. ondan zorunu yapamazsınız. o kariyer planını nasıl yapacağını biliyordu, sadece özellikle o an ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

  • bizde evliyken konu komşuyla çocuk yapmak daha revaçta olduğundandır.

    müge anlı sağ olsun, izlemesek bile haberdar oluyoruz.

  • "bacağına sıcak ağda döküp, kıllarını alan kadının bir örümcek görünce çığlık atabiliyor olması dünyadaki en büyük gizemlerden biridir" *

  • komşu oğludur. üniversiteyi ilk yılında kazanmıştır, bitirdiği sene askere gidip gelmiş, geldiği gibi işini bulmuştur. iş yerinden eli yüzü düzgün bir kız bulmuştur, seneye yaza da düğünleri olacaktır. sen de hala bilgisayarın başında oturdur. biz hep ellerde görürüzdür zaten böyle şeyleri. biz bu dünyaya baki değilizdir oğlum, bak yaşıtlarımız kaçıncı torunlarını seviyordur. işlerinizin yoluna girdiğini, dünya gözüyle mürüvvetinizi görmek istiyoruzdur.

    allah belanı versindir komşu oğlu. mahvettin beni komşu oğlu!!!