• kimdir diye şöyle bakayım dedim ama çıkamadım uzunca gezdim yazdıklarını okudum. kendisi iyi bir yazardır.
  • akpliler, rte'ye türkiye,
    türkiye cumhuriyetine, türkiye hükümeti derken,
    uzun uzun analiz kasıp, şöyle bir entry girmiş: #124218330

    oysa, devletle hükümeti aynı şey olarak gören hep sağcı iktidarlardır.
    devletin bir ev, kendilerinin kiracı olduklarını ve eninde sonunda
    ev sahibi(millet )tarafından yolcu edileceklerini akıllarına getirmezler.

    akplilerin, mhplilerin açıkça "devlet benim" dediği ülkede akpliler ve çakma milliyetçiler, devlet başka, hükümet başka der demiş. bir tane bile böyle diyen sağcı bulamazsın. neden desin? hepsi benim diyor daha ne desin?

    misal, mehmet ağar, "bir tuğla çeksem devlet yıkılır" demişken, sağcıların devlet başka, hükümet başka dediklerini iddia edebilmek gülünç bir cehalet mi, kötü niyetli bir çarpıtma mı kendisine sorulması gereken yazar?
  • kendisi onurlu bir muslumandir. entryleri dikkatlice takip edilmeli.
  • adam eskiden zaten saçmalıyordu. artık kılıçdaroğlu savunmak için her eleştirene ana avrat küfrediyor. ilk kısımda sürüyle insan var. ikinci kısım artık yüzsüzlük.
  • becerebiliyor olsaydım, hayatımda yeri asla değişmeyecek tüm insanları, tüm kutsallarımı rengarenk bir tabloda resmederdim. üstadım da bu resimde, tıpkı kendi çektiği fotoğrafta olduğu gibi, çimenlerde oturmuş çocukların ve güneşin ışığından renkleri iyice yeşillenmiş ağaçların hemen yanında olurdu. zihnimdeki tezahürü öyle parlak ki bu resmin, tüm ışığı yalnızca güneşten alıyor olamaz. muhtemelen, tüm zarafeti ve bilgisiyle, o eşsiz âli üslubuyla, hiç umudu yoksa bile direnmekten vazgeçmeyen yüce benliğiyle üstadım, güneşten bir parça gibi ışık oldu resmime. ben de karanlıkta sayılmazdım ya, gözlerimi kamaştıran bir aydınlığım da yoktu.

    bazen de bana, yakın geçmişte şeytanın biri tarafından dilinin kopartılmasıyla tehdit edilen o sanatçının şarkısını hatırlatır.

    "uzak diyarlarda evli barklı, mutluluk en çok onun hakkı".

    ama adı bende de saklı değildi üstadımın. işin garibi de bu ya, yüzünü bile görmediğiniz ve hatta adını bile bilmediğiniz biri hakkında, kutsal bilgi kaynağına bunca şey yazacak kadar nasıl fikir sahibi olabilirsiniz? ya da birini tanımak için bunlar gerekli mi?

    "olduğumla sunduğum arasındaki fark, olmak istediğimle olduğum arasındaki fark, olmak istemem gerekenle olmak istediğim arasındaki fark...". bana böyle demişti bir keresinde. insan kendini bile tanıyamıyor ya, bir başkası da yalnızca sunduğumuzu görebiliyor ve en iyi ihtimalle bize, kendince en uygun sıfatı bulup bir daha üzerine düşünmeye bile değer bulmuyor. bu çöplükte hadsizin biri için "yüzsüz, vatan haini, faşist" olabiliyorsunuz bir anda.

    bu hadsizler her ne görüyorsa ben tersini görüyorum. sizin bakıp da göremediğinizi gören, sizin bilmeyip de bildiğinizi sandığınızı farkeden, acıyı daha fazla hissettiği için daha fazla öfkelenen...

    mutluluk, bu yüzden en çok onun hakkı. "acı duyabiliyorsan canlısın, başkalarının acılarını duyabiliyorsan insansın" diye benim yerime anlatmış tolstoy. onca acıyı hisseden biri nasıl mutlu olabilir ki? onca acıyı hisseden biri nasıl öfkelenmez ki? yalnızca öfkesini görüyorsunuz. acısını duymuyorsunuz.

    çok uzattım, üstadım da "ehh bu ne ya?" diyecek muhtemelen ama bunu yazmak zorundaydım. çünkü çok borçlu hissediyorum. yazılarıyla beni aydınlattığı için, sorularıma her zaman ilgiyle cevap verdiği için, hergün dinlediğim o huzurlu şarkısı için, beni uykumdan uyandırdığı ve daha fazla düşünmeye ittiği için, bana neyi bilmediğimi farkettirdiği için..

    biraz geç kalınmış olsa da, tekraren, iyi ki doğdunuz üstadım. ruhunuz, hakettiği huzuru bulur umarım.

    t: yeni yaşımın en güzel hediyesi saydığım yazar.
  • en sevdigi hayvan ayı olan birisi olarak ayıbaşligindaki girisini gozlerim yasli okudugum yazar

    "nerden bu ayi sevgisi la" dediklerinde, son paragrafini birebir soyluyorum her zaman,

    duygularima tercuman oldugu icin mutesekkirim

    (mesaj alimi kapaliymis, ilk defa da nick alti yazdik)
  • girilerini okumaktan keyf aldığım, yazılarındaki öfkeye aşina olduğum, zekasına ve bilgisine hayran olduğum yazardır efendim.

    ne yazık ki mesaj alımı kapalıdır. insan aynı öfkeyi taşıdığı insanlarla daha çok dertleşmek istiyor sanırım. üzüldüm.

    var olasın.
  • kendisine mesaj atayım dedim ama mesaja kapalıymış. o yüzden buradan yazayım istedim.

    yazılarından, eski yazarlardan kelevelelis havası alarak zevkle okuduğum yazar. rahmetli de küfürü balla yoğurup yedirirdi entrylerine.
  • geçenlerde şunu yazmıştım:

    (bkz: #145289969)

    o gün bugündür ikisi ekşici altı kişiyle nihai halini paylaştım. yazmaya devam ederken paylaştığım kimselerle beraber iyi dönüşler de oldu, kötü dönüşler de. tanış olmadığım kimselerin yorumları lazım, ayrı başlık da açmaktan çekindiğimden nikaltından yazıyorum:

    kitabıma 20 okur arıyorum.

    burada, sitemde ilk dört bölümü paylaştım. totalde 40 bölüm, 80.000'i aşkın kelime. "ilk roman" için tavsiye edilen uzunluk da 80.000 zaten, ondan (biraz da bilmeyerek) tam yerinde bir uzunlukta gibi görünüyor.

    ne anlatıyorum? bu dördü biraz fikir verir sanırım. iyi bir yazar değilim, böyle bir iddiada bulunacak kadar salak değilim. dedim ya, iyi diyen de oldu kötü diyen de. iyiyse ne kadar iyi, kötüyse ne kadar kötü, bunun ikinci kitabına devam etmeli miyim yoksa ingilizceye mi dönmeliyim... bunu görmek istiyorum biraz da.

    bu dört bölüm bir şekilde sizi sarar/size hitap ederse eğer, bu mevzu için mesajları açtım şimdi, bana mail'inizi yollarsanız kalanını paylaşabilirim.

    sizden ne istiyor/bekliyorum? sadece geri dönüş. fidbek. fakat tek şartla: bunu, bana mail veya mesajla değil burada entri olarak girerek.

    kimsenin övmesini beklemiyorum. dedim ya, o kadar mal değilim. misal okumaya başladınız, sıkıldınız. savcı adil hakkatapan başlığını açacağım birazdan, onun altına "yarısında bıraktım, yemişim böyle kitabı" deyin. yok beğendiniz, "okunur anasını satayım" deyin. ne diyeceğiniz size kalmış tabi ki, ona karışacak edecek değilim. sadece işte, bir nevi "reklam". kötü yazmışsam da kötü olsun reklam. hakkım neyse o.

    neden?

    çünkü okuyunca göreceğiniz üzere kimi kısımlarını türkiye'de bastırmak imkansız. bunların daha beterleri de (eğer devamı gelirse) ikinci ve üçüncü (bir ihtimal dördüncü) kitapta gelecek. haliyle (eğer okunmaya değer yorumu daha fazla olursa) ben de bunu alternatif mecralarda paylaşıp satmaya bakacağım. satmak dediğim de işte, kitap başı bana net bir dolar bırakacak kadar bir paraya. amazon %70'e kadar veriyormuş mesela, %70'lik olaya girerse benimki, 1.43 dolara. gibi.

    öyle işte. eski hesabı kapatıp bunu açtığımdan beri nikaltına hiç bakmadım. şimdi son entriyi gördüm, push the tempo sağ olsun kelevelelis havası alıyorum demiş. keşke onun gibi yazsam ama o herif efsane anasını satayım. fena mutlu oldum, yalan yok, ama o kadar da değilim. ya da öyleyim ama ben bilmiyorum.

    ne bileyim. karışık kuruşuk işler işte...
hesabın var mı? giriş yap