hesabın var mı? giriş yap

  • başınıza bir iş geldiğinde, lise arkadaşı nerdesin diye sorar; üniversite arkadaşı nasıl oldu diye.

  • henüz açıklanan ön rapora göre; 36k feetten 38k feet'e tırmanma esnasında iki pilotun önlerindeki airspeed bilgisinde fark oluşması ve neredeyse aynı anda bir overspeed ikazının alınması ve otopilotun devreden çıkması, olayın karmaşıklaşması, bunları müteakiben uçağın stall denilen duruma girmesi ve bu durumdan çıkılamaması nedeniyle oluştuğu düşünülen kazadır.

    olayın özeti:

    uçak dubai'den kalkıyor. saat 13.29'da iran hava sahasına girip tahran'daki hava trafik kontrolörü ile iletişime başlıyor ve önceden planlandığı gibi 36 bin feet irtifaya çıkıyor. saat 14.32'de 38 bin feete çıkış için hava trafik kontrolöründen izin istiyor ve bu seviyeye tırmanmaya başlıyor. ancak bu yüksekliğe çıkamadan yeniden kontrolörü arıyorlar ve uçakta bir sorun oluştuğunu, 37 bin feete inmeleri gerektiğini söylüyorlar. bu noktada iki pilotun önündeki hava hızları arasında fark oluşuyor, otopilot devreden çıkıyor. stall yaşanıyor ve hızlı bir şekilde irtifa kaybediyorlar. olayın başlangıcından yaklaşık 5 dakika sonra motorlar duruyor ve akabinde kaza gerçekleşiyor.

    raporun satırbaşları şöyle:

    - hava şartlarında ciddi bir sorun yok.

    - her iki pilotun sağlık durumları uçuşa engel oluşturmuyor ve aldıkları eğitimlerde sorun görünmüyor.

    - uçağın bakımları düzgün yapılmış. hava hızını gösteren sistemin en son bakımları; 17 mayıs 2017'de malta'da (functional check yani çalışma kontrolü olarak) ve 23 haziran 2016'da (detaylı bakım) olarak yerine getirilmiş.

    - iki airspeed bilgisinde fark oluşuyor.

    - o anda overspeed ikazi geliyor.

    - hız farkı görülüyor. cross check yapılmadan (yani uçağı doğru airspeed'e ayarlamadan) gaz kolu geri çekiliyor ve akabinde sürat stall hızına geliyor.

    - uçak stall'a girip irtifa kaybediyor. bu noktadan sonra tayyare seri şekilde pitch ve roll hareketleri yapmaya başlıyor.

    - ekip olayı çözmeye çalışırken 31.5k feette önce 2 no'lu motor 30k feette 1 no'lu motor duruyor (full power loss, çok sakat bir durum. motor gücü yoksa stalldan çıkmak mümkün değil)

    - bu andan sonra uçağın tüm elektriği kesiliyor, fdr kayıt yapmayı bırakıyor. cvr 80 saniye kadar daha kayıt yapıyor. (fdr'ın kaydı kesmesi enteresan. normalde fdr ve cvr uçak jeneratöründen gelen elektriği kullanır. oradan elektrik gelmezse bataryadan gelen elektriği kullanır. burada fdr, motorlar susunca kapanan jeneratörlerin elektriği kesmesi sonucu kaydı durdurmuş. iranlılar böyle yazmış rapora. ama cvr kayda devam etmiş demek ki cvr bataryadan güç almış. acaba iranlılar elektrik kesilince fdr'a kayıt için bilgi yollayan sistemler kapandı o nedenle fdr'da kayıt yapmayı kesti mi demeye çalıştı ben rapordan tam anlayamadım orasını. raporda burası tam olarak şöyle anlatılmış: "engine power began to decrease on both sides until both engines flamed out in stall condition and fdr data was lost at this point due to powering off aircraft electric bus (electric bus kabaca güç hattı demek) which did not continue to receive power from engine generators. cvr recording continued for a further approximately 1 minute and 20 seconds on emergency electric bus by using electric power of aircraft battery.")

    - bundan sonra yere vuruncaya dek geçen birkaç dakikada neler yaşandığını asla bilemeyeceğiz.

    - uçak yere vuruncaya dek yapısal olarak bütün kalmış, havada parçalanmaya başlamamış. enkazın incelenmesi sonucu varılan netice bu.

    dakika dakika bakarsak durum şöyle gelişmiş:

    13:29 tc-trb, iranlı hava kontrolörü ile bağlantıya geçiyor ve önceden planlanmış 36 bin feet irtifaya çıkış izni alıyor.

    14:28:48 uçak 36 bin feette olduğunu doğruluyor, kontrolör de onaylıyor.

    14:32:17 pilot 38 bin feete tırmanma izni istiyor, kontrolör izni veriyor.

    14:33:15 tc-trb ile aynı rotada ama uçağın önünde olan olan thy'nin 575 numaralı seferi 36 bin feet irtifaya çıkma izni istiyor ve onayı müteakip o irtifaya tırmanıyor.

    14:34:37 tc-trb 37.900 feet civarında kontrolörü arıyor ve bir arıza gördüklerini söyleyip 37 bin feete inme izni istiyor. kontrolör henüz onay vermeden bu seviyeye doğru alçalmaya başlıyorlar. bu anda kontrolör izni veriyor. bu noktada uçağın 36 bin feette 390 knot olarak görünen hızı 37900 feette 316 knot'a inmiş olduğu radar ekranından görülüyor.

    14:35:36 uçak 34 bin feet irtifaya doğru inerken hızının 288 knot'a düştüğü görülüyor. pilot 34 bin feete alçaldıklarını söylüyor.

    14:37:53 uçak 34 bin feette de tutunamıyor ve kontrolör uçağa çağrı yapıp hangi irtifayı istediklerini soruyor. pilot yanıtlıyor ama yanıtı anlaşılamıyor. bu andan sonra uçak yapılan çağrılara yanıt vermemeye başlıyor.

    14:38:43 uçak hala irtifa ve hız kaybetmeye devam ediyor. kontrolör durumun normal olup olmadığını soruyor ama yanıt alamıyor. bundan sonra benzer şekilde çağrı yapıyorlar ama uçak yanıtlamıyor.

    14:39:48 kontrolör uçağın önünde olan thy575'e, tc-trb ile bağlantı kuramadığını, kendisine yardımcı olup olamayacağını soruyor. thy575'in pilotu doğrudan tc-trb'ye türkçe çağrıya başlıyor ancak yanıt alamıyor.

    14:40:58 tc-trb iranlı kontrolörün radar ekranından kayboluyor. kontrolör durumu thy575'e bildiriyor ve yeniden uçağa çağrı yapmasını istiyor. thy575'in pilotu defalarca uçağa sesleniyor ama yanıt alamıyor. sonunda pilot kontrolöre yanıt alamadığını ve uçağı en son kendi tcaslarında 6 bin feet altlarında hızlı bir şekilde irtifa kaybederken gördüklerini söylüyor.

    çok üzücü bir kaza. detayları okumak çok çok çok ızdırap verici. yani motorlar durduğunda uçağın burnu neredeyse 34 derece yukarıdaymış ve kontrolsüzce düşmekteymiş. neden airspeed farkı emercensisi uygulanmadı, neden stalldan çıkış emercensisi uygulanmadı?.. sorular çok.

    konu kadın pilot mevzusu değil. olayı oraya çekmek çok yanlış. ortada birkaç faktörün etkisi var. şöyle düşünün herşey normal giderken bir anda 2-3 tane alarm çalıyor, çok geçmeden kumanda kolları titremeye, uçak anormal şeyler yapmaya başlıyor. bu anda sorunu tespit edip düzeltici işlem uygulamak, kokpitte iletişimi sağlamak, arkada panikleyen insanları teskin etmek durumundasınız. biz dışarıdan bakıp "a bak irtifası yeterliymiş, ama şöyle yapsaymış, ama böyle etseymiş" diye rahat bir anımızda düşünüyoruz ancak o anda o baskı altında seri karar verip uygulamak cidden çok zor. o nedenle uçak kazalarının kadını erkeği olmaz. eleştiri yaparken bunu da akılda tutmakta fayda var. evet gerçekler ortaya çıksın, hatalardan ders alınsın buna kimse birşey demiyor ama olayı farklı boyuta taşıyıp "ama kadın bik bik bik..." demek de yanlış bana göre.

    edit: olayın kronolojisi eklendi.
    edit-2: olayın resmi raporu daha önceki entry'mde yazdığım gibi şu adreste. yalnız sitede mi sorun vardır nedir ulaşmak mümkün değil. ben vpn kullanarak girdim ve raporu indirebildim.

    şuna (bkz: #82147244) birkaç kelam etmek lazım.

    bak güzel kardeşim cahilsin, ayrıca saygısızsın. birincisi birgen air'de düşenlere keko diyemezsin. sana 5000 saat eğitim verelim, üzerine 5000 saat uçuralım, kalkışta unreliable airspeed (iki pilot önündeki hızların farklı olması) arızası yaşayan kocaman bir boeing 757'yi düşük irtifada içine girdiği stall'dan çıkaramazsın. çünkü hem irtifan yetmez, fizik denen bir durum var, hem de tecrüben yetersiz kalabilir. kalkışta yaşanacak en boktan arızalardan biridir unreliable airspeed çünkü o anda neye güveneceğini seçemezsin. tamamen refleks hareket etmen lazım. şunu diyebilirsin, birgen air kokpiti seri davranamadı eyvallah bu bir eleştiridir. ama keko diyemezsin. dünyanın en sağlam pilotlarını koy oraya %80'i düşer, geri kalanının da ne şekilde tayyareyi indireceği meçhuldür.

    gelmişsin buraya cahil cahil yazıyorsun, raporu okumadan insanları suçluyorsun daha arızayı anlamamışsın. bu kazada da asıl sorumluluk kimde belli tamam. buraya tek tek konuşmaları yazmıyorum, var raporda konuşmalar. yardımcı pilot klasik bir hava kuvveti eğitimi aldığını belli edercesine hemen çekliste sarılmış duruma müdahale etmek için. farkına varmış uçağın stall olduğunu. 3 defa çekliste başlamış bitirememiş. kaptana "neden burnu tutuyorsun, bırak burnu" demiş. dünyada stalldan çıkış prosedürü bellidir uçaktan uçağa minör farkeder; stall olunca burnu aşağı ver, gazı kökle, kanatlarını düz tut. zaten uçak aerodinamiği gereği stalldan çıkacak böyle. yardımcı pilot uyanmış mevzuya. ne bilip bilmeden insanları genelliyorsun yok dubai'den gelince hava atılacakmış yok işlerini bilmiyorlarmış!

    arkadaşım basiret bağlanması diye bir durum var havacılıkta. kaderin yazılmış, olmuyor, çıkamıyorsun dışarı. bu kokpit bunu yaşamış maalesef. o atmosferi bilmeden yazmayın böyle yaralayıcı ifadeler, ayıp oluyor. evet hatalar var evet ders alınması lazım. buna itirazımız yok. ama böyle dangır dungur da yazılmaz ayıptır, günahtır!

  • aşırı gerçekçi bir bilgisayar oyunu. yapay zekası o kadar gelişmiş ki karakterler bile gerçek olduklarını düşünüyorlar. uygarlıklar kuruyorlar, maden işliyor, ticaret yapıp, teknoloji geliştiriyorlar. hatta bazıları onlarla oynayan oyuncuya tapıyor bile. oyunun da belli sınırları var tabi. mesela oyundaki harita dışına çıkınca nefes alamıyorlar. ilerlemeleri çevresel koşullardan dolayı aniden güçleşiyor. bunun nedeni oyunun sınırlarına ulaştıklarında aslında tümüyle kurgusal bir evrende yaşadıklarını öğrenip umutsuzluğa düşmelerini engellemek. oyuncu arada canı sıkıldığında doğal afet falan gönderip eğleniyor. tam tersi karakterler birbirini öldürmeye çalıştığında anında kitap, peygamber falan geliyor. eldeki peygamber upgrade'i bitince fetullah, cübbeli falan gönderiyor. aslında farklı ülkelerin ve kıtaların farklı oyuncular tarafından yönetildiği multiplayer bir oyun da olabilir bu (mesela amerikanın sahibi iyi oynuyor). ama ne olursa olsun oyuncu bir gün oynamaktan sıkılacak ve fişi çekip tatile, kız arkadaşına falan gidecek.

    (bkz: işte biz o gün tükeneceğiz)

    edit: aklıma şimdi geldi de zaten dna'mız da kodlama şeklindeydi dimi lan? valla bizi çok pis kodladılar olum, demedi demeyin.

    kaynaklar:
    (bkz: the sims)
    (bkz: truman show)
    (bkz: matrix)
    (bkz: age of empires)
    (bkz: kıçım)

  • şu hindistandaki bok mevzusuna detaylıca bir açıklama getirelim.
    hindistan anayasası kast sistemini kesin olarak yasaklamış olmasına rağmen hindistanın %80'inin inandığı din olan hinduizmin emrettiği kast sistemi ülkede hala yaşatılmaktadır.bu sistemde eğer dünyaya geldiğiniz kastın görevlerini iyi yerine getirirseniz, dünyaya bir sonraki gelişinizde bir üstteki kastta gelirsiniz.yok eğer yanlış yapar ve kastınız gereklerini yeterince uygulamazsanız bir sonraki hayatınızda alt kasta düşersiniz.en üst kasttaysaniz ve görevleri iyi yerine getirip ölürseniz ise artık ulaşılabilecek en iyi yer bir nevi hinduizmin cenneti olan nirvanaya ulaşmış olursunuz. bu kast yukardan aşağıya 4 basamaktır.

    1.brahman (din adamı)
    2.ksatriyanlar ( askerler, savaşçı prensler)
    3.vaisyalar ( esnaf ve çiftçiler)
    4.sudralar (köleler)
    -paryalar (kasta dahil değildir kölenin bile aşağısında)

    şimdi bu bok mevzusunda namı olan hint arkadaşlarımız bu kasttaki parya dediğimiz insanlardır.bunların parya olmayan bir insana dokunmaları yasaktır.öyleki gölgeleri parya olmayan birine değerse bile ceza alabilirler. köpek ve eşek dışında bir şeye sahip olma hakları yoktur.dolayısıyla evleri asla olmaz.sokakta yaşarlar.sokakta uyur,sokakta yemek yer,sokakta çamaşırlarını yıkar ve evet sokağa sıçarlar.en kara tenli hintler ve hindistan'da en ezelden beri yaşayan yani asıl yerlileri de bu paryalardır.nüfusları yaklaşık 250 milyondur.sizin o youtubede gördüğünüz "pis hindistan" temalı videolardaki görüntülerin çoğu paryaların yaşadığı bölgelerde çekilmiştir.

    "öz yurdunda garipsin,öz vatanında parya" sözü de buradan gelmektedir ;)

    edit:imla

  • süslü sülü kısmına bazı eklemeler yapmak istediğim açıklamalardır.

    gelin birazcık geriye gidelim...

    akp ve fetö şu resimdeki soytarının ifadeleri üzerinden koskoca türk silahlı kuvvetlerine kumpas kurmuştu. koskoca devletin kriptolu odalarına girilmişti. koskoca ordunun harekat planları yurtdışına kaçırılmıştı. atatürkçü, vatansever subaylar buraya yazmaya utanacağım iftira ve tuzaklarla hapse atılmıştı. 33 askeri kurşuna dizen şemdin sakık gizli tanık yapılıp, koskoca genelkurmay başkanı terörist denilerek silivri'ye atılmıştı...

    lan bu ülkede bu namussuzluklar yaşanırken bu kel samanyolu tv'ye çıkıp şöyle bağırdı lan;

    "buradan şahsım ve milletim adına zekeriya öz'e minnetlerimi sunuyorum. fethullah gülen ve zekeriya öz bu milletin gönlündeki yerlerini almışlardır. hizmetlerinin ne olduğu bellidir. bir zekeriya öz gider, bin zekeriya öz gelir. bir fethullah gülen gider, bin fethullah gülen gelir!"

    vay benim temiz sülüm:)

    tabi bu burada kalmadı. hdp'nin meclise girmesi için acilen barajın düşürülmesini önerdi. anadilde eğitim talep etti. mhp'nin darbe artığı bir parti olduğunu söyledi. böyle bir partinin varlığının bile utanç verici olduğunu ifade etti. ergenekon kumpasını eleştirdiği için devlet bahçeli'yi darbecilikle suçladı...

    bitti mi?

    bitmedi!

    finalde bu sırma saçlı arkadaşımız türkiye cumhuriyeti tarihinde fethullahçı olduğu gerekçesiyle partisinden ihraç edilen ilk siyasi olma özelliğine kavuştu.

    devleti ve yargıyı fetö'ye teslim eden o aşağılık 2010 referandumu öncesinde zaman gazetesinin peşine takılarak "demokrasi buluşmaları" adı altında şehir şehir gezdi zat-ı alleri.

    ve en nihayet fethullah gülen ile işbirliği yapmak suçundan önce genel başkanlığını kaybetti, sonra da yine bu suç sebebiyle bir partiden ihraç edilen ilk siyasi oldu. kısaca fetö'den ihraçtır kendisi:) yıllarca siyasi sicil affı peşinde koşturup durmuştur bu kel kere kel.

    şimdi böyle bir adamın kalkıp fetö hakkında atıp tutması yahut birilerini fetöcülükle suçlaması bir vatandaş olarak benim ağrıma gidiyor. böyle sessizce arkasından yaklaşıp "laaaan bırak!" diye şapalağı vurasım geliyor. şahsen onun yerinde olsam utanırdım bu lafları konuşmaya. yüzüm olmazdı.

    bu ülkede birileri öteden beri bolca cebini doldurmak, çokça güç sahibi olmak için en berbat, pis işleri yapmaktan geri durmadılar. dahası bunları yapmayı kendilerine hak gördüler. bu uğurda dünyanın bütün kirli karanlık örgütleriyle de bayağı bir iş tutmuş görünüyorlar.

    şemdin sakık'ın gizli tanık yapılıp şerefli komutanların silivri'ye attırıldığı bu memlekette sedat peker'in itiraflarına savcılar kulak tıkıyorsa bundan şunu anlamak lazım; bunlar artık siyasi davalardır. türkiye'de şu an bu davaları görecek siyasi bir irade yoktur. ama elbet bir gün o kararlı irade gelecektir!

    bugün sosyal medyada bütün fetöcü hesapların etekleri zil çalmakta. maziyi çabuk unutmuşlar. kendilerine bir cesaret bir özgüven gelmiş. iktidar değişiminde en büyük hesaplaşmanın da bu köpeklerle yapılmasını diliyorum. devletin adam gibi bu işin peşine düşmesi gerekmektedir. bu herifler gerçekten kim? bu ülkeden ne istiyorlar? bunlar nasıl bu noktalara geldi? bu tür dini yapılanmalarla nasıl mücadele edilmelidir? her bir şey ortaya dökülmelidir.

    ve göreceksiniz...

    er ya da geç bu işlere bulaşan herkesi k u s t u r a c a k l a r.

    çünkü yarbay ali tatar'ın ahı var.

    çünkü kuddusi okkır'ın ahı var.

    edit: genelkurmay ifadesi bitişik olarak düzeltilmiştir. merak edenler için, fotoğraftaki soytarı tuncay güney'dir.

  • klasik bir sabırsız salak kazası.

    ülkedeki sorunların ciddi bir kısmı "ben bekleyemem, hemen benim işim olsun, önce ben" türü çocukça gerizekalılıklardan kaynaklanıyor.

  • bu sefer kahramanlarimiz acemi asker degil komutandir. iki asteğmen birbirine komşu eğitim alaninda acemi eğitimi ile meşgulken biri diğerini çay içmeye davet eder. laflamaya başlarlarken acemilerden birini çağirirlar. eleman koşa koşa gelir.

    -bize 2 çay getirir misin
    -emredersiniz komutanim *

    eleman çaylari bir koşu kapip getirir ve komutanlarinin dikkatini çeker.

    -aferim ya ne çabuk getirdin. ama nefes nefese kalmişsin. sivilde napiyodun sen ?
    -komutanim "balıkesir cumhuriyet savcisiydim" der

    bizim asteğmen elemanlarin o an boğazlari düğümlenir. o çay ateş olur ellerinde. acemi asker elemanlarin yanlarindan uzaklaşir.

    -olm var ya bu bizi sivilde yakalasin öttürür lan
    -lan ne biliyim o kadar adamin içinden biz de savciyi bulduk iyi mi
    -amaan koy gitsin. savcinin elinden de çay içtik ya
    -ehehuehue

  • çoğunlukla 50 gb olarak uygulanan adil kullanım kotası o kadar komik ve adaletsiz ki, bunu rakamlarla açıklamaya çalışalım:

    8 mbps'lik bağlantıyı tam kapasite kullanan biri saniyede 1 mb veri indirebilir. bu da ayda, (60*60*24*30=) 2.592.000 mb eder.

    yani ayın 1'inden 30'una kadar hiç durmadan 24 saat full download yapan birinin indirebileceği toplam miktar en fazla (2,592,000 / 1024=) 2531 gb'dır. yani yaklaşık 2,5 terabyte. interneti download olarak görüyorlar ya, işte 8 mbps'lik hattın download kapasitesi bu: 2,5 terabayt.

    aylık kapasitesi 2.5 terabayt olan bir hattın daha 50 gb'ını kullanan birine, "sen bu hattı sömürüyorsun" demek, en basit anlamıyla arsızlıktır.

    ben hattımın kapasitesinin daha % 2'sini kullanmışken, sen bana nasıl "adaletsiz kullanıyorsun" dersin?

    adil kullanım kotası gerekli olabilir ama bu şekliyle ve ttnet'in uyguladığı biçimle en adaletsiz uygulamalardan biri. rakamlar da ortada.

    üstüne üstlük, bu paketleri "limitsiz" adı altında satıyor. yani % 2'den sonra sınırlayacağı hattı satarken "limitsiz" ibaresini koyup tüketiciyi aldatıyor.

    benim kapasitemin % 2'sini bana sınır olarak koyan, paketin ismiyle tüketiciyi yanıltan şirketi hangi mahkeme haklı bulur acaba?

    avukat olsam veya bu işlere harcayacak param olsa bu sisteme dava üzerine dava açarım.