hesabın var mı? giriş yap

  • bilale anlatır gibi anlatmaya çalışacağım.
    iki ilaç arasında aynı etken maddeye rağmen fiyat farkını oluşturan iki değişken vardır.
    1- ilacın etken maddesinin yapıldığı ülke
    2- etken madde eşdeğerlik kontrol ve testlerinin yapıldığı fabrika-ülke

    yani ucuz ilaç, hindistan-çin menşeli etken maddeden yapılmıştır ve yine bu ülkelerin kurallarının geçerli olduğu labratuvarlardan eşdeğerlik-etkinlik onaylarını almıştır. buna karşılık pahalı dediğiniz marka ve bilindik ilaçlar örneğin fransa veya almanya gibi avrupa ülkelerinde üretilir ve test edilir ve haliyle bu ülkelerin ürettiği ve test ettiği ilaçlar daha güvenilirdir. etrafınızdan sıkça duyduğunuz "falanca ağrı kesici bana iyi gelmişyor ama filanca şak diye ağrımı kesiyor" hikayesi bununla ilgilidir.
    yani arkadaşlar olayın pek çok boyutu mevcut. söz konusu olan karmaşık organik moleküller topluluğudur. üzerinde etken madde aynı yazıyor diye içindeki kimyasal da aynı olmak veya aynı etkiyi göstermek zorunda değildir.
    son söz: konunun doktorla, eczacıyla, mümessille falan alakası yok. devletin sağlık harcamalarını subvanse etme yeteneğinin sonuna geldik. yani para bitti. kapitalist sistemde paran bittiyse donlarını avm den değil, çarşamba pazarından alırsın.

  • prajina; cinsiyet: erkek; yaş: 31; il: istanbul
    konuşmaya 5, ilkokula 8 yaşında başladım. okumayı 10 yaşında söktüm. orta 1'de sınıfta kaldım. lise 2'ye kadar her zaman sınıfın en tembeli, en sorunlu öğrencisi oldum. ancak lise 2 ve lise 3'te takdir aldım. gece gündüz çalıştım. öys'de 56'cı olup boğaziçi üniversitesi'ne girdim. mezun olduktan sonra yüksek lisans için abd'ye burslu gittim. yl bitince tekrar bü'ye döndüm. doktoramı bitirmek üzereyim. lise 2'de ne mi oldu? şu anda karım olan sınıfın en çalışkan kızına aşık oldum. kendimi ona ispatlamam gerekiyordu.

    meali: karım biraz daha güzel olsa şimdi nasa'daydım.

  • atatürk'ün çok güzel bir lafı var;

    geldikleri gibi giderler

    demiş maestro.

    edit: bu entry'yi ilk entry'ye cevap zanneden çaylaklar, kurtuluş savaşından kalma bu sözle mülteci göndermeye çalıştığımı zanneden ahmaklar, bir de direk hakaret ile konuya giren annesizler... bu entry'nin tek bir amacı var;

    tarafım belli olsun

    zaten gelen tüm mesajlar çaylak mesajı "1" tanesi hariç. inadına çaylağa mesaj kutusu kapatmıyorum "ok" yazıp savuşturuyorum alayını ama daha fazla kendini komik duruma düşüren olmasın diye bir edit atayım dedim.

    kalın sağlıcakla...

  • 8 yıldır özel okulda okuttuğum kızım var. sekizinci sınıfa başlayacak ay sonu. yani seneye lise sınavlarına girecek.

    izmir'de yaşıyoruz, nereden duyduysa galatasaray lisesine gitmek istiyorum diyor. "sen istiyorsan ve yapabilirsen ben elimden geleni yapar seni okuturum kızım" dedim.

    tekstil mühendisiyim, 21 yıldır ihracat yapan firmalarda müşteri ilişkilerini yürüttüm şu anda da çalıştığım firmada fabrika müdürüyüm, pazarlama da bana bağlı, ingilizcem iyi, kızımın teknik kısım hariç günlük konuşmada ingilizcesi benden daha iyi diyebilirim.

    niye anlattım bunları,

    içim içimi yiyor. kızımın kuaför olmasını istiyorum. şaka da değil. eğitimli, bilinçli birisi olarak düşünerek, bilerek ve isteyerek, akademik ya da sektörel kariyer yapabilecek zekası olduğundan şüphe etmediğim kızımın kuaför olmasını istiyorum.

    bana mal mı dersiniz salak mı dersiniz bilmiyorum ama kızımın iş sahibi olması için 8-9 sene var. bu süreç sonunda arasından sıyrılması gereken 3 milyona yakın insan var. ama herkes aynı yönde ilerlemek ve iyi kötü bir üniversitenin yazılım/bilgisayar ile ilgili bir bölümüne girerek yurtdışına gitmek istiyor.

    kuaför ya da manikürcü olmak isteyen az. bunların içinde yabancı dil öğrenebilecek olan daha az, onların arasında da zekası yüksek olan çok çok az.

    çalışma hayatı ile ilgili bildiğim en önemli şey ise işini iyi yapan ve insan ilişkileri iyi olan her insanın ne iş yaparsa yapsın iyi kazanabileceği, iyi bir hayat sürebileceği.

    yabancı dili olup mühendislik/yazılım ile türkiye'de gelebileceği yer belli. hadi sıyrıldı aradan desek bu sefer remote çalışma şansı olduğu için global ortamda rakipleri hintliler, amerikalılar, avrupalılar. o mezun olup deneyim kazanana kadar o kadar çok olacak ki bu iş kolunu hakkıyla yapabilecek insan sayısı değeri düşecek.

    daha açık anlatayım, şu an yazılım işi için gereken işçilik (rakama takılmayın) globalde aylık 1 milyar usd desek bunu bölüşecek insan sayısı şu anda 1 milyon desek kişi başına 1000usd düşüyor. kimi 500usd kimi 1500usd ama ortalama buraya geliyor (tekrar söylüyorum rakamlara takılmayın % hesabı anlatmak daha zor) bundan 10 sene sonra bölüşecek insan sayısı 3 katına çıkarken bölüşülecek havuzdaki para 2 katında kalırsa %30 gelirde daralma demek. kaldı ki yapay zeka vs derken çok daha kötü bile olabilir.

    benim bildiğim tek bir şey var, işinde iyi olan zanaatkar, el işi yapan insanlar bundan 10-20 sene sonra zor bulunacak ve çok değerli olacak, hem türkiye'de hem yurtdışında, ki yurtdışında şu anda bile değerliler.

    üretim ve hizmet sektörü, insanla birebir ilişkisi olacak sektörler hep uzak geliyor insanlara. tarımda sencer solakoğlu gibi bir adam var mesela, kim diye sorsam bilen %1 çıkmaz ama herkes dönümde 600kg buğday alırken, çok iyi diyen 1 ton alırken bu adam 2,5 ton buğday alıyor. işini iyi yapıyor iyi para kazanıyor. benzer şey daha küçük iş alanları için de geçerli.

    bugün iyi bir kuaför ya da berber, hele hele düğün sezonunda benden fazla kazanıyordur, eminim. belki çoğu yazılımcıdanda fazla kazanıyordur, ki sayıları da azımsanacak düzeyde değil.

    bilmiyorum. bilemiyorum. içim içimi yiyor. yanlış bir yöne sevmediği bir alana yönlendirip mutsuz olduğunda sebebi olmak da istemiyorum, kendi tercihleri ile yanlış bir alana yönelip mutsuz olmasını da istemiyorum.

    bildiğim tek bir şey var, birinin yanında çalışacaksan ne kadar iyi olursan ol bir yerden sonra değer kazanamıyorsun, işverenin verdiği kadar değerlisin ve ne yazık ki hak ettiğini değil sana hak görüleni alabiliyorsun.

    kız olduğu için pide ustası olamaz belki ama çok da güzel kuaför olur. *

  • standart daily abazan geyigi diye geldim, hayatin aci gercekleri tokat gibi indi yuzume. ah be abi sen pazara gidemiyorsun millet zevk icin yuz liralar yakiyor. boyle duzene lanet okumaktan baska bi sey de yapmiyoruz

  • ev arkadaşımdı kendisi.

    aynı zamanda sınıf arkadaşımdı da.. bir yıl aynı evde kaldık sonra ayrıldık, ama o istikrarını hiç bozmadı. her sabah benden en az bir saat önce uyanır saçını, makyajını artık daha başka aklınıza ne gelirse işte yapardı. akşamları uzun uzun düşünür ertesi gün ne giyeceğine karar verirdi, ojelerini akşamdan yenilerdi (evet inanması güç ama her ak-şam!).

    ben derse on beş dakika kala uyanır ve ondan önce çıkardım, kudururdu. *

    sonuç 1: aynı yıl mezun olduk.

    sonuç 2: evleniyor, ben evde kaldım.

    yıllar sonra gelen edit: merak eden arkadaşlar olmuş şimdi durumlar nasıl diye. arkadaşım hala aynı kişiyle evli mutlu çocuksuz. beni sormayın artık :'(

  • size hiç saygı duymadım çünkü beni sürekli arkadaşlarımın yanında küçük düşürdünüz. kilolarımla dalga geçerek onlara örnek oldunuz. başarılıydım fakat her türlü etkinliğin baş kahramanı olarak sırf daha güzel gözüktükleri için hep o sevimli, şirin kız ve erkek çocuklarını tercih erttiniz. bir kere 500bin liram vardı. okulun yanındaki marketten 250 bin lira vererek cips almıştım. haliyle para üstü olarak 250 bin almıştım. çılgın bir kalabalık vardı bakkalın önünde. bakkal benim ödeme yapmadığımı sandı cüzdanımı alıp baktı. 250bin lira var bunu bana vereceksin dedi. direndim. seni okuluna şikayet edeceğim dedi. et dedim ben de. ispiyoncu sınıf arkadaşlarım olayı sana anlatmışlardı. beni, tüm sınıfın karşısında tahtaya kaldırdınız ve azarlayıp aşağışadınız. tarafınızdan iftiraya uğruyordum. o gün ağlamamıştım çünkü iğrenmiştim sizden. tek hatırladığım deli gibi kalbimin çarptığı. bir daha o markete hiç gitmedim. sizi de hiç sevmedim. yıllar sonra karşılaştık. büyümüş, zayıflamış, çocukluk halinden çıkmış ve ergenliğimi atlatmıştım. başarılıydım. sen ise bir grup öğretmen arkadaşınla oturuyordun. beni gördün ve benimle övündün, işte benim öğrencim diyerek... ben sadece samimiyetsizce gülümsedim. keşke o gün söyleyebilseydim, beni sizin iyilikleriniz, zekanız, bilgi kaliteniz yetiştirmedi, beni sizin ikiyüzlülüğünüz, gaddarlığınız ve kötülüğünüz yetiştirdi.

  • imralı'daki böyle dediğine göre milliyetçiler oyunun rengini belli edecektir.
    ulan bahçeli ile öcalan ortakl noktada buluşmuş ya la!

    ittifaklar bu katılımla netleşti;

    bir tarafta
    türk ırkçıları, kürt ırkçıları ve arap ırkçıları.

    diğer tarafta
    insanlıktan ve adaletten yana olanlar (kararlarını partilerine yahut kişilere göre vermeyip hak ve hukuk isteyen türkiye cumhuriyeti vatandaşları)