• benim merak ettiğim, o çok övünüp durdukları eski istanbul'dan kalan bu güzide pastane; vaktiyle pek çok edebiyatçının uğrak yeri olan bu mekan, o zamanlar da fiyatlarıyla adam sikiyor muydu? eğer öyleydi ise pek çoğu sefalet içinde hayata gözlerini yummuş edebiyatçılarımız, şairlerimiz bu parayı denkleştirip her gün baylan'da nasıl oluyordu da hasbihal edebiliyorlardı?

    derdimi sikebilirsiniz, buyrun.
  • baylan pastanesinin benim kusagimin uzerindeki etkisi o zamanlar pastanede calisan ince yapili, esmer sinirli varsayimlanan garsonu ile sekil bulmustur. iki kisi gittiginizde ve diyelim biriniz kup griye biriniz mousse-chocolate istediginizde yaninda efsanevi baylan espressosu ismarladiginizda siparisiniz geldiginde bahsedilen garson espressolarin yarisini bardaga dokmus olmaktaydi ve tatlilari onumuze firlatir gibi koyardi. bununla kalmaz, tatlilari da karistirir, mousse isteyene griyeyi saplardi. efsane garsonun cok sinirli oldugunu dusunurduk. halbuki sonradan gide gele sokulgan olan bu garsonun hikayesi apayriydi. pastaneye uzun yillar hizmet vermis bir ermeniydi. tek cougunu okutmaya calisiyordu ve simdi animsayamadigim bri rahatsizligi vardi. titremesi o yuzdendi. elleri titreyen birinin garson yapilmasi ancak baylan'da gorulebilecek bir renktir turk kulturunde. baska bir yerde buna benzer bir seye rastlamadim. yillar sonra baylan'a tekrar gittigimde onu gorememis ve beni hatirlayan baska bir garsona sormustum. oldu dedi. cok genc yasta kaybettik. cocugunu dusundum. okuyup okumadigini merak ettim. ve bana her gun espresso'nun yaninda verdigi foto mac gazetesindeki yalan transfer haberlerine birlikte yaptigimiz yorumlar aklima geldi. maradona galatasaray'da!!
    olabilir, derdi, niye gelmesin, galatsaray'dan iyisini mi bulacak. boyle naif ve ince biriydi o cok sinirli sanilan arto garson.
  • bu pastane eskiden bir efsaneydi.
    bunun nedeni de bir 15-20 sene öncesine kadar istanbul'da çikolatalı ürünler ve pastacılık kültürünün geri olması, paralı kolej gençlerinin ve avrupai bir tad doku yakalamak isteyenlerin oturacağı kaliteli mekanların az olmasıydı.
    "inci" "beyoğlu çikolatası" vs. gibi vasatın az üstü lezzetler bu sayede efsane oldu.
    sonra devir değişti. kakaolu margarinin çikolata olmadığına insanlar uyandı. ortalık yurtdışında pastacılık eğitimi almış yüzlerce çalışan doldu.
    bu pastanenin ürünleri iyiydi, ama şimdiki fiyatlar ve tavırları hak edecek kadar değil.artık heryerde iyi pasta var .geçti o günler baylan'cığım üzgünüm.
  • ilk olarak 1923'de, beyoğlu/deva çıkmazı'nda, pastalarla kafayı bozmuş lenas kardeşler tarafından "l'orient" (biz doğu diyelim kısaca) adıyla açılan; '30'larda da kendine baylan (çağataylar "kendi alanında kusursuz" diyorlar buna da) ismini münasip görüp edinen pek latif bir pastanedir..

    giderek karaköy ve kadıköy'e doğru genişleyen baylan'ın meşhur ilk göz ağrısı '60 döneminde kapanmıştır; ki attila ilhan (sonra divan transfer etmiştir kendisini), cemal süreya, özlü kardeşler gibi birçok edebiyatçı da buradan mezundur -nitekim tezer özlü hanımın anılarında geçer bolca..

    evropa menşeili nevi ve güzide tatlıları, türk gurmelerine ilk sunan da bu namlı pastanedir; ki lenas biraderlerin küçüğü olan henry bey, zürih'te pastacılık alanında yüksek lisans yapıp kendini bu işe adamış; hansel ile gretel nam bebelerin musallat olduğu cadının çikolata evini de ödül olarak kazanmıştır zaar..

    kup griye, tiramisu, espresso, cappuccino, limonlu, krokanlı ve likörlü çikolatalar gibi esaslı besinler baylan geleneğinden sayılmıştır artık; hatta derler ki romlu fondonları, o zamanın pera'lı genç han'fendilerine alkolizmin yolunu bile açmıştır; hadi bakalım..
  • bir bayram sabahı baylan'da kahvaltı yaparken, sahibinin o tatlı istanbul aksanı ve fevkalade nazik üslubuyla telefon rehberindeki herkesi sırayla arayıp bayramlarını kutlaması gözümün önünden gitmiyor. eski istanbul'dan kadıköy'de geriye kalan nadie yerlerdendir baylan. gidildiğinde bir havalara girer, eskiyi yaşar insan.
  • satılmış.

    o kasada duran sevimli levanten amcanın artık orada oturmaycak oluşu bile baylan'dan çok şey götürür. bu kadar senelik bir yerin el değiştirmiş hem de kahve dünyası gibi bir zincir işletmeye satılmış olması çok can sıkıcı. her ne kadar menüsü, dekorasyonu vs. değişmemiş olsa dahi kasada hesabı öderken yediklerinizi beğenip beğenmediğinizi sorup tatlı tatlı sohbet eden o baylan amca olmadan eksik görünüyor göze.

    kadıköy güzelliklerine dokunmasanıza olm, canım sıkıldı bak akşam akşam.
  • zamaninda frambuzali pasta almak icin dukkanlarina gittigimde bana "frambuzali pasta yok ama ahududulu pasta var" seklinde pasta satip, sonra ben bunu insan icinde soyleyince "frambuaz zaten fransizca ahududu demektir a olm" diye tasak malzemesi oldugumdan bi daha gitmedigim pastane. (bkz: en aptalca gururlar)
  • rokoko, kup griye, çikolatalı mousse, profiterol ve diğerleri... hadi mazisi diyelim, özel lezzetleri diyelim, malzemeleri kaliteli diyelim, bu fiyatlar ondandır filan diyelim de bir çay 7.5 lira hiç olmamış. üstelik ortam dökülüyor, bahçesinin iç duvarları rezil durumda, plastik faraş ile süpürge masaların yanında duvara dayalı, su kasası orta yerde, içindeki bardaklara anlam verilemeyen garip bir dolap kenarda... bu bakımsızlığın geçmişin mirasıyla filan hiç ilgisi yok. eski günlerin ve lezzetlerin hatırına da gitmem bir daha. acilen elden geçirilmeye, geçmişine saygı duyarak bakım ve temizliğe, yeni bir fiyat listeli belirlemeye ihtiyacı var baylan'ın.
  • kadıköy şubesi inatla eski pastanecilik geleneğini yaşatmaya çalışıyor ama müşteriler buna pek izin verecek gibi değil. nedir pastanecilik geleneği? pastane, kafe değildir. pasta, tatlı yemeye gidilen; yenilince de kalkılan; yeni gelecek olanlara yer açılan bir yerdir. kadıköy baylan'a bir pazar günü öğleden sonra uğrayınca görülen manzara ise gün yapmaya gelmiş teyzeler, kim bilir kaç saattir alışverişte olan eşlerini pusetteki bebeklerle bekleyen erkekler, utanmasa çantasından tabu, monopoly çıkarıp oynamaya başlayacak gençlerden ibaret. gelsin sular, gitsin çaylar. baylan çay bahçesi'ne hoş geldiniz.
  • aile hafızamızda önemli bir yere sahip mekandı bugüne kadar. öyle ki dedem haris leana ile ahbapmış, istanbul erkek lisesinde okuduğu yıllarda tanışmışlar. babamı da saint joseph'i kazandığı gün ilk kez kadıköy şubesine götürmüş dedem. babam da beni kadıköy anadolu lisesini kazandığım gün ilk kez götürmüştü. babamla da zaten pek anım yoktur, bu bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar anıdan bir tanesi.

    kup griyeyi zaten sevmezdim, ilk kez babamın yedirdiği günden beri. her gittiğim bir filtre kahve ve iki tane marki isterim. bu sefer çay söyledim. arkadaşımla 20 dakika oturup kalkacaktık. hesabı öderken 4 çaya 24 tl para verince bir yanlışlık var sandım. çay ne kadar, diye sordum. 6 tl cevabını alınca gayriihtiyari ağzımdan "yazık" sözcüğü çıktı.

    biliyorum haris leana ölmeden kahve dünyasına devretmişti baylan markasını; biliyorum aslında baylan o zaman ölmüştü. sadece anlamam için çaya 6 tl vermem gerekiyordu sanırım. bir gün ola ki o bina gider ya da herhangi bir sebeple baylan kapatılırsa ben baylan'ı savunmak için yanınızda olmayacağım. bir daha da kapısından girmeyi düşünmüyorum baylan'ın. emeği geçen herkesin allah belasını versin.

    bunu buraya giriyorum ki o gün geldiğinde yeni yetme solcular okusunlar, bizim toplumsal hafızamızda baylanın nereden nereye geldiğini anlasınlar.
hesabın var mı? giriş yap