• bir zamanlar turizm yönünden daha hareketliyken, günübirlik turlar nedeniyle potansiyelini bir türlü yaşama geçiremeyen ilçe. evet, ziyaret eden turist sayısı çoktur ama bergama, bundan daha fazlasıdır. geçmişten bugüne elindeki değerler (gördüğüm kadarıyla) şöyledir:

    - akropol: ne yazık ki zeus sunağı ve bazı diğer önemli eserler berlin'de pergamon müzesi'nde sergilense de, dünyanın en dik tiyatrosuna sahip olması bile bu yerin ziyaret edilmesi için yeterlidir. olağanüstü bir manzara, akustik yönden mükemmel bir tiyatro, athena tapınağı kapısı başta olmak üzere halen ayakta olan ya da son dönemlerde ayağa kaldırılan diğer yapılarla oldukça zengindir. sunağı kaçıran arkeoloğun mezarının burada olması bile özellik katar.

    - asklepion: dünyanın ilk psikoterapi merkezidir. tıbbın sembolü olan yılan ve kadeh, buradaki taş kabartmadan alınmıştır. her yıl dünya psikoterapi kongresi burada yapılır. halen kullanılan 4.500 kişilik tiyatrosu, şifa tünelleri, kutsal su kaynağı ile özellikli bir mekandır.

    - kızıl avlu: bazilika olarak da bilinen bu yer, mahşerin yedi kilisesi'nden biridir. (bkz: yedi kiliseler) kızıl avlu denmesinin nedeni, 40 km. ötedeki ocaktan elden ele taşınan tuğlalarla inşa edilmiş olmasıdır. aslında ilk yapılışı mısır tanrıları adına, roma dönemine dayanmaktadır; sonradan kilise'ye çevrilmiştir. bergama'nın merkezi'nde, istiklal meydanı yakınlarındadır.

    - allianoi: antik zamanların en önemli kür merkezlerinden. bergama'nın tam bir sağlık okulu olduğu, yakın zamanlarda keşfedilen bu önemli yerleşimle artık iyice kesinleşti. işin acı yanı, bu tarihi alanın en fazla 50 yıllık ömrü olan bir sulama barajına kurban ediliyor oluşu. müze müdürümüz ve arkeologlar canla başla çalışıp buluntuları sergilemeye hazır hale getirdiler ve müze bu sayede zenginleşti ama binalar ne yazık ki şu an kurtarılamıyor. yeniden gömelim filan gibi öneriler var.

    - osmanlı arastası: bergama'nın aslında en ilginç bölgesi. üstte kimi 400 yıla tarihlenen yapılar, altta anadolu'da pek görülmeyen roma'daki colosseum benzeri ova ortasına kurulu arena tarzı bir tiyatro, hem de 25.000 kişilik. (40.000 de olabilir, unutmuşum). altta yatan hazineyi çıkartmak için üstteki hazineyi yıkmak gerekiyor şimdiki teknolojiyle. arasta, sokaklarına göre yerleşmiş dükkanlarıyla ünlüydü bir zamanlar, bir sokakta ayakkabıcılar, bir sokakta manifaturacılar vb.

    - selçuklu minaresi: şadırvan camii ile yanyana, çukurbağ semtinin girişinde yer alan minaredir. tipik selçuklu izlerini taşıyan, tuğladan yapılmış bir yapıdır.

    - ulu cami: anadolu'daki ilk ulu camiilerdendir. ulu cami denince dörtgen mimarili, kiliseden çevrilmiş yerler akla gelir. burası da kiliseden bozularak camiye çevrilen ilk yerlerdendir. tahta süslemeleri görmeye değerdir.

    - kale mahallesi: akropol eteklerine kurulu mahalledir. eski rum yapıları ağırlıktadır. ama en önemli özelliği, bu evlerin kapılarıdır. zaman zaman mimarlık öğrencileri bu kapıların planlarını çıkartmaya gelirlerdi, hâlâ bu ziyaretler yapılıyor mu bilmiyorum. bazı yapılarda kullanılmış olan antik taşlar, yapılara ayrı bir güzellik katar(!).

    - paşa ılıcası: allianoi alanında yer alan ve beylikler döneminden sonra kurulmuş olan ılıca. 80'lerin ortalarında kullanılmamaya başlandığı için artık geri dönülemez biçimde tıkanmıştır. zaten baraj suları altında kalacak gibi görünüyor. kayıplar hanesindedir.

    - kleopatra kaplıcası: ne yazık ki burası da paşa ılıcası gibi kullanılmadığı için geri dönülemez biçimde kaybedilmiş bir ılıcadır. ayrıntısı ilgili başlıkta var. kayıplar hanesindedir.

    - bergama müzesi: bu bilgiden çok emin değilim ama bildiğim kadarıyla bergama müzesi içindeki etnoğrafya müzesi, ankara'dakinden sonra ikinci müzedir türkiye'de. antik çağlardan kalma buluntular asıl müze bölümünde sergilenirken, halı, kilim, el işleri vb. öğeler etnografya bölümüde ele alınmıştır.

    amra 'ya şükranlarımı sunarak verdiği bilgiyi paylaşayım: zafer tanrıçası nike 'nin dünyada tek sağlam durumda olan heykeli de müzemizdeymiş.

    - yağcıbedir halıları: halı, kilim, çeşitli dokumaları ünlüdür bu köyün. bergama'nın kök boyalı ve yöreye özgü desenlerle yapılan bu dokumaları, "kız bergama" ve "oğlan bergama" diye başlıca iki desene ayrılır. renklerini kolay atmazlar.

    - kozak yaylası: ya da yalnızca kozak olarak bilinen bu yayla, bir zamanlar dünyanın "tek" fıstık çamı ormanıydı. ancak şu son zamanlarda "en büyük" fıstık çamı ormanı olarak nitelemek gerekli. kozak, köylerden oluşan bir yerleşim bölgesinin toplu ismidir. gıda sektöründe önemli bir yer tutan fıstık çamı üretimi, bölgenin başlıca geçim kaynağıdır. ayrıca kozak üzümü yetiştirilir. buraya giderseniz, köylülerin kendileri için hazırladığı fıstık helvasından bulmaya çalışmak gerekir. yağmur mevsimlerinde burada kırmızı çam mantarı * çıkar ki, kızartmasına doyulmaz.

    - bergama tulumu: kimi zaman izmir tulumu olarak büyük kentlerdeki raflarda yerini alsa da, bergama tulumu ayrıdır. daha önceleri çiğ sütten mayalanan bu peynir, önce tuluma, daha sonra tenekeye basılır. sert, tuzlu, gözenekli olanı makbuldü bir zamanlar. ama kaynatılmış süt standartı getirildiğinden beri daha kaşar benzeri bir peynir oldu çıktı. bergama'ya yolu düşenlerin alması önerilir.

    - sakızlı karanfilli leblebi: iri taneli leblebidir, sıcak sıcak kavrulup üzerine sakız ve öğütülmüş karanfil serpilir. bir zamanlar hakkıyla 20 çeşit leblebi yapılırmış. bugün ancak sakızlı ve karanfilli olan çeşitler kalmış, bir de şekerli ve tuzlu olanlar.

    - tarçın: baharat da denen bir içecek. bunu türkiye'yi çok dolaştım ama bergama dışında görmedim hiç. tarçın, karanfil, kakule midir nedir, bir kaç baharatın karıştırılmasından oluşan bir tozdur bu. sıcak suya karıştırılıp içilir, kış günlerinde bergamalıların vazgeçilmezidir. kozaklı rüştü ve özkayalar bu karışımı yapıyor ama tarifini maalesef vermiyorlar.

    - karanfilli sakızlı ekmek: karanfilli ekmek çok yerde yapılır, nitekim ege bölgesinde de çok tüketilen bir ekmektir. bergama ve çevresindeki ilçelerde (kınık, menemen vb.) ayrıca sakız eklenir. minyet üzerine örtüler serildiğinde, ekmekler yapışmasın diye unlama yapılır ve lezzet versin diye susam serpilirken, biraz da döğülmüş karanfil ve sakız serpiştirilirdi. şimdilerde hamuruna katılıyor bu malzeme. o nedenle ekmeğin içi dalgalı bir görünüme sahip olabilir, paniğe gerek yok. karanfilin rengidir o.

    - ramazan sucuğu: bunu da türkiye'nin başka yerlerinde görmedim, hatta kınık ve bergama dışında denk gelmedim. ipe ceviz içleri dizilir, bunlar çeşitli aromalar içeren nişastalı bulamaca batırılır. sonra vitrine asılır, özellikle ramazan boyunca makasla kesilerek kilo hesabı satılır. bergama'da hindistancevizine bulamak moda olmuştu yıllardır, kınık'taki şekerciler ise yalnızca nişastaya bular. bu yıl çok fazla yapanına denk gelmedik maaelesef. umarım kayıplar hanesine yazılmaz.

    - sakızlı güllü lokum: sakızlı lokum ve güllü lokum çeşitli yerlerde vardır ama böyle parmak gibi, bir tarafı sarı (sakızlı), bir tarafı pembe (güllü) lokum, bergama'ya özgüdür. hele bunun "kabuklu" denen bir çeşidi vardır ki, kimi bu çeşidin hastasıdır. dışı serttir biraz, hani neredeyse ısırdığınızda hafif bir çıtırtı gelir.

    - uluslararası bergama kermesi: cumhuriyetin ilk yıllarında düzenlenmeye başlanan ve kesintisiz olarak günümüze gelen etkinlik. 12 eylül öncesi uluslararası niteliği çok daha belliydi, bir dönem tavsadı ama sonra yeniden toparlandı. ancak yıllardır gidemedim. samime sanay, muazzez abacı, sezen aksu, barış manço, yıldırım gürses, idil biret gibi devleri ilk kez kermes sayesinde izlemiştim.
  • buradan tüm hemşehrilerime sesleniyorum.
    allah'ını seven üzerime çığırtma, nohutlu börek, arnavut böreği atsın.

    güzel insanların memleketi.
  • bergama'ya ilkler sehri derler.soyleki;
    -ilk parsomen kagidi(misir'in papirusu vermemesi uzerine)
    -ilk psikoterapi(bkz: asklepion)
    -ilk dogal tedavi(su,gunes,tiyatro,spor ile)
    -ilk afyon maddeli ilac
    -ilk tip eczacilik sembolu(yilan)
    -ilk grev toplu sozlesme(m.o. 248'de ucretli askerlere bazi haklar verilmesiyle)
    -ilk dort tiyatrolu kent
    -ilk kazi muzesi
    -ilk kent imar yasasi
    -ilk en buyuk kutuphaneli sehir
    -ilk festival yapan sehir(1937)
    -ilk bati turkcesi grameri(bergamali kadri efendi'nin;muyesseretu'l ulum adli eseri)
    -dunyanin en dik tiyatrosu
    bunca ilke ve guze bir tarihe evsahipligi yapan bi kentin simdi sonuk olmasi ve giderek kuculmesi cok aci...
  • bahsedilen devrin (milattan çok önce) en büyük kütüphanesinde 4o.ooo kitap bulunmaktaydı; "acaba bugün bergama'da 4o.ooo kitaplık kitaphane bulunur mu ?" diye düşünmeden duramıyor insan. ne oluyor o 4o.ooo kitapa ? istila sırasında yanıp gidiyor, yazık oluyor.
  • berlin'deki pergamon museum'a koca bir şehrin taşındığını görüp, sarsılmamıza neden olmuş antik kent ünlüsü.
  • şu entryi girmek için tam bir yıldır bekliyorum. zira tam bir yıldır spesifik olarak bir restoranın adını arıyordum. nihayet buldum. çok mutluyum sözlük!

    size kalkıp uzun uzun akropol'den, zeus sunağının akıl alan rölyeflerinden, dying gaul'dan, dramatik şehir planlamasından, asklepion'dan, kızıl avlu'dan filan bahsedeceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. size filli çantalardan, sakızlı makarnalardan ve ege otlarından bahsedeceğim.

    bergama tam bir 'oh oh mis gibi bahar geldi, hafta sonu biraz ege'ye kaçsak da güneşe doysak, kafa dinlesek' yeri. en azından benim için, zira kalabalık sevmiyorum. bu da bergama için ideal mevsimi nisan sonu/mayıs başı yapıyor. üstelik bu tarihlerde kybele restoranın bahçesine masalar henüz konmamış olduğu için salıncakla sallanıp güneş altında daydreaming yaparken geniş çim avlu arkası taş ev silüetiyle keyif yapıyorsunuz. buranın menüsünün 'sıcak ege otları' adında orgazmik bir kalemi var. lütfen, bak lütfen, denemeden kalkmayın. ayrıca bir hatay'lı olarak patlıcan salatası ve humusuna bayıldım (en zor beğendiğim iki mezedir). sakızlı makarna ise yediğiniz mezeler akabinde büyük bir porsiyonla geliyor, sevdicekle bölüşülmesi tavsiye edilir. yemek öncesi/sonrası kale mahallesinde bir yürüyüş olmazsa olmaz.

    bir de, sonrasında kaplama kumaşı olduğunu öğrendiğimiz kumaşlardan son derece tatlı çantalar, cüzdanlar vs satılıyor hem pergamon girişinde hem de asklepion'da. ben asklepion'dan üzerinde savana silüetinde dolanan fillerin olduğu bir çanta, deve ve yine fil figürlü iki cüzdan(makyaj çantası?) almıştım. fiyatları gayet uygun ve bir senedir hunharca kullandığım halde hala sapasağlamlar.

    bitti mi? elbette bitmedi. kozak yaylasında dolanmadan dönmeyin. ya da dönün ama sonra pişman olup da vah vah keşke malmazel'in sözünü dinleseydik diye kulaklarımı çınlatmayın.

    ha bir de, şanslıysanız kızıl avlu önündeki karadutlar mayıs başına oluyor tek tük. gitmişken karadut hüpletmeden dönmeyin.
  • küçücük bir çocukken çınarlarında kolan vurduğum` : nazım`, sincaplarının peşinden koşturduğum, kurbağa ve kertenkele avladığım daha sonraları ata binip traktör sürdüğümü zannettiğim, ilk defa kalpteki aşk titremesini yaşadığım caanım memleketim.

    sözlükteki bugünün trendine bakarak eksantrik gastronomi açısından da sakızlı ve karanfilli leblebi isimli cennetten çıkma çerezin yapıldığı yegane yer..
  • izmirin 58.000 nüfuslu ilçesi. ekonomik anlamda körfez ucu ilçelerinin en zayıf olanıdır bergama bunun ilk sebebi herşeyden önce yerel halkın aşırı tembelliği ikinci sebebi ise bergamanın yararlanabileceği ekonomik girdilerin hep ilçe dışından tedarik edilmesi gerekliliğidir. mithat öztüre kendi çabası ile taşocağı ve kireç işinde başarılı olmuşsa da ancak kendi çapında kalabilmiş istihdam yaratamamıştır, sümerbank fabrikası gayrı faal durumdadır.ilçenin en önemli geçim kaynağı turizm olabilecekken yerel yönetimler bunu da ön plana çıkartmamışlar ve bu tarihi zenginlik vasatın altında, köhne orta halli bir ege kasabası olmaya terk edilmiştir.
    yine de bir başkadır benim memleketim
  • ılıca'da günü kavuşturup, ayı cavit'in mekanında, olmadı zıkkım'da tulum peyniri eşliğinde rakıya bulanıp ardından bahçe'de biralama yapmayı anlatmak istiyor gönül ama neylersin olmuyor.

    sınanıyor sürekli. trajikomik bu şehir. şehrin ortasından onlarca tur otobüsü geçerken öyle bakıyor koca şehir. koruyamadıkları değerleri bir ege kadar insan görmüştür uzakdoğudan onu bilirim. bir de belediyesi, bergama’nın "unesco kültürel miras" listesine girebilmesi için çalışma yapıyor son zamanlarda. sevinmemek elde değil. trajikomik dedim ya. yahu expo'yu kaybetme nedenlerinden biriydi allianoi'nin sulara gömülecek olması. bir de miras felan.

    hadi başvurdun. gelecek ekibe ne diyeceksin? siyanür bende, allianoi'yi suya gömdüm, kozak'ta çılgınlar gibi ağaç kesip madencilik yapıyorum, kızıl avlu viran, sunak berlin'de, asklepion'da konserler düzenliyorum ki bir an evvel yok olsun. peki.

    bu arada bergama diye bir yer yoktur.
  • izmir'in yozgat'ı sanırım. anadolu'da çoğu yere uğramışımdır. 90'larda konya'nın ilçelerine gelmişim gibi bir hava yarattı.

    maksadımız tabi ki pergamon'u görmek. ancak insan geldiği muhitte de bir tatil beldesi havası yakalamak istiyor. otele doğru yöneldik. sokaklar dar. yolda eski evlerin önünde oturan amca ve teyzeler mevcut. amaçsızca, sundurması bile olmayan sikko kerpiç evlerin önünde oturuyorlar. sokaklarda çocuklar inşaat kumuyla oynuyor. yerlerde bebek bezleri. geldik, ortalama bir otele yerleştik. dedik ki çıkıp bir yemek yiyelim. yakında bir tane cafemsi bir mekan varmış. oturduk, kola yok, yiyecek çok bir şey yok. neyse orda yedik, dedik kalkıp merkeze inip bir çay içelim.

    gel gelelim şehir merkezi tam bir yozgat'mış. gerçi bunu söylemek de yozgat'a hakaret olur, yozgat'ın 30 sene önceki hali desek belki. "kahvehane" konsepti haricinde oturup bir kahve içecek yer yok. yoldan geçen herkes "bunların burada ne işi var" diye bakıyor. bir tane turist yok ortada. hadi yabancı turisti geçtim, yerlisi de yok. "bar" konseptindeki mekanları komple simsiyah yapmışlar içerisi görünmesin diye.

    arasta kahvesi diye bir yere oturduk, adam kahve içtik diye bizi dövecekti. kapalı çarşı diye yine sikko bir çarşısı var, içinde emlakçı, bilmemne seyahat falan var. neyse ordan çıktık otele döndük geri. les pergamon diye bir otel-restoran varmış. lonely planet rehberinde fine dining sunan kentteki tek mekan olarak anılıyor. gelirken orada da düğün olduğunu gördük. bizim otelin de yanında imiş. ankara'nın bağları ile girip bilumum sikko müziği son ses icra ettiler.

    şimdi diyorum ki pergamon'u hayırlısıyla gezip kurtulsak bu memleketten. bir yazarın bir tespitine rastladım, harbiden 80'lerin anadolu'sundan kalma bir yer burası. insanların "bunlar da nereden gelmişler, lanet olası yabancılar" diye bakmalarına en son belki urfa suruç'ta, belki siirt'te rastlamıştım. hoş bir değişiklik oldu. neyse inşallah yarın pergamon'un ecnebilerin çalmadığı kısımlarını dünya gözüyle görürüz de verdiğimiz otel parasına değer.

    pergamonlu yurttaşı 21.yy'a getirip de şunu göstersek böyle medeniyetin ta anasını sikeyim, allah da bizi kahretsin der. berlin'e pergamon müzesi kurup bu eserleri medeniyet içerisinde gezip görme imkanı sunanların ellerinden öperim. inşallah bir gün oraya da gideriz de zorla ankara'nın bağları dinlemeden kültür turizmi yapma imkanı buluruz.
hesabın var mı? giriş yap