hesabın var mı? giriş yap

  • 1 yılı aşkın süredir babayla sadece telefonda görüşülmüştür. yaşı gereği kamera vs.. kullanımı da mümkün değildir.

    bir pazartesi akşamı "evlat kurbanda geliyorsun değil mi? bak paran yoksa biletini ben alayım, kaç para olursa olsun" şeklinde bir telefon konuşması geçer.

    zaten bayramda gitmek üzere planlar yapan şahsım hemen bileti alır, salı akşamı müjde verilir.

    çarşamba sabahı telefon çalar, ölüm haberi alınır...

    işte o yüzden "evlat kurbanda geliyorsun değil mi? bak paran yoksa biletini ben alayım, kaç para olursa olsun" sözü asla unutulmayacak olandır.

  • almanya'nın bizi kıskandığını falan düşünmüyorum ve türkiye görselinin ağır şerefsizlik olduğunu bilinçli seçildiğini düşünüyorum.

  • sokakta çöp karıştıran dalmaçyalıları, husk'yleri, terier'leri görünce içimi bir hüzün kaplıyor...

    sokak köpeği doğuştan "alfa". çöpten yemeye alışmış. çomar doğmuş, çomar ölecek. işini biliyor, fırsatçı, uyanık, açgözlü. hayatında hiç sevgi görmemiş, onun için kendinden başkasını sevmiyor.

    ama sen asil bir köpeksin, kuru mamalarla beslenmişsin, yıkanmışsın, bakılmışsın, sevilmiş, şımartılmışsın. sonra birden bire sokakta tek başına bırakılmış, "başının çaresine bak" denmişsin.

    allah hiçbir canlıyı gördüğünden geri koymasın... çok zor çok...

  • bu adamları kulaç atarken hiç görmedim. hep 2km ötede sadece kafaları gözükecek şekilde duruyorlar denizde ama oraya nasıl gidiyorlar muammadır benim için.

  • berberlik bir meslektir, dolayısıyla bir meslek erbabından bahsederken ilkokul mezunu diye aşağılamak anlamsızdır zira o kişinin meziyeti berber olmaktır, akademik başarı değil. bununla birlikte berber dükkân işletir, kira öder, vergi öder, işçi çalıştırır ve bir hizmet sağlar. bu hizmetin karşılığında aylık on bin lira da kazanabilir yüz bin lira da. ilkokul mezunu diye aşağıladığınız bu insanın geliri size dert olduysa demek ki sizin eğitim ve meslek seçimleriniz hatalı olmuş.

  • bi gün adamın teki ormanlık bi yolda arabasıyla gidiyomuş. aniden önüne kırmızılar içinde bi adam fırlamış ve "ben bu ormanın kırmızılı hipnasıyım, bana yiyecek bi şey vermezsen burdan geçemezsin" demiş. adam da uuraşmamak için bi şeyler verip yoluna koyulmuş. derken bu sefer sarılar içinde bir adam arabanın yolunu kesmiş ve "ben bu ormanın sarılı hipnasıyım, bana içecek bi şey vermezsen
    vermezsen burdan geçemezsin" demiş. adam yine noolur noolmaz diye bi şeyler verip yoluna devam etmiş. birazcık yol aldıktan sonra mavi elbiseli birisi arabanın yolunu kesmiş. artık adam dayanamamış ve camdan beline kadar çıkıp "sen ne istiyosun lan ormanın mavili hipnası!!!" diye bağırmış. adam şöyle cevap vermiş: ehliyet ve ruhsat.

  • zannedersin roman veya film senaryosu yazmış da onu çalmış amk. altı üstü 10 sn google araştırmasıyla bulunacak bir bilgi vermiş.

    rezalet puanı: 0.5/10

  • bir müzik türü olarak 1980'lerin ikinci yarısında ismi verilmiştir. kitaro, vangelis, jean michel jarre, enya, yanni, david arkenstone ve özellikle narada ve windham hill müzisyenleri bu gruba giren sanatçılardır. genelde enstrümentaldir, loreena mckennitt, enya gibi özellikle kelt kökenli sanatçılar tarafından şarkı formunda eserler de verilmektedir.

    new age ismi, bu sanatçılar tarafından pek benimsenmemiştir. sözgelimi mckennitt "modern kelt müziği" tanımını tercih ederken, jarre "elektronik süit", kitaro da "ruh müziği" ya da "ses resimleri" olarak çalışmalarını tanımlar. eleştirmenler ya da top bilmem kaç listelerini hazırlayanlar tarafından da bu tip çalışmalar, daha başka bir sürü isme yakıştırılır; ambient, relaxing, easy listening vb. ancak şu da bir gerçektir ki, new age (ve diğer isimler) çıkmadan önce, jean michel jarre'ın magnetic fields albümü (1981) 4 ayrı listeye girme başarısı göstermiştir. isim kullanışlı olmuş yani, tek liste var artık.

    bu müziğin ismi yakışmış, yakışmamış ya da "hayır, filanca sanatçı new age'den daha derinlikli müzik yapar!.." tartışmalarına girmeyip de, genel kabul gören anlayış üzerinden gidecek olursak, bu başlık altında toplanan çalışmaların yaşama kattıklarını da daha iyi görebiliriz.

    new age, biraz sesleri kullanarak resim yapmak, biraz da sözcükler yerine seslerle duyguları anlatmaktır. gördüklerinizi ya da hissettiklerinizi daha geniş bir hareket alanında somutlaştırabilirsiniz bu müzikle. elektronik sesleri küçümsemez, tam tersine, synthesizer'ı kendi işlevi içinde ele alan çalışmaları mümkün kılar. kalıplara yaslanması gerekmez, bu nedenle anlatım araçları çok geniştir. zaman zaman denizdeki bir mağarada yankılanan dalga seslerini, zaman zaman da metro vagonlarının raylardaki seslerini kullanırsınız bu özgür alanda, hatta bir sulama fıskiyesinden ritmi verebilirsiniz. mutlaka davullar olacak diye bir kural yoktur, söze gereksinim duymaz çoğunlukla, illa aşk temalarını anlatmaz, gitarsız da müzik olabileceğinin kanıtıdır, akustik sesler dışındaki seçenekleri sunar. diğer müziklere ait çeşitli belirteçleri, öğeleri alıp kullanabilirsiniz ama bunun tersi genelde küçümsemeyle karşılanır. (klasik müziğe elektronik sokmak ya da rock müzikte yerel tınılar kullanmak vb). daha çok klasik müzik ve caz arasında bir çizgi izlese de, türün kendine özgü müzisyenleri sayesinde bu kalıp da kırılmıştır.

    bu geniş anlatım özgürlüğü, new age çalışmaları belgesellerin, dizilerin, çizgi filmlerin ve kimi sinema filmlerinin vazgeçilmezi yapmıştır. ipek yolu, chariots of fire, 1492 - conquest of paradise, baraka dünyaca ünlü örnekler arasında sayılabilir. sözleri olabildiğince az kullanıp öykü anlatmak isterseniz, yine size en yakın tür new age olacaktır. vangelis'in the city ya da oceanic, kitaro'nun sacred journey of ku-kai 1-2-3 albümleri, jarre'ın oxygene, revolutions albümleri vb. çoğu zaman belli bir melodiye sahip olmayan doğaçlama kaydedilmiş olan parçalar, öykülemeye destek olur.

    yoğun bir iş temposunda ya da yorucu bir günün sonunda, insanı gevşetecek, dinginleştirecek bir potansiyele sahiptir bu müzik türü. bunun için illa mumlar yakmak, egzotik tütsüler kullanmak, sessiz bir ortamda yoga yapmak gerekmez. akşam iş çıkışı dolmuşta giderken kulaklıktan dinlenecek bir parça, mesela vangelis'in the city albümünden twilight çalarken dışarıya, giderek çöken alacakaranlığa bakmak yeter. yoğun çalışma temposunda bir yerlere bakmak yerine gözleri kapamak ve mesela tango to evora'yı dinlemek de dinginleşmeyi sağlayacaktır.

    yaşam bir bütündür ve new age felsefe olarak bu anlayışı benimseyen bir akımdır. sanat, yalnızca bir erkek ve kadın arasındaki duygusal etkileşime indirgenemeyeceğinden, müzik de bunun istisnası değildir. new age, popüler anlayışın bu yöneliminin dışına, daha geniş bir yelpazeye yöneliktir. stephan micus'un ya da dead can dance'in mistisizmi, kitaro'nun doğadan çizdiği manzaralar, vangelis'in uzay temaları ya da jean michel jarre'ın insan-doğa arasındaki etkileşimlerini anlatan çalışmaları; gün içinde şu ya da bu biçimde karşılaştığınız yaşam parçalarıdır ve her biri, o muhteşem bütünü olanca görkemiyle anlatmaya yöneliktir.

    edit: yazım ve de bakınızlar filan...

  • ilk defa üçlü çekmeyerek bi' maça başlayacağız. bu açıdan benim için tarihi bir ana tanık olmak gibi olacak.