hesabın var mı? giriş yap

  • yıllardır parçalı bulutlu giden anadolu efes taraftarlığımı en yüksek bağımlılık seviyesine çeken oyun kurucu. kendisinin avrupa'ya gelme sebebi, istediği özgürlüğün nba takımları tarafından verilmemesi. rakip guard'a baskı yaparak 20 dakika oynamak, onun potansiyelinin çok altında bir görev takdir edersiniz ki. nba'deki son takımı boston celtics'te de tamamen bunu yaşamıştı. orada da süperstar kalibresinde oynamak istiyordu ancak fiziksel yetersizliği (boyu 1.81) nedeniyle takımına ciddi bir savunma zaafı yaşatabiliyordu ve daimi bir yedekti. aslında demode uzunların aksine kendi şutunu yaratabilen, hızlı ve atletik kısalar modern basketbolun temel direği. kendisi de "euroleague'e gelmeden önce basketboldan aldığım keyif çok azalmıştı" diyor ve şu an efes'te olmaktan mutlu. genel tavrı, röportajları ve takım ile sahadaki hal ve hareketleri de bunu doğrular nitelikte. kendisine istanbul ve efes'i dallas mavericks'ten takım arkadaşı ricky ledo tavsiye etmiş. kendisi 2016/17 sezonu giresun'da ve kısa bir süre de efes'te oynamıştı. valla ağzına sağlık ricky, ne diyelim.

    larkin, bu sezonki canavarımsı performansı sonrasında illaki nba teklifleri alacaktır. efes'teki özgürlüğünü ona sağlayabilecek bir takım bulduğu takdirde gitmeyi düşünecektir. çocukluğundan beri hall of famer beyzbolcu babası barry larkin'in mirasına layık olma ve nba standartlarının altındaki fiziği nedeniyle kendisine şüpheyle yaklaşanların baskısı altında kendini kanıtlama çabasında olmuş biri. bu yüzden 0 numara giyiyor ve euroleague'de her topa atlıyor, hücumun yanı sıra canla başla savunma yapıyor. bir yıldızdan hiç beklemediğiniz şeyler ve benim de en çok hoşuma giden yanı bu. yukarıda başka arkadaşlar da belirtmiş, gerçekten tarih yazmak için oynuyor. mütevazı yapısı ve zengin bir ailede büyümüş olması sebebiyle bol sıfırlı bir nba kontratına aşırı ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. ancak nba dünyanın en göz önündeki ligi tabii ki. umarım uzun yıllar efes'te kalır ve sinan erdem'de onu izleriz. 90'lar kuşağının da bir naumoski'ye ihtiyacı var sonuçta.

  • başbaşa bir ortamda, yanyana oturmaktasınızdır. sohbetinizin kelimeleri azalmaya, sesleriniz biraz daha gırtlağa inerek çatallanmaya başlar. artık birbirinizin dudaklarına, birbirinizin gözlerinden daha sık bakmaya başlamışsınızdır farkında olmadan ki bunu farkettiğiniz anda süratle kaçırırsınız gözlerinizi gözlerine. ve dudaklarınızı istem dışı ıslatmaya başlarsınız, sanki sizin tahmin etmediğinizi diliniz dudağınıza haber vermektedir. kafalar birbirine biraz yaklaşır, yaklaştığından daha az uzaklaşır, biraz daha yaklaşır ve çok az daha uzaklaşır. en sonunda gözler kapanır, kimse kendini diğer dudağa doğru itmez, ikisini birbirine çeken bambaşka bir güçtür artık. tatlı tatlı, hafif bir şekilde öpüşmeye başlarsınız. dudaklardaki tedirginlik tükürüğe karışmaktadır yavaş yavaş. tatsız hayatın tadının o dudaklarda olduğunu anlar ve daha da tatmak istersiniz. kalbiniz boğazınızda atmaktadır artık. hızlanmaya başlar bir yandan da ona dokunursunuz. o narin boynu tuttuğunuz an karşınızdakinin masumiyeti içinizi titretir. hayatın karmaşıklığına inat, elleriniz saçlarının içinde rahatça dolaşır. artık deli gibi öpüşüyorsunuzdur ve içinizden belki de şu düşünce geçer " bu mutluluk sonsuza kadar sürse ya da şu an ölsem de beni bu tarifsiz huzuruma gömseler keşke"

  • 200 lira civarına satışa koyduğum parfüm için arayan birisi "hocam amerikada bunun fiyatı 100 lira civarı, 100 liraya veriyorsan senden alayım" demişti mesela. 100 liraya bulduysan bana da bi tane al dedim kendisine, sonra kapattık. 1-2 saat sonra gene aradı "bak hocam şu an amerikadan sipariş veriyorum 50 küsür dolara, satmıyor musun emin misin" diyor.

    adamın şantajına bak. elimdeki parfümü amerikadan daha ucuza almakla tehdit ediyor beni. al abicim amerikadan, hasta mısın dedim. "alıyorum bak kardeş, sen kazansaydın elin amerikalısına kazandırıyosun" falan diyor. suçlu olduk bi de ayaküstü.

    yakında bi telefon daha bekliyorum "kardeş parfüm amerikadan geldi" deyip telefonun ahizesine fıslatacak.

  • ilanda 17 defa 'bavyera', 18 defa 'panter' sözcükleri kullanılmış.

    "neden eşit değil?" sorusuna cevap aramak üzere yaptığım araştırmalarda 1 defa 'bavyera' yerine 'bayyera' yazıldığını tespit etmiş bulunmaktayım.

    tansel bey bu inceliğimi sözlükten görür ve değerlendirmeye alırsa belki bir tur bindirir.

  • kesinlikle altına imzamı atacağım önerme.

    " cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir..."

    ha sen başka bir şey mi kastettiydin bacım?

    edit: başlık başa kalmış ya da ilk entry sahibini engellemişim. ikisi de ihtimal dahilinde.

  • bu gece evden alkol almak için dışarı çıkar çıkmaz polis çevirmesinde geçen diyolog:

    polis: ehliyet ruhsat.
    cmbkts: tabi buyurun.
    polis: alkol aldık mı?
    cmbkts: yok daha almadım. almak için çıktım.
    polis: (elinde alet olmasına rağmen üfletmeden) al, iç bir tur at gel bekliyorum burada.
    cmbkts: evde içecem ben ya.
    polis: canın sıkılır çıkarsın filan 3' e kadar buradayız biz.
    cmbkts: eyvallah.

  • migros değil de arabistan sepeti gibi duran sepet. nerede bunun birası, şarabı?

    edit: dinsiz, alkolik diyenler olmuş. yılbaşı paketinden bahsediyoruz uhud savaşı için hazırlanan bir erzak değil bu arkadaşlar.*

  • nasıl bir ülkede yaşadığımızın kısa özeti gibidir. adamın dükkanında olay çıkarıyorlar, dayak atıyorlar ve ertesi gün ekmek teknesi elinden alınıyor. bu kadar hoşgörülü bir ülkeyiz.

  • erkenden kalkmak zorunda kalmışsınız, güneş daha odanıza gelememiş, sarı ampula muhtaç etmiştir sizi. yatağınızda dogrulup bi müddet yatak sıcaklığından kopamamış halde oturursunuz. tek corabınızı giyersiniz ve ikincisi elinizdeyken birden donarsınız. kurtulamazsınız kolay kolay, gözleriniz dalar ve bakar kalırsınız bir noktaya (halıya ya da ötesine). (bkz: uyku katatonisi)

  • günaydın, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük saçmalığı. lan sen binlerce yıl evrim geçir en üst yaşam formuna dönüş ama hala yaşamak için çalışmak zorunda kal. hadi çalışmasını da geçtim, en azından metrobüse binmek zorunda olmasaydık arkadaş en azından buna insan gibi bi' çözüm bulsaydınız. yoksa binlerce yıl önce sabah uyanıp mağarasından tarlasına yürüyerek gidip buğday tohumu eken atalarımızdan ne farkımız var allah aşkına, aradaki en büyük fark yürüyerek değil de metrobüsle gitmemiz mi? yazıklar olsun. evet.