• mart 2009 tarihli 496. sayisinin gecikmeli olarak cikmasi ve charles darwin'in dogumunun 200. yilinin anisina* herhangi bir kelam etmemesi tepki goren, ancak aslinda bunlarin arkasinda yatan editoryal sorunlarla bogusan ve bu anlamda, biraz daha anlasilmaya ihtiyaci olan dergi.

    derginin son sayisi (496. sayi), darwin'i ve evrim kuramini kapak konusu yapacak sekilde yayina hazirlanir. bu son sayinin cikmasina cok az bir zaman kala, derginin editoru cigdem atakuman, antalya'da, derginin yayin kuruluna 2008 sonlarinda katilan tubitak baskan yardimcisi omer cebeci ile karsilasir. cebeci, atakuman'a "getir bakalim su mart sayisini" der. biraz inceledikten sonra da, bu kapagi ve bu konuya ayrilan 15 sayfa uzunlugundaki yazilari veto eder. bunun uzerine, mart sayisi basima hazir halde olan dergi, kapak konusu "kuresel isinma" ile degistirilerek, tekrar hazirlanir ve gecikmeli olarak satisa sunulur. dahasi, bundan birkac gun sonra (6 mart 2009 cuma aksamustu), cigdem atakuman'a bilim-toplum daire baskan vekilligi gorevinden (ve derginin genel yayin yonetmenliginden) alindigi sozlu olarak bildirilir. (resmi tebligat, muhtemelen bu hafta icinde yapilacak)
  • düşen kale, kayan yıldız, batan gemi...

    "allah" kahretsin! tartışmaktan, bilimden, araştırmadan, gerçekten, acı bile olsa gerçekten(!) korkan, kafasını kuma gömen yobazlar, def olun gidin geldiğiniz karanlık çukurlara!
    hayattan da ölümden korktukları kadar korkan, gerçeklerin araştırılmasına, duyurulmasına dayanamayan, kendi boktan toz pembe senaryolarını herkese pazarlamaya çalışan "beyinler". gidin!

    siktirin gidin.
    boş ol boş ol boş ol.

    siktiniz bilim'i de tekniği de..
  • mart 2009 sayısının başına gelenlerden haberim yoktu ama incir çekirdeğini doldurmayacak bir kapak konusu (konunun kendisi değil de işlenişi) ile hem de bir haftaya yakın gecikerek çıkmasından kıllanmam lazımdı herhalde. bir de son sayfasında kadrosunun kuşa döndüğünü kanıtlayan yazı çağrısı var. şu ana kadar böyle bir "bilim teknikte yazı yazmak için şunları yapın" ilanı verdiklerini hatırlamıyorum ki her ay sayfası sayfasına okurum dergiyi. 5 maddelik bir kurallar beklentiler listesi var genelde şekille alakalı. ben yazarlık ve içerikle alakalı yazmayı unuttukları kriterileri sıralayayım da gaflet içerisinde yayınlanır diye yazı gömdermeye falan kalkmayın.

    - 6 ) yazarlar minimum surette namaz sure ve dualarına hakim, tercihan hatim indirmiş olmalıdır.

    - 7) yaratılış teorisinin bilimsel statusu konusunda müspet fikirleri sabit ve kuvvetli olmalıdır.

    - 8) biat edecekleri merciinin ankaradaki hangi koltukta oturduğu konusunda kafalarında soru iaşreti olmamalıdır
    ``

    yazık, ben bundan altı sene önce amerikaya gittiğimde doktora yapmaya oradaki populer bilim dergileriyle yarışır bulduğum için taa oralardan abone olmuştum bilim teknike. hemen her sayısını oku oku bitiremediğim dergi yarısı başka populer bilim dergilerinin internet baskıalrından ve kimi zaman hatta bilimle alakalı bloggerların sayfalarından tercümelerle hazırlanır hale geldi son bir kaç aydır. derginin neredeyse ilk 20 sayfası newscientist ve discover web sayfalarından yapılmış tercümelerle haberler olsun dünya güncesi olsun çeşitli başlıklarla geçiştirilir oldu. yahu biz bu dergiyi ulaşmadığımız ya da kavramakta zorlanacağımız birincil kaynakları bize anlayacağımız şekilde aktarsın diye alıp okumuyor muyuz? ne anladım ben bu işten?

    makaleler de cabası. mesela hemen bu sayıdan bir örnek. "daha iyi bir hafıza için daha iyi bir uyku" yaklaşık bir ay önce gazetelerin en arka sayfalarında beş satır verilen bir haberi hatırlatıyorsa hafızanız iyi demektir çünkü gerçekten de bir sayfaya yayılan bu makale gazetelerde ilk defa çıkalı bir aya yakın zaman geçti. hadi bu aslında çok önemli değil çünkü dergi aylık şubatta olan bir şey elebtte ancak bu sayıda elimize geçecek. asıl mesele gazetelerin bile bir şekilde verdiği haberi nasıl ve hangi kaynaktan alıp kullandıkları. kaldı ki hafıza ve uyku arasındaki ilişki de pek öyle bilinmedik bir şey değil. peki nasıl olmuş? yeni bir araştırma ile uyku ve hafıza arasındaki ilişkide bazı reseptörlerin rolu açığa çıkartılmış. peki üstün bilim teknik ekibi bu haberi nereden almış? marcos frank adlı araştırmacının ve ekibinin yaptığı araştırmanın yayınlandığı neuron dergisinden ya da bizzat frankın calıştığı pennsylvania üniversitesinin basın açıklamasından mı? hayır. bilim teknik copy-paste crew un düzenli duraklarından birisi olan www.sciencedaily.com adresindeki basın açıklamasının tercümesi.

    hemen ardındaki makalemiz bir sürü ilginç yanıyla cezbedici madagaskar. kaynaklara bakıyoruz. pbs.org daki araştırma dosyaları epeyce yer tutuyor. diğer kaynakların da tamamı ikincil, yani hali hazırda sadeleştirilmiş ve populer bilimin hizmetine sunulmuş kaynaklar. bakın dergiyi rastgele açtım ve önüme gelen ilk iki makaleyi deştim sadece, özellikle aramadım bile anlatmak istediğim şeye yardım edecek bir yazı. gerçi öyle yapmış olsam ve bula bula bu iki makaleyi bulabilmiş olsam da yeteri kadar kötüydü zaten.

    eee bu nasıl populer bilim dergiciliği? yahu ben çok değil bundan bir kaç sene öncesine kadar dünyanın en prestijli iki akademik genel bilim dergisi natıre ve science ağırlıklı referanslarla dolu bir dergi okurdum. bir aklıevvel uzmanlık sahibi editoryal bir kadrodan ziyade baş sallama , sekiz on populer bilim yayınının web sayfasını tarama ve ingilizceden tercüme yapmada yetenekli bir yazıişleri kadrosunun daha makul , masrafsız ve idare etmesi kolay olacağına karar vermiş anlaşılan.

    bütün bunları da son patlayan mart oalyı olmasa da yazmaya niyet ettiğimi söyleyeyim. şimdi daha mantıklı geliyor gözlemim bana elbette. darwinin 200 doğum gününde, bilim tarihinin en önemli 10 adamından birisini kapak yaptırtmayan bir idare neden derginin geri kalanındaki yayının içerik standardı konusunda kadroda gösterdiği titizliği göstersin ki?

    her şeye rağmen 20 senedir yaşadığım eve giren bir yayını terk etmeyeceğim. 10 yaşımdan beri amerikadaki iki iki buçuk senelik bir zaman zarfı dışında hep basılı olarak elimin altında olan tam 3 format değişikliğine (boyut sayfa sayısı vesaire) tanıklık ettiğim bilim teknikten kolay koaly vazgeçmeyecek ve bir umutla adını tekrar hak edeceği günleri bekleyeceğim.
  • pek yakın bir zamanda neşr olunacak ilim ve teknik mecmuası makalatından bazı misaller

    nebat alemine dair birkaç fikri mülahaza
    newton’un elması ve cazibe-i arz hakkında yeni bir nazariye
    aya seyahatte gayr-i kabil-i izah bazı haller
    maymunlara sualler insanlara cevaplar
    arza amudi fikri bir hayvan: charles darwin

    gülmeyin bak.
  • web sitesinde merak ettikleriniz kısmında gelen sorulara yanıt verirken hiç beklemediğiniz bir anda kahkaha attıran çalışanlara da sahiptir.

    http://www.biltek.tubitak.gov.tr/…d=20&soru_id=4959

    yazar cevaben gayet bilimsel, sayfa sayfa döktürmüş, son cümlede gider ayak yarmış.
    ya da bilmiyorum ciddi bir ifade ile okurken gelen ani darbe ile de dağılmış olabilirim.

    ek:

    link uçmuş, olay şu şekilde cereyan etmişti:

    vatandaşın biri merak ettiği teknik konuları madde madde uzun uzun sormuş, en sonunda da "gibi" deyip soruyu bitimiş.

    soru şu şekil misal,
    "
    aaaa,
    bbbb,
    ccccc,
    ...
    ...
    zzzz,
    gibi... (gibi diyerek bitirmiş)
    "

    yanıt şu şekilde madde madde verilmiş;

    aaaa,
    bir sayfa teknik detaylı yanıt.
    bbbb,
    bir sayfa teknik detaylı yanıt.
    cccc,
    bir sayfa teknik detaylı yanıt.
    ....
    ....
    zzzz,
    bir sayfa teknik detaylı yanıt.
    gibi...
    daha ne ‘gibi’si mustafa bey? iflahımı söktünüz... konu ile ilgili daha fazla bilgi için, merak ettikleriniz köşesindeki soruları ‘reaktif güç’ sözcükleriyle tarayıp, yanıtlarına bakabilirsiniz.

    bu arada çalışan dediğim adam, boğaziçi üniversitesinde koca fizik profesörü vural altın'mış.
    çok da güzel bir insanmış, oha bana.

    ve aylar sonra,
    aha da buldum:
  • bugün ayin 4'ü ve bilim ve teknik hala piyasada yok. neden mi? ilk neden yöneticilerinin basiretsizliği, kifayetsizliği ve vurdumduymazlığı elbette. bu sıfatları hak ettiklerini düşünüyorum zira, aylık bir dergi neredeyse bir hafta gecikmeli çıkıyorsa (hadi yarın piyasada olacağını varsaydık diyelim) ve ortada mucbir sebep yoksa, o genel yayın yönetmeni ne okuyucuların hoşgörüsüne layıktır ne de devletten aldığı parayı hak ediyodur. e ama işte adı üstünde, devletin dergisi; hesap soran yok, had bildiren yok! devletin parası da olanakları da deniz, yemeyen keriz tabii.

    bu duruma gelinmesi o kadar da rastlantısal değil elbette. ne yazık ki, bilim ve teknik artık tam anlamıyla "hükümet"in dergisi oldu. yani? yani, halkın bilimsel bilgiye ulaşmasının, aydınlanmasının çok da önemli olmadığı, hatta bilakis toplumun cahil kalmasının özellikle istendiği bu ortamda bilim ve teknik gibi bir derginin varlığı bile ciddi bir tehlike. bu durumda en iyisi dergiyi yok etmek, hadi onu hemen başarmak zor diyelim, o zaman derginin itibarını zedeleyip zaten okunmayan bir dergi haline getirip kendi kendisini bitirmesini beklemek olacaktır bu anlayışa göre. ocak 2009 sayısında bu sistematik planlarının ilk meyvesini yediler. onlar zafer sarhoşluğu içinde eserleriyle övünürken okuyucudan gelen tepkileri anlamakta önce zorlandılar elbette. ama birbilerini kutlayıp, öpüşüp koklaşmaları bitince bu "haddini bilmez" okuyuculara gereken yanıtı vermek için kolları sıvamışlar anlaşılan. anladığım kadarıyla tek meziyeti okuyucu mektuplarını yanıtlayıp, bu durum yüzünden aslında "mağdur ve iyi niyetli kadın" ayağına yatıp aklı sıra okuyucuları kandırabileceğini ya da gazlarını alabileceğini zanneden yayın yönetmeni "sanatını" konuşturmuş. şubat sayısında kendini aklamak için çok enteresan bir yola başvurmuş: öncelikle bu korkunç ve 42 yıllık dergiye hiç yakışmayan ilkel ve acemice tasarım yüzünden matbaayı suçlamış, sonra bu başarısız ve boş içerik yüzünden derginin eski yöneticilerini. ne de akıllıca ne de samimi bir davranış! hiç kimse bu insanlara (genel yayın yönetmeni ve onun akıl hocalarına) bu ülkede çıkan ender sayıdaki bilimsel bir derginin her satırının ne kadar değerli olduğunu, 2 sayfanın bir kadının devletin olanaklarını tümüyle kendi başarısızlığını ört pas edip okuyucuları kandırabilmek amacıyla başkalarına çamur atmak için kullanmasının her şeyden önce ayıp sonra da ahlaksızca bir şey olduğunu söylememiş mi?! hadi ne okurlara ne de dergiye saygıları var diyelim. peki acaba akıllarına kimsenin bunu yemeyeceği de mi gelmedi? siz kimi kandırabileceğinizi sanıyorsunuz?!

    bilim ve teknik bu ülkede yaşayan hemen herkesin hayatına bi şekilde girmiş bir dergi. severiz, sevmeyiz ayrı mezvu ama, hem yarattığı sosyal fayda açısından hem de okurlarının hayatlarına kattığı zengilik açısından çok önemli, çok önemsenmesi gereken bir dergi. hiçbir şekilde bilim ve teknik'e bir zarar gelmesini, itibarının zedelenmesini, kimsenin hakkında kötü konuşmasını istemem. ama artık bunun gerekli olduğunu düşünüyorum zira, dergi gerçekten elden gidiyor. sırf okurlarının sahip çıkması için bile bunun yapılması gerekiyor. beni bu kadar telaşlandıran şey (aslında bardağı taşıran son damla da diyebiliriz) derginin bu ayki gecikmesinin pratikteki nedeni oldu. bilindiği üzere şubat ayı darwin'in doğumunun 200., türlerin kökeni kitabını yazışının da 150. yılıydı. bu olay tüm dünyada çok ses getirdi; bu konuda birçok bilimsel etkinlik düzenlendi, tüm popüler bilim dergilerinde evrim, biyoçeşitlilik, darwin vb. konularda çarşaf çarşaf yazılar yayımlandı. ama ne yazık ki, bilim ve teknik'te bu konuda tek satır yazıya yer verilmedi. okurlardan gelen tepkiler ve talepler doğrultusunda olacak herhalde, mart sayısında darwinle ilgili bir yazının kapak olacağını öğrenip sevinmiştik. taa ki, derginin bu ayki gecikmesinin altında yatan nedeni öğrenene kadar: tübitak yönetimi son dakikada darwin yazısını fark etmiş ve hemen yazı dergiden çıkarılmış. tabii ne işi var devletin dergisinde öyle sapıkça yazıların, elbette yazı dergiden çıkarılacak ve elbette genel yayın yönetmeni de bu kararı takdirle ve hatta el ve ayaklarını çırpıp alkışlayarak karşılayacaktı. ben de salak mıyım neyim? biz de salak mıyız neyiz? oysa, şubat sayısındaki o "içten ve duygusal" mektubu ne güzel hepimiz yutmuştuk, şimdi nooluyo bize?! ah bizi gidi, biz ne nankör şeyleriz; halbuki mektubu "sevgiyle kalın" diye bitirmemiş miydi yayın yönetmeni? 2 dakika efendi duramadık, sevgisine layık olamadık; illa evrimdi, darwindi..!

    "sevgiyle kalın"mış, "sevgiyle uyuyun" sayın okurlar desenize siz şuna! "siz sevgiyle uyuyun, uyandığınızda nasıl olsa ortada bilim ve teknik diye bir dergi kalmamış olacak."
  • ilk yayınlandığı tarih olan ekim 1967'den günümüze tüm sayılarını tam metin görebileceğiniz bir adresi de vardır.

    https://services.tubitak.gov.tr/edergi/edergi.htm
  • yeni nesiller bilmez muhtemelen ama eskiden insanlar ciddi ciddi bilim teknik dergisi okurdu.ülkede ve dünyada ki teknolojik gelişmelerle alakalı olarak bu gibi yayınlar meraklısı harici kimsenin eline geçmiyor.harbiden 80 ve öncesi doğumlu insanlar belli konularda çok şanslıymış lan.merak edince atlas okurduk lan hayvan gibi atlaslar vardı mesela ülkelerle şehirlerle alakalı olan bende 80 yılından kalma bir atlas vardı sscb ve yugoslavya dağılmamış almaya doğu batı sıkılmadan okurdum,evlerde cilt cilt ansiklopediler vardı havanın dışarı çıkılmayacak kadar soğuk olduğu günlerde açardık okurduk dönem ödevleri hazırlanırdı o ansiklopedileri tek tek okumak gerekirdi öyle google'a gir arat yoktu ödevi hazırlayan insanların yüzde 90'ı hazırladığı konu ile alakalı ciddi ciddi bilgi sahibi olurdu.işin aslı insanların bu kadar tembel olmadığı etrafın bu kadar bina ile dolu olmadığı güzel zamanlardı.
  • bilim ve teknik'teki bu dönüşüm ne yazık ki derginin mart sayısıyla başlamadı. editoryal sorunlarla boğuşmak zorunda kaldığı için okurlardan ekşi sözlük aracılığıyla merhamet dilenen sayın "çiğdem sevgiyle uyuyun atakuman"ın derginin genel yayın yönetmeni olmasıyla başladı. `raşit gürdilek`in görevden alınışının ardında tam da bu dönüşüm için uygun zemini hazırlama kaygısı yatıyordu. "çiğdem sevgiyle uyuyun atakuman" da bu zemini olgunlaştırmak, ortalığı temizlemek ve dergiyi de kadrosunu da yönetimin (dolayısıyla akp'nin) istediği kıvama getirmekle görevlendirildi. kendisinin göreve geldiği nisan 2008 tarihinden itibaren dergi yazarlarından 5 kişi daha çeşitli yıldırı taktikleriyle işten ayrılmaya zorlanmış (eski kadrodan yalnızca 2 kişi kalmış), dergiye abonelik kaldırılmış, ocak sayısı itibariyle dergi bu korkunç tasarımla okuyucunun karşısına çıkarılmıştır. o zavallı içerikten de yazıların kalitesinden de söz etmiyorum bile.
    bu ay olanlar, artık bu dönüşümün tamamlandığının kendi camiaları için bir "müjdesi" oldu. bu noktada ç.a. da ne darwin yazısının çıkarılması üzerine istifa etmiş ne de karara en ufacık bir itirazda bulunmuştur. yani, "editoryal sorunla boğuşmak"tan anlamamız gereken ç.a'nın darwin yazısının dergide yer alması için mücadele verdiği gibi bir şey olmamalı. acaba diyorum, "antalya, deniz, kum, güneş...mmm şimdi kim kalkıp yeni bir kapak yazısı hazırlanması için sipariş verecek?! keşke sayın cebeci'ye içeriği hazırlamadan önce danışsaydım da hiç böyle iki ayağım bir pabuca girmeseydi" gibisinden bi sorun mu bu? sayın ç.a.'nın gözden kaçırdığı bir şey var: bunca zaman yönetimin her isteğini sorgusuz sualsiz yerine getiren ve yayıncılıktan hiç anlamayan biri olarak kendisini o göreve neden getirdiklerini düşünmemiş anlaşılan ya da düşünmüş ama cevabını kendine saklamış. bunlar tabii buzdağının görünen yüzü, kim bilir zavallı kadıncağız neler çekti, hangi anlaşılmaz konularda bağrına taş basıp susmak ve emirleri yerine getirmek zorunda kaldı. ne anlayışsız bi toplum olduk be?! ayıp valla, orada gariban bi kadın editoryal sorunlarla boğuşsun, istifa etmeden okuyucuya hiç bi şey belli etmeden kan kustum kızılcık şerbeti içtim misali ayakta durmaya çalışsın, biz burada ahkam keselim. yazık valla yazık, halbuki yönetim ondan daha birçok konuda faydalanabilirdi; kendileri kaybetti!
    neyse, ç.a. ile yönetimin işi bitmiş anlaşılan, kendisine yaklaşık bir yıl boyunca verdiği "çok değerli" hizmetler için teşekkür edip yollarını ayırmışlar. ne de olsa o da misyonunu tamamlamış, kendisinden bekleneni layıkıyla yerine getirmiş biri. anlayamadığım şudur: acaba darwin yazısını böyle bir ortamda gündeme getirme "şuursuzluğunu" nasıl gösterdi? herhalde "yönetim beni çok seviyor" yanılsamasına girdi. e ama, sayın ç.a. sizin de tahmin edebileceğiniz üzere adama "sen hangi otlakta otladığını sanıyosun?" diye sorarlar, hatta sormakla kalmazlar, "seninle işimiz bitti izmir marşıyla uğurluyoruz" derler.

    bundan sonra olacaklar daha önemli elbette. bakalım derginin yayın yönetmeni kim olacak, hatta bakalım 1 yıl içinde bu kadar kan kaybettirdikleri dergi yayın hayatına devam edebilecek mi, etse bile biz okurlar devletimizin çıkardığı yegane popüler bilim dergisinden utanmadan yaşamımızı sürdürebilecek miyiz?
hesabın var mı? giriş yap