hesabın var mı? giriş yap

  • 1800 'lü yıllarda eşini ve bebeğini öldürmekle suçlanmış, ölüme mahkum edildiği hücresinde giovanni aldini tarafından, deneyine iyi bir malzeme olabilecek özellikleri yüzünden keşfedilmiş, ve suçu hala tam ispatlanmamışken, aldini ve yardımcısı mr. pass tarafından yalancı şahitler bulunup , hakkında kesin idam kararının çıkması sağlanmıştır.

    idam edildikten sonra ölü bedeni, aldini'nin galvanik pillerle yarattığı elektrik akımlarıyla hayata döndürülmeye çalışılmış, fakat bedeni titremekten başka bir tepki göstermemiştir.

    george foster başarısız bir deneyin deneği ve muhteşem bir hikayenin esin kaynağıdır ; frankenstein .

  • belli bir yaştan sonra birden sınıf atlayınca boyle oluyor

    nereden mi anladım? son yıllarda boyle çok kisi türedi, konuşma tarzı hep aynı

  • az önce denk geldiğim video. sinirden elim ayağım titriyor. şerefsizler, adi köpekler. o çocuğun tek bir damla gözyaşına değer mi lan yaptığın fanatiklik? nasıl bir gözü dönmüşlük bu?

    https://twitter.com/…rlig/status/656406750330036224

    edit: adam kayseri'de tanınan bilinen amigo recai adında biriymiş. böyle adamların öfkeli kalabalık lafıyla aklanması, sakinliğe davet edilmesi utanç vericidir. bir tane kolluk kuvveti görmedim "aga hayırdır sen kimsin de çoluk çocuğa, insanlara saldırıyorsun" diyen. yeter lan.

    edir 2: vaguedespassions denen bir garip kişilik "hemen saldırı diye olayı lanse et, ortalığı ateşe ver. işte bunlar hep uzun süren akp döneminin sonuçları" gibi değişik laflar etmiş. saldırı kelimesinin anlamının sadece fiziksel şiddete dayalı olmadığını anlaması için bu cahilliğinden kurtulması gerekiyor. tdk bile saldırı kelimesini açıklarken "kötülük yapmak, yıpratmak" diye başlar cümleye. aksi takdirde bu saldırı yapanlarla aynı düşünce yapısına sahip olduğunu iddia edebilirim.

    edit 3: ilhan ekşioğlu ve şekip mosturoğlu minik kardeşimizin kadıköy'e davet edildiğini yazdı.

    kardeşimize ulaşılmış, nasıl da gülüyor. emeği geçen herkese teşekkürler.

  • niktofobi, yoğun anksiyete ve depresyona sebep olabilecek gece veya karanlık korkusunun adıdır.

    niktofobi, genellikle çocuklukta başlar ve gelişimin normal bir parçası olarak görülür. ancak yaş ilerledikçe, günlük yaşamı ve uyku düzenini de etkilemeye başlarsa tedavi olma zamanı gelmiş demektir.

    belirtiler:

    niktofobi, diğer fobilere benzer vücut tepkileri oluşturur. bunlar içinde:

    -nefes darlığı
    -kalp atım hızının artması
    -göğüste sıkışma veya ağrı
    -titreme, uyuşma veya karıncalanma hissi
    -sersemlik veya baş dönmesi
    -mide rahatsızlığı
    -sıcak veya soğuk basmaları
    -terleme

    vardır. bazı semptomlar da duygusal tepkiler içerir. bunlar:

    -kaygı ve panik
    -durumdan kaçmak için yoğun bir ihtiyaç
    -kontrolü kaybediyormuş hissi
    -korkuya karşı güçsüzlük hissi
    -ölüm korkusu

    gibi.

    ilk cümlede belirtildiği gibi karanlıktan korkan herkeste bu fobiden vardır demek doğru değil. bir korku; aşırı, mantıksız, günlük hayatı etkileyen durumlarda fobi olarak nitelendirilir. örneğin; 3-6 yaş arası çocuklarda karanlık korkusu yaygındır. gece lambası ile uyur veya büyüyünce geçer. ancak; korku uyumayı imkansız hale getiriyor, kaygıya sebep oluyor ya da yetişkinlikte de devam ediyorsa, niktofobi olarak kabul edilir.

    niktofobi ve uyku bozuklukları:

    niktofobi, uyku bozukluğu ile ilişkili olabilir. uyku problemi olan üniversite öğrencileri üzerine küçük bir çalışma , öğrencilerin neredeyse yarısının niktofobiye sahip olduğunu ortaya çıkardı. araştırmacılar, öğrencilerin hem aydınlık hem de karanlıktaki gürültülere verdiği yanıtları ölçtü. uykuda en fazla sorun çekenler, karanlıktaki gürültüden en kolay ürkenlerdi.

    teşhis:

    eğer sizde veya çocuğunuzda aşağıdaki belirtiler mevcutsa doktordan randevu almanız iyi olacaktır.

    -uyumada zorluk
    -karanlıkta endişeli veya sıkıntılı hissetmek
    -niktofobi olabileceğinizi düşündüren diğer nedenler.

    tanı, doktorunuzla görüşmeyi ve belirtilerinizle ilgili soruları yanıtlamayı içerir. doktorunuz ayrıca psikiyatrik ve sosyal açıdan geçmişinizle ilgili bilgiler isteyebilir. sonra doktorunuz resmi bir tanı koymak için belirli fobiler üzerinde ruhsal bozuklukların teşhisleriyle ilgili tanı ölçütlerini kullanabilir.

    tedavi:

    bazı fobiler mutlaka tedavi gerektirmez. özellikle de korkunuz yılan, akrep vs. gibi sürekli karşılacabileceğiniz şeylerden oluşmuyorsa. niktofobide genel olarak, aşağıdaki durumlarda tedavi aramayı düşünebilirsiniz:

    -korkunuz sizi aşırı endişeye veya paniğe itiyorsa
    -korkunuzun aşırı veya mantıksız olduğunu düşünüyorsanız
    -korkunuz yüzünden belirli aktiviteleri yapamıyorsanız
    -bu hisleri altı ay veya daha uzun süre boyunca yaşıyorsanız...

    ayrıca niktofobi, uyku düzenini de etkileyen bir fobik bozukluk olduğu için genel sağlık durumunu tehdit edebilir. ilk etapta sizi rahatlatacak olan, uyumadan önce ortamı aydınatma seçenekleri düşünülmelidir.

    diğer tedavi seçenekleri şunları içerir:

    *maruz kalma tedavisi

    bu tedavi türü, kişinin kontrol altında kendisini karanlık ortama maruz bırakarak korkuyu yenmesini amaçlar. fobi ile yüzleşmek, diğer fobik bozuklukların tedavisinde de kullanılan bir tekniktir.

    *bilişsel terapi

    bu tür terapi, insanların kaygı duygularını belirlemelerine ve onları daha olumlu ve gerçekçi düşüncelerle değiştirmelerine yardımcı olur. kişiye, karanlıkta kalmanın mutlaka olumsuz sonuçlara yol açmayacağını gösteren bilgiler sunulabilir. bu tür tedavi genellikle fobileri tedavi etmek için tek başına kullanılmaz.

    *gevşeme

    gevşeme tedavisi derin nefes alma ve egzersiz gibi şeyleri içerir. insanların fobileriyle ilgili stres ve fiziksel semptomları yönetmelerine yardımcı olabilir. özellikle de panikatağı.

    *ilaç tedavisi

    ilaç, genellikle belirli fobileri olan insanlar için uygun bir tedavi değildir. diğer anksiyete bozuklukları için kullanılan ilaçlardan farklı olarak, spesifik fobileri ilaçla tedavi etme konusunda çok az çalışma yapılmıştır.

  • 29.12.22, saat kaç? şayet öğle paydosunda yapılıyorsa kimseyi alakadar etmeyen eğlencedir.

    edit: saat kaç diye bilerek yazdım. evet, tekrar soruyorum. saat kaç? arkadaşlar kapının önünde koskoca anabilim dalı yazıyor. orası ayaktan hasta bakan poliklinik değil. ayaktan tedavi hizmetinden bağımsız genelde prof.'ların özel ücreti mukabilinde randevulu hasta kabul ettiği bir yer. orası normal bir mesai saati içinde bile mahşer yeri gibi olur. kapının önü bomboş. evet, muayene ücreti olmasına rağmen kalabalık olur. hasta yakını önce kapı önünde yarım saattir bekliyoruz diyor, içeri girince zamanda sıçrama yaşayıp "bir saattir bekliyoruz. " diyor. hekim veya hoca olduğunu bilmediğimiz bir kişi de sizin neyiniz vardı diye sorduğunda "kayıt yaparsanız göreceksiniz. " diyor. gerçek anlamda orada mesai saatleri içinde bir saat bekleyen birinin verdiği yanıtlar bunlar olmaz. çatır çatır ne için beklediğini söyler ve çözüm sunulmasını talep eder. hasta mahremiyeti falan demeyin, ortodonti kliniğinde rektal tuşe için beklemiyor kimse. adamın şov yaptığı, sesinin titrek tınısından belli.

    bir yakını arrest geçirdiğinde diş hekimi müdahale etse başka doktor mu yoktu diye ortalığı ateşe verecekler, ortodonti anabilim dalındaki öğle paydosu üzerinden kardiyak acilleri kıyaslamış. evet arkadaşlar, mavi kodlara da ortodontistler gidiyordu zaten. hatta yoğun bakımlarda da bütün sağlık personeli yemeden içmeden paydos vermeden hazır kıta çalışıyor.

  • öyle insanlar, öyle davranışlar görüyorum ki burada, lan diyorum ülke olarak bu beyinlerle bu noktaya iyi gelmişiz. yeminle...

  • gerizekalı şoförün bok yemesi.
    ulan o şekilde sen kendini bir bok varmış gibi telaşla dışarı atmaya çalışırsan, bırak piston aşağı inmiş demeyi, abuzittin desen millet yine atlar aşağı.

  • budizm'e göre gerçek aşkın dört unsuru vardır.

    birinci unsur, maitridir. yani, sevdiğimiz insanın hayatına mutluluk getirebilmektir. burada vurgulanan şey, mutluluk getirme isteğimizden ziyade, becerimizdir. çünkü bazen, tüm iyi niyetimize rağmen, karşı tarafı üzebilecek davranışlarda bulunabiliyoruz. budizm bizi bu konuda uyarıyor. ve diyor ki, bir insanı "doğru" bir şekilde sevip, onun hayatına mutluluk getirmek istiyorsanız eğer, her şeyden önce onu "anlamaya" çalışmanız gerek. ve bunun önemini zen ustası thich nhat hanh şöyle vurguluyor: bir adam, karısının en derin endişelerini, en derin beklentilerini ve çektiği en derin çilelerden bir haberse eğer, onu "doğru" bir şekilde sevip, hayatına mutluluk getiremez. çünkü, anlamak aşkın esansıdır. ve anlayamadığınız bir insanı mutlu edebilme ihtimaliniz imkansıza yakındır.

    peki anlamak için ne lazım? anlamak için zaman lazım. onunlayken tüm dikkatinizi ona verip, gözlem yapmanız lazım. sadece fiziken değil, zihnen de orada olmanız lazım. derin derin bakmanız lazım. onu görmeniz lazım. en derinine inmeniz lazım. ve ona sıradan bir insanmış gibi davranmak yerine, "iyi ki varsın", "iyi ki karşımdasın" diyebilmeniz lazım.

    bu emeği sarf etmediğiniz takdirde, elde ettiğiniz herhangi bi "anlayış" oldukça yüzeysel kalacaktır. bu yüzden budizm bize şunu sorar, sevmek için/gerçek aşkı yaşamak için yeterince zamanınız var mıdır? çünkü, bir insana verebileceğiniz en değerli hediye ona ayırabileceğiniz zamandır, varlığınızdır.

    gerçek aşkın ikinci unsuru, karunadır. yani merhamet ve şefkattir. yine, burada önemli olan şey, o insanın acılarını yok etme isteğimizden ziyade, becerimizdir. budizm der ki, bir insanın yaralarını sarabilmek için, her şeyden önce onun yaralarını bulup, ardında yatan hikayeleri öğrenmeniz gerektir. çünkü, anlayamadığınız bir şeyi iyileştiremezsiniz. ona neyin iyi gelip gelmeyeceğini bilemezsiniz. dolayısıyla, o insana yardımcı olamazsınız. bu konuyla ilgili thich nhat hanh şunu der, birini anlamaya çalışmak (iyisiyle/kötüsüyle), meditasyon yapmanın ta kendisidir. çünkü işin özünde, meditasyon dediğimiz şey, bir şeylerin en derinine inip, kalbinde yatanları keşfetmekten ibarettir.

    üçüncü unsur, muditadır. yani, neşedir. budizm'e göre, yaşadığınız "aşkın" içinde neşe yoksa eğer, o zaman yaşadığınız şey "gerçek aşk" değildir. çünkü sürekli acı çekiyorsanız, ağlıyorsanız ve ağlatıyorsanız, bu durum aslında aşkın tam tersidir. ve thich nhat hanh der ki, emin olun ki, neşe yoksa bir yerde, gerçek aşk da yoktur orada.

    sonuncu unsur ise, upekshadır. yani, özgürlüktür. budizm der ki, gerçek aşk size kendinizi özgür hissetirendir. tam tersini yaşıyorsanız, veya hissetiriyorsanız, o gerçek aşk değil, kafestir. bu konuyla ilgili thich nhat hanh'ın tavsiyesi şudur: öyle bir şekilde sevin ki, karşınızdaki insan hem kendi içinde özgürlüğü bulsun, hem de dışarıda. ve aşkınızı test etmek istediğinizde kendinize şu soruyu sorun. "kalbimde ve çevremde yeterince yer/boş alan var mı?" sorunun cevabı size gerçek aşkı bulup bulmadığınızı gösterecektir.

    not: aradığımız cevap tabii ki de evettir. çünkü, gerçek aşk sizi bir köşeye sıkıştırmaz, kısıtlamaz. tam tersi... sanki uçuşabilecekmişsiniz kadar hafif ve özgür hissetmelisiniz kendinizi. daha basite indirmek gerekse, bir bitki olduğunuzu düşünün. büyüyüp, çiçek açabilmeniz için geniş bir alana ihtiyacınız vardır dimi?

    yani, birbirinizi kısıtlamayın. büyüyün. büyütün. birlikte çiçekler açın.