hesabın var mı? giriş yap

  • bir gün sapanca'dan dönmekteyiz, otobanda gidiyoruz, benim çişim gelmiş, altıma etmek üzereyim; 10 saniyede bir "baba bir yerde dur, baba bir yerde dur" diye kafasını gagalarken, babam yol kenarında durdu. fakat durduğu yer bir tepenin yamacı ve tepede evler var..

    p- baba!! durduğun yere bak evler var yukarıda, burada nasıl yaparım.

    b- oğlum nerden görecekler, taa nerde evler; zaten görecekleri kadar büyükse çıkar da görsünler...

  • evden bir görüntü. ne olursa olsun hayatta hep bir şeyleri beklediğimizin sembolü. yatak odasındaki dolabın üstündeki hurçlar türk ailesinin conatus'udur. hep yaşamayı düşünüyoruz, varolacağımızı varsayıyoruz, baharı, yazı, kışı bekliyoruz. hurç, bohça, elektrikli süpürgeyle hüüüp diye düzleşen poşetli garip şey... bunların yeri ekseriyetle yatak odasındaki dolabın üstüdür kardeşim. şu garip görüntünün huzurunu hiçbir şeyde almadım. hurçların yastık yüzü ve nevresimle uyumlu çiçekli desenleri, kahverengi, pembe, mavi ve yeşil tonların uyumu ve bozulan hurç fermuarları... aşağıda bekleyen anneye düşürmeden hurç indirmenin haklı gururu... patlayan kames topu kesip şapka yapmak bir, bu iki. bunları görmedikçe mutlu olamam, huzur dolamam.

  • “adapazarı’na gitmeye hazırlanıyorduk. gitmeden önce bazı siparişler vermek üzere biriyle buluşmam gerekiyordu. birden, üstümün başımın pek güven verici olmadığını fark ettim, özellikle ayakkabılarım çok kötü durumdaydı. taksim sineması’nın (şimdi devlet tiyatrosu’nun bulunduğu bina) uzun duvarı boyunca art arda dizili ayakkabı boyacılarına doğru hızla yürüdüm, az vaktim vardı, en öndekinin sandığına ayağımı koydum. ‘çabuk usta, şişir, acelem var’ dedim. boyacı başparmağı ile arkayı gösterdi. ‘arkadaki arkadaşa geç beyim’ dedi. ‘neden, ne oluyor’ dedim. ‘ben ayakkabı boyarım’ dedi adam, ‘bu benim işim, şişirme istiyorsan arkaya geç’. bir an kalakaldım. bütün alacağı yirmi beş kuruştu, bir liranın dörtte biri. ayağımı sandıktan çekmedim. ‘buyur, bildiğin gibi boya’ dedim, ‘hakkını ver’. beni bekleyen sonsuza kadar bekleyebilirdi, ben burada hayatımın dersini alıyordum.”

    lütfi akad, ışıkla karanlık arasında, sayfa 24.
    türkiye iş bankası kültür yayınları, istanbul 2004

  • tüm yazar arkadaşlara duyurumdur. böyle bir durumla karşılaştığınız anda mağaza ekibinden önce 155'i arayıp polis talep edin ve ne olursa olsun mağazadan ayrılmayın. görevli polis ekipleri nezaretinde üzerinize atılı suçlamayı ve tahkikatı sürdürün. sonuç olarak sizden kaynaklı bir suç olmadığından dolayı görevli polis ekiplerinin olayı tutanak altına almasını isteyin. ardından mağazada görevli yönetici kadrosundan şikayetçi olun. tüm mağazalarda bu şekilde uygulamayı yapın lütfen. 7 sene türkiye'nin en yoğun satış yapan perakende giyim mağazasında çalışmışlığım var lütfen kendinizi ezdirmeyin.. kimse yargıç polis değil sizi zan altında bırakamaz çok ağır yaptırımları var ve bu diğer güç budalası yöneticileri dizgineler. makul şüphe ile müşteri aranmaz hiç bir kurumsal şirkette durdurun arayın bakın demez. güvenlik yada polise haber verin der. durdun dahi demez arkadaşlar