hesabın var mı? giriş yap

  • genç bakışta süleyman demirel konuk. abbas güçlü program sonunda katılımcının karnesini alkış yardımıyla tespit ediyor...
    şu nasıl bu nasıl alkışlar geliyor:
    - peki süleyman demirel seçime katılsa oyunuzu verir misiniz?
    * pek az alkış
    abbas efendi pis pis sırıtıyor,
    tokat gibi cevap:
    -ben daha oy istemedim ki.
    *alkış kıyamet...

  • 4 yaşından daha büyük değilim. diş hekimi annem, ben küçük olduğum için evimizin bir bölümünü muayenehane olarak kullanıyor. bir gün yaşlı bir dede geliyor. elma şekeri yanaklarından yaşlar akıyor, belli ki çok ağrısı var. annem hemen gerekenleri yapıyor, ağrısını dindiriyor. ama dedenin gözleri kurumak bir yana, barajlar dolduruyor. çocuk aklımla çözemiyorum n'oluyor, acaba o da diğer hastalar, çocuklar gibi korkudan mı ağlıyor. peki neden gözleri-yaşları yerde, anneme dualar mırıldanıyor? sonradan öğreniyorum tedavi bedelini ödemeye gücünün yetmediğini. ve hatırlıyorum, yine gözleri yerde, bana, sattığı elma şekerlerinden verdiğini. ve unutmuyorum, ertesi sabah, ertesi hafta, ve onun da ertesi haftalar, kahvaltıda o dedenin köyünden gelen kar beyaz yumurtalar yediğimizi.

    aradan bir sene kadar geçiyor. televizyon izliyoruz. dışarısı kar fırtına. kardan adam yapmak için havanın az biraz durulmasını beklerken biz, kapı çalınıyor. kapı açma heveslisi ben, uça koşa kapıyı açıyor şaşkınlıkla bakıyorum. "aa o dede", yanaklarından tanıyorum. ellerinde yine elma şekerleri, bembeyaz köy yumurtaları. ama bir şey daha var bu sefer; bir çok insanın ödeyemeyeceği, kimisinin de ödeyebileceği halde, dişlerini yaptırdıktan hemen sonra kayıplara karıştığı için ödeyemediği o parayı, ak dede, pembe yanak dede, elma şeker satan, köyünden gelen yumurtalardan torunlarına üç-beş arttıran dede, gece gündüz demeden çalışıp, belki biraz daha ağarıp, biraz daha kızarıp biriktirmiş, parayı anneme uzatıyor. gözleri hala annemin gözleriyle buluşamıyor. ağlayacak gibi oluyorum, boğazımda yumruk var, beceremiyorum. anneme bakıyorum, gözlerinde renkler, resimler, kelimeler; ha düştüler, ha düşecekler. "ama ben o parayı sana helal ettiğimi defalarca söylememiş miydim ah amcacım" diyen annem değil, annemin sesi bu değil.

    hala elma şekeri yerken bir tuhaf olurum.

  • mesela mutfağa girmesini yasaklamışsın. bunu da bir kaç kere kesin bir hayır sözüyle yapmışsın o kadar. şiddet uygulamamışsın, bağırmamış çağırmamışsın. bir daha asla mutfağa girmiyor. işin ilginci sen evde olsan da olmasan da girmiyor. tahmin ediyorum ki eve başka köpek gelse onu da mutfağa sokmayacak. mutfağa girmenin yanlışlığına gönülden inanıyor.

    resmen eve saçma bir din indirdik.

  • ayrılırkendir çoğu.

    - bir pasta gibi düşün. bir dilimimi veririm sana, yersin, hoşuna gider. bir dilim daha istersin. sonra bütün pastayı kendinin sanarsın. oysa değilim.

    gerizekalı.

  • "yeni tanıştığım kızdan telefon numarasını istedim. 0 900 esprisi yaptı, iş değil cep istiyorum dedim.. bir daha espri yapamaz sanırım."

  • atv de gösterilen hayalet sürücü 2 filminde adamın "anasını siktim" yerine "annesiyle güzel bir geçmişim var" demesi yarmıştır.

  • babama şakasına " bizim yatta arkadaşlarla bi parti yapalım uyar mı ? " dedim , " arkadaşların kim ? " dedi. bizim yat var galiba lan. dur bakalım.

  • doğrusu, bütün türkiye'nin yanlış telaffuz ettiği kelime olacak olan başlık. "tüm türkiyeliler" de olur. "tüm" ve "bütün" kelimeleri eş anlamlı değildir, arkadaşlar. "tüm", birden fazla olanların beraberliğini, "bütün"se yekpare bir yapının tamamlığını betimler. "tüm" hepsi, "bütün" tamamı anlamındadır. bütün orman veya tüm ağaçlar gibi, bütün bilgisayar veya tüm bileşenler gibi, bütün toplum veya tüm vatandaşlar gibi.

    düzeltim: krater82'nin uyarısı üzerine ya da'ları veya ile değiştirdim. böylesi daha doğru.

  • "gaziantep'te 100 kişiye 'suriyelilerden memnun musunuz?' diye sorduk, 97'si suriyeli çıktı."

  • bazılarının neden yaşasın kapitalizm dediğine dair bir örnek, bir aydınlama.
    sinema salonlarında satılan patlamış mısırdaki fıyatlandırma stratejisinin, satış adetlerine etkisi üzerine yapılan bir deneyde;
    deneyin ilk bölümünde,
    küçük boy mısır 3 dolar
    büyük boy mısır 7 dolar
    denmiş ve satışlar gözlenmiş.
    satışlar sonucunda küçük boy mısırın daha çok sattığı görülmüş. küçük boy tercih edenlere bunun sebebi sorulduğunda ise
    - büyük çok pahalı, aralarında iki katından fazla fark var. bu kadar fazla para vermeye gerek yok.
    cevaplarını vermişler.
    deneyin ikinci bölümünde,
    iki seçenek arasına bir de orta boy seçeneğini eklemişler ve fiyatına da 6,5 dolar denmiş.
    satışlar sonucunda ise bu kez büyük boy mısırın daha çok sattığı görülmüş ve tercih edenlere;
    - neden büyük boy tercih ettiniz, en pahalı o değil mi?
    diye sorulduğunda;
    - orta boy ile aralarında sadece 50 cent var, 50 cent daha vererek niye bir büyük boya sahip olmayayım ki.
    cevaplarını almışlar..

    küçük boy'a ne oldu, gören var mı?

    sonuç;
    ilk bölümde en çok satan seçeneğin, ikinci bölümde en pahalı olanla sadece
    araya konan yeni bir seçenekle kolayca yer değiştir(il)mesi. bu sayede insanların ceplerinden fazladan 4 dolar daha hiç yorulmadan almaları(alabilmeleri).
    diğer bir sonuç da;
    kişinin cebinden bu 4 dolar'ı vermesi(verebilmesi) olabilir.

    edit: buna decoy effect deniyormuş.
    bilgilendirme için return of the kedi'ye teşşekür ederim.

  • doğrusu şu şekildedir: parkın yıkılamadığını gören akitlerin içinde patladığı direniştir.

  • einstein ’in genel görelilik yasalarının formüle edilişinden hemen 1 yıl sonra, 1916 yılında ludwig flamm viyana’da einstein’in denklemlerinin (o bu ismi vermese de) solucan deliklerini betimleyen bir çözümünü keşfetti.

    on dokuz yıl boyunca fizikçiler flamm’ın, einstein’ın denklemlerine getirdiği bu olmayacak çözüme, solucan deliğine karşı kayıtsız kaldılar. sonra 1935 yılında bizzat einstein ve fizikçi arkadaşı nathan rosen, flamm’ın çalışmalarından habersiz olarak flamm’ın çözümünü tekrar keşfettiler, özelliklerini buldular ve gerçek dünyadaki önemi hakkında tahminde bulundular.

    flamm‘ın çalışmalarından habersiz olan diğer fizikçiler de onun solucan deliğine “einstein-rosen köprüsü” demeye başladılar. daha sonra teorik fizikçi john wheeler solucan deliği hakkındaki çalışmalarını yürütürken bu tanımlamayı yaparak solucan deliğine adını vermişti.

    john wheeler, elmalarda ki solucanlardan yola çıkmıştı. elmanın üzerinde yürüyen bir karınca için elmanın yüzeyi bütün evrendir. eğer elmanın içinden bir solucan geçmişse, karıncanın yukarıdan aşağıya ulaşması için iki yol vardır: dışarıdan dolaşmak (karınca evreni içinden gitmek) ya da solucan deliğinden aşağıya doğru gitmek. solucan deliği yolu daha kısadır; karıncanın evreninde bir uçtan diğer uca gitmenin kısa yolu budur.

    solucan deliğinin içinden geçtiği elmanın tatlı iç yapısı karınca evreninin bir parçası değildir, üç boyutlu bir yığın ya da hiper uzaydır. solucan deliğinin duvarı, karınca evreninin bir parçası olarak düşünülebilir. evrenle aynı boyutluluğa sahiptir (iki boyutludur) ve solucan deliğinin girişinde evrenle (elmanın yüzeyiyle) birleşir.

    başka bir bakış açısıyla yaklaşırsak solucan deliğinin duvarı karınca evrenin bir parçası değildir; karıncanın kendi evreninde bir noktadan diğer noktaya ulaşma amacıyla yığının içerisinden geçmesini sağlayan kısa bir yoldur, diyerek tanımlamıştır.

    john wheeler yaptığı çalışmalarla literatüre geçmiştir ve bilim camiasına da bu adı hediye etmiştir. insanoğlunun bilimsel yolculuğunda solucan deliğinin adının hikayesi böyledir.

    şimdi konunun biraz da bilimsel yerlerine değinelim:

    karadeliklerin en dip noktası kabul edilen yerde hacim sıfırdır ve yoğunluk ise; "m/v" formülünden dolayı sonsuzdur ve bilim adamları hacmin "0" olmasından yola çıkarak karadeliğin dibinin inanılmaz güçlü bir vakum etkisi ile her şeyi yok ettiğini düşünürler.

    yani karadeliklerin dibinde zaman ve mekan parametreleri bildiğimiz ve kabul ettiğimiz sistemin oldukça dışındadır.

    bu da bizi şu soruya yöneltir:

    "iki kara deliğin farklı boyutlarda bağlanması ile vakum etkisinden yararlanılarak bir uzay gemisi bir karadeliğin içine girip öbür karadelikten çok kısa bir zamanda dışarıya çıkarak başka bir alt uzaya seyahat edebilir mi?

    bu sorunun cevabı ise günümüz teknolojisinde, bu kadar yüksek bir çekim gücüne karşı koyabilecek ve bu baskıya dayanabilecek düzeyde uzay araçları üretemediğimizden dolayı hayır.

    kara deliklerin bilimsel olarak renginin neden kara oldukları konusundaki temel dayanak ise sahip oldukları inanılmaz kütle, yoğunluk ve çekim kuvvetinden dolayı ışığı bile bükebilecek ve içine çekebilecek güçte olmalarıdır. bu yüzden hiçbir ışık kara deliklerin dışına çıkamaz, bu da onlardan bize herhangi bir ışığın ulaşamaması, dolayısıyla karanlık olması anlamına gelir.

    bildiğimiz en yüksek hızın ışık hızı (yaklaşık 1.079.252.850 km/saat) olduğunu da hesaba katarsak karadeliklerin bu kadar yüksek hızlarda gidebilen ışığı engelleyebilecek ve ondan daha hızlı bir şekilde başka bir yere doğru çekebilecek güçte olmaları einstein-rosen köprüsünün gerçekte var olabilme olasılığını muazzam ölçüde artırmaktadır ve zaten solucan deliğinin mantığının temelinde de aynı şekilde ışıktan daha yüksek bir hızda boyutlar arası transfer yatmaktadır.

    bu teoriyi yıllar boyu öğrenmiş olduğumuz temel fiziğin ve onun bütün kurallarının tamamen dışarısına itmeyip bunu modern fizikle bağdaştırarak açıklayabilen nathan rosen ve albert einstein, gelecekte teknolojinin yardımıyla solucan delikleri yaratılıp uzayda istenilen noktaya şu anki teknolojiden çok daha hızlı bir şekilde ulaşılabileceğini ortaya sürmüştür.

    modern fizik aksini kanıtlayamadığı için de bu teori günümüzde hala geçerliliğini korumaktadır.

    edit: birkaç pratik bilgi daha bıraktım alt kısma:

    solucan delikleri iki ağız ve bu iki ağzı birbirine bağlayan bir boğazdan oluşur. bu ağızların küremsi olduğu düşünülmektedir. bu boğaz düz streç formda olabilir, fakat aynı zamanda normal halinden daha uzun kıvrıla kıvrıla giden bir boğaz halinde de olabilir

    einstein’ın genel görelilik teorisi solucan deliklerinin varlığını öngörmektedir, fakat günümüze kadar henüz keşfedilmemiştir. negatif kütleli bir solucan deliği kütleçekiminin ışığı geçirmesiyle keşfedilebilir.

    genel göreliliğin bazı çözümleri solucan deliklerinin her bir ağzının bir karadelik olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır. fakat doğal olarak oluşan bir karadelik bir yıldızın çökmesi sonucu oluşabilir, kendi kendine bir solucan deliği yaratamaz.

    solucan deliklerinin içinde:

    bilim kurgu solucan delikleriyle seyahat hikayeleri ile doludur. fakat gerçekte böyle bir yolculuk sanıldığından daha karmaşıktır ve henüz böyle bir şeyi tecrübe etmiş değiliz.

    ilk problem büyüklüktür; ilkel bir solucan deliğinin mikroskobik seviyelerde olduğu düşünülmektedir. (yaklaşık 10–33 cm.) fakat evrenin de genişlediğini düşünürsek, bazı solucan delikleri daha büyük boyutlara kadar genişlemiş olabilir.

    solucan deliklerinin kararsız yapıda olması ise bir diğer problemdir. einstein-rosen solucan deliklerinde öngörüldüğü üzere, solucan delikleri hızla çöktüğü için (kısa ömürlü yapı) zaman yolculuğunu gerçekleştirmek mümkün değildir. fakat son araştırmalar solucan deliklerinde bulunan egzotik maddenin solucan deliklerinin değişmeden uzun bir süre daha açık kalabileceğini ortaya çıkarmıştır.

    egzotik madde (kara madde ve anti madde ile karıştırılmamalıdır) negatif enerji ve büyük bir negatif basınç içermektedir. böyle bir madde, kuantum alan teorisinin bir parçası olarak sadece belli vakum durumu davranışlarında görülebilir.

    + eğer bir solucan deliği, doğal veya yapay olarak eklenmiş, yeterli miktarda egzotik madde içeriyorsa, uzayda bilgi göndermede ve yolculuk yapmada kullanılabilir.

    solucan delikleri sadece evrendeki iki farklı bölgeyi birbirine bağlamaz aynı zamanda iki farklı evreni de birbirine bağlayabilir. benzer bir şekilde, bazı bilim adamları solucan deliğinin bir ağzı belirli bir şekilde hareket edebiliyor olsaydı zamanda yolculuğun gerçekleşebileceğini savunmaktadır. fakat ingiliz kozmolog stephen hawking böyle bir yolculuğun gerçekleşemeyeceğini savunmuştur.

    solucan deliklerinde insanların yolculuk yapabilmesi için eklenen egzotik madde solucan deliğini açık halde tutabilme olasılığına rağmen normal madde bu portal'ın tekrardan bozulup kapanmasına neden olabilir.

  • 23 mayıstaki suikastinin ardından kendisinin adı kışlalara liselere verildi ancak bugün dahi adana'da suikaste uğradığı yerden 350m uzaktaki şehit temel cingöz anadolu lisesindeki öğrencilere (veya öğretmenlere) temel cingöz kimdi diye sorsak çok zahiri cevaplar dışında pek bir şey alabileceğimizi sanmam.

    ben kendisini çok net hatırlıyorum, suikaste uğradığı günü ve ertesini de hatırlıyorum, dahası nasıl bir insan ve komutan olduğunu da derleyip şuraya uzun süredir yazasım vardı ancak nereden başlayacağımı bilemedim. acısı 30 yıl sonra bile bende hala tazedir.

    temel cingöz 1941 seferihisar doğumlu ve harbiye 1960 mezunudur. adana'ya tayin olmadan önce son görev yeri olan siirt'de il jandarma alay komutanı olarak 1988-90 arası görev yapmış ve burada pkk'ya karşı olan mücadelede büyük başarılar elde etmişti. siirt örgütün sözde botan eyaleti'nin merkezi de olması hasebiyle o yıllarda örgüt için en büyük para ve insan gücü kaynaklarından birini oluşturuyordu ve temel cingöz'ün özellikle kontrgerilla ve geçici köy koruculuğunu çok efektif yöntemlerle kullanıyor olması yüzünden pkk'nın operasyonel ve lojistik arterleri feci tıkanmıştı.

    temel paşa bunun da yanında kara harp akademisine gitmemiş, kurmay olmamış ve harbiyeden mezun olduğu günden albaylığının sonuna kadar sürekli kıtada sürekli arazide sürekli düşmanla çatışıyor olması yüzünden jandarmacılığın pratiğine olan hakimiyeti aşırı yüksekti. kurmay olmadan siirt il jandarma komutanlığından tuğgeneralliğe terfi ederek 1990 yılında adana bölge komutanlığına tayin olmayı hiç beklemiyordu. ancak o yıllarda jandarma genel komutanı eşref bitlis idi ve o da öyle bir generaldi ki kimi nereye atayacağını ve kimden ne kadar verim alınacağını kendisinden daha iyi bilen çok az kimse vardı. ama tabii bu tek bir insanın eliyle olabilecek bir şey değil zira bu tip bir terfinin nasıl bir sicille gerçekleşebileceğine ve ne kadar nadir ve efsanevi bir şey olduğunu anlayabilmek için kurmaylık ve sicil hakkındaki yazılara bakabilirsiniz. temel cingöz'ün sicili gibi bir sicil bir orduda 40 yılda bir belki çıkıyor yani. eşref bitlis kendisinin tuğgeneral olmasını isteyerek en fazla malumun ilanını etmiştir o kadar.

    emri altında çalışmış herkesin ortak şekilde anlattığı kadarı ile kendisi kurmay olmadığı ve başından sonuna kıtadan yetişen bir asker olduğundan organizasyonel yetenekleri de çok ilginçti. birliklerini denetleyecekse en düşük rütbeli subayını dahi dinler, sözü bitene kadar kesmez ve kendilerinin rahat çalışabilmesi için emsali görülmemiş bir operasyonel serbesti sağlardı. tsk'da ise genel trend düşük ve orta rütbeli subayların cendere gibi kısıtlamalar altında zaman ve bütçe baskıları ile büyük bir psikolojik harp vermesi ile sonuca ulaşmayı hedefleyen ilginç bir sistem olduğundan kendi altında çalışan subaylar hem maksimum verimle iş görmüş hem de kendisini çok sevmişlerdi. örnek olarak bir binbaşı sahadan istihbaratını toplayıp, teyidini alıp, planını yapıp sonuca ulaşmak için gereken birlikler ve kaynaklarla alakalı bir brifingde temel cingöz kendisi de o yollardan geçtiği için o rütbede başka kimsenin yapmayacağı detaylarla ilgilenirdi. çözüm odaklıydı. incitmezdi, nazikti. subay ve astsubayına insiyatif sağlardı. başarısızlık bile personelin kendilerini had safhada işlerine adadığı bir yarı başarı haline gelince kendisi çok sevildi.

    nitekim perdenin karanlık yüzünde ise o dönem gücünün had safhasında olan pkk'ya karşı -özellikle siirt'te- çok karanlık karakterleri kontragerillaya dahil etmesi pkk merkez konseyinin kendisi hakkında suikast kararı almasına yol açacaktır. bildiğim kadarıyla yakalanan bir kaç militanın üzerinde de kendisiyle ilgili yazılar bulunacaktır. kendisinin kontrgerilla olarak pkk'ya karşı zincirini çözüp saldığı karakterler hemen hemen aynı zamanda ankara'daki üniversitelerde kurulmuş ve pkk ile kanlı bıçaklı olan ve daha sonra ipini kopararak hizbullah haline gelecek dinci kürtlerdir. ve sokaklarda pkk infazlarına falan başlarlar. o bağlamda da doğu'da bir kürt devleti kurmaya çalışan bir örgüte karşı telkinle kürt düşmanlar yaratacak ve bunları kürt köy korucuları ile destekleyecek de kurt bir istihbaratçıdır.

    nitekim kendi etrafındaki tehdidin farkında olmasına rağmen renault 21 marka siyah resmi aracı her gün aynı saatte aynı güzergahtan aynı ışıklarda bekleyerek kışlasına gitmektedir. araçta sivil giyimli şöför ile mp5 makineli tabanca taşıyan koruması olduğu halde her zaman sağ arkada oturan temel paşanın bu makam aracı öztoprak jandarma lojmanından çıkıp kanal üzerindeki kavşaktan bülent angın bulvarına çıkmak üzereyken ikisi trafo tarafından ikisi de duygu cafe tarafından beliren 4 silahlı saldırgan tarafından çapraz ateşe alınır. vücüduna sekiz mermi isabet eder. hafif yaralı koruması ise saldırganların arkasından ateş ederken makam aracı doğruca balcalı devlet hastanesine yardırarak paşayı yoğun bakıma yatırırlar.

    paşa'nın hemen yakınlardaki baraj lisesi 1. sınıfta okuyan oğlu sadık bizzat benim annem tarafından "baban küçük bir kaza geçirmiş gel gidelim" diye dersten alınarak hastaneye götürülür. orada da yakınlarına doktorlar tüm yaralara 5 buçuk saatlik bir ameliyat sonunda başarıyla müdahele edilerek paşa'nın hayati tehlikesinin geçtiğini söylerler. kendisinin bilinci yerine gelir. 6. kolordu komutanı ve j.gn.k eşref bitlis ile hasta yatağındayken söylenilene göre konuşurlar.

    bu arada çok ilginç bir ayrıntı olarak paşa'nın konutuna taziye ve geçmiş olsun telefonları yağmaya başlar, daha bizzat gelmemiş eşref bitlis ve turgut özal gibi isimlerden sonra arayan bir tanesi çok ağır bir kürt aksanıyla kendisini olmayan bir yerin komutanı olarak tanıtarak temel paşa'nın durumu hakkında bilgi almaya çalışır. hayati tehlikesi olmadığını öğrendiklerinde telefonu açanın suratına kapatırlar. bilahare taziye ziyaretine de kimsenin tanımadığı insanlar gelmeye çalışınca jandarma güvenlik önlemi alarak lojmanı kapatır.

    temel cingöz paşa'nın 4 gün sonra aniden ölüm haberi gelir. yaralarının yol açtığı komplikasyonlardan dolayı şehit olur.

    suikasti bizzat dev-sol üstlenmiştir. fetöcülerin kendilerine sorun gördükleri herkesi itibarsızlaştırıp meslekten attığı ergenekon iddianamesinde temel cingöz suikasti ile ilgili gizli tanıklar aracılığı ile bir dolu açıklamalarda bulunurlar.

    diğer taraftan taşın altından pkk'nın çıkma olasılığı siirt ve adana'da yakalanan militanların üzerlerinden çıkan temel cingöz ile ilgili yazılar, suikast sonrası evini arayan ve gelen tipler göz önüne alındığında da mümkündür. bu yönde demeçler veren bazı ergenekon sanıkları da vardır.

    daha da "derin"e gitmek istiyorsak temel cingöz türk silahlı kuvvetlerindeki bir ekolün son temsilcilerinden biridir ve bu eşref bitlis'in türk silahlı kuvvetlerine getirip yerleştirmeye çalıştığı beyin takımı subaylar içinde en alaylı yetişmiş olan askerdir. kürt mültecilere talabaniye falan yiyecek ve tıbbi yardım kasalarında silah gönderen çekiç gücün ne yaptığını farkedip, bunları yapan amerikalılar hakkında jandarma aracılığı ile istihbarat toplamaları ile bu herkeslerden bağımsız ekolün hemen hepsi birkaç yıl içinde suikastlerde intiharlarda ve şüpheli kazalarda ölecek ve öldürüleceklerdir.

    daha sonra kendi gibi subay olan oğlunun o günlerde okuduğu baraj lisesi daha sonra şehit temel cingöz lisesi haline gelir. 1992 yılında da yüreğir'deki yeni yerine taşınan jandarma kışlası da aynı şekilde kendi adını alır.

    komutanın üstümüzdeki emeği ve etkisi çok büyüktür. ışıklarda olsun.