• aslında anlatacağım olay üniversitede değil ama üniversite zamanında gerçekleştiği için bu kategoriye sokuyorum. uzun ama okursanız bir gencin dramına tanık olursunuz.

    kayseri'ye gitmek için binmişim otobüse. bolu'ya geldiğimizde ne bok yemeye çıktıysam şöyle bir çıkıp dolanıyorum. haliyle bolu'da soğuk olduğu için götüm donuyor ama ben kendimi avutup "iyi oldu lan içim serinledi." diyerek molayı son saniyeye kadar kullanıyorum. yerime geçip oturduktan sonra güzelce bir uyku çekeyim diyerek koltuğuma kuruluyorum.

    sabah saat 5 gibi birden şiddetli bir karın ağrısıyla uyanıyorum. öyle bir ağrı ki götüm patlasa da kurtulsam. gece yediğim soğuk aklıma geliyor birden. hemen saate bakıyorum, inmemize 2 saat var. kendi kendime lan dayanırsın olm iki saat diyorum. ilk başlarda geniş aralıklarla gelen kasılmalar zaman geçtikçe daha şiddetli bir hal alıyor. allahım resmen soğuk soğuk terliyorum sanki birazdan çocuk doğuracağım ve doğmasın diye kendimi kasıyorum. saat geçmez oluyor. artık her saniye şiddetli kasılmalarla birlikte ben neredeyse kendimden geçmişim. yanımdaki adam da bir şeylerden işkilleniyor ama o da anlam veremiyor.

    bu arada oturma stilimi değiştirip ayak topuğumu götüme gelecek şekilde altıma alıyorum. hani vücut artık kendini salsa da son bir direnç olması bakımından. ben hayatımda böyle olduğumu hatırlamıyorum. resmen sıçacam otobüsün içine. hadi desek az kaldı o da değil sıçsam daha 1 saat var beni kesin atarlar otobüsten.

    neyse süreyi yarım saate kadar indiriyorum ama artık dayanılacak gibi değil. ellerim filan titriyor rengim bembeyaz olmuş. hostes kolonya servisi yapıyor ben elimi uzatıyorum ama elim ayağım resmen titriyor. hostes filan bile şaşırıyor ama bir şey demeden geçiyor. ben artık dayanamıyorum ve (bilen bilir kayseri otogarına 15-20 dakika uzaklıkta bir toyota bayi var) şehin hemen girişinde bulunan toyota bayini hatırlayıp hostese titreyen sesimle toyotada inecek var diyorum.

    otobüs duruyor ben valizlerimi alıyorum saat sabahın 9 u. hedefim toyotanın tuvaleti ama öncelikle karşıya geçmem gerek elimde valizlerle. valizleri şöyle bir kaldırır gibi yapıyorum birden götte hissettiğim zorlama ile hemen bırakıyorum. sonra göt deliğimi bütün benliğimle sıkıp valizleri alıp karşıya geçiyorum. danışmadaki adama yaklaşıp (düşünsene lan elinde valizler sabahın 9 u ve şehrin dışında biri sıçmaya gelmiş) tuvaletinizi kullanabilir miyim diyorum ve valizleri bırakıp tuvalete geçiyorum. resmen içim boşalıyor arkadaş. kalkamıyorum yerimden öyle donup kalıyorum oturduğum yerde takatim kalmamış. kendimi toparlayıp valizleri alıp çıkıyorum.

    bu olaydan sonra hiçbir molada aşağı inmiyorum. yazın sıcağında bile inmiyorum. tıp litaritürüne bu göt korkusu geçmeli. artık adını ne koyarlar bilmem.
  • bir gün fakülte kantininde oturuyoruz. ben de ayıptır söylemesi biraz fazlaca sesli gülerim, boy da kısa olduğundan yerimin tespiti kolaylaştıran işlevsel bir özelliğimdir.her neyse. kantinde oturuyoruz yine bir şeylere gülüyorum, çok açık mavi gözlü bir arkadaş da geldi jarlaxle ne güzel gülüyorsun, hayat sana güzel gibisinden laflar etti gitti. bizim oralarda da çok açık renkli gözlü insanların nazarının değdiğine inanılır. içimden dedim la bu herif geldi böyle dedi ama başımıza bir iş gelmesin. hışırt diye bir ses duydum arkamdan, döndüm baktım ve tepemde azrail.
    bildiğiniz filmlerdeki uzun siyah cüppeli kukuletalı elinde 2 metrelik orağıyla azrail.
    hani derler ya hayatım film şeridi gibi geçti gözümün önünden.
    bende olmadı o. aklım götüme kaçtığı için midir nedir bilmiyorum arka fonda kendi sesimden ananı skim ananı skim eşliğinde renkli gözlü elamanın suratı belirdi kafamda.
    elim ayağım koptu gitti.
    sonra nasıl oldu bilmiyorum azrailin arkasındaki pinokyoyu gördüm. lan noluyor demeden azrail tiyatro haftasını kutluyoruz fakültemize gelmek ister misiniiiiz dedi.

    ben hayatımda öyle korktuğumu hatırlamıyorum arkadaş. ve hala neden o orağı elemanın götüne sokmadım onu da bilmiyorum. tiyatrodan da gününden de haftasından da nefret ediyorum. ömrümden ömür gitti saçım beyazladı inme indi çıktı indi çıktı zor geldim kendime.

    tiyatro haftasıymış.
  • üniversitede ders esnasında dedemin sınıfa gelip "okula kadar geldim torunumu görmeden gitmek istemedim." demesi. alkışlarla sınıftan çıkmıştım. yaşlı olunca kızamıyorsun da.
  • aile dostu olan bir öğretim görevlisinin odasına gitmiştim biraz muhabbet biraz dertleşme amaçlı. kapıyı çalıp içeri girdiğimde hocam okey oynuyordu bilgisayardan. beni kendine çok yakın gördüğü için "ooo hoşgeldin freewave" deyip bir yandan oyununa devam etti. sonra bir iki havadan sudan nasılsın, iyi misin, muhabbetinden sonra hocamın yanına oturup müsabakayı izlemeye başladım.

    ben arada "hocam şu taşı atan bence ben takip ettim ara taş çıktı." filan diye akıl veriyordum. lan birden bir şey dikkatimi çekti. masadaki diğer kişilerin adlarına bir bütün olarak bakınca böyle baya tanıdık geliyordu. sonra içimden lan yoksa deyip "hocam kimle oynuyorsunuz?" diye sordum. karşılık olarak da "hee onlar mı dekan, prof x hoca, prof y hoca."

    oha lan biz de ilim irfan yuvası diyoruz. adamlar üniversitede okeye dönüyor.
  • üniversiteye ilk kayıt günüydü. ailemden temsili olarak dedem gelmişti. ilk defa böyle bir ortam gören ben etrafı filan süzüyorum. lan ne güzel kızlar var hepsi benim mi bunların kafasındayım.

    sonrasında kayıt işlemleri için içeri geçmemiz söyleniyor. herkesin tek girmesi gerekiyor. yani aile fertleri içeri giremiyor. ben tam dedemi unutarak kapıya doğru yöneliyorum ki bir hengame oluyor dedem de peşimden gelmiş ve içeri girmeye çalışıyor. kapıdaki görevliler "amca bak sadece öğrenciler girebilir" diyor ısrarla. dedem de en sonunda dayanamayarak ona devletin bütün kapılarını açan gazi kartını cebinden çıkartıyor ( not: gazi kartı ile bedavaya giremeyeceğiniz yer yok gibidir. otobüs, tren, vapur, müze, tiyatro vs. ) ve bak yavrum ben gaziyim ve benim buraya girme hakkım var. benim gözlerim dolu dolu oluyor. herkesin gözü bizim üzerimizde. benim dediğim kızların hepsi bana alay eder gibi bakıyor. dedeme gelince en son sizi gaziler derneğine şikayet edecem filan diyordu. yaşlı olunca kızamıyorsun da...
  • kampüste bildiri okuyan devrimci delikanlının ezan okunmaya başlayınca söylevine ara vermesi. ülkücülerden önce alkış alması sonra dayak yemesi.
  • arkadaşların üniversiteye maymun getirmesi. kapıdaki güvenlik görevlisi "hayvan sokmuyoruz arkadaşlar üniversiteye ayıp bu kadarına da" diyince arkadaşlardan birinin cevaben "hayvan değil abi bu burada okuyor erasmusla geldi." demesi. güvenlik görevlisi 5 saniye boyunca system error verip sonra kendine gelmişti.

    bu arada maymun hakkaten erasmusla gelmişti. daha doğrusu erasmusla gelen bir elemanın maymunuydu.
  • iki hocanın tekme tokat birbirine dalması. baya baya küfürler eşliğinde birbirine girmişler, sonrasında olay öğrencilerin araya girmesiyle tatlıya bağlanmıştı. gerçi yüzü gözü şişmişti ikisinin de. 1 hafta sonra daha çok zahiyat gören hoca derse geldiğinde bir arkadaş "hocam geçmiş olsun, kalbimiz sizinleydi" demesi ve hocanın öğrenciyi sınıftan siktir etmesi.
  • arkadaş aracılığı ile öğrenci evinde tanıştığımız kişinin rektörün oğlu olduğunu bilmeyerek, kendisinin yanında rektöre ana bacı kaymak. birden ortamın buz kesmesiyle "içten içe yok lan olmaz herhalde" derken çocuğun gayet mütevazi bir şekilde "babanneme sövmeseydiniz keşke." demesi. arkadaşla birlikte yerin dibine girmiştik. o kadar dert olmuştu ki olayın üstünden 1 hafta geçmişken, beraber sövdüğümüz arkadaş bana "anasına sövmeseydik iyiydi sanki." demişti.

    bu olaydan baya sonra kantinde otururken arkadaş "aranızda milletvekili çocuğu yok değil mi?" demişti. psikoloji nasıl bozulduysa artık.
  • babanın okula gelip " okullar tatile girdi sen neden gelmiyorsun hala" deyip daha finallerin ortasında eve götürmeye kalkması.
hesabın var mı? giriş yap