ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yalnızlık senfonisi
-
anladım sonu yok yalnızlığın
hergün çoğalacak
her zaman böyle miydi bilmiyorum
sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak
alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak
yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
bekliyorum bekliyorum bekliyorum
hadi gelin üstüme korkmuyorum
yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
bekliyorum bekliyorum bekliyorum
hadi gelin üstüme korkmuyorum
bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
yokluğunla ben başbaşayız nihayet
bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
yokluğunla ben başbaşayız nihayet
soz muzik sezen aksu
comfortably numb
-
ben geldim!
var mı içerde biri?
duyuyorsan beni başını salla sadece...
acaba var mı biri evde?
hadi... yapma ama böyle!
duydum ki keyfin değilmiş yerinde...
acını hafifletebilirim istersen,
ayaklarını bastırabilirim tekrar yere...
sakinleşsene!
biraz bilgiye ihtiyacım var öncelikle,
sadece basit gerçeklere:
acıyan neresi göstersene...
aslında acımıyor hiçbir yerim...
ama sen kaçırıyorsun dumanını ufukta kaybolan geminin
artık sadece dalgalarla boğuşarak kurtulabilirsin!
dudakların kıpırdasa da duyamıyorum ne dediğini...
çocukluğumda... bir gece ansızın fırlamıştı ateşim...
ellerim büyümüş, büyümüş... ve taşlaşmıştı sanki!
aynı duyguyu yine hissediyorum şimdi...
açıklayamam, açıklasam da sen anlayamazsın nedenini
hem zaten ben hep böyle değildim ki...
son zamanlarda halinden memnun bir uyuşuk oluverdim...
tamam... peki!
sadece ufacık bir iğne deliği,
ve sonra geçecek hepsi!
ahhhhhh!
ama kendini biraz kötü hissedebilirsin...
ayağa kalkabilecek misin?
sanırım işe yaradı. iyi!!
bu sağlayacak gösteriyi devam ettirmeni.
hadi ama... gitme vaktimiz geldi!
aslında acımıyor hiçbir yerim...
ama sen kaçırıyorsun dumanını ufukta kaybolan geminin
artık sadece dalgalarla boğuşarak kurtulabilirsin!
dudakların kıpırdasa da duyamıyorum ne dediğini...
çocukluğumda... bir bakış yakalamıştım ani,
gözümün ucuyla bir an için...
ama tekrar baktığımda o çoktan gitmişti!
ne olduğunu bile hatırlamıyorum oysa şimdi...
o çocuk büyüdü... kurduğu hayallerse yitip gitti...
halinden memnun bir uyuşuk oluverdi şimdi!
çal keke çal
-
ekşi sözlük versiyonu tarafımdan yapılmıştır.
ekşi sözlükte bir gün geziyordum,
ssg çağırdı.
debauchee buraya gel.
buyur hocam.
dedi çıkar kalem.
belimden klavyeyi çıkardım.
dedi çıkar defter,
mahkeme kağıtlarını çıkardım
dedi çıkar harita,
işte güzelim orda senin benim karmamda bıraktığım 3-5 tane z.ö var ya
işte onları çıkardım.
ssg dedi bunlar ney?
hocam 3-5 şakirt yarası
sanki sanırsınız ki trollun allah'ı
ama bilmezsiniz ki o 3-5 karma yarası,
gök yeleli bozkurtun hatırası
çal kanzuk çaalll
köpek
-
köpeğimiz asla tut getir oyununu öğrenemedi. attığımız şeyi yakalıyor ama bize getirmiyor. tam tersine alıp kaçıyor bizim onu kovalamamızı istiyor. "getir!" diyorsun getirmiyor. "gel!" diyorsun attığın topu bırakıp geliyor. biz de "herhalde aptal biraz ondan" diye düşünüyorduk.
aptal olduğunu düşünmemizin bir diğer sebebi de topunu sürekli tv sehpasının altına kaçırması. sürekli salonda tv sehpasının orada oynuyor ve illa ki bir noktada top sehpanın altına kaçıyor. sonra başlıyor ağlamaya. biz de mecburen her seferinde işimizi bırakıp gidip topu çıkarıp ona geri veriyoruz. ama üzülüyoruz tabi bir yandan "ne kadar aptal köpeğimiz var şunun sehpa altına kaçacağını öğrenemedi" diye.
bugün fark ettim ki köpek bizle tut getir oynuyo lan. o topu atıyo biz getiriyoruz. bunu da bir tek top sehpa altına kaçtığında yaptığımızdan bilerek hep orada oynuyor. biraz oynar gibi yapıp topu ittiriveriyo sehpa altına. sonra iki üç ağlama sonrası biz getiriyoruz. resmen bizim ona öğretemediğimiz şeyi o bize öğretti. sadece tut getir de öğretmedi bir şey nasıl öğretilir konusunda iyi de bir ders verdi şerefsiz köpek.
şimdi kendimi baya aptal hissediyorum. adi köpek.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
-
nokia'nın aslında finlandiya'da bir şehir olması.
http://tr.wikipedia.org/wiki/nokia,_finlandiya
üreteceğimiz telefonun adı neden yozgat olmasın?
(bkz: yozgat, nöğrüyong people)
okulda öğrenilmiş en unutulmaz bilgiler
zeka seviyesine göre müzik zevki
-
anlamak için uzun uzun test çözmenize gerek olmayan şey.
kalbimin tek sahibine* eşliğinde duygulanıp tabi tabi* eşliğinde eğleniyorsanız bu zekayla bu yaşa gelebildiğiniz için şükür namazı kılın. bakın ne kadar basit.
edit: gerçekleri çarpıtmadan söylüyorum ki haftada 3-4 gün uyumadan önce ya da çizim yaparken muhakkak beethoven dinlerim, lil wayne kimdir bilmiyorum bile. karşınızda nasıl bir deha var bilin yani.
kiss kiss bang bang
-
başladığı gibi bir anda bitiveren, sürükleyici ve iğneleyici bir film. robert downey jr yüzündeki muzip ifade ile temiz kalpli aşık çocuğu canlandırırken döktürmüş resmen ve val kimmer, adamım, o göbeciği ile gay perry rolüne cuk oturmuş. detaylarıyla gülümsetiyor bu film.
sevdiğim filmler listesine girdi.
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
-
4224 olan atm şifremi ne zaman girsem oraya polis gelmesi.
edit: vatandaşın teki atm şifresini tersten girersek oraya polis, çevik kuvvet ve bordo berelilerin akın edeceği ve bizi kurtaracağı şeklinde hayati bir bilgi paylaşmıştı. ben de yıllardır ne zaman atm'den para çeksem oraya küçük çaplı bir ordunun doluşmasını bir türlü anlayamayan biri olarak aydınlamıştım ve ufkum iki katına çıkmıştı. neden sildi entry'i anlamadım.
ay isimlerinin kökenleri
-
"domuz"la "temmuz"'un kökenleriyle ilgili okuyunca (bkz: #41816095) diğer ayları merak ettim hepsinini kökenini çıkardım. genelde nişanyan sözlük'ü referans aldım. daha ayrıntılısını/doğrusunu bilen yollasın güncelleyelim:
ocak: türkçe.
şubat: arapça "şubat" -> babil takviminin 11. ayı "şubatu"
mart: latince "martius" -> yunan savaş tanrısı "mars".
nisan: arapça "nisan" -> babil takviminin 1. ayı ve ayla aynı isimdeki tanrıça "nisannu"
mayıs: yunan doğurganlık perisi "maia". (edit: başta toprak tanrıçası demiştim ama gaia ile karışıyor. tam mesleki sınırları da kesin değil. ama maia ile gaia farklı o kesin)
haziran: süryanice "sıcak" anlamında "hazıran".
temmuz: sümer yemek ve yeşillik tanrısı "tammuz".
ağustos: roma imparatoru "augustus".
eylül: sümer kralı "elulu".
ekim: türkçe.
kasım: arapça "taksim eden".
aralık: türkçe.
bilal erdoğan'ı eleştirince evi basılan rapçi
-
- açmazsan kıracağız
+kalbimi kırıyorsun, kaçıyor muyuz?....
ezhel'in tayyip erdoğan'a diss atması
-
fikrinizi belirtecekseniz belirtin konu hakkında cezaevi esprisi kasacaklar yazmasın akun yerine. birilerinin susamaması gerekiyor artık.
yerindedir, sonunu yarım bırakarak akıllılık etmiştir.
almanya
-
bugün bir arkadaşımla sohbet ederken almanya'nın sosyal devlet olma özelliğine hayran kaldım. agentur für arbeit'ta (iş bulma kurumunda) çalışan arkadaşıma ne tür işler yaptığını sordum. heyecanla anlatmaya başladı.
başka bir şehirde yaşamasına rağmen bulunduğum şehirde işi olduğunu ve 4 saate yakın bir binada incelemelerde bulunduğunu söyledi. iş bulma kurumunun bir binayla ne işi var diye düşünürken, karşımdaki kişinin söyledikleri ibretlikti. engelli bir vatandaş yeni bir işe girmiş. girdiği işte rahatça çalışabilmesi için binayı engellilere uygun hale getireceklerini ve bunun için binayı incelemeye geldiklerini söyledi. aklıma gelen soruları sırayla sormaya başladım.
+binanın yenilenme maaliyeti ne kadar tutar?
-yaklaşık 90 bin euro dedi.
+peki bunu devlet karşılamayı kabul ediyor mu?
-almanca şekilde engelli vatandaşların haklarını içeren kanunun ismini söyledi. hayatta karşılaşabilecek her türlü problemde devletin onları korumak adına güvence verdiğini söyledi.
+peki daha nasıl uygulamalar yapıyorlar?
-mesela geçen gün iki bacağı ve bir kolu olmayan engelli bir vatandaş için özel araba (volkswagen t5) üretildi. direksiyonu bilye büyüklüğünde, fren ve gaz mekanizması kendisine uygun şekilde dizayn edildi dedi.
+bu araba için kaç para ödeyecek?
-rahatsızlığını belgelediği için hiç para ödemeyecek.
+arabanın kendi bedelini de mi ödemeyecek?
-hiçbir ücret ödemeyecek. agentur für arbeit(iş bulma kurumu) bütün giderleri karşılayacak. alınan vergiler bu tarz durumlar için kullanılıyor.
-mesela masabaşı bir iş yapıyorsun diyelim. belin ağrıdığı için hastaneye gittin ve doktor masayı değiştirmen gerektiği söyledi. sen gelip (agentur für arbeit)'a desen ki "iş yaparken belim ağrıyor, doktorum masayı değiştirmemi söyledi. masa değiştirebilmek için size geldim." alacağın masanın ücretini(ortalama 1000€)lük lüks masaları bile karşılıyorlar.
duyduklarım bunlarla sınırlı değil ama bu kadarı bile almanya'nın vatandaşlarına verdiği değeri gösteriyor diye düşünüyorum. engelli bir vatandaşının eve hapsolup, bir ömür boyu bakıma muhtaç bir şekilde yaşaması yerine koskocaman binayı onun çalışabileceği şekilde dizayn etmeyi tercih ediyor. toplanan vergilerin kendilerine hizmet olarak geri döndüğünü gören halk, çalışmaktan gocunmuyor. vergilerini düzenli bir şekilde veriyor ve bu vergilerin nerede harcanacağını çok iyi biliyorlar. her şey kayıt altında zaten. sosyal devlet dedikleri buymuş demek.
28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi
-
elimizden geldiğince alsancak'ta destek vermiştik. güzel bir halk hareketiydi.
herkesin yazdığını ben bir kez daha yazayım net olsun: taşak yalamayı reddedenler olarak oradaydık. o zaman fetö piçinin taşaklarını yalayanlar, bizi teröristlikle, vatan hainliğiyle suçladılar. ama şimdi başka taşakları yalamakla meşguller.
biz yalamayı reddetmeye devam ediyoruz, onlar bir sonraki yalayacakları taşağın hangisi olacağını düşünüyor.
aramızdaki fark bu. anlamıyorlarsa uğraşmayın.
hep var olacak gezi ruhuna selam olsun.